Lorekeeper

WARCRAFT TARİHÇELERİ – BÖLÜM 22: GUL’DAN, ORDA’NIN KURULUŞU VE GÖLGE KONSEYİ

Draenor üzerindeki ırklar arasında kırılgan bir denge kurulmuştu ancak en sonunda biraz da olsa huzur bulabildiklerine inanan draeneilar, zorlu bir geleceğe adım attıklarından habersizlerdi.

Sargeras, Azeroth’ta gece elfleri ve müttefiklerinin elinde yaşadığı mağlubiyeti unutmamıştı. Azeroth henüz doğmamış bir titan olsa da hayata uyandığında Sargeras’tan bile daha güçlü olacağı ön görülüyordu ve eğer Kara Titan onu Hiçlik Efendileri’nden önce ele geçiremezse evrenin yok oluşu kaçınılmazdı. Bunu saplantı hâline getirmiş olan Sargeras, her ne olursa olsun Azeroth’u elde etmeyi kafasına koymuş ve bunu gerçekleştirmek için çeşitli yollar aramaya koyulmuştu. Ancak önünde birçok engel vardı ve bunlardan en büyüğü, iblis ordusunu taşıyabilecek gücü bulamamasıydı. Çarpık Düzlem’den Azeroth’a geçit açabilmek ve bu geçidi herhangi bir dalgalanma olmadan sabit tutabilmek için korkutucu derecede yoğun büyü enerjisi gerekiyordu ve ilk istila sırasında bunu yalnızca Ebediyet Pınarı’nı kullanarak gerçekleştirebilmişti; fakat artık Ebediyet Pınarı yoktu, ikinci Ebediyet Pınarı’ndan ise henüz haberdar değildi. Ayrıca ikinci bir istila gerçekleştirmek istese bile Azeroth ırklarının ilk seferde olduğu gibi birlik olup direniş göstermelerini istemiyordu. Bu yüzden farklı bir yöntem izlemeye karar veren Sargeras, öncelikle Azeroth üzerinde dilediği gibi yozlaştırıp kullanabileceği güçlü bireyler aramaya başlamıştı; böylece ırklar arasında karmaşaya sebep olup onları zayıflatabilecekti. Aradığını Tirisfal Muhafızı Aegwynn ve henüz doğmamış oğlu Medivh’de bulmuş, ruhunun bir kısmını kadının bedenine aktararak onu farkında bile olmadan ele geçirmişti. Medivh büyüyüp güçleri açığa çıktıkça düşünceleri hiç bilmediği sebeplerden ötürü karanlıklaşmaya ve çarpıklaşmaya başladığında hiç kimse bunun Kara Titan’ın oyunu olduğunun farkında değildi.

Sargeras planlarını gerçekleştirirken sağ kolu olan Kil’jaeden ise takıntılı bir şekilde kendisine ihanet ettiğini düşündüğü Velen ile takipçilerini aramaya devam ediyordu. Bu arayışında yardımcı olması için Talgath adındaki eredarı görevlendirdi. Talgath bir zamanlar Velen’in yakın arkadaşıydı; Kâhin, Argus’tan kaçarken ailesini kendisine getirmesi için Talgath’a güvenmişti ancak Talgath Velen’e ihanet etmiş, planlarını Kil’jaeden’a anlatmış ve onu ailesini ardında bırakarak kaçmak zorunda bırakmıştı. Bu olaydan sonra gittikçe yükselen Talgath, Yakan Lejyon’un güvenilir ajanlarından biri hâline gelmiş, farklı dünyalardaki ırkları yozlaştırmak ve draeneiları aramakla görevlendirilmişti. Nitekim binlerce yıl süren arayışı sonlanmak üzereydi.

Velen ve beraberindekiler Argus’tan kaçarlarken

İçerisindeki naaruların güçlerini kaybetmeye başlamalarından ötürü Draenor gezegenine çakılan Genedar, bu kaza sırasında Çarpık Düzlem’de bile hissedilecek kuvvette kutsal enerji dalgaları yayılmasına sebep oldu. Bir asır boyunca bu enerjinin izini süren Talgath, en sonunda Draenor’a vardığında ilk defa aradığını bulduğunu fark etti: Draenei gemisi kaçamayacakları şekilde zarar görmüştü ve Velen’in takipçileri gezegende sıkışıp kalmışlardı. Vakit kaybetmeden Kil’jaeden’a giden Talgath ona ne ile karşılaştığını anlattı ve bu gizemli dünyanın sakinleri hakkında daha fazla bilgi toplaması için geri gönderildi. Verilen emre dikkatle itaat eden Talgath, yalnızca draenei medeniyetinin bulunduğu durumla ilgili detaylar aktarmakla kalmadı, aynı zamanda orklarla ilgili bilgiler de verdi.

Kil’jaeden draeneiları derhâl yok etmek istiyordu ancak Sargeras’ın başka planları vardı ve bu yüzden ondan gizlilikle hareket etmesini istemişti. Ork ırkı, Azeroth’ta yaratmak istediği karmaşaya giden yolu açabilecek anahtar olabilirdi ve bu yüzden Talgath çok daha fazla bilgi edinmesi için Draenor’a geri gönderildi.

Talgath’ın bulgularına göre orklar oldukça dirençli ve çoğunlukla saldırgan olmaya meyilli bir ırktı. Her ne kadar tüm klanları izlese de dikkatini Savaşnarası, Karakaya, Kanayan Oyuk, Gölgeay, Gümbürbey ve Ayazkurdu üzerinde yoğunlaştırarak araştırmalarına gizlilikle devam etti.

Grommash Hellscream

Nagrand’da yaşayan Savaşnarası klanı, Grommash Hellscream adındaki savaşçı ork tarafından yönetiliyordu. Ulutokmak ogreleri ile aynı bölgeyi paylaşan bu klan, vur-kaç saldırıları düzenleyerek ogre yerleşimlerine akınlar düzenliyordu; öyle ki Grommash’ın adı kısa süre içerisinde orklar arasında oldukça büyük bir saygınlık kazandı. Ancak Ulutokmak halkının uğraşması gereken tek ork Grommash değildi: Bir gladyatör olarak esir tutulan Kargath adındaki ork, en sonunda zincirlendiği elini bir taş yardımıyla kopartarak serbest kaldı ve diğer esir orkların da aynı yöntemle özgürlüklerine kavuşmalarını sağladı. Sayısız ogreyi öldürerek şehirden kaçan Kargath ile takipçileri, Arak Kuleleri adındaki bölgeye yerleşerek burada Parçalanmış El klanını kurdular ve bedenlerine çeşitli zararlar vermeyi, özellikle bir ellerini kopartarak onun yerine kesici silahlar takmayı bir âdet hâline getirdiler. Öyle ki Kargath’ın kendisi de bu yüzden “Bıçakyumruk” lakabıyla anılmaya başlandı.

Kuzeydeki Gorgrond bölgesinde Karakaya klanı yaşıyordu ve başında da Şef Blackhand bulunuyordu. Draenor orkları tarafından büyük bir hürmet duyulan Blackhand, oldukça iyi bir savaşçı ve etkileyici bir liderdi; ancak aynı derecede kibirliydi ve güce açlığı gözden kaçmıyordu. Yine de Draenor’daki en büyük ve düzenli askerî güç bu klanın elindeydi ve yalnızca sayılarıyla göz doldurmuyorlardı: İşlemesi oldukça zor olan karakaya madenini elementlerin o büyülü ateşiyle kullanmakta, ondan silahlar ve çeşitli savunma gereçleri yapmakta uzmanlaşmışlardı; bölgedeki ogreleri de kanlı savaşlar ardından sürgün etmeyi başarmışlardı.

Kilrogg Deadeye

Tanaan Ormanı’nda yaşayan ve hayatları batıl inançlarına göre şekillenen Kanayan Oyuk klanı ise çeşitli ritüeller gerçekleştirmeleri ve gelecekle ilgili görüler görmeleriyle biliniyordu. Vahşi yaşamın oldukça hareketli ve tehditkâr olduğu bu bölgede neredeyse yok olmanın eşiğine gelen bu klanın üyeleri, Killrogg Deadeye’ın bir gözünü feda ederek edindiği görü sebebiyle babasını öldürüp başa geçmesinden sonra düşmanlarını hızla alt ederek bölgede kendilerine ait bir düzen kurdular.

Talgath bu orkları incelerken aralarındaki farklılıklar da gözünden kaçmadı. Irkın büyük bir kısmı savaşçı ruhu taşıyor olsa da hepsi saldırgan bir yapıya sahip değildi; Gölgeay Klanı bunun en büyük örneklerinden biriydi. Daha ruhani konularla ilgilenen bu klan, nispeten barışçıl ve sakin bireylerden oluşuyordu. Liderleri olan Ner’zhul, diğer ork klanları tarafından saygı duyulan ve sözüne güvenilen biriydi; aynı zamanda tüm ork şamanların önderi kabul ediliyordu. İş karlı topraklardaki Ayazkurdu Klanı’na geldiğinde ise durum biraz daha karışıktı. Oldukça yetenekli savaşçılardan oluşan bu klan, bulundukları toprakları fethetmekle ilgilenmiyor, aksine doğayla uyum içerisinde yaşamaya çalışıyordu. Başlarında bulunan Şef Garad, ailenin ve toplumun birliğine büyük önem veriyor, bunu oğulları Ga’nar, Durotan ve Fenris’e de aşılamaya çabalıyordu. Ga’nar daha atılgan, Durotan ise daha sakin bir yapıya sahip olsa da ikisi de babalarının ideallerini kucaklamışlardı; Fenris ise kendince cesaretin ve savaşın daha önemli olduğuna inanıyordu, bu yüzden onları terk edip Gümbürbey Klanı’na katıldı ve nihayetinde liderleri konumuna yükseldi.

Ancak her ne olursa olsun iki klan da Yalımkule ogreleri ile olan çarpışmalarına devam ederken Talgath da onları dikkatle gözlemledi.

Yalımkule (Bladespire)

Nagrand’daki Ulutokmak hakimiyeti hem Savaşnarası Klanı ile yapılan çatışmalar hem de Kargath ve diğer kölelerin ayaklanması sebebiyle bir daha asla eski görkemine kavuşamayacak şekilde kırılmıştı. Bu durum kuzeydeki Ayazateşi Bayırı bölgesinde bulunan Yalımkule ogrelerini oldukça etkilemişti. Liderleri olan İmparator Kelgrok, bölgede kontrolü tam anlamıyla eline almaya niyetliydi ve bunu gerçekleştirmek için nüfuslarını kısa sürede arttırmaları gerektiğine inanıyordu. Bu yüzden Yalımkule büyücüleri birçok ritüel ve deney gerçekleştirmeye başladılar; nitekim bir süre sonra olumlu sonuçlar da aldılar.

Yalımkule ogreleri, sayısız orku hâlâ köle olarak kullanmaya devam ediyorlardı ve büyücülerin de yardımıyla yarı-ork, yarı-ogre çocuklar yaratmayı başardılar. Bu melezler mok’nathal olarak adlandırılıyorlardı ve hem bir ogrenin kuvvetine hem de bir orkun zekâsına sahiplerdi. Ogreler bu yaratımları üzerinde tam anlamıyla hakimiyet sağlamak için onları kabul edilemez koşullar altında tutuyor, en küçük isyan girişiminde bulunurlarsa ailelerini katletmekle tehdit ediyorlardı.

Ogreler en sonunda yeterince sayıya ulaştıklarına inandıkları anda bu mok’nathalları orklara karşı savaş açmak için kullandılar. Yalımkule’den çıkan birlikler Ayazateşi Bayırı bölgesinde dehşet saçarak birçok kesimi ele geçirdiler. Ayazkurdu Klanı’nın şefi Garad, karşılaştıkları durum sebebiyle bölgedeki diğer iki klana birlik çağrısında bulundu. Gümbürbey Klanı bu çağrıyı hiç düşünmeden reddetti zira tek başlarına saldırılar düzenleyerek ogreler ve köleleriyle baş edebileceklerine inanıyorlardı; nitekim birlikleri birçok ogre yerleşimine yaptıkları gece saldırılarıyla karşılarına çıkan tüm düşmanları katlettiler. Diğer klan olan Akpençeler ise Garad’ın çağrısını kabul etti zira özünde birçok ortak gelenek ve görenekleri olmasının yanı sıra yaşam biçimleri de benzer idealler çevresinde şekilleniyordu.

Ayazateşi Bayırı (Frostfire Ridge)

Garad, birleşmiş olan Ayazkurdu ve Akpençeler birliklerinin komutasına getirildi ve vakit kaybetmeden Yalımkule’ye saldırı düzenledi. Çarpışmalar herhangi bir ciddi zaferle sonuçlanmasa da Garad ve birlikleri, birçok mok’nathalı ve liderleri olan Leoroxx’u ele geçirmeyi başardılar. Leoroxx ile görüşen Garad, yapılan saldırıların ardındaki korkunç gerçeği de işte bu sırada öğrendi: Ogreler mok’nathalları korkunç koşullar altında tutuyor ve onları durmadan tehdit ediyorlardı. İkili uzun süren tartışmalardan sonra ortak bir karara vardılar: Birlikte hareket ederek Yalımkule’nin sonunu getireceklerdi.

Leoroxx ve birliği derhâl Yalımkule’ye dönerek diğer mok’nathalları ayaklandırdılar ve toplu isyan başlattılar; kule bu isyan sonucu alev alev yanarken Garad ve emrindekiler de yerleşime dışarıdan saldırarak çarpışmaya dahil oldular. En nihayetinde kazanan taraf orklar ile mok’nathallar oldu ve ogreler yerleşimden sürüldüler, Leoroxx da köle olduğu için kendisine takılmış olan zincirlerle İmparator Kelgrok’u boğarak öldürdü. Ancak çokça kayıp verilen bir çarpışma olmuş, Garad’ın oğlu Ga’nar bu savaş sırasında birçok genç mok’nathalı kurtarmak için kendisini feda etmişti. Oğlunun kaybıyla derinden sarsılan Garad, yine de barışçıl kişiliğinden ödün vermeden Leoroxx ve beraberindeki mok’nathallara Ayazateşi bölgesinde yaşayabilecekleri topraklar vermeyi önerdi; ancak mok’nathallar orkların asla melezleri aralarında görmek istemeyeceklerini biliyorlardı. Bu yüzden yapılan teklifi reddeden mok’nathallar, bir daha gerek duyulmadığı sürece asla silah kuşanmamaya yemin ederek Gorgrond bölgesine gittiler.

Kil’jaeden

Talgath orkları ve aralarındaki farklılıkları incelemeye devam ederek Kil’jaeden’a oldukça detaylı bilgiler aktarmaya devam etti. Kil’jaeden bu yolla orklar hakkında birçok detayı öğrenmeyi başarmıştı: Oldukça gururlu, güçlü ve metin canlılardı; batıl inançlara ve ruhani arayışlara meyillilerdi. Eredar liderine göre bu özellikler onları kolaylıkla kandırmaya, kontrol altına almaya ve Lejyon’un emellerine göre kullanmaya uygun hâle getiriyordu; aynı zamanda draeneilardan intikam almak için de biçilmiş kaftanlardı. Talgath ise bu karardan oldukça hoşnutsuzdu; bireysel olarak draeneiların sonunu getirmeyi hayal ediyordu ve bu işin orkların eline bırakılacağı düşüncesi bile kanını dondurmuştu. Ancak Kil’jaeden’ın kararı kesindi ve ayak bağı olmaması için Talgath’a Draenor’dan çekilmesini emretti. Artık yapması gereken tek şey orklar arasından onları yozlaştırmasına yardımcı olabilecek birisini bulmaktı ve nihayetinde Gorgrond’daki küçük bir klanda aradığı kişiyi buldu.

Gul’dan, ismi hatırlanmayan küçük bir klanda dünyaya gelmişti. Fiziksel engelleri ve doğuştan gelen sakatlıkları olan bu ork, oldukça zayıf ve çelimsiz bir bedene sahipti. Klanı bu özellikleri yüzünden Gul’dan’ı yetişkinliğe erişene kadar hor görüp dışladıktan sonra nihayetinde varlığının kötüye işaret olduğuna kanaat getirip topraklarından sürdü; yalnızca klanın yaşlı şamanı bu duruma üzülerek ona Elementlerin Tahtı’na gitmesini tembih etti.

Gul’dan senelerce gördüğü kötü muameleden ötürü içine kapanmış ve nefretle dolmuştu ancak bulunduğu fiziksel durumdan ötürü dünyada tek başına barınamayacağını anladığında şamanın önerisini dinleyip Elementlerin Tahtı’na gitmeye karar verdi. En sonunda bölgeye vardığında ölümün kıyısındaydı; dizleri üzerine çöktü ve acısını dindirmesine yardımcı olurlarsa elementlere her türlü hizmeti sunacağına dair yemin etti. Ancak elementler onun içindeki karanlığı ve nefreti sezmişlerdi, bu yüzden onu kutsamayı reddettiler.

Elementlerin kendisini kutsamasını bekleyen Gul’dan

Gul’dan’ın bir kez daha dışlanmış olmasının yaşattığı darbe, Kil’jaeden’ın hareket geçmek için beklediği fırsattı. Dikkatle ve aklını çelebilecek şekilde orkun zihnine fısıldadı, ona eğer kendisine hizmet ederse ne kadar büyük bir güce kavuşacağını ve nasıl bir daha hiç kimsenin acıyan veya hor gören bakışları altında kalmayacağını anlattı; karşılığında istediği tek şey orkların Yakan Lejyon’un kontrolü altına alınmasına ve draeneiların yok edilmesine yardım etmesiydi. Gul’dan, eredarın teklifini hiç düşünmeden kabul etti. Draeneilar onun için herhangi bir önem teşkil etmiyorlardı, kendi ırkı ise artık umrunda bile değildi; yıllar boyunca ellerinde çektiği acıların bedelini ödetebileceği güce eriştiği sürece başlarına ne geldiğini umursamıyordu.

Kil’jaeden vakit kaybetmeden Gul’dan’ı eğitmeye başladı. Ona fel büyüsü ile neler yapabileceğini öğretti ancak dikkat çekmemek için bir yandan da bu gücü nasıl kontrol altında tutup gizleyebileceğini de gösterdi. Kendisine sunulanları Kil’jaeden’ın bile beklemediği bir hızda öğrenen ve etkin bir şekilde uygulamayı başarabilen Gul’dan, böylece ilk ork fel büyücüsü olarak tarihe geçti.

Eredar lideri ilk kozu eline almıştı ancak orkların draeneilara saldırmalarını sağlamak için uygun koşulların oluşması gerekiyordu. Gul’dan’dan edindiği tarihî bilgilere göre ogrelerin Elementlerin Tahtı’nda yarattığı sorunlar yüzünden elementler kontrolden çıkmış, çok zorlu zamanlar yaşanmış ve orklar en nihayetinde bir araya gelip düşmanlarını alt etmişlerdi. Kil’jaeden bu koşulların tekrar sağlanması durumunda tarihin tekerrür edeceğine inanıyordu, bu yüzden Gul’dan’ı Elementlerin Tahtı’nı yozlaştırmakla görevlendirdi. Gul’dan oldukça dikkatli hareket etmeli, şamanlar arasında hiç kimse durumu fark etmeden bu kutsal sayılan mekânı ve elementleri zayıflatmalıydı. Nitekim Gul’dan gizlilikle ilerleyerek bunu başardı ve Draenor’un Element İfritleri’nin bedene bürünerek kendisine saldırmalarını sağladı. Fel büyüsünü kullanarak yaşam güçlerini çeken ve onları zayıflatan Gul’dan, yok olmanın eşiğine gelen İfritler’in kaçmasına ve planlandığı gibi elementlerin kontrolden çıkmasına sebep oldu.

Fel büyüsünü kullanmayı öğrenen Gul’dan

Gul’dan’ın hiç kimse fark etmeden gerçekleştirdiği bu karanlık eylem sebebiyle Draenor’daki doğal denge mevsimler geçtikçe bozulmaya başladı. Kurak Gorgrond topraklarında seller oluyor, daha sıcak iklime sahip olan Tanaan ve Terokkar gibi bölgeler kar altında kalıyor, sulak kesimlerde baş gösteren kuraklık yüzünden av hayvanları topluca ölüyordu. Hastalık, açlık ve susuzluk orkları kırıp geçirmeye başladı. Tüm bunlar yetmiyormuşçasına Gul’dan, kızıl çiçek hastalığının da tekrar yayılmasına sebep oldu ve daha önce hiç yaşanmamış şiddette bir salgın baş gösterdi.

Nagrand’da düzenlenen Kosh’harg Festivali sırasında patlak veren kızıl çiçek, toplantının gerçekleşmesine ön ayak olan Ner’zhul’u ciddi şekilde tedirgin etmişti. Festivale katılanlar klanlarına dönüp salgını yaymasınlar diye bir çözüm yolu aramaya başlayan Ner’zhul, en sonunda hastalığa kapılanların Nagrand’da kalarak karantina altına alınmasını önerdi; geride kalanlar için bir kasaba kurulacak ve böylece diğer orkların hastalanmasının önüne geçilecekti.

Kızıl çiçeği kapanlar arasında Ayazkurdu Klanı’nın lideri Garad da bulunuyordu. Oğlu Durotan’a klanın liderliğini devreden Garad, iyileştikten sonra geri döneceğinin sözünü verdi ancak Durotan babasını bir daha göremedi. Garad yalnızca birkaç hafta içerisinde hayatını kaybetti; karantina altındaki kasabaya da onun onuruna Garadar ismi verildi.

Orklar yaşadıkları tüm bu sorunlar sebebiyle iyice zayıflamışlardı ve Kil’jaeden’a göre birlik olmalarının vakti yaklaşmaktaydı ancak bunu gerçekleştirebilmek için onları bir araya getirebilecek güçlü bir isme ihtiyacı vardı. Gul’dan oldukça yetenekli olmasına rağmen böyle bir adımı atabilecek saygınlığa veya liderlik edebilecek etkiye sahip değildi; bu yüzden Kil’jaeden, ona bu özelliklere sahip birisini bulmasını emretti. Gul’dan’ın yine dikkatle ilerlemesi ve herhangi bir manipülasyon yaptığının fark edilmemesi gerekiyordu; bu yüzden öncelikle kendisini tanıyanları ortadan kaldırmalıydı. Gorgrond’daki klanına geri dönen Gul’dan, etkin bir biçimde kullanabildiği fel büyüsünün yardımıyla her şeyi ateşe verdi; nitekim fel alevler söndüğünde klanından geriye kimse sağ kalmamıştı.

Gul’dan klanını yok ederken

Geçmişiyle olan bağlarını tamamen koparan fel büyücüsü, derhâl Gölgeay Klanı’na doğru yola çıktı. Neredeyse her klanın kendisine ait şamanları olsa da Gölgeay şamanlarının yeri çok ayrıydı; diğer tüm klanlar tarafından kabul görüyorlar, saygı duyuluyorlar ve dinleniyorlardı, bu yüzden de liderlik edebilecek kudrete sahiplerdi. Fel güçlerini ustalıkla gizleyen Gul’dan, Gölgeay halkına klanının ogreler tarafından yok edildiğini, kendisinin ise hâlihazırda sakat olduğu için ölüme terk edildiğini anlattı. Gul’dan’ın durumuna acıyan klan üyeleri, ork kültüründe sıkça rastlanmayan bir harekette bulunarak onu aralarına davet ettiler. Vakit kaybetmeden arayışa başlayan fel büyücüsü, bir süre boyunca şamanları dikkatle gözlemleyip tarttıktan sonra klanın şefi olan Ner’zhul’un en uygun aday olduğuna kanaat getirdi zira Ner’zhul kendisini halkına adamış bilge bir önderdi ve aklına koyduğu bir şey her ne olursa olsun gerçekleşene kadar elinden geleni yapan biriydi. Bu nitelikler ile Yakan Lejyon’un aradığı lider olabilirdi ancak Gul’dan’ın kararındaki bir diğer önemli nokta Ner’zhul’un geçmişinin getirdikleriydi.

Çok sevdiği eşi Rulkan’ı seneler önce kaybetmiş olan Gölgeay şefi, hâlâ büyük bir hüzün duyuyor ve içsel çalkantılar yaşıyordu; üstüne üstlük son zamanlarda yaşanan sıkıntılar bu duyguları daha ön plana çıkarmıştı ve bu yüzden de manipülasyona açıktı. Vakit kaybetmeden harekete geçen Gul’dan, Ner’zhul ile sözde dertlerini paylaşmaya, ona kaybettiği ailesi ve dostları ile ilgili hikâyeler anlatmaya başladı. Bu yalandan sözlerle kendisini daha da acındırmayı ve Ner’zhul’un dostluğu ile güvenini kazanmayı başaran Gul’dan, onun çırağı konumuna da geldi. Böylece Kil’jaeden en sonunda ork halkına mâl olmuş bir lideri kontrol altına almaya bir adım daha yaklaşırken planının son adımlarını atması için Gul’dan’a başka bir görev verdi: Draeneiları düşman konumuna koyacak karmaşanın sağlanmasını talep etti.

Ork ile draenei halkları arasındaki dengeyi bozmak için harekete geçen Gul’dan, Yalımyeli Klanı’nı kullanmaya karar verdi. Terokkar Ormanı’nda Shattrath şehrine yakın bir yerde konumlanmış olan bu klan, yaşanan son felaketlerden en çok etkilenenler arasındaydı zira hayvanların toplu hâlde ölmesi sebebiyle yeterince yiyecek sağlanamıyordu ve kızıl çiçek salgını yüzünden nüfusu ciddi şekilde azalmıştı. Gölgeay Klanı’ndan bir sözcü olduğunu dile getiren Gul’dan, Yalımyeli halkını tüm bu felaketlere sebep olanların draeneilar olduğu konusunda kolayca ikna etti ve daha da ileriye giderek onlara draenei kanı akıtmaları gerektiğini, bunu yaparlarsa elementleri memnun edip yatıştırabileceklerini söyledi. Gölgeay’dan gelen herhangi bir söz hiçbir şekilde tartışılmadan kabul edilir olduğundan Yalımyeli Klanı da anlatılanları benimseyerek harekete geçti.

Yalımyeli savaşçıları ara sıra draenei karavanlarına saldırılar düzenliyorlardı ancak Gul’dan’ın kışkırtması sonucu daha önce görülmemiş ölçüde baskınlar yapmaya başladılar ve birçok draeneiyı öldürüp bir o kadarını da esir aldılar. Bu esirler arasında Savunucu Maraad’ın kız kardeşi Leran da bulunuyordu. Maraad olanları öğrenir öğrenmez harekete geçilmesi konusunda liderlerine yakarışta bulundu ancak Kâhin Velen sakin olunması gerektiğini savunuyordu. Genedar’ın düşüşünden beri görülerine güvenemeyen Velen, orkların üzerinde toplanan karanlığın farkındaydı ancak ne olduğunu kestiremiyor, bu sebeple de fevri bir davranışta bulunmak istemiyordu. Bu yüzden Rangari gözcülerini bilgi toplamaları için görevlendirdi. Rangariler, Yalımyeli Klanı’nın bu saldırılarının arkasında herhangi bir yönlendirme veya yozlaşma izi bulamadılar ancak korkunç haberler getirdiler: Orklar, yakaladıkları draeneiların büyük bir kısmını elementleri memnun etmek adına dehşetengiz ritüeller düzenleyerek öldürüyorlardı.

Leran’ın cansız bedenini tutan Maraad

Sıranın Leran’a geleceğinden korkan Maraad derhâl harekete geçti. Velen ve eksarhlara yakaran Maraad’ın bu çağrısı nihayet kabul edildi ve Savunucular ile Rangarilerin bir araya geldiği bir ekip Yalımyeli yerleşimini bastı. Ancak geç kalmışlardı; Leran ve diğer draeneilar da bu kurtarma çalışmasından hemen önce öldürülmüşlerdi. Yaşadıkları kaybın acısıyla intikam almak isteyen Maraad ve beraberindekiler saldırıya geçtiler. Gul’dan yarattığı kaosu uzaktan keyifle izledi; Yalımyeli orkları o kadar çaresizlerdi ki büyük bir kısmı son ana kadar çarpışıp hayatlarını kaybettiler, kaçan birkaç ork ise Gul’dan tarafından yakalandı ve öldürüldü. Yalımyeli’nden hiç kimse bu saldırının ardındaki gerçeği diğer klanlara anlatamayacaktı, yalnızca Gul’dan’ın yalandan hikâyesi bilinecek ve böylece iki ırk arasında nefret tohumları atılmış olacaktı. Vakit kaybetmeden Gölgeay Vadisi’ne dönen fel büyücüsü, Terokkar Ormanı’nda yaşananları kendi emellerine göre çarpıtarak anlattı: Draeneilar hiçbir kışkırtma olmadan ork kasabasına saldırıp genç-yaşlı demeden herkesi öldürmüşlerdi. Bu karanlık haberin ork klanları arasında yayılması uzun sürmedi.

Gul’dan bu komplo üzerinde yoğunlaşırken Kil’jaeden ise kendi planlarının peşindeydi. Ner’zhul’u rahatlıkla nasıl ele geçirebileceğini bulmaya çalışan Kil’jaeden, en sonunda onun çalkantılı duyguları üzerinde oynamaya karar verdi. Gölgeay şefinin rüyalarına kaybettiği eşi Rulkan kılığında girmeye başlayan eredar lideri, ona yakın zamanda yaşanan kızıl çiçek salgınının ve elementlerdeki huzursuzluğun hep draenei ırkının suçu olduğunu ve orkları yok etmek istediklerini anlattı. Ner’zhul ilk başlarda bu gördüklerine temkinli yaklaşmış olsa da Gul’dan’ın Yalımyeli Klanı hakkında getirdiği haberlerle fikri değişti. Rüyalarına girmeye devam eden Rulkan ise ona orkların birlik olması gerektiğini ve ancak bu şekilde savaşarak huzur bulabileceklerini söyleyip duruyordu.

Ner’zhul’un rüyalarına giren Rulkan

Gördükleri ve duyduklarıyla draeneiların saldırgan tavırlar sergilediklerine iyice ikna olan Ner’zhul, Rulkan’dan öğrendiklerini kendi klanına anlattı. Şaman liderinin sözlerine kayıtsız şartsız güvenen orklar, anlatılanları herhangi bir şüphe duymadan kabullendiler ve onu desteklediler. Diğer ork klanlarına acil çağrı gönderen Ner’zhul, Oshu’gun’da toplanmaları gerektiğini bildirdi. Gelişmelerden oldukça memnun olan Kil’jaeden, ork atalarının bu planları bozmaması için Oshu’gun’u kendi büyüsüyle sararak ruhlarla iletişime geçilmesini engelledi. Bununla da yetinmeyen Kil’jaeden, diğer klanlardaki şamanların da rüyasına atalarının kılığında girerek draeneiların sözde kötü emellerini onlara da aktardı.

Yalnızca birkaç hafta içerisinde Draenor üzerindeki tüm ork şamanlar, atalarının uyarılarıyla dolu rahatsız edici rüyalara tanık oldular. Oshu’gun’da bir araya gelen ork klanları ve liderleri, nasıl ilerlemeleri gerektiği konusunda tartışmaya başladılar. Katılanlar arasında Ayazkurdu Klanı’nın yeni şefi Durotan, eşi Draka ve şaman Drek’Thar da bulunuyordu. Durotan için bu toplantı paha biçilmezdi zira uzun süredir eski dostu Orgrim ile bir araya gelme fırsatı yakalayamamıştı. Geçen yıllar içerisinde Orgrim, uzun süre önce elementlerin büyülü ateşiyle dövülen ve zaman içerisinde aile yadigârı hâline gelen Hükümçekici isimli silahı edinerek “Doomhammer” unvanını kazanmıştı. Bir kehanete göre bu silahı kullanan kişi önce orkları gölgelerden çıkartacak, sonrasında ise büyük bir karanlığa sürükleyecekti; vakti geldiğinde ise silah Karakaya Klanı’ndan olmayan birinin eline geçecek ve orkların kurtuluşunu müjdeleyecekti.

Draka ile Durotan

İkili dostluklarını tazelerken Ner’zhul ise görülerinden bahsetti, yaşadıkları sıkıntıların ardında draeneilar olduğunu dile getirdi ve onların orkları yok etmek istediğini savundu; ork ırkı tüm farklılıklarını bir kenara bırakıp bir araya gelmeli ve bu tehdite karşı beraber savaşmalıydı. Hâlihazırda savaşa hevesli olan Grommash Hellscream, Blackhand ve Kargath, hiç düşünmeden bu öneriyi kabul ettiler ancak her klan bu kadar hevesli değildi. Akpençeler’in lideri Zagrel, draeneilar ile savaşmanın hiçbir yararı olmayacağını savunuyordu, keza Durotan da benzer düşünceler içerisindeydi. Seneler önce Orgrim ile birlikte bir ogrenin pençesinden draeneilar tarafından kurtarılmış, misafirperverlikleri ile şaşkınlığa düşmüş ve hatta Kâhin Velen ile tanışmışlardı. Kendi deneyimlerine göre hiç de saldırgan bir ırk değillerdi ancak eğer şamanları ve ataları böyle bir durum olduğunu söylüyorlarsa karşı çıkması mümkün değildi; nitekim Drek’Thar da benzer görüler aldığını anlattığında sessizliğini korumak zorunda kaldı.

Tartışmalar devam ederken Gul’dan da klanların tepkilerini gizlice izliyor, onları kışkırtıyordu. Birçok ork onun sakatlıklarını bir zayıflık olarak görüyordu ve o da bunu lehine kullanmakta gecikmedi. Ner’zhul’un birlik olma çağrısını desteklediğini açıkça dile getiren Gul’dan, kendisi gibi engelli bir birey bile savaşmaya niyetliyken karşı çıkmanın onursuzluk olacağını ima etti. Bir yandan da bu savaş düşüncesini hoş karşılamayan orkları da bir bir aklına kazıdı zira vakti geldiğinde onlardan sonsuza dek kurtulmayı planlıyordu.

Karar verme anı geldiğinde neredeyse her ork klanı Ner’zhul’un çağrısına destek vereceğini ilan etti. Birlik olan orklar o günden sonra Orda olarak anılacaklardı.

Orda’nın kuruluşunu takip eden aylar boyunca ork savaşçıları bir araya gelip düzenli bir ordu kurmaya çalıştılar ve draenei yerleşimlerine saldırılarda bulundular. Yaşanan karmaşanın haberi Velen ve Eksarhlar Konseyi’nin kulağına ulaştığında draenei liderleri şaşkınlık içerisindelerdi. Elementlerin düzensizliğinin orklar üzerinde büyük etki yarattığını düşünüyor, saldırıları bu yüzden gerçekleştirdiklerine inanıyorlardı. İlk olarak klanlara elçiler göndererek durumu yatıştırmaya çalışsalar da Rangari gözcülerinin orkların düzenli ordu kurmakta olduğuna dair topladıkları haberler ile fikirleri değişti. Orklara karşı saldırıya geçmek yerine yerleşim bölgelerini daha etkin bir biçimde savunmayı tercih eden draenei liderleri, Savunucular’ın başında bulunan Akama’yı görevlendirdiler. Akama birçok farklı yerleşime askerlerini gönderirken Zanaatkârlar ise Karabor Tapınağı ve Shattrath gibi önemli mevkilerin savunma mekanizmalarını düzenlediler.

Karabor Tapınağı

Velen ve diğer liderler, orkların bu tuhaf davranışlarının ardında Yakan Lejyon olduğundan habersizlerdi zira hem Kil’jaeden hem de Gul’dan oldukça gizli hareket etmiş, niyetlerini ve hareketlerini ustalıkla saklamışlardı. Elementlerin kontrolden çıkmasının ardındaki sebebi araştırsalar da işin ucunu Lejyon’a bağlayan herhangi bir şey bulamadılar.

Öte yandan Ner’zhul halkını dikkatle izliyordu. Rulkan’ın kendisine verdiği tavsiyeleri dinlemiş, orkları bir araya getirmişti ancak yaptıklarının ne gibi sonuçlar doğuracağından şüpheliydi. Orklar gittikçe daha kana susamış bir topluluğa dönüşüyordu ve Ner’zhul bu durumdan rahatsızlık duymaya başlamıştı. Dahası draeneilara karşı gerçekleştirilen saldırılar başladığından beri elementler tamamen sessizliğe gömülmüşlerdi. Kil’jaeden, ork şefinin yaşadığı ikilemi hissederek yeni bir yol denemeye karar verdi. Bir gece yine rüyasına Rulkan kılığında girerek ona evrendeki kudretli varlıklardan bahsetti ve bu varlıkların draeneiları yenip Draenor’a düzen getirmek için kendilerine yardımcı olabileceğini söyledi. Ner’zhul vakit kaybetmeden bu varlıklar ile görüşmek istediğini dile getirince bir sonraki gece yine rüyasına giren Kil’jaeden, bu sefer kendisini göz kamaştırıcı bir element varlığı olarak gösterdi ve draeneiları kısa zamanda alt etmeleri gerektiğini, ancak bunu yaparlarsa elementleri rahatlatabileceklerini söyledi.

Ner’zhul rüyasına giren bu varlığın görkemine kapılmış olsa da rahatsızlığını gizleyemiyordu. Bilmediği bir sebepten ötürü draeneiların kısa süre içerisinde yok edilmesini isteyen bu varlığın aceleci tavrından hoşlanmamıştı, özellikle liderleri Velen’in öldürülmesi konusundaki kararlılığı huzursuz ediciydi. Üstüne üstlük bu varlık rüyalarına girmeye başladığından beri Rulkan ortadan kaybolmuştu. Düşüncelerini dindirmek için gizlice Oshu’gun’a gitmeye karar verdiyse de Kil’jaeden bu planından haberdardı. Gul’dan’a yeni bir emir veren eredar lideri, ondan yozlaştırabileceği orklar bularak eğitmesini ve Gölgeay Klanı’nı sinsice ele geçirmesini istedi; zira Ner’zhul istediği yolda ilerlemiyordu.

Oshu’gun

Gul’dan ilk önce klanın genç ancak çokça saygı duyulan şamanlarından Teron’gor ile iletişime geçti. Teron’gor uzun süredir elementler ile görüşebilmek ve onları sakinleştirebilmek için çeşitli yollar deniyor fakat bir türlü başarılı olamıyordu. Ustalıkla kullandığı fel büyüsünü gösteren Gul’dan, bu büyü türünün aslen şamanizmin çok daha ileri bir seviyesi olduğu yalanıyla onu kandırdı; böylece Teron’gor, Gölgeay Klanı’nın ilk fel büyücüsü oldu. Zaman içerisinde klan şamanları arasından birçok başka bireyi de kendi tarafında toplayan ve onlara fel büyüsünü nasıl kullanabileceklerini öğreten Gul’dan, gittikçe artan sayıda takipçi toplamış oldu. Kullandıkları meşum büyünün etkisine kapılan bu orkların düşünceleri ve inançları kısa süre içerisinde karanlığa gömüldü, kendileri ise yozlaşarak sadece Gul’dan’a itaat eden bireylere dönüştüler.

Gul’dan fel büyücülerini eğitirken Ner’zhul da Oshu’gun’a varmış ve atalarıyla görüşebilmek için çalışmalarına başlamıştı. Bir cevap bulabilmek için iradesini öylesine ustalıkla kullanmıştı ki Kil’jaeden’ın Oshu’gun çevresine koyduğu büyülü bariyeri aşmayı başarmıştı. Nihayet seslerini duyurabilen ruhlar arasında eşi Rulkan da vardı. Rulkan orklar üzerinde oyunlar oynandığını söyleyip rüyalarına girenin kendisi olmadığını, asıl düşmanın draeneilar değil de Kil’jaeden olduğunu, Gul’dan’ın da bu eredar efendisinin hizmetkârlığını yaptığını anlattı. Ner’zhul kandırılmış, hiçbir suçu olmayan draeneilara savaş açılmasına ön ayak olmuştu ve bu yüzden hem Rulkan hem de diğer ork ruhları hataları yüzünden ona sırt çevirdiler.

Gölgeay Vadisi (Shadowmoon Valley)

Ner’zhul gerçekleri öğrenip atalarının öfkesini üzerine çektiğini fark ettiğinde büyük utançla doldu. Gölgeay Vadisi’ne derhâl geri dönmeli ve Gul’dan’ın planlarını bozmalıydı fakat daha vadiye adım atar atmaz fel büyücüsü ve takipçileri tarafından yakalandı. Hapis altında tutulmaya başlanan Ner’zhul’u öldürmek gibi bir planları yoktu zira Kil’jaeden’dan gelen emre göre hareket ediyor ve Gölgeay şefinin orkların nasıl yaratıklara dönüşeceklerine şahit olmasını istiyorlardı. Ayrıca bir anda ortadan kaybolursa bu durum orkların dikkatini çekebilirdi. Bunun yerine kandırılmanın ve ataları tarafından reddedilmenin utancıyla iradesi kırılan şamana eziyet edip iyice ümitsizliğe düşmesine sebep oldular. Ner’zhul zaman içerisinde yavaş yavaş sessizliğe gömüldü ve hiçbir şeyden haberdar olmayan Gölgeay Klanı’nın yönetimi de Gul’dan ve destekçilerinin eline kaldı.

Gölgeay Klanı’nda gizlice gerçekleşen ihanetin karanlığı devam ederken ork toplumunun geri kalanı draeneilara karşı ilan ettikleri savaşa devam ediyorlardı. Draenei ordusu oldukça düzenli, birlik içerisinde hareket eden ve emir komuta zincirine harfi harfine uyan muntazam bir yapıya sahipti. Orklar ise bunun tam tersiydi ve bu yüzden yeri geldiğinde kendi iç anlaşmazlıkları yüzünden tartışıp duruyorlardı. Böyle giderse herhangi bir zafer sağlayamayacaklarının farkında olan Kil’jaeden, orkları gerçek anlamda bir araya getiriip onları belirli bir düzenle yönetebilecek bir lider arayışına başladı; zira Gul’dan her ne kadar yetenekli bir fel büyücüsü olsa da arka planda sinsice çalışmak ona daha uygun bir pozisyondu. Tüm ork ırkının güvenebileceği birine, bir savaşşefine ihtiyacı vardı.

Gul’dan, Kil’jaeden’ın kendisini seçmemesinden dolayı büyük memnuniyetsizlik duysa da efendisine karşı beslediği korkudan ötürü sesini çıkarmadı. Onun yerine dikkatini orklar arasında büyük saygı duyulan ve etkili yönetimiyle ön plana çıkan Karakaya Klanı şefi Blackhand’e çevirdi. Eğer Blackhand kendi klanını ve ordusunu yönetirken kullandığı disiplini tüm orklar üzerinde uygulayabilirse istenen birliğin sağlanması kaçınılmazdı. Bu yüzden Karakaya şefiyle görüşen Gul’dan, ona liderliği eline almasını söyledi ve eğer başarırsa Karakaya şamanlarının tekrar büyü kullanabileceklerinin sözünü verdi. Anlattıklarının yalnızca boş vaatler olarak algılanmasını istemeyen Gul’dan, bu şamanları fel büyüsünü kullanabilecekleri şekilde eğitmeye başladı. Aynı zamanda genç orklara fel enerjisi aktararak onların kısa sürede erişkin bireylere dönüşmesini sağlayan Gul’dan, bu savaşçıların daha önce eşi benzeri görülmemiş bir güce ulaşmalarına sebep oldu; ancak bir anda yaşlanan bu orklar aldıkları fel enerjisi sebebiyle saldırganlığa daha yatkın oluyorlardı. Yine de bu durum Blackhand’in gözünü korkutmadı; verdiği emirle birlikte oğulları Maim ve Dal’rend’i de bu karanlık süreçten geçirten Blackhand, Orda’nın lideri olmayı kabul etti.

Savaşşefi Blackhand

Kil’jaeden ve Gul’dan’ın planları pürüzsüzce işliyordu. Blackhand’i de rahatlıkla saflarına katan fel büyücüsü, ona orkları kolaylıkla gözlemleyecek ve gerektiğinde kontrolün sağlanmasına yardımcı olacak bir oluşum yaratılması konusunda teklif sundu. Bu birlik Gölge Konseyi olarak anılacak ve Blackhand de üyelerinden biri olacaktı. Gul’dan’ın aslen Blackhand’e herhangi bir yetki vermeye niyeti yoktu ve onun da aralarında bulunmasını istemesinin yegâne sebebi, onun her türlü kontrolü elinde tuttuğuna inanmasını istemesiydi. Böylece Gul’dan’ın liderliğindeki Gölge Konseyi, diğer tüm orklardan gizli bir şekilde kurulmuş oldu; her daim perde arkasında olacak ve kimse fark etmeden ipleri ellerinde tutacaklardı.

Gölge Konseyi’nin ilk üyeleri, aralarında Teron’gor gibi isimlerin de bulunduğu ilk fel büyücülerinden oluşuyordu. Gizlilik yemini eden bu konsey üyeleri, asıl amaçlarını hiç kimseye anlatmamak konusunda hemfikirlerdi ve gerçekte yalnızca Gul’dan’a sadıklardı.

Draenor’da amaçları uğruna kullanabileceği ve konseye dahil edebileceği güçlü bireyler aramaya başlayan Gul’dan, daha sonraları yaptıklarıyla büyük tepki toplayacak iki ismi aralarına kattı. Bunlardan biri Yalımyeli Klanı’nda dünyaya gelmiş olan ve hayatta kalmayı başaran yarı-ork, yarı-draenei Garona Halforcen’dı. Melez olmasından ötürü yıllar boyunca hor görülmüş ve eziyet edilmiş olan Garona, oldukça yetenekli bir savaşçıydı; aynı zamanda kıvrak zekâsı ve farklı dilleri öğrenme konusundaki becerisiyle dikkat çekiyordu. Klanı yok edildiğinde Terokkar’a kaçan Garona’yı bulan Gul’dan, yarı-orka dostane bir tavırla yaklaşıp güvenini kazandıktan sonra fel büyücülerinin yardımıyla zihnini kontrol altına alıp onu bir suikastçı olarak kullanmaya başladı.

Garona ve Cho’gall

Gölge Konseyi’ne katılan bir diğer üye ise iki başlı bir ogre olan Cho’gall’dı. Ogreler arasında iki başlı olmak büyük şans olarak kabul edildiğinden evi olan Ulutokmak’ta nispeten rahat bir yaşam sürmüştü. Gizemli büyü sanatına yatkınlığıyla halkın sevgisini toplamış olsa da küstah tavırları ve güce olan açlığı sebebiyle yönetimin nefretini üzerine çekmişti. Bir ayaklanma başlatmasından ve yönetimi ele geçirmesinden korkan ogre aristokratları, onun bir suikasta kurban gitmesini planlamış olsalar da Cho’gall kaçmayı başarmıştı. İntikam almak için yanıp tutuşan Cho’gall, yaptığı araştırmalar sonucunda Gölge Konseyi’nden haberdar olmuştu. Gul’dan, Cho’gall’ın yeteneğinden ve güce duyduğu açlıktan etkiledi ve onu çırağı olarak kabul etmekle kalmayıp Yakan Lejyon’dan ve fel büyüsünün sırlarından da bahsetti. Gul’dan’ın bilmediği şey ise ogrenin kendi planları olduğuydu zira Cho’gall’ın istediği tek şey daha fazla güçtü ve işine yaramadığını fark ettiği anda Gölge Konseyi’ni terk etmeyi planlıyordu; fakat bu, uzun bir süre gerçekleşmeyecekti.

Gul’dan, Blackhand’i Orda’nın başına getirebilmekten memnundu ancak diğer tüm ork klanlarının bunu kabullenmesini beklemiyordu. İşleri kolaylaştırmak için öncelikle Gölge Konseyi ajanlarını diğer bölgelere göndererek Blackhand’in eşi benzeri görülmemiş başarılarını anlatacakları bir propaganda hareketi başlattı; bir yandan da Karakaya şamanlarının daha önce karşılaşılmamış güçte büyü enerjisi kullanabildiklerinin haberini de yaydırdı. Bu hareketle birçok orkun ve bağlı bulundukları klanın Blackhand’e karşı sarsılmaz bir güven duymaya başlamasını sağlayan Gul’dan, kendisine tehdit oluşturabilecek bireyleri de dikkatle izliyordu.

Gölge Konseyi ve türlü işkenceler ettikleri Ner’zhul

Bu bireyler arasında en öne çıkan, Akpençeler’in şefi Zagrel’di. Zagrel, diğer ork klanlarına çağrıda bulunmuş, draeneilara karşı yapılan savaşın sonra erdirilmesi ve elementlerin daha barışçıl yollarla sakinleştirilmesi gerektiği konusunda konuşmalar yapmıştı. Eğer Zagrel’e yeterince vakit tanınırsa Durotan ve diğer şeflerin desteğini alacağından endişe eden Gul’dan, bu tehdidi ortadan kaldırması için Garona’yı görevlendirdi. Zihni Gölge Konseyi’nin kontrolü altında olan Garona karşı koyabilecek durumda değildi ve bir gece Akpençeler kampına sızarak Zagrel’i kalbinden bıçaklayıp öldürdü.

Ayazkurdu Klanı’nın lideri Durotan, Gul’dan’ın ve diğerlerinin hareketlerinden zaten şüphe duyuyordu; Zagrel’in zamansız ölümü ise rahatsızlığını pekiştirmekten başka bir işe yaramadı. Şefi kimin öldürdüğünü asla bulamadılar ancak Durotan’a göre Orda’nın oluşturulmasına karşı sesi en çok çıkan kişinin ortadan kalkmış olması bir tesadüf değildi.

Hem ork hem de draenei ırkını savaşla dolu kanlı günler bekliyordu.