Asil doğanların Ebediyet Pınarı üzerinde çalışarak elde ettikleri olağanüstü büyü güçlerini yoğun bir şekilde kullanmaları, Çarpık Düzlem’de yaşayan kadim düşmanların dikkatlerini üzerlerine çekecek dalgalanmalara sebep olmuştu. Karanlık Titan Sargeras, Panteon’dan varlığını öğrendiği Azeroth’u nihayet bu şekilde bulmuş ve onu yok edebilmek için kendilerini tüm gece elfi ırkından üstün sayıp uzak tutan bu büyücü topluluğunu ve onların kraliçelerini kullanacak bir planı hayata geçirmişti. Kibirli Azshara ile temas kuran Sargeras, ona hayal bile edemeyeceği güçler vadetmiş ve bu sözünü yerine getirebilmesi için kendisinin Azeroth’a gelmesi gerektiği konusunda hem baş danışman Xavius’u hem de Kraliçe’yi kandırmıştı. Tüm Yaşamın Düşmanı‘nın dehşet verici planlarının farkında olmayıp ağına düşen asil doğanlar ise nasıl bir felakete sebep olacaklarını bilmeden Sargeras’ı ve ordusunu Kalimdor topraklarına sokacak geçidin açılması için ritüellerine başlamışlardı.
Yakan Lejyon iblisleri, Azeroth’u işgal etmek için hazırda beklerken asil doğanların Azshara’nın Sarayı’nda açtığı ilk geçit ile birlikte akın akın dünyaya girmeye başladılar. Sayıları bitmek bilmeyen iblis ordusu Kalimdor’da dehşet saçmaya başlamış olduğu halde Sargeras’ın gelişini sağlayacak geçit bir türlü yeterince güce sahip olamıyordu. Xavius ise daha büyük bir planı gerçekleştirebilmek için ilk adımı attı ve kendilerine destek verebilmesi için Tazı Efendisi Hakkar’ın Azeroth’a girmesini sağladı. (Trollerin en güçlü loası Ruhyüzücü Hakkar ile karıştırılmamalıdır.) Ancak Hakkar’ın güçlü büyüleri bile başarılı olmalarını sağlayamadı. Kraliçe Azshara ise farklı bir plan sundu: Ebediyet Pınarı’nın kullanımı, sadece sadık asil doğanlar ile sınırlandırılacak ve böylece Sargeras’ın geçidi için gereken enerji sağlanacaktı. Planı destekleyen Karanlık Titan, ordusunun en üst rütbeli askerlerinden biri olan Mannoroth’u Azeroth’a gönderdi. Azshara’nın planı doğrultusunda ilerleyen Mannoroth, önce Pınar’ın gücünü yalnızca asil doğanların kullanabileceği şekilde bir büyü kalkanı oluşturdu, sonrasında ise geçidi koruması için Xavius’u görevlendirerek yaklaşmakta olan direnişe karşı koymak için sarayı terk etti.Asil doğanların nasıl bir felakete sebep olmaya başladıklarını fark eden diğer gece elfleri ise harekete geçmekte gecikmediler. Kraliçe’nin ve asil doğanların zihinlerinin ne kadar bozulmuş ve kararmış olduğunu fark eden Malfurion, Azshara’nın birliklerinden ayrılması için ikiz kardeşi Illidan’ı ikna etti. Yakan Lejyon, kendilerine karşı koyan gece elflerini kolaylıkla alt edip Zin-Azshari’yi yerle bir ederken bu savaşı tek başlarına kazanamayacaklarını anlayan Malfurion, Tyrande ve Illidan’ı da yanına alarak Kadim Muhafız Cenarius’tan yardım istedi. Durumun ne kadar vahim olduğunu fark eden Cenarius, kısa süre içerisinde Malfurion’a öğretebileceği ne varsa aktardıktan sonra diğer yarı-tanrıları ve yardımcı olabilecek yüce varlıkları aramaya başladı. Diğer Kadim Muhafızlar, kendilerine gelen bu yardım çağrısına cevap verdiler: Beyaz Geyik Malorne (Apa’ro); yabaniliğin ve yılmaz iradenin simgesi Beyaz Kurt Goldrinn (Lo’Gosh); muazzam bedeni ve gücüyle Kaplumbağa Tortolla; korkusuz Yaban Domuzu Agamaggan, gece elflerinin eski dostlarından kardeş Ayılar Ursol ve Ursoc ile Azeroth göklerini dolduran tüm canlıların ölümden sonra gittikleri boyuttaki ulu ağaç G’Hanir’in koruyucusu, sadece bir kuzgun iken Elune tarafından seçilip kutsanan Ana Ağaç’ın Hanımı Aviana.
Yakan Lejyon ile yapılan savaşın beklenmedik üç ziyaretçisi ise bu sıralarda ortaya çıktı: Krasus, Rhonin ve Broxigar. Krasus aslında bu ismi kullanarak gizlenen, gerçek adı Korialstrasz olan bir kırmızı ejderhaydı ve gelecekteki Nozdormu tarafından bir anomaliyi incelemesi için gönderilmişti. Öğrencisi Rhonin’i yardıma çağıran Krasus, beklenmedik bir şekilde bu zaman gediğinden geçerek kendisini -öğrencisi Rhonin ve bir ork olan Broxigar’la birlikte- Kadimler Savaşı döneminde bulmuştu. Önce Jarod Shadowsong tarafından bulunan ve esir tutulan Krasus, daha sonra Nozdormu tarafından bahşedilen bir görüyle Malfurion’un ve direnişin saflarına katılacaktı. Rhonin de ustasının yolundan ilerleyip direnişe katılırken Broxigar, Ay Muhafızları tarafından yakalanıp himaye altında tutulması için Suramar’a gönderildi. Diğer gece elfleri Broxigar’ı görmezden gelirken Tyrande onun yaralarını iyileştirip yiyecek sağlayarak yardım etti, daha sonrasında ise saflarına katılabilmesi için serbest bırakılmasını sağladı.
Kadim Muhafızlar’ın gücünü arkasına alan gece elflerinin oluşturduğu ve liderliği -ironik bir biçimde- Azshara’ya gönülden bağlı Kur’talos Ravencrest tarafından yapılan Kaldorei Direnişi, iblislerle amansız bir savaşa girdi; ancak Ebediyet Pınarı’nın gücünden mahrum olan gece elfleri ne kadar uğraşsalar da herhangi bir başarı sağlayamadılar. Bu sırada serbest bırakılmış olan Broxigar’ı tekrar yakalamak isteyen Kur’talos, orkun ardından bir arama ekibi gönderdi ve yanlarında, söz konusu büyü olunca ne kadar usta olduğunu fark ettiği Illidan’ı gönderdi. Aramalarına devam eden grup, saldırıya uğramış bir Ay Muhafızlığı ekibinden geriye kalanları bulup iblislerin saldırısına uğradıklarında Illidan, düşmanlarının büyüye karşı olan bağışıklıklarını nasıl alt edebileceğini bularak Ravencrest’e saldırmaya hazırlanan bir iblisi öldürmeyi başardı. Ravencrest ise hayatını kurtaran ve ne kadar güçlü bir büyü gücüne sahip olduğunu kanıtlayan bu gece elfine kendi kişisel büyücüsü olmasını teklif etti. Bu saygın konumu elde etmek isteyen ve hırsla dolan Illidan, teklifi düşünmeden kabul ederek kumandanın yanındaki yerini aldı.
Savaş hızla devam ederken iblislerin bitmek bilmeyen saldırıları sebebiyle direniş bir türlü istediği başarıyı elde edemiyordu. Tüm bu çaresizliğin içerisinde bilinen savaş taktiklerinin dışına çıkmaları gerektiğini fark eden Malfurion, Zümrüt Rüya’ya girebilmesini sağlayan güçlerini kullanarak rüya formundayken Azshara’nın Sarayı’na sızmayı başardı. Xavius’u yok etmeyi başaran druid, hemen ardından Pınar’ın güçlerini asil doğanların kullanımı için sınırlayan büyülü kalkanı ile Sargeras’ın geçidini kapattıysa da komaya girdi. Broxigar, gece elfinin komadaki bedeninin başında nöbet tutarken gelen Krasus ve Tyrande, Malfurion’ı kurtarmaya çalıştılarsa da başarısız oldular. Ancak yarı-tanrı Cenarius, öğrencisinin yardımına koşarak onun Zümrüt Rüya’dan çıkmasını sağlayarak sağlığına geri kavuşturdu ve başında bekleyen orktaki potansiyeli hissederek Malfurion’a bir silah yapması konusunda talimat verdi. Tahtadan yapılmış olan silah, Malfurion’ın druid büyüleri ile güçlendirilecek, bir elmas keskinliğine sahip hale getirilecek ve asla yok edilemeyecekti. Broxigar tarafından ustalıkla kullanılacak ve birçok iblisi alt edecek olan bu silahın adı Cenarius’un Baltası’ydı.
Efendisini hayal kırıklığına uğratmış olmaktan hiç de memnun olmayan Mannoroth, asil doğanları kısa süre içerisinde toplayarak geçidi yeniden aktif hale getirmeye çalıştı. Sargeras ise planlarını suya düşüren Xavius’un ruhuna bir süre işkence ettikten sonra onu daha büyük bir planın parçası olarak kullanmaya karar verdi. Xavius bir satir olarak yeniden doğdu ve Azeroth’a dönüşünün ardından gerçekleştirmek istediği iki adıma yöneldi: Önce dönüştürebildiği tüm asil doğanları kendisi gibi birer satir yapacak, sonra ise geçidi kapatan Malfurion’ı yakalayarak Sargeras’a teslim edecekti. Ancak detaylıca işlenmiş bu planlar, direnişte yer alacak diğer bazı varlıkların, özellikle de gelecekten gelmiş olan üç zaman yolcusunun ve -sonraları Tyrande ile Malfurion tarafından evlat edinilecek olan- Shandris Feathermoon’un araya girmesiyle başarısız olacaktı.
Shandris, Ara-Hinam adındaki küçük bir kasabada yaşarken Yakan Lejyon’un saldırıları sonucunda ebeveynlerini kaybetmiş ve çatışmalardan sağ kurtulan diğer gece elfleri ile birlikte evi bildiği topraklardan kaçmak zorunda kalmıştı. Arkalarından kovalamakta olan Lejyon kuvvetlerinden Kur’talos Ravencrest’in birliğinin iblisleri alt etmesi sayesinde kurtulan Shandris, direniş kamplarından birine geldiğinde Tyrande tarafından bulundu. Tyrande, bu gece elfinden oldukça etkilenmiş ve ona karşı bir yakınlık duymuştu. Genç kızın kasabasından hayatta kalıp kampa gelenler arasında olmaktan hoşnut olmadığını fark eden Tyrande, gittiği her yere onu da götürmeye ve bildiklerini ona aktarmaya başladı. Elune Rahibeleri arasında tanrıçanın güçlerini en iyi şekilde çağırabilen ve kullanabilen rahibe olmasıyla göz önüne çıkmaya başlayan Tyrande’yi her yerde takip eden Shandris, savaşa gidildiği zaman onu gizlice takip edip olan biteni izlemeye başladı. Lakin bunu çok geçmeden fark eden Tyrande, genç elfin bu tehlikeli hareketleri yapmasını yasakladı. Shandris ise bu uyarıyı dikkate almayacak ve ne kadar usta bir okçu olduğunu, savaşın en büyük düşmanlarından birinin alt edilmesine yardım edecek bir hareketle gösterecekti.
Bu esnada Ebediyet Pınarı’nı kavuran savaşa bir grup müttefik daha eklendi: Ejdersürüleri. Malfurion ve Krasus’un çağrısına cevap vererek direnişe destek vermeye gelmiş olan ejderhalar, savaşa katılıp iblisleri kararlılıkla yok etseler de beklenmedik bir gelişmeyle tüm ümitleri suya düştü. Asil doğanların Ebediyet Pınarı’nda açmak istedikleri geçidin enerjisini kendileri için kullanıp Azeroth’u parçalamak, böylece uzun süredir esir kaldıkları hapishanelerinden kurtulmak isteyen Eski Tanrılar’ın yalan vaatleriyle aklını yitirmiş olan Neltharion da savaşa dahil oldu. Diğer ejdersürüsü liderlerinin de güçlerini aktarmış oldukları ve böylece Ebediyet Pınarı’ndaki geçidi tamamen açabilecek veya kapatabilecek derecede yoğun bir güç taşıyan Ejderha Ruhu’nu kullanan Neltharion sadece iblisleri değil, gece elfleri ve birçok müttefiklerini de öldürdü. Dehşete düşen diğer ejdersürüsü üyeleri Neltharion’u durdurmak için harekete geçtiler. Ejdersürüsü liderlerini güçlerini paylaşması için ikna etmekten dolayı pişmanlık duyan Malygos’un mavi ejdersürüsü, siyah ejderhanın etrafını çevreleyip onu kontrol altına almaya çalışsalar da Neltharion, Ejderha Ruhu’nu kullanarak mavi ejderhaların ciddi bir kısmını öldürdü. Malygos ise ağır yaralı olarak kurtulmayı başardı. Güçlerini verdikleri diske hiçbir zarar veremeyen ejdersürüleri hareket edemez ve hatta konuşamaz hale gelirken Neltharion’un bir sonraki saldırısıyla birçok yoldaşlarını kaybedip Kalimdor’un dört bir yanına dağıldılar. Bu olayın ardından siyah ejdersürüsünün lideri Neltharion ise Ejderha Ruhu’nu da alarak savaş alanından ayrıldı ve taurenlerin yaşadığı Yücedağ bölgesinde bulunan sığınağına geri döndü.
Savaşın seyrini değiştiren önemli isimlerden biri olan Tyrande’yi ise hesaba katmadığı bir gelecek bekliyordu. Çarpışmaları sırasında hayatını kaybeden Yüce Ay Rahibesi Dejahna, ölmeden önce varisini atayarak yerini alması gereken kişinin Tyrande olduğuna kanaat getirmişti. Genç rahibe, kendisinin böyle büyük bir sorumluluk için yetersiz olduğu düşünceleriyle dolu olsa da görevini isteksizce kabul etmekten başka bir çaresi yoktu. Bu esnada Illidan, Pınar’ın güçlerine oldukça bağlı hale gelerek kendisini kontrol etmekte zorluk çekmiş olsa da Tyrande’nin süregelen desteği ile sakinliğini korumayı başarmıştı. Ancak bu güçlü elf, kendi ırkı savaşta zar zor ayakta kalırken Lejyon’un iblislerinin sonu gelmez bir şekilde Kalimdor’a aktığını gözlemledi. Kaosun içerisinde bile saf büyüsel bir güzellik olduğunu düşünen Illidan, kendisini yetersiz görmeye başladı. Gece elflerinin lideri konumuna gelen Tyrande’yi etkilemek için düşüncesizce hareket eden Illidan’ın zihni, bir de rahibenin Malfurion’u seçtiğini öğrendikten sonra daha da karardı. Elf büyücüsünün bu düşüncelerini fark eden Xavius, onun şüpheleri üzerine oynamaya başladı ve Illidan’ı kendi saflarına çekmeye çalıştı; bunu yapabilmek için Malfurion olmasa Tyrande’nin kalbini kazanmak için rekabet etmesi gerekecek kimsenin kalmayacağını bile söyleyerek kardeşine de sırt çevirmesini sağladı. Böylece kendince bir plan yapan Illidan, Azshara’nın Sarayı’na doğru yola çıktı.
Ejderhaların sürülüşüyle atağa geçen iblis ordularına karşı halkını bir arada tutması gerektiğini bilen Tyrande, Ebediyet Pınarı’nın yakınlarındaki ormanın sınırında savunmasına devam ettiyse de Xavius tarafından kıstırıldı. Bu sırada çarpışmaya katılan Malfurion ise Tyrande’nin, bir satir olarak diriltildiğini bilmediği Xavius’un elinde olduğunu gördü. Druid ile bir süre dalga geçen Xavius, tam genç rahibeyi öldürecekken omzuna saplanan bir okun acısı ile irkildi. Ağaçların arasında pozisyon almış olan Shandris, baş satiri düşünmeden vurmuştu ve etraftaki diğer satirleri de ok yağmuruna tutarak bir bir öldürüyordu. Düşmanını yenebilmek için Shandris’in attığı oka odaklanan Malfurion, Xavius’un içinden enerjisini ve vücudunu emerek büyüyen bir ağaç yetiştirerek zafer kazandı.
Illidan ise Azshara’nın Sarayı’na doğru yol almaya devam ediyordu. Söylentilere göre bu sırada Azzinoth adındaki bir iblis ile karşılaşan Illidan onu yendi ve efsanevi silahlar olan Azzinoth’un Savaşkılıçları’nı da bu şekilde edindi. Ardından saraya vardığında ise Azshara ve Mannoroth’a bağlılık yemini etti. Yapmak istediği şeyin Ejderha Ruhu’nu çalarak Ebediyet Pınarı’nı Karanlık Titan’ın gelişi için tamamen hazır hale getirmek olduğunu söylese de asıl amacı geçidi kapatmaktı ve bunu yapabilmesi için daha fazla güce ihtiyacı vardı. Düşmanının gücüne… Illidan’ın asıl amacını bilmeyen Sargeras, büyücünün planını uygun buldu ve başarılı olabilmesi için bu gece elfine “hediyeler” verdi: Illidan’ın gözlerini yakan Karanlık Titan, onların yerine bir çift mistik alev topu yerleştirerek her türlü enerjiyi görebilmesini, vücuduna yerleştirdiği dövmelerle de gerek duyarsa rahatlıkla büyü enerjisi çekebilmesini sağladı.
Bu yeni Illidan’dan oldukça etkilenen Azshara, şahsi muhafızlarının lideri (ve kendisine delicesine aşık olan) Varo’then’i gece elfinin yanında göndererek Ejderha Ruhu’nun ele geçirilmesini garanti altına almaya çalıştı. Her ne kadar Malfurion Zümrüt Rüya’ya girip vücudu yozlaşmışlıkla bozulmaya başlayan ve goblin demirci ustalarına hazırlattığı adamant plakalarla bedenini bir arada tutmaya çalışan Neltharion’un inine giderek Ejderha Ruhu’nu ele geçiren ilk isim olsa da Illidan ve Varo’then, druidi yakalayarak diski kendisinden alacak ve Mannoroth’a bizzat teslim edeceklerdi. Kendisine olağandışı güçler verilmiş olan Illidan ise daha sonraları ilk iblis avcısı olarak tarihe geçecekti.
Tüm bu karmaşa ve savaş ortamı devam ederken elfler arasında bir grup, kendilerini nasıl kurtarabileceklerini düşünüyordu. Suramar’da yaşayan ve Azshara’nın emri altında çalışan bu asil doğanlar, Antik Eserler Kubbesi adındaki mahzenin de yönetimini sağlıyorlardı. Dünya üzerinde bulunmuş en güçlü artefaktların ve kadim arkeolojik kalıntıların toplandığı bir depo görevi gören bu mahzendeki en önemli parçalar arasında Bekçiler’in Azeroth’u şekillendirirken kullandıkları ve kendilerine titanlar tarafından bahşedilen Yaratılış Sütunları da bulunuyordu. Bu asil doğanlar her ne kadar Azshara’ya bağlılık yemini etmiş olsalar da kraliçenin gittikçe ne kadar yozlaştığını, çağırdığı iblislerin toprağı nasıl bozduğunu da fark etmişlerdi.
Grubun lideri olan Yüce Büyühakimi Elisande, iblislerin Suramar’ı yeni bir savaş cephesi haline getirmek ve şehrin en seçkin yapısı olan Elune Tapınağı’nda direkt Çarpık Düzlem’e açılan bir geçit oluşturmak istediğini öğrendiğinde kendi planını hayata geçirmeye koyuldu. Yaratılış Sütunları’nı kullanan Elisande ve yoldaşları, Suramar’daki iblislere saldırdılar; onları alt edip tapınakta açılmakta olan geçidi mühürleyerek Lejyon’un girişini engellediler. Ancak bu grubun Kaldorei Direnişi’ne katılmak gibi bir planı da yoktu, yalnızca kendilerini koruma altına almak istiyorlardı. Yaratılış Sütunları’ndan biri olan Aman’Thul’un Gözü’nü kullanan Elisande ve beraberindeki asil doğanlar, Gece Pınarı adını verdikleri mistik büyülerle dolu bir kaynak yarattılar. Kendi bölgelerini de koruyucu bir kalkan ile gizleyen bu grup zaman içerisinde kendi yarattıkları bu büyü kaynağının enerjileriyle değişim geçirecek ve Geceye Doğanlar olarak anılacaklardı.
Savaş şiddetlenirken gece elflerinin müttefikleri de birer birer direnişe katılmaya başladılar. Kadim Muhafızlar, iblis ordularına kök söktürüp gerçek anlamda bir kıyım gerçekleştiriyorlardı. Jarod’un azminden ve kararlılığından etkilenen Kur’talos, bir grup askeri elfin komutasına atadı. Kur’talos’un güçlü liderliği ise Azshara’nın dikkatinden kaçmamıştı. Direniş sebebiyle sinirleri iyice gerilmiş olan Kraliçe, Varo’then’i Kur’talos’u öldürmesi için görevlendirdi. Broxigar bu entrikayı fark edip direnişin liderini uyarmaya çalıştıysa da başarılı olamadı ve Kur’talos katledildi. Yerine geçen Desdel Stareye’ın yönetimi, iblisler tarafından yok edilmesiyle oldukça kısa sürmüştü ancak Kaldorei Direnişi lidersiz kalmayacak, önderlik ve savaş taktikleri konusunda yetenekli bir isim başa geçecekti: Jarod Shadowsong.
Jarod’un liderliğinde taurenler, earthenler ve hatta furbolglar da savaşa katılarak safları kuvvetlendirirken gece elfi ordusu ve müttefikleri, ufak tefek de olsa çeşitli zaferler kazandılar. Asil doğanlar arasında yaşananların yanlış olduğunu fark eden bir grup elf de Dath’Remar Sunstrider’ın önderliğinde direnişe katıldı. Bu esnada Cenarius’un liderliğinde savaşa dahil olan Kadim Muhafızlar, Jarod’un kumandanlığı altında savaşmayı dilediklerini belirterek bitmek bilmeyen bir güç ve irade ile iblis ordusunu dağıtmaya başladılar. Muhafızlar’ın bir kısmı yakın dövüşte düşmanlarını kitleler haline alaşağı ederken Aviana da göklerden iblis ordularını izliyor ve bir sonraki saldırılarının nereden gerçekleşebileceği konusunda Cenarius’a haber veriyordu. Savaşın seyri değişmeye başlamış görünse de bu durum ne yazık ki uzun sürmedi zira Kadim Muhafızlar, iblislerin elinde birer birer can vermeye başlamışlardı. Agamaggan, Ursol, Ursoc ve Goldrinn, düşmanları tarafından katledilirken Aviana da bir grup iblisin mızraklarıyla yere düşürülmüş ve parçalanmıştı. Aviana’nın yaşamını yitirmesiyle Ana Ağaç G’Hanir de kuruyup öldü.
Dostlarının tek tek katledilmesine şahit olarak cinnet getiren Cenarius, düşünmeden düşmanlarının arasına atladı ve yüzlercesini yok etti. Ancak bir süre sonra kendisi de ağır yaralandı ve eğer Malorne yardımına koşmamış olsaydı öldürülecekti. Baygın ve ölmek üzere olan Cenarius’u gören Malorne, onu korumak ve iblisleri alt etmek için büyük bir kararlılıkla savaşa girdi. Jarod ve bir grup gece elfi, Cenarius’un bedenini savaş alanından uzaklaştırırken bir anda siyah yıldırımlar Malorne’un etrafına düşmeye, yerden yükselen yeşil alevler kürkünü yakmaya başladı. Yakan Lejyon’un en büyük silahlarından biri olan Archimonde savaş alanına gelmişti. Kendini bu meşum enerjinin tuzağından kurtaran Malorne, çatal boynuzları ile iblis kumandanına saldırdı. Bir süre birbirleriyle dövüşen bu iki düşmandan galip çıkan, Malorne’u yakalayıp boynunu kırarak öldüren Archimonde oldu. Yaşananları dehşetle izleyen Malfurion, bir druid büyüsü kullanarak Archimonde’un tüm vücudunu sarmaşıklarla kaplayıp onu olduğu yere mıhlamaya çalışsa da eredar efendisi, sarmaşıkları yakan yeşil alevler içerisinde kaybolarak kaçmayı başardı.
Artık her biri birer satire dönüşmüş olan sadık asil doğanların büyüsü ile Mannoroth’un elinde bulunan Ejderha Ruhu’nun enerjisinin birleşmesiyle açılışı tamamlanmaya yaklaşan geçidin gücünü hisseden Malfurion, beklenmedik bir teklifte bulundu: Ebediyet Pınarı’nı yok etmek. Bunu gerçekleştirmek gece elfleri için zor bir karardı zira bu hem büyü güçlerini hem de ölümsüzlüklerini kaybetmeleri anlamına geliyordu; ancak başka bir çıkış yolu olmadığından öneriyi kabul ettiler. Bu sırada Illidan da aralarına katılmıştı. Asil doğanlara ve Lejyon’a ettiği bağlılık yeminlerinin aslında hiçbir anlama gelmediğini ve sadece düşmanı daha iyi tanımak için atılmış olan adımlar olduğunu söyleyen Illidan, Malfurion tarafından şüpheyle karşılansa da aralarındaki yerini aldı. Malfurion, Illidan, Tyrande ve bir grup elften oluşan topluluk, önce Ejderha Ruhu’nu ele geçirdikten sonra Ebediyet Pınarı’nın kıyısına giderek planlarını uygulamaya başladılar. Bu esnada Illidan, hiç kimseye fark ettirmeden göle yanaşarak suyundan birkaç şişe alıp saklamayı başardı.
Savaş alanında bulunan Broxigar, Azeroth’un ve geleceğin kurtulabilmesi için müttefiklerinin zamana ihtiyacı olduğunu fark etti ve olağanüstü bir harekette bulundu. Ejderhanın sırtından Ebediyet Pınarı’na atlayan ork, gölün içerisinde yaratılan geçitten geçerek Yakan Lejyon’un diyarına ulaştı. İblislerin geçide ulaşmasını istemeyen Broxigar, o kadar fazla sayıda düşmanı alt etti ki bir süre sonra üzerinde durabileceği bir ceset dağı oluşmuştu. Daha fazla sayıda iblisin karşısına çıkması için kışkırtıcı şekilde meydan okuyan ork, Sargeras tarafından bizzat öldürülse de ölümünden önce hayal bile edilemeyecek bir şeyi başararak Cenarius’un Baltası ile Karanlık Titan’ı bacağından yaraladı ve Azeroth tarihinde hiçbir canlının ulaşamayacağı bir şana kavuştu.
Malfurion, Ejderha Ruhu’nun barındırığı gücün üzerinde yoğunlaşarak bunu Ebediyet Pınarı’ndaki geçidin tamamlanması için derin trans halinde olan son birkaç asil doğana yönlendirdi ve ritüellerini bozdu. Geçidin kapanmaya başladığını fark eden Sargeras, beklenmedik bir hareketle Azeroth’a girmeye çalıştıysa da Krasus ve müttefikleri, tüm güçlerini Titan’ın yarası üzerinde yoğunlaştırarak kısa bir süreliğine de olsa dikkatini dağıttılar. Ancak bu süre Malfurion için yeterliydi. Kalimdor üzerindeki tüm doğanın enerjisini Pınar’a yönelten druid, gölün dengesini daha da bozarak bir fırtına oluşmasına ve suların akıl almaz bir güçle çalkalanmasına sebep oldu. Kapana kısılan ve gerçek anlamda geçidi aşamayan Sargeras ile beraber Yakan Lejyon iblisleri de gölün içerisine doğru çekilmeye başladılar.
Elflerin mistik gölü, Azshara’yı, takipçilerini, sarayını ve Zin-Ashari’yi yutacak şekilde kendi içine doğru çökerken Malfurion, Tyrande ve savaştaki birçok büyük isim bir şekilde bu kaostan kurtulacak, Pandaria kıtası bu felaketten etkilenmemiş bir biçimde çoktan okyanusun sakinliklerine açılmış olacak, Krasus ve Rhonin de kendi zamanlarına geri döneceklerdi. Ebediyet Pınarı’nın bulunduğu nokta Girdap adı verilen ve okyanusun ortasında bulunan yıkıcı bir kaosa dönüşürken artık İblis Ruhu olarak anılmaya başlanan diskine sahip olmayan Neltharion, gezegendeki tüm yaşamı yok etmeye ant içti. Ebediyet Pınarı’nın yok olmasıyla derin yaralar almış olan Kalimdor topraklarında birçok volkan yaratan ve artık Ölümkanadı ismiyle anılan siyah ejderha, parçalanmış kıtanın büyük bir bölümünün okyanusun dibine çökmesine sebep oldu.
Böylece Kadimler Savaşı, çok değerli hayatlar kaybedilmesinin ardından Kalimdor’un birçok farklı kıta ve adaya ayrılmasına sebep olan Büyük Bölünme ile son buldu. Azeroth üzerinde yaşayan sayısız ırkı ise bitmek bilmeyen felaketlerle dolu bir gelecek bekliyordu…