Binlerce yıl önce kurulmuş Tirisfal Konseyi büyücü birliği, Azeroth’u Yakan Lejyon etkisinden korumak için bir araya gelen bireylerden oluşuyordu. Konsey üyeleri, Tirisfal Muhafızı adını verdikleri bir büyücüye güçlerinden aktarıyor ve onun iblislerle başa çıkmasına yardımcı oluyorlardı. Kara Titan Sargeras ise bir sonraki Lejyon istilasını planlarken dikkatini o dönemde Muhafız olan Aegwynn adındaki büyücüye çevirmişti.
Sargeras, gururlu ve kendi kafasının dikine giden bu kadını yozlaştırmak istiyordu ve bu sebeple gücünün küçük bir kısmını kullanarak Sargeras’ın Avatarı olarak anılacak yaratığı Azeroth’a gönderdi. Avatarı Kuzeyyarı bölgesinde alt eden Aegwynn, zafer kazandığını sanıyor ve aslında titanın oyununa geldiğini bilmiyordu. Yaşanan çarpışmada çok fazla güç kullanmış ve zayıf düşmüştü; böylece Sargeras kolaylıkla ruhunun bir parçasını kadının bedenine aktarmıştı. Her ne kadar Aegwynn tam anlamıyla yozlaştırılamayacak kadar güçlü olsa da sabırla hareket eden Sargeras, onun düşüncelerini karanlıklaştırmayı ve çevresindekilerle olan ilişkilerini yaralamayı başardı.
Tirisfal Konseyi’nin insan krallıkları ile kurduğu politik bağlardan hazzetmeyen Aegwynn, kendini gittikçe toplumdan izole etmeye başlarken bir yandan da güçlerini Muhafız seçilecek başka birine aktarmayı da reddediyordu. Tirisfal Konseyi bu duruma bir dur diyebilmek için Tirisgarde adındaki büyücü avcısı birliğini kurup Nielas Aran’ı peşinden göndermiş olsa da politik bağlardan kendisi de rahatsız olan bu adam, Aegwynn ile beklenmedik romantik bir ilişkiye başladı. Bir sonraki Muhafız’ı kendisi belirlemek isteyen Aegwynn, nihayetinde Nielas Aran ile olan birlikteliğinden hamile kaldı.
Sargeras için ise bu durum beklediği fırsatı yaratmıştı. Bir sonraki Tirisfal Muhafızı Medivh, Kara Titan tarafından henüz anne rahmindeyken ele geçirildi.
Yıllar boyunca kendisini göstermeyen Sargeras, Medivh büyüyüp gelecek vadeden güçlü bir büyücüye dönüşürken dikkatle izledi. Stormwind şehrinde büyüyen, Prens Llane Wrynn ve şövalyelik eğitimi alan Anduin Lothar ile yakın arkadaş olan genç büyücünün eğitimden babası Nielas Aran sorumluyken annesi inzivaya çekildi. Ancak Medivh’in on dördüncü doğum günü gelip çattığında genç büyücü, içindeki gücün açığa çıkmasıyla babasının ölümüne sebep olurken kendisi de ağır bir komaya girdi.
Medivh komadayken nispeten refah içindeki bir dönemden geçildi. Her ne kadar ufak çatışmalar yaşansa da genel olarak Azeroth sakinleri rahat yaşamlar sürüyorlardı. İnsan krallıkları, cüceler, gnomlar ve asil elflerle ticaret ağı kurmuştu; Lordaeron genel olarak insanlara liderlik eden krallık olarak ön plana çıkıyordu; Dalaran’da ileri seviye büyü araştırmaları başarılı bir şekilde gerçekleştirilmeye devam ediyordu. Öte yandan Quel’Thalas’taki asil elfler, topraklarını ele geçirmeye çalışan Amani trolleri ile çatışmaya devam ediyorlardı. Kalimdor tarafında ise gece elfleri, Yakan Lejyon her an geri dönebilirmişçesine tetikte duruyorlardı; ancak karanlık, beklemedikleri bir yerden gelecekti.
Komaya girmesinin üzerinden yaklaşık on yıl geçtikten sonra Medivh nihayet uyandı.
Kendisini iyi hissettiğini her fırsatta dile getiren Medivh, Stormwind Kralı olma yolunda ilerleyen Llane Wrynn ve saygıyla anılan bir şövalye olmuş olan Anduin Lothar ile de tekrar bir araya geldi. Bu sırada Stormwind topraklarının Gurubashi trolleriyle yaşadığı sorunları da öğrendi.
Krallığa bağlı çiftçiler, zaman içerisinde daha fazla toprak elde edebilmek için güneydeki bölgelere ilerlemişler ve nihayetinde Boğandiken Vadisi’nin balta girmemiş ormanlarına kadar inmişlerdi. Bu vadi, Gurubashi trollerinin yuvasıydı ve topraklarına giren bu yabancıları defetmek istiyorlardı. İlk başta iki kuvvet arasında ufak tefek çatışmalar yaşanmış olsa da bir süre sonra bu durum, trollerin ana saldırı birliklerini insanların üzerine göndermeye başlamasıyla büyüdü.
Bu dönemde Stormwind Kralı olan Barathen Wrynn, trollere karşı durabilmek için askerlerini gönderse de bir savaş başlatmak istemediği için onların bölgesine girip karşı saldırı düzenlemelerini yasaklamıştı. Oğlu Llane ise farklı bir düşünceye sahipti: Gurubashi topraklarını istila etmeyi göze almalı ve trolleri alt etmelilerdi.
Kral ile prens arasındaki bu anlaşmazlık gittikçe kızışırken kendi babasının ölümünden sorumlu olduğunu düşünen Medivh, bir süre hiçbir karmaşaya dâhil olmadı. Öte yandan rüyaları da onu rahatsız eder olmuştu. Kimi zaman onu Karazhan’a gitmesi konusunda teşvik eden bir kadın görüyor, kimi zaman ise sebebini anlayamadığı bir karanlığın rahatsız edici hissiyatı ile boğuşuyordu. En sonunda ise kendisini daha fazla soyutlayamayacağına kanaat getiren Medivh, Gurubashi trolleriyle yaşanan ve gün geçtikçe büyüyen çatışmalara bir çözüm yolu bulabilmek için arkadaşlarına katılmaya karar verdi.
Kral Barathen’in savaş çıkarmamak için attığı temkinli adımlar bir noktaya kadar başarılı olmuştu ancak oldukça kanlı bir olayın yaşanmasını engelleyemedi. Bir trol akıncı grubu, Stormwind devriyelerini geçmeyi başararak insan krallığına hububat sağlayan Batıyamaç topraklarına gidip burada üç kasabayı yerle bir etti. Stormwind askerleri her ne kadar bu trolleri yakalayıp öldürseler de sayısız insan dehşet verici şekilde can verdi. Bu olayın yaşanmasının ardından krallığın soylularını bir araya getiren Barathen Wrynn, devriye kuvvetlerini arttıracağını ancak Gurubashi topraklarına saldırmayacağını dile getirdiğinde ise oğlu Llane öfkesini daha fazla gizleyemedi. Babasına açık bir şekilde meydan okuyan Llane, tüm soyluların önünde azarlandığında farklı bir yol izlemesi gerektiğine karar verdi.
Stormwind askerleri de intikam istiyorlardı ancak kralın emrine karşı gelemezlerdi. Bu sırada Llane ile görüşen Anduin Lothar, onu mevkilerinden ötürü gizlice gerçekleştirecekleri bir saldırı yüzünden herhangi bir ceza almayacaklarına dair ikna etti. Küçük bir ekip toplanabilir ve gizlice Gurubashi topraklarına giderek trollere bir ders verilebilirdi; ancak bunun için büyü gücüne de ihtiyaçları vardı. Medivh’in yalnızca güçlü bir büyücü değil, Tirisfal Muhafızı olacak kişi olduğunu biliyorlardı ve bu avantajı kullanabilmek için onu da saflarına kattılar.
Stormwind’den yola çıkan üç arkadaş, Medivh tarafından oluşturulan büyülü bir korumayla hiçbir şekilde fark edilmeden Boğandiken Vadisi’ne ulaştılar. Planlarına göre bölgenin merkezinde yaşayan Jok’non adındaki Gurubashi savaş efendisini hedef alacak, onu gizlice öldürüp geri çekilerek trolleri lidersiz bırakacaklardı; ancak işler hiç de düşündükleri gibi gitmedi. Kökleri Ruhyüzücü Hakkar adındaki meşum loaya dayanan, karanlık ve yasaklanmış kan büyüsü üzerine uzun süredir çalışan troller ile karşı karşıya kalan üç arkadaş, bir anda kendilerini hayatta kalmak için amansızca çarpışırken buldular. Medivh bizzat Jok’non ile çatışsa da daha önce hiç rastlamadığı bu büyü türü karşısında yenilgiye uğramanın kıyısına geldi ve sonunda tüm gücünü açığa çıkarmaktan başka çaresi kalmadı. Ördüğü mistik ağ öylesine kuvvetliydi ki büyüyü gerçekleştirdiğinde Jok’non’un yaşadığı ziggurattaki tüm troller ızdırap içerisinde çığlıklar atarak can verdiler.
Llane, Anduin ve Medivh bu olaydan sonra hızlıca Stormwind’e geri döndüler. Her ne kadar zafer kazanmış olsalar da yaşanan olaydan duydukları rahatsızlık göz ardı edilemeyecek boyuttaydı. Llane ve Anduin, dostları Medivh’in ne kadar büyük bir yıkıma sebep olabileceğini bizzat görmüşlerdi; Medivh ise daha önce hiç çalışmadığı bu büyüyü nasıl yaptığını bile anlamamıştı. Bir şeylerin ters gittiğini hisseden büyücü, huzursuzluğunun kaynağını tam olarak dile getiremese de bilmeden yaptığı büyünün mistik sanatlarla bağlantısı olduğundan oldukça şüpheliydi.
Gurubashi trolleri ise tek bir tanık olmasa bile bu saldırının insanlar tarafından gerçekleştirildiğini anlamakta gecikmediler ve kısa süre içerisinde Jok’non’un oğlu Zan’non’un liderliğinde savaş ilan ettiler. Uzun süredir ilk defa birlik hâlinde ilerleyen Gurubashi kuvvetlerinin ezici sayısı karşısında çok fazla ayakta duramayan güney toprakları dehşet verici bir hızla düştü. Yalnızca askerleri değil, aynı zamanda sivilleri de kâbuslara yol açacak yöntemlerle öldüren troller, onların dişlerini, kemiklerini ve kulaklarını ganimet olarak alırken hızla şehre doğru ilerlediler.
Llane, yaşananlar karşısında duyduğu vicdan azabıyla olan biteni babasına anlattı. Barathen büyük hayal kırıklığına uğrasa da üç genç adamı birden cezalandırmayı planlamıyordu zira şehir troller karşısında düşerse zaten hayatta kalmaları pek mümkün değildi.
Zan’non, kan büyüsü söz konusu olduğunda oldukça ustaydı ve gücünü kullanarak birkaç trolü iri ve vahşi savaşçılara dönüştürdü. Bu iri troller kolaylıkla Stormwind duvarlarına tırmanarak mazgallardaki askerleri paramparça ettiler. Kısa süre içerisinde iki tarafın da can kayıpları ürkütücü boyutlara ulaştı ve nihayetinde Kral Barathen, kraliyet korumalarını da yanına alarak savaş alanına indi. Zan’non’u bizzat öldürmeyi ve trolleri lidersiz bırakarak onların moralini altüst etmeyi planlayan kral, maalesef amacına ulaşamadan hayatını kaybetti.
Babasının kaybını kendi suçu olarak gören ve Boğandiken Vadisi’ne yaptığı gizli saldırıdan büyük pişmanlık duyan Llane Wrynn, böylece Stormwind Kralı oldu. Savaşı başka türlü sonlandıramayacaklarını bilen Llane, vakit kaybetmeden Medivh ile görüştü ve ondan gücünü tekrar kullanmasını istedi. Medivh her ne kadar kontrolü altında olmayan bu güçten korkuyor olsa da şehrin düşmesine izin vermek gibi bir niyeti olmadığından talebi derhâl kabul etti.
Stormwind şehrinin surlarına çıkan Medivh, burada gücünü tekrar açığa çıkartarak Gurubashi trollerinin üzerine bir yandan alev yağdırırken bir yandan da onların içten içe yanmalarına, hatta alev alıp patlamalarına sebep olacak büyülerle saldırdı. Onları en acı verici şekilde öldürmeye çalıştığını fark eden Medivh, bundan zevk aldığını hissettiğinde ise dehşete düştü. Gurubashi ordusunun neredeyse tamamı ile liderleri Zan’non ölmüş, yalnızca bir avuç trol kaçmayı başabilmişti.
Stormwind halkı, yeni kralları Llane Wrynn’i el üstünde tutarken Anduin Lothar’ın krallığın ana kumandanlarından biri olarak atanmasını sevinçle karşıladılar; Medivh ise onların gözünde bir kahraman, bir kurtarıcı konumuna geldi. Üç arkadaşın Boğandiken Vadisi’ne yaptıkları gizli saldırı bir sır olarak kaldı ancak sayısız masum hayatın kaybedilmesinden duydukları pişmanlık üçünün de vicdanına çoktan bir yumruk gibi inmişti.
Muhafızlık güçlerini hiçbir zaman tam anlamıyla anlayamayacağını düşünen Medivh nihayet Karazhan’a gitmeye karar verdi. Kuleye vardığında ise rüyalarındaki kadın onu bekliyordu: annesi Aegwynn.
Aegwynn oldukça öfkeliydi. Uzun süredir oğlunu Karazhan’a çağırıyordu ancak Medivh’in gelmesi epey zaman almıştı. Üstüne üstlük yaptıkları yüzünden Stormwind neredeyse düşmüştü. Annesinin öfkesini anlayışla karşılayan Medivh, takip eden sene boyunca onunla bol bol vakit geçirdi.
Aegwynn, oğluna Tirisfal Muhafızı olmanın ne demek olduğunu detaylıca açıkladı ve ona güçlerini nasıl daha etkili ve kontrollü kullanabileceğini öğretti. Muhafız olduğunu gizlemesi gerektiğini de özellikle anlatıp durdu zira Konsey, Aegwynn’den hiç hazzetmiyordu ve güçlerinin Medivh’e aktarıldığını anlamaları uzun sürmezdi. Diğer hiçbir büyücünün oğlunun omuzlarındaki yükü idrak edemeyeceğini ve onun dış dünya ile bağlarını koparması gerektiğini düşünen Aegwynn, hem Medivh’in yapayalnız kalmaması hem de kulenin bakımının sürdürülebilmesi için Moroes adındaki yakın arkadaşını kâhya olarak görevlendirdi.
Medivh ise daha fazla dayanamayarak hissettiği huzursuzluğu annesine anlattı. Anlam veremediği bir karanlığın içinde yer ettiğini, ruhunu ele geçirdiğini düşündüğünü ve bu yüzden korktuğunu dile getirdi; ancak annesi onun endişelerini bir kenara itti. Aegwynn’e göre bu tarz hisler barındırmasının sebebi sahip olduğu gücün ve yapması gerekenlerin sorumluluğunun ağırlığıydı. Kendisi de benzer şeyler hissetmişti ve Tirisfal Muhafızı olmanın getirdiği negatif hislerden başka bir şey değildi; ancak gerçekte hepsinin arkasında Sargeras’ın varlığı olduğunu hiçbir zaman sezmemişti. Beraber geçirdikleri vaktin sonuna geldiklerini düşünen Aegwynn, tekrar inzivaya çekilmek için oğlunu Karazhan’da bırakarak kuleden ayrıldı.
Vakit kaybetmeden harekete geçen Medivh, Karazhan’ın oldukça fazla sayıda kitap içeren kütüphanelerinde zaman geçirmeye başladı. Muhafızlık güçleri üzerindeki hakimiyetini daha ileri seviyelere çıkartabilmek için gece gündüz çalıştı. Ancak Aegwynn’in tahmin ettiği üzere Tirisfal Konseyi’nin Medivh’in yeni Muhafız olduğunu fark etmeleri uzun sürmedi. Stormwind’de yaşananları duymuş ve araştırmaya başlamışlar, nihayetinde yollarının Karazhan’a düşeceğini fark etmişlerdi. Medivh’i zorla alıkoymak gibi bir seçenekleri yoktu, o yüzden onu bir toplantı için kibarca davet etmeye karar verdiler; ancak Medivh davetlerin hiçbirine cevap vermedi. Ardından birçok genç öğrenciyi Muhafız’ın çırağı olmaları için Karazhan’a gönderdiler; ancak Medivh oldukça katı bir eğitmendi ve bu yüzden kendisine ilk ulaşan öğrencilerin neredeyse hiçbiri bir günden fazla kulede kalmayı göze alamadı. Öte yandan Medivh ise kendisini herkesten ve her yerden soyutlamış olmasının içindeki karanlığı büyüttüğünü hissediyordu ve bu düşüncelerini Moroes ile paylaştığında kâhyanın da aynı fikirde olduğunu öğrendi.
Medivh’in Dalaran yönetici birliği Kirin Tor’a veya Tirisfal Konseyi’ne güvenmediğini bilen Moroes, ona bir öneriyle geldi: Muhafız’ın kendisi dışarı çıkacağına çevre bölgelerdeki insanları bir ziyafete davet edebilir, böylece ihtiyaç duyduğu sosyal ilişkilerin temellerini atabilirdi. Medivh bu öneriyi kabul etti ve kısa süre içerisinde Karazhan’da muazzam bir ziyafet düzenlendi. Oldukça keyifli geçen akşamın ardından Medivh’in moralinin yavaş yavaş toparlandığı Moroes’un gözünden kaçmadı.
Takip eden yıllar boyunca Karazhan’da çok daha fazla ziyafet verilmeye başlandı; öyle ki Medivh’in partileri yüksek sosyetede oldukça özel bir konuma gelmişti. Tirisfal Konseyi bu partilere casuslar gönderse de tehdit kabul edilebilecek hiçbir hareketle karşılaşmadılar. Medivh güçlerini yalnızca eğlenmek ve bir yandan kendisini oyalayıp bir yandan da misafirlerinin gözlerini boyamak için kullanmaktan başka bir şey yapmıyordu.
Zaman içerisinde daha fazla çırak adayı Karazhan’ın kapısını çalsa da aralarından Muhafız’ın ilgisini çekecek kadar yetenekli kimse çıkmadı. Medivh katı eğitimine devam ediyor ve en ufak hatalarında genç büyücüleri kuleden kovuyordu; nitekim birçoğu bir haftadan fazla dayanamadı.
Tüm şatafatlı ziyafetler ve partiler, Medivh’e geçici de olsa mutluluk veriyordu ancak oldukça ağır bir depresyona girmeye başlamıştı ve hissettiği anlık huzur kısa süre içerisinde yerini karamsarlığa bırakıyordu. Bir yandan çalışmalarına devam eden Medivh, Muhafızlık görevini de tam anlamıyla benimsemişti. Bu çalışmalar sırasında Azeroth’un tarihi ile ilgili birçok detay öğrenmişti ve özellikle Kadimler Savaşı sırasında yaşananlar onu cezbetmişti. Birçok farklı ırk bir araya gelerek dünyayı Yakan Lejyon’a karşı savunmuş ve kazanmışlardı. Aradan geçen binlerce yılın ardından gördüğü ise birliği tamamen parçalanmış, ırkları birbirlerine hasım olmuş, anlamsız kazançlar için zarar vermekten ve hatta öldürmekten çekinmeyen bireylerle dolmuş bir Azeroth’tu. Lejyon tekrar istilaya gelse işleri oldukça kolaydı; dünya kısa süre içerisinde düşerdi. Medivh ise bunun önüne geçebilmek için bir şeyler yapılması gerektiğine inanıyordu. Bilmediği şey ise onun zihnini bu karanlık düşünceler ve inançlarla dolduranın Sargeras olduğuydu. Nihayetinde Azeroth’un kusurlu bir yer olduğuna ve birileri doğru adımları atmadan asla düzelmeyeceğine kanaat getirdi. Birileri duvarları yıkacak ve tüm ırkları bir araya getirecek bir çözüm yolu bulmalıydı.
Muhafızlık güçlerini kullanan Medivh, Azeroth’un ötesine ulaşabilmek için kainatta arayışlarına başladı. Büyü gücünü kullanarak birçok farklı dünyayı ziyaret etti ve hatta Çarpık Düzlem’in bilinmeyen yerlerini gezdi. Sargeras ise bu arayış sırasında boş durmadı ve Medivh’i gizlice yönlendirerek yolunun Draenor’a düşmesini sağladı. Bu yeni gezegene ulaşan Medivh, Yakan Lejyon’un kontrolü altına girmiş olduğunu derhâl anladığı güçlü ve savaşçı ruhlu ork ırkını yakından izlemeye başladı. Yıllar boyunca bir kuzguna dönüşerek orkları gözlemleyen Medivh, onların draenei medeniyetini kısa sürede yok edişlerine ve ardından Lejyon tarafından yüzüstü bırakılışlarına şahit oldu. Tüm bu süreç içerisinde Draenor ölmeye başlamıştı ve fel büyüsünün etkisi altındaki orkların yaşamını destekleyecek kaynaklar neredeyse tükenmişti. Orklar çaresizlerdi ve bu durum Medivh için beklediği fırsatı yarattı: Orklar, Azeroth ırklarını bir araya getirebilecek tehdidin ta kendisini oluşturacaklardı. Vakit kaybetmeden harekete geçen Medivh, bir yandan da keşfettiği, üzerinde çalıştığı ve uzmanlaştığı her şeyi “Medivh’in Kitabı” olarak adlandırılacak sayfalara döktü.
Bu sırada orklar ise bir çıkış yolu bulmaya çalışıyorlardı. Savaşşefi Blackhand, fel büyücüsü Gul’dan’ı daha fazla sıkıştırıyor, orkları bu ölmekte olan dünyadan kurtarabilmek amacıyla bir çözüm bulması için zorluyordu; ancak Gul’dan’ın hiçbir fikri yoktu. Ta ki beklenmedik bir ziyaretçi kapısını çalana dek…
Yüzünü başlığının altında gizleyerek kendini Gul’dan’a ve Gölge Konseyi’ne gösteren Medivh, ilk başta fel büyücünün saldırısına uğrasa da bunu kolaylıkla savuşturdu; hatta bunu olabildiğince acı verici bir şekilde yapmayı tercih etti zira Gul’dan’ın tüm ırkını Yakan Lejyon’a sattığını biliyordu. Karşısındaki yabancıyı alt edemeyeceğini anlayan Gul’dan, en sonunda onun önünde diz çöktü; gururu ayaklar altına alınmış olan ork, bu utancı asla unutmayacaktı. Medivh ise fel büyücünün aklında neler döndüğünü umursamıyordu ve bu yüzden dikkatini diğer orklara çevirdi. Onlara büyük bir büyülü geçit hazırlamaları karşılığında orkları Draenor’dan kurtaracağının sözünü verdi ve Gul’dan ile Gölge Konseyi’ne Azeroth ile ilgili görüler bahşederken bu dünyayı ele geçirebileceklerini söyledi. Medivh, kendi dünyasını içinde bulunduğu bölünmüşlük ve karmaşadan kurtarabilecek bir adım attığına inanıyordu ancak Azeroth’un sonunu getirmek üzere olduğundan bihaberdi.
Gul’dan, yüzünü göremediği bu kişinin içerisinde karanlık bir güç barındığını sezmişti ve onun Sargeras adına konuşan bir iblis olduğuna kanaat getirmişti. Öte yandan böylesine büyük bir adım atmanın kendisine ne gibi bir getirisi olacağını da sorguluyordu. Medivh ise Gul’dan’a istediği her türlü gücü bahşedebileceğinden emindi ve bu yüzden su altında bulunan Sargeras’ın Kabri’nden bahsetti; Eğer Orda kuvvetleri Azeroth’u ele geçirmeyi başarabilirse kabrin yerini söyleyecek ve orka arzuladığı kudreti vermiş olacaktı. Gul’dan’ın itiraz etme şansı yoktu zira Draenor’da daha fazla duramazlardı ve bereketli topraklara sahip başka bir dünyayı ele geçirme arzusu baskın geliyordu. Savaşşefi Blackhand’e bir çıkış yolu bulduğunu anlatan Gul’dan, sonrasında Draenor’un yoğun büyü akımlarının kesiştiği bir yer bulmak için arayışa geçti. Nihayetinde Cehennem Ateşi Yarımadası’nın doğusunda aradığını buldu ve Blackhand’in emriyle yapacakları büyüyü bir arada tutabilecek bir geçit inşa edilmeye başlandı. Burası daha sonraları Kara Geçit olarak anılacaktı.
Medivh bu olaydan sonra Draenor’u ziyaret etmeye ve orkların çalışmalarını izlemeye devam etti ancak yokluğu Azeroth tarafında hissedilmişti. Karazhan’daki ziyafetler aynı hızla devam ediyordu ancak son zamanlarda Medivh katılım göstermiyor, bu durum da soyluları rahatsız ediyordu. Nihayetinde Medivh’in düzenli bir şekilde ortadan kaybolduğuyla ilgili haberler Tirisfal Konseyi’nin kulağına da çalındı ve Muhafız’ın neler çevirdiğini öğrenmek isteyen birlik, Karazhan’a sızarak ipucu aramaya başladı. Durumu fark eden Medivh hazırlıklıydı ve her seferinde ellerinin boş dönmesini sağladı; fakat öte yandan işine burunlarını sokmalarından giderek daha da fazla rahatsız olmaya başlamıştı. En sonunda çok daha ağır adımlar atması gerektiğine karar vererek bu casusları öldürmeye başladı.
Casusların ölümünün Medivh ile bir bağlantısı yokmuş gibi gözüküyordu ve herhangi bir büyü kırıntısına rastlanmamıştı, üstüne üstlük Medivh bu süre içerisinde Karazhan’daki partilerde tekrar boy gösterir olmuştu. Muhafız’ın böylesine bir suç işlemeyeceğine kanaat getiren Tirisfal Konseyi, nihayet Karazhan’a sızmayı bıraktı ve böylece Medivh yine istediğini yapabilecek serbestliğe kavuştu.
Kara Geçit’in inşası devam ederken Gul’dan da Blackhand’i, ork klanlarını güçlendirmesi için teşvik etmeye çalışıyordu. Savaşşefi’nin emriyle düellolar ve çarpışmalar düzenlendi, böylece orklar zinde kalacak ve içlerindeki kana susamışlığı ortaya çıkarabileceklerdi. Ancak her ork bu yöntemleri doğru bulmuyordu.
Ayazkurdu Klanı’nın şefi Durotan, bu tarz etkinlikleri bir utanç olarak görüyor ve geleneklerini küçük düşürdüğüne inanıyordu. Daha fazla sessiz kalamayacağına karar veren Durotan, Gul’dan ve fel büyüsüne karşı duyduğu tiksintiyi açıkça dile getirdi; ona göre kendi dünyalarını iyileştirmenin bir yolunu aramalılardı. Ancak diğer çoğu klan bunu korkaklık olarak gördü ve Durotan’a tepki gösterdi. Özellikle Mannoroth’un kanını içerek Yakan Lejyon’un kölesi olanlar başta olmak üzere birçok ork için böylesine kanlı bir fetih planı oldukça şevk vericiydi. Gul’dan ise Ayazkurdu liderini daha yakından izlemeye başladı.Kara Geçit bir süre sonra tamamlandı ve sıra nihayet Azeroth ile Draenor’u birbirine bağlayacak büyü ağını oluşturmaya geldi. Medivh, Azeroth tarafında Kara Sazlık olarak bilinen bataklık bölgesinde ağı örerken Gul’dan da Draenor tarafında çalışacaktı; ancak iki büyücünün kuvveti böylesine büyük bir gücü yaratmaya yeterli değildi.
Kurbanlara ihtiyaç vardı.
Orklara esir düşmüş olan draeneiların neredeyse hepsi Kara Geçit’e götürüldü. Fel büyüsünü kullanan Gul’dan, bu draeneiların yaşam enerjilerini çekerek onları öldürdükten sonra elde ettiği gücü geçite yönlendirerek bağlantının kurulmasını ve sağlamlaştırılmasını sağladı. Kara Geçit açılmıştı, Medivh doğruyu söylemişti; orklar için Azeroth birkaç adım ötedeydi.
Blackhand, öncelikle Kanayan Oyuk ve Sırıtan Kara Diş klanlarını geçitten göndererek Kara Sazlık’ta bir üs kurulmasını sağladı; onlara eşlik eden fel büyücüleri ise geçidin Azeroth tarafında da sağlamlaştırılması için büyü güçlerini kullanarak bir taş çerçeve inşa edilmesine önayak oldular.
Kara Geçit’in iki dünyayı birbirine bağlamasıyla ortaya çıkan büyü enerjisi o kadar yoğun ve kuvvetliydi ki mistik güçlere eğilimi olanlar tarafından kolaylıkla hissedilmesi kaçınılmazdı. Nitekim Aegwynn, neler olup bittiğini öğrenmek için harekete geçti ve kısa süre içerisinde hem geçidi hem de Azeroth’a adım atan orkların varlığını fark etti. Bu yeşil derili yabancı ırkın oldukça saldırgan olduğu su götürmez bir gerçekti ve Yakan Lejyon’un fel enerjileriyle dolup taşıyor gibilerdi. Kara Geçit’i açmak için Muhafız güçlerinin kullanıldığını anlaması ise uzun sürmedi. Geçidi açan kişi kesinlikle Medivh idi.
Oğlunu durdurmayı kafasına koyan Aegwynn, dost bildiği Arcanagos adındaki mavi ejderhayla birlikte derhâl Karazhan’a gitti. Kule, bir sonraki partiyi bekleyen soylularla dolup taşmaktaydı ancak bu Aegwynn’i durdurmadı. Medivh ile yüzleşen eski Muhafız, bir anda korkunç bir saldırıya maruz kaldı. Medivh’in içerisinde ruhunun bir parçası bulunan ve bunca zamandır perde arkasından onu kontrol eden Sargeras, en sonunda kendini göstermeye karar vererek genç adamın zihnini ele geçirdi ve Aegwynn ile yüzleşti. Ona Kuzeyyarı’nda aslında ölmediğini, ruhunu önce kadına, sonra da oğluna aktardığını, hayatları boyunca içlerinde hissettikleri karanlığın sebebinin kendisi olduğunu ve planlarının bir bir gerçekleştiğini anlattı. Aegwynn bu gerçek karşısında umudunu yitirmenin kıyısına gelse de savunmasını düşürmedi ve bir kez daha Sargeras ile yüzleşti.
Kara Titan’ın saldırıları karşısında güçsüz düşen Aegwynn’i korumak isteyen Arcanagos, araya girerek Sargeras’ın karşısında dursa da bir titanın kudretiyle baş edemedi. Sargeras’ın saldırısıyla birlikte içten içe yanarak can veren mavi ejderhadan geriye sadece közleri tüten kemikleri kaldı. Karazhan’ın lanetlerinden biri hâline gelen iskelet ejderha, daha sonraları Nightbane ismiyle anılacaktı.
Dostunun ölümüne şahit olan Aegwynn tüm gücünü ve yılların getirdiği deneyimi kullanarak üstünlüğü ele geçirmeye başlayınca Sargeras bir çıkış yolu aramaya çalıştı ve tıpkı Gul’dan’ın draenei esirlere yaptığı gibi o sırada kulede bulunan yüzlerce insanın yaşam gücünü emerek onların ölmesine ve ruhlarının da lanetlenmesine sebep oldu. Kara Titan elde ettiği yeni güçle Medivh’i annesini öldürmesi için yönlendirdiyse de genç adam buna direniş gösterdi ve kadını Karazhan’dan çok uzak bir yere ışınladı.
Aegwynn ile gerçekleştirdiği çarpışmanın ardından Medivh düşüncelere daldı. Yaşananların son anlarında Sargeras yine Muhafız’ın ruhunun derinliklerine çekilmişti ve bu yüzden Medivh neler olup bittiğini anlamakta zorlanıyordu. Kudretli bir varlık tarafından ele geçirildiğine dair hiçbir şey hatırlamıyordu ancak annesiyle çarpıştığını biliyordu. Gücü yine kontrolden çıkmıştı ve bu sefer Stormwind’in önde gelen soylularını katletmişti. Geriye sadece aklını yitirmenin eşiğine gelmiş Moroes kalmıştı ve onu bu şekilde bırakmak istemeyen Medivh, yaşananların anılarını kâhyasının zihninden sildi.
Aegwynn ile Sargeras savaşırken orklar Azeroth’a gelmeye devam ediyorlardı. Öncü birlikler arasında Garona da bulunuyordu ve iki dünya arasında iletişim kurmaktan sorumluydu. Medivh ortalıkta yoktu ve onun yüzünü bile görmemiş olan Gul’dan bu durumdan oldukça rahatsızdı.
Orda kuvvetleri, gittikçe daha fazla noktasını keşfettikleri Kara Sazlık’ta karşılarına çıkan az sayıdaki insanı kolaylıkla öldürdüler ancak aralarından bir kısmını da esir aldılar. Önlerindeki dil bariyerini aşmalarına yardımcı olacak kişi ise yine Garona’nın ta kendisiydi. Farklı lisanları öğrenmeye oldukça yatkın olan bu yarı-ork yarı-draenei kadın, esirlerle vakit geçirerek insan dilinde uzmanlaştı. Esirler arasından birinin “Stormwind’in kurtarıcısı” olarak bahsettiği Medivh adındaki büyücünün varlığını öğrendiğinde merakını gizleyemeyen Garona, bu genç adamın Karazhan’da yaşadığı bilgisini edindi ve kuleyi gözlemlemek için tek başına harekete geçti.
Annesiyle yaşadığı çarpışmanın ardından her şeye daha da temkinli yaklaşmaya başlayan Medivh, kulenin yakınlarına gelen Garona’yı fark etmekte gecikmedi ve onu yakalayıp esir aldı. Garona, Kara Geçit’i açmak için Gul’dan’ı yönlendiren kişinin Medivh olduğunu bilmiyordu; yalnızca onun oldukça güçlü bir büyü kullanıcısı olduğunu öğrenmişti. Medivh’in kendisini öldüreceğini düşündüyse de Muhafız’ın böyle bir niyeti yoktu. Garona, orklarla ilgili derin bilgiye sahipti ve Muhafız’ın Draenor’u ziyaret ettiği dönemlerde hiç karşılaşmadığı biriydi; kadının bir melez ve gözden kaçmayacak derecede zeki olması Medivh’in dikkatini çekmişti. Gul’dan’ın ve onu kendi toplumlarından dışlayan Orda’nın bitmek bilmez eziyetleri karşısında ırkına hiçbir sevgi beslemeyen Garona, Medivh için harikulade bir müttefik olma potansiyeli taşıyordu. Böylece ona dilediği zaman Karazhan’ı ziyaret edebileceğini söyleyen Medivh, yarı-orku serbest bıraktı.
Tirisfal Muhafızı’nın bilmediği şey ise bir suikastçı olarak yetiştirilen Garona’nın zihninin Gul’dan tarafından çok uzun süre önce ele geçirilmiş olduğuydu. Yarı-orkun Medivh ile geçirdiği süre boyunca olanları dikkatle izleyen Gul’dan, büyücünün aslında kendisiyle iletişime geçen ve Orda’yı Azeroth’a yönlendirmesini sağlayan gizemli kişi olduğunu anlaması uzun sürmedi. Onun sadece bir insan olması büyük hayal kırıklığıydı ve vakti geldiğinde Medivh’i bizzat öldüreceğine karar verdi; ancak öncesinde Sargeras’ın Kabri’nin nerede olduğunu öğrenmeliydi. Kulenin gizemlerini ve barındırdığı engin bilgileri gözlemlemesi için Garona’yı görevlendirdi.
Bu sırada çok daha fazla sayıda ork Azeroth’a adım atıyordu ve kısa süre içerisinde daha önce görülmemiş yeşil derili varlıkların Kara Sazlık’ta ortaya çıktığına dair haberler Stormwind’e ulaştı. Kral Llane, dostu Anduin Lothar’ı bu gizemi çözmesi ve neler olduğuna dair bilgi edinmesi için görevlendirdi.
Küçük bir şövalye birliğiyle Kara Sazlık’a giden Lothar, ilk defa Orda kuvvetleriyle karşılaştı ve çarpışmalar yaşanmaya başlandı. Kısa süre içerisinde sayıca üstün gelen orklar karşısında geri çekilmek zorunda kalan Lothar, vakit kaybetmeden Kral Llane’e haber gönderdi. Bu yabancı ırkın eninde sonunda Stormwind’e saldıracağını düşünen Lothar, şehrin savaşa hazırlanmasını öneriyordu. Orklar ise Savaşşefi Blackhand’e durumu bildirerek insanların Orda’nın varlığından artık haberdar olduklarını ilettiler.
İlk Savaş’ın çanları çalmak üzereydi.