Lorekeeper

WARCRAFT TARİHÇELERİ – BÖLÜM 28: İLK ÖLÜM ŞÖVALYELERİ, KHAZ MODAN İSTİLASI VE İLK PALADİNLER

Uzun çarpışmalardan sonra İlk Savaş nihayet sona ermişOrda kuvvetleri Stormwind’i ele geçirmişlerdi. Şehrin sakinleri, Anduin Lothar’ın önderliğinde kuzeye yelken açarken yeni savaşşefi Orgrim Doomhammer ise Orda’nın gücüne güç katmayı planlıyordu.

Orgrim, geçmişteki geleneklerine ve özlerine dönebilecekleri günlerin hayalini kuruyor, tüm savaşlar bittiğinde bu hayalini gerçeğe dönüştürmenin ümidini taşıyordu. Fel büyünün etkisini ortadan kaldıracak, Gul’dan ve beraberindekilerin yarattıkları karanlık döngüyü kıracaktı ancak öncelikle Azeroth’u orklar için bir yuva hâline getirmesi gerekiyordu ve yalnızca Stormwind’i ele geçirmek bunun için yeterli değildi. İnsanların umudunun ışığı olan güçlü krallık Lordaeron’u da alt etmeliydi.

Savaşşefi rahat nefes alamayacaklarının farkındaydı. Eğer gereğinden uzun süre savunmada kalırlarsa tüm insan krallıkları bir olup tepelerine binebilirdi ve bu almak istediği bir risk değildi. Bu sebeple ilk saldıran taraf olmak, insanlığın kalbi olarak anılan Lordaeron’un düşmesini sağlamak ve böylece morali kırarak diğer insan krallıklarını da kolaylıkla alt edebilecekleri kıvama getirmeliydi. Ancak önünde büyük bir engel vardı: Stormwind ile yaptıkları savaş ellerindeki tedarik kaynaklarını neredeyse tüketmiş ve asker sayısını azaltmıştı.

Ejderboğazı orkları bu sırada İblis Ruhu ismindeki artefaktı ele geçirmiş olsalar da henüz tam potansiyelini açığa çıkaramamışlardı. Orda ise müttefik arayışına geçerek Amani trolleri ile dostluk kurdu. Troller, Stormwind’in düşüşünden büyük mutluluk duyuyorlardı ve orkları kayda değer müttefikler olarak görüyorlardı. Aralarından bir kısmı önemli bir yardım karşılığında Orda saflarına katılabileceklerini bile söylemişti. Nitekim liderleri olan Zul’jin, insanlar tarafından ele geçirilmiş ve Hillsbrad adındaki bölgede esir edilmişti. Eğer orklar onun kurtarılmasına yardımcı olurlarsa Amani trolleri de Orda adına çarpışacaklardı.

Amani trolü

Öte yandan her ne kadar müttefik edinmiş olsa da Orda’nın hâlâ çözümleyemediği bir Gul’dan sorunu vardı. Medivh ile yapılan çarpışmada girdiği komadan Stormwind düştükten sonra uyanan ork fel büyücüsü, sürekli gözetim altındaydı.

Gul’dan komadan çıktığında kendisini oldukça kötü bir vaziyette buldu. Orda üzerindeki hakimiyeti yerle bir olmuş, Gölge Konseyi yok edilmişti ve bunlar yetmiyormuş gibi bir de liderliğe Orgrim geçmişti. Fel büyücüsü, yeni savaşşefinin güvenini kazanamazsa başına neler gelebileceğini tahmin edebiliyordu. Bu yüzden vakit kaybetmeden harekete geçti ve bir daha orkları asla kontrol etmeye çalışmayacağının sözünü vererek Orgrim’den af diledi. Anlattıklarına göre kendisine fel büyüsünü öğreten meşum varlıklar ortadan kaybolmuşlar ve onu kaderine terk etmişlerdi. Ancak Orgrim’i sadece sözlerle kandıramayacağının farkında olan Gul’dan, ne kadar değerli olduğunu da kanıtlamalıydı. Orda’nın kaybettiği gücü geri kazanmaya ne kadar aç olduğunu bilerek savaşşefine yeni birlikler yaratacağının ve böylece insan büyücüleri kolaylıkla alt edebileceklerinin sözünü verdi.

Orgrim, Gul’dan’a hiçbir şekilde güvenmiyordu ancak orkun haklı olduğunun da farkındaydı zira insan büyücülerle başa çıkabilecek herhangi bir kuvvetleri yoktu. Böylece fel büyücüsünden kendisini kanıtlamasını istedi – eğer yapabilirse hayatta kalacak, başarısız olursa bizzat Orgrim tarafından öldürülecekti.

Gul’dan aslen Orgrim’i öldürmeyi düşünse de zihninde kendisine fısıldayan bir ses onu durdurdu. Kil’jaeden, Sargeras’ın emriyle nihayet fel büyücüsüyle iletişime geçmişti. Orgrim’in başarılı bir lider olduğunu, Blackhand’in bile altından kalkamadığı şeyler yaptığını ve bu yüzden hayatta kalması gerektiğini söyleyerek Gul’dan’dan ona her türlü yardımı sunmasını istedi. Karşılığında ise meşum orka daha fazla güç bahşetme sözü verdi.

Kil’jaeden sözünde durmaya niyetliydi, bu sefer kimseyi kandırmak gibi bir girişimi yoktu ancak Gul’dan bundan habersizdi ve eredar lorduna güvenmiyordu. Her ne kadar ona hizmet edeceğini söylese de kendi ihanet planlarını yapmaya başlamıştı. Sargeras’ın Kabri’nin nerede olduğunu artık biliyordu ve oradaki gücü ele geçirdiğinde Lejyon’a ihtiyacı kalmayacaktı. Ancak Sargeras’ın Kabri’ne ulaşmak o kadar da kolay değildi ve bunu başarabilmek için müttefiklere ihtiyacı vardı. Bu yüzden Orgrim ile görüşen Gul’dan, kendi klanını oluşturabilmek için özel izin istedi. Yaptıklarını tüm Orda’nın haberi olacak şekilde planlayacaktı, gerektiğinde en ön safta savaşacaklardı ve böylece gizli saklı hiçbir şey olmayacaktı. Orgrim fel büyücüsüne güvenmese de ondan bir adım ileride olduğunu düşünüyor, herhangi bir yanlış adımında Gul’dan’ı yok edebileceğine inanıyordu; aynı zamanda diğer hiçbir klanın onu kabul etmeyeceğinin de farkındaydı. Bu yüzden klanın oluşturulmasına izin verdi ve böylece Fırtınabiçen klanı hayat buldu.

Gul’dan, Orda için yeni savaşçılar temin edeceğini söylemiş olsa bile bunu nasıl yapabileceğinden emin değildi. Gizlilikle hareket etmeli, bu yeni kuvvetlerin perde arkasında yalnızca kendisine bağlı olmasını sağlamalıydı. Bu yüzden dikkatini Gölge Konseyi üyelerine çevirdi. Her ne kadar ölmüş olsalar da ruhları var olmaya devam ediyordu ve fel büyücüsü bunu lehine kullanabilirdi.

Cho’gall ile bir araya gelen Gul’dan, Gölge Konseyi’ndekilerin ruhlarını bir araya getirerek onları aktarabilecekleri bedenler aramaya başladılar. İlk başta İlk Savaş’ta ölen orkların ve ogrelerin cesetlerini düşünmüş olsalar da bu fikirden hızlıca vazgeçtiler zira Orda’nın ölülerinin bu şekilde kirletilmesine göz yummayacağını biliyorlardı. Bu yüzden dikkatlerini düşmüş Stormwind şövalyelerinin bedenlerine çevirdiler.

Teron Gorefiend, ilk Ölüm Şövalyesi

Bu yeni birlikler, fel büyüsü Orda kuvvetleri içerisinde tamamen dışlandığından farklı bir güç sahibi olmalılardı. Böylece Gul’dan, nekromansiye yöneldi. Cho’gall ile birlikte kurban ettikleri nekrolitlerin ve yaptıkları sayısız deneyin sonunda ise Teron’gor’un ruhunu kullanarak ilk başarılı askeri yarattılar: Teron Gorefiend, ilk Ölüm Şövalyesi.

Ölüm Şövalyeleri, Orda için savaştan galip çıkabilmenin habercileri gibiydi. Fânilerin aksine yemek ve dinlenmek gibi ihtiyaçları yoktu; üstüne üstlük savaş meydanında diledikleri zaman ölüleri kaldırabiliyor ve kendi saflarında savaştırabiliyorlardı. Yöntemlerini geliştiren Gul’dan, daha fazla Ölüm Şövalyesi yarattı ve Orda’nın hizmetine sundu. Doğal olmayan şekillerde yaratılan bu varlıkları görmek bile Orgrim’i rahatsız etse de ne kadar güçlü olduklarını inkar edemiyordu. Önündeki seçenekleri dikkatlice düşünen savaşşefi, onları Orda kuvvetlerine katmayı kabul etti. Lordaeron’u ortadan kaldırmak için gereken gücü sonunda bulmuştu ve bu fırsatı elinden kaçırmaya niyetli değildi.

Ölüm Şövalyeleri her ne kadar çok açık bir biçimde Orda’ya bağlılık yemini etmiş olsalar da aslında orklar hiç de umurlarında değildi. Gul’dan’ın beklediği şekilde onun köleleri de olmamışlardı zira yalnızca kendi varlıklarını devam ettirebilmek için çalışıyorlardı. Ancak yine de o an için Orda’nın aradığı desteği oluşturuyorlardı ve asıl sadakatlerinin nerede yattığını bilmeyen Orgrim için bu yeterliydi. Böylece orkların dikkati cücelerin yurdu olan Khaz Modan’a çevrildi.

Tunçsakal cüceleri oldukça gururlu ve dirençli bir halktı. İki bin yıldan uzun süredir Khaz Modan’ın kalbine inşa ettikleri Ironforge şehrinde yaşıyorlardı ve demircilik söz konusu olduğunda oldukça yeteneklilerdi. Orda istilaya geldiğinde ise hazırlıklılardı.

Ironforge

Orklar korkunç bir kar fırtınası sırasında ilerleyişlerine devam ederken dağ geçitlerini patlayıcılarla çökerten cüceler, böylece onların yollarını kestiler. Kadim dostları olan gnomelardan da yardım istediler ve onların desteğiyle Khaz Modan boyunca savunma barikatları dikerek kaynaklarını buralara yönelttiler. Ancak bu kadar hazırlığa rağmen cücelerin sayısı ve gücü, Orda kuvvetleri karşısında yetersizdi. Küçük yerleşimler bir bir orkların eline geçti ve durumu fark eden gnomelar kendi şehirleri olan Gnomeregan’ı korumak için geri çekilirken cüceler de Ironforge’a döndüler.

Orgrim Doomhammer’ın gözünde karşısındaki iki ırk içinde en büyük tehdidi oluşturan cücelerdi, bu yüzden kuvvetlerini öncelikli olarak Ironforge’a yönlendirdi. Beklemediği şey ise cüce halkının neredeyse tamamının silahlanıp savaşa hazır bir şekilde savunmaları kuvvetlendirmesiydi. Öyle ki ölen her cüce beraberinde on orku da indiriyor, Orda saflarında büyük kayıplar yaşanmasına sebep oluyordu. Bir noktadan sonra orkların kayıpları o kadar arttı ki Orgrim nihayetinde geri çekilmeye karar verdi zira Ironforge ana hedefi değildi ve Khaz Modan bölgesi büyük ölçüde Orda kontrolündeydi. Bölgedeki kaynakları ve demir ocaklarını kullanmaya başlayan orklar, sayısız silah ve kuşatma aracı yaptılar.

Cüceleri kontrol altında tutmak isteyen Orgrim, Kanayan Oyuk klanını Ironforge yakınlarına konuşlandırdıktan sonra dikkatini Gnomeregan’a yönlendirdiyse de burada da beklediği başarıyı elde edemedi. Gnomelar teknolojik anlamda oldukça gelişmiş bir halktı ve bunu oldukça etkili bir biçimde lehlerine kullanabiliyorlardı. Birçok ork gnomeların tuzaklarında hayatlarını kaybetmeye başladıklarında Orgrim bu girişimden de vazgeçti ve Kanayan Oyuk askerlerinden bir kısmını da Gnomeregan yakınlarına yerleştirdikten sonra asıl planını harekete geçirmek için hazırlıklara başladı.

Gnomeregan

Orgrim’in asıl amacı Lordaeron’a ulaşmaktı ancak bunu yapabilmek için Khaz Modan’ın kuzeyinde bulunan ve bataklıklarla dolu Yaştopraklar’dan geçmeleri gerekiyordu. Hem kalabalık Orda ordusunu hem de kuşatma araçlarını buradan geçirmeleri çok ama çok çetrefilli bir iş olacaktı. Üstüne üstlük sonrasında Thandol Kemeri olarak bilinen köprüden geçmeleri gerekiyordu ki bu büyük bir riskti zira insanlar bu köprüyü kolaylıkla savunabilecek konumdalardı. Tüm bu sebeplerden ötürü Orgrim alternatif bir yol seçti ve gemilerle deniz üzerinden ilerlemeye karar verdi.

Orklar her ne kadar Orgrim’i açıkça sorgulamaktan çekiniyor olsalar da iş deniz yolculuğuna geldiğinde birçoğu oldukça çekimserdi çünkü açık denizden korkuyorlardı. Savaşşefinin yardımına yetişenler ise hiç beklemediği şekilde Gul’dan ile onun liderlik ettiği Fırtınabiçen klanı oldu.

Yaştopraklar’ın güneybatısındaki bir koyda gemi yapımına başlayan Orda’nın ana işçileri ogreler ve Amani trolleydi zira orkların gemi inşası konusunda hiçbir bilgileri yoktu. Bu sırada Orgrim ise yeni müttefikler peşindeydi ve aradığı desteği goblinlerde buldu. Steamwheedle Cartel goblinleri orkların gelişine ve Stormwind’i ele geçirmelerine şahit olmuşlardı ve pastadan daha büyük pay elde etmek istiyorlardı. Attıkları her adım bir şeylerden kâr elde etmek için planlandığından savaşın kazanan tarafı olacağına inandıkları orklara bir teklifle gelmişlerdi: Yeni teknolojiler, haritalar ve Orda’nın işine yarayacak çeşitli bilgiler sağlayabilirlerdi… tabii ki uygun fiyat karşılığında.

Goblin

Orgrim, goblinlere kendileriyle eşit bir halk olarak davranmayı uygun gördü zira böylece çıkarının daha fazla olacağını düşünüyordu. Orda, artık Stormwind hazinesindeki altınlara sahipti ve bu zenginliğe ihtiyaçları olmadığından işlerine yarayacak şekilde kullanmak uzun vadede iyi bir yatırım olabilirdi. Üstüne üstlük goblinler gemi yapımı konusunda da deneyimlilerdi ve bu yüzden Orgrim, onları gemi inşaatına yardımcı olmaları için tutmaya karar verdi.

Yaştoprakların oldukça kuzeyinde, Lordaeron’da Yedi Ulus Konseyi hâlâ birlik olmanın iyi bir hareket olup olmayacağını tartışıyordu. Bu tartışmalar devam ederken Khaz Modan’dan gelen cüce ve gnomelar, bölgenin düştüğüne dair karanlık haberleri iletmişlerdi. Orda, kuzey topraklarına doğru ilerliyordu.

Bu meşum haberlere rağmen Gilneas kralı Greymane ile Alterac kralı Perenolde, hâlâ inatla bir ittifakın kurulmasına gerek olmadığını savunuyorlardı. Bir araya geldiklerinde çeşitli bölgeler üzerindeki haklarını kaybedeceklerinden korkuyor, bu yüzden konseyi terk etmeyi düşünüyorlardı. Ancak konseydeki bir isim tüm bu konuşmalardan ve bir adım atılmamasından usanmıştı. Lordaeron’un en saygı duyulan rahiplerinden bir olan Turalyon, nihayet sessizliğini bozarak harekete geçti. Stormwind prensi Varian’ı yanına çağıran rahip, onu örnek göstererek birlik olmazlarsa orkların neler yapabileceğini herkese hatırlattı. Şehirleri yakılıp yıkılabilir, birçok çocuk Varian gibi öksüz kalabilirdi. Politikanın veya güç gösterisinin bu noktada hiçbir önemi yoktu zira hayatta kalabilmek için bunları bir kenara bırakıp bir araya gelmelilerdi. Sözleri öylesine duygu yüklüydü ki Greymane ile Perenolde bile oldukça etkilenmişlerdi. Nitekim toplantının sonunda Lordaeron İttifakı resmen hayata geçirildi.

Turalyon

İttifak ordusunu kimin yöneteceği bir sonraki sorundu ancak bir karara varılması uzun sürmedi. Oy birliğiyle seçilen Anduin Lothar, ordunun başına getirildi zira Stormwind’den olması sebebiyle kuzeydeki krallıklar ile politik bir bağı yoktu ve emri altındakilere adil bir şekilde liderlik ediyordu. Vakit kaybetmeden orduyu yönlendirmeye girişen Lothar, askerlere Yaştopraklar’ın hemen kuzeyinde yer alan Hillsbrad Bayırları’na konuşlanmalarını emretti.

Lordaeron İttifakı kurulmuş olsa bile ona bağlı olan insan krallıkları hâlâ bir bütün değildi. Lothar’ın krallıklar arasındaki anlaşmazlıkları ve düşmanlığı bir kenara atacak, insanları tam anlamıyla bir araya getirecek bir çözüm yolu bulması gerekiyordu. Gözlerini karartıp takip edebilecekleri güçlü savaşçılar bulmalıydı. Öncelikle herkesin saygı duyduğu rahipleri düşündü ancak savaş meydanında yaraları iyileştirmekten daha ötesini yapabilecek bireylere ihtiyacı vardı. Aradığı cevap ise Kutsal Işık Kilisesi’nin başpiskoposu Alonsus Faol’dan geldi.

Lothar ile bir araya gelen Faol, yeni bir birlik oluşturma konusunda teklifini sundu. Bu yeni askerler, insanlığın en güçlü yanlarını sergileyecek şekilde eğitileceklerdi ve hem Işık’ı etkili bir biçimde kullanma hem de adil bir şekilde liderlik etme yetilerine sahip olacaklardı. Lothar’ın izniyle harekete geçen Faol, Işık’a bir şekilde yatkınlığı olan savaşçıları bir araya getirerek onları eğitmeye başladı. Böylece Gümüş El Yoldaşlığı kurulmuş oldu.

Bu yoldaşlıkta oldukça saygıdeğer isimler yer alıyordu. Yedi Ulus Konseyi’nde yaptığı konuşmayla krallıkları bütünlüğe çağıran Turalyon, fiziksel anlamda oldukça büyük güce sahip olan Saidan Dathrohan, himmeti ve direnciyle bilinen şövalye Tirion Fordring, Kutsal Işık’a inancı oldukça güçlü olan ve birkaç yıldır Faol’un altında eğitim gören Uther ile Lothar’ın şövalyelerinden biri olan Gavinrad, ilk paladinler olarak tarihe isimlerini yazdırdılar.

Stratholme şehri, paladinlerin merkezi olarak atandı. Burada Faol’un verdiği eğitime tabi tutulan beş isim, Işık’ı hem müttefiklerini iyileştirmek hem de düşmanlarını yaralamak için nasıl kullanabileceklerini öğrendiler. Lothar ise onları her daim gözetim altında tutuyor, ana İttifak ordusuna yakın yerlere konuşlandırıyordu.

Faol, paladinlere sade hayatlar sürmeleri gerektiği nasihatini verdi. Savaşta zenginlik aramayacaklar, son nefeslerini verene kadar başkalarının ihtiyaçlarını kendilerinden önde tutacaklardı. Böylece İttifak’ın umudunun ışığı olacaklardı.

Uther, Tirion Fordring, Saidan Dathrohan ve Turalyon

Eğitimleri ilerlediğinde Faol, onlara “libram” adı verilen efsunlu kitaplar verdi. Bu libramlar, Kutsal Işık Kilisesi’nin en kadim emanetlerindendi ve her bir paladinin sahip olduğu en büyük karakter özelliğini yansıtıyordu. Turalyon’a Himaye Libramı, Uther’e Adalet Libramı, Tirion’a Ceza Libramı, Saidan’a Kutsallık Libramı ve Gavinrad’a da Merhamet Libramı verildi.

Lothar, eğitimi yakından takip ediyordu ve paladinlerin gelişiminden oldukça hoşnuttu. Gördüklerinden öylesine etkilenmişti ki Turalyon ile Uther’e direkt kendisine rapor veren teğmenleri olmak isteyip istemeyeceklerini bile sordu. Ancak Faol onları bırakmaya henüz niyetli değildi zira savaş meydanına inebilecek yetiye ulaşmaları için daha haftalarca eğitim almaları gerekiyordu.

Savaş çanlarının çalması ise uzun sürmeyecekti.