“Hain… İhanete uğrayan asıl bendim! Yine de peşimden koşuluyor. Yine de benden nefret ediliyor. Ancak şimdi gözlerim diğerlerinin göremediklerini görüyor. Bazen kaderin eline hükmetmek gerektiğini biliyorum!”
Illidan Stormrage, ikiz kardeşi Malfurion ile birlikte on bin yıldan uzun bir süre önce -yani Azeroth henüz tek bir kıtadan oluşuyorken- Val’Sharah bölgesindeki Lorlathil kasabasında dünyaya geldi. Malfurion’un aksine Illidan, gece elfleri arasında gelecekte büyük işler başarılacağına işaret olduğuna inanılan altın rengi gözlere sahipti; doğumunu ilan eden Elune Rahibesi’ne göre şanlı ve refah dolu bir geleceğe sahip olacaktı. Fakat Illidan’ın geleceği aslında beklendiği gibi huzur ve şan dolu olmayacaktı.
Çocukluk ve gençlik yıllarını gece elfi başkenti Suramar ile Val’sharah arasında geçiren Illidan ve Malfurion, bu dönemde Tyrande Whisperwind ile de tanıştılar. Beraber avlanmaya çıkan genç gece elfleri arasında bu dostane yarışı kazanan her zaman Tyrande oluyordu. Üçlü çocukluklarını beraber geçirip ayrılmaz dostlar hâline gelseler de Tyrande’nın farkında olmadığı şey zaman içerisinde iki kardeşin de ilgisi ve sevgisini kazandığıydı.
Yaşları ilerlediğinde ait oldukları yeri bulmak isteyen üç arkadaş arasından Tyrande, bir Elune Rahibesi olmayı seçerek ilk adımı atan oldu. Malfurion ve Illidan ise bir Yaban Tanrı olan Cenarius’un gözetimi altında doğanın gücüne hakim olup birer druid olabilmek için eğitim almaya başladılar. Yaban Tanrı’nın druid öğretileri söz konusu olduğunda Illidan’ın acemice hareket ettiği ve sabırsız olduğu ortaya çıkmıştı. Malfurion ise ne kadar yetenekli olduğunu göstererek aldığı eğitimi büyük bir hızla özümsedi ve zaman içerisinde Azeroth topraklarının ilk druidi olarak tarihteki yerini aldı. Cenarius, Illidan’ın sabrını kontrol altına alamadığını ve çabuk sinirlendiğini fark ettiğinde ise ona druidizmi öğretmekten vazgeçti ve dilerse bu eğitimi kardeşi Malfurion’dan alabileceğini dile getirdi. Bir usta yerine bir çırak olarak gördüğü ikizinden eğitim almayı reddeden ve druidizmin kendi yolu olmadığına kanaat getiren Illidan, doğanın gücünü ardında bıraktı. Aslen bir Asil Doğan olmamasına rağmen gizemli büyü sanatları üzerinde çalışıp büyücü olabilmek için yola koyuldu.
İş büyü kullanımına gelince Illidan’ın ne kadar yetenekli olduğu kısa süre içerisinde fark edilecekti. Kraliçe Azshara’nın birlikleri arasına katılmayı başaran Illidan’ın bu nispeten huzur dolu günleri, Yakan Lejyon’un Azeroth’a gelmesiyle son buldu. Azeroth’un başına nasıl bir bela açıldığını ve tüm yaşananların ardında Azshara’nın olduğunu fark eden Malfurion, Kadimler Savaşı başladığı sıralarda kardeşini kraliçenin yanından ayrılması konusunda ikna etti.
Kal’dorei Direnişi’ne katılan Illidan, iblisleri nasıl alt edebileceğini fark edip direnişin lideri konumundaki Kur’talos Ravencrest’i bir iblisin saldırısından kurtararak dikkatleri üzerine çekti ve kısa süre içinde Kur’talos’un kişisel büyücüsü olarak saflardaki yerini aldı. Daha sonra Ay Muhafızlığı olarak adlandırılan gece elfi askerî birliğinin lideri Latosius öldüğünde ise bu kuvvetin başına getirildi. Illidan yıllardır aradığı o önemli konuma gelmek üzere olduğunu hissediyordu ancak kardeşi Malfurion’ın Lejyon’u yenilgiye uğratabilmek amacıyla Ebediyet Pınarı’nı yok etmek istediğini öğrendiğinde hayalleri suya düşecekti.Lejyon’un Karakarga Kalesi’ne yaptığı saldırı sırasında ön saflarda yer alan Illidan, eğer kale düşerse Suramar’ın büyük bir tehditle karşı karşıya kalacağını biliyordu. Kaleyi başarılı bir şekilde savunan Illidan, her ne kadar iblisleri alt etmiş olsa da bunu yaparken emrindeki Ay Muhafızlığı askerlerinin hayat enerjilerini çalarak onların ölümüne sebep olduğundan Kur’talos tarafından ciddi şekilde eleştirildi. Ancak Illidan’a göre kimi zaman zor kararlar verilmesi ve zafer kazanmak için özveride bulunulması gerekiyordu. Fikirlerini paylaşmayan Kur’talos’a ondan öğrenebileceği bir şey kalmadığını söyleyerek sırtını dönen Illidan, Direniş saflarından ayrılarak kendi yolunu çizmeye yöneldi.
Illidan, kendi ırkı savaşta zar zor ayakta kalırken Lejyon’un iblislerinin sonu gelmez bir şekilde Kalimdor’a aktığını gözlemledi. Kaosun içerisinde bile saf büyüsel bir güzellik olduğunu düşünmeye başladı. Aynı zamanda gece elflerinin lideri konumuna gelen Tyrande’yı etkilemek için düşüncesizce hareket ediyor ve yaptıklarının sonuçlarını düşünmüyordu. Fakat Tyrande’nın Malfurion’ı seçtiğini öğrendikten sonra hisleri ve düşünceleri karardı. Kraliçe Azshara’nın başdanışmanı olan büyücü Xavius, Illidan’ın bu durumunu fark edince onun şüpheleri üzerine oynamaya başladı ve Illidan’ı kendi saflarına çekmeye çalıştı. Malfurion olmasa Tyrande’yı elde etmek için karşısında kimsenin kalmayacağını ima eden düşüncelerle Illidan’ın aklını bulandıran Xavius, kardeşine de sırt çevirmesini sağladı. Böylece kendince bir plan yapan Illidan, Azshara’nın Sarayı’na doğru yola çıktı.
Söylentilere göre bu sırada Azzinoth adındaki bir iblis ile karşılaşan Illidan onu yendi ve efsanevi silahlar olan Azzinoth’un Savaşkılıçları’nı da bu şekilde edindi. Azshara’nın Sarayı’na vardığında ise kraliçeye ve Lejyon kuvvetlerine kumandanlık eden iblis Mannoroth’a bağlılık yemini etti. Azshara ve Mannoroth, siyah ejdersürüsü lideri Neltharion’ın yaratımı olan oldukça güçlü bir eşyayı, Ejderha Ruhu’nu kullanarak Sargeras’ı Azeroth’a getirmek için hazırladıkları büyülü geçidi genişletmek istiyorlardı. Illidan bu konuda yardımcı olabileceğini söyledi ve bir şekilde Sargeras ile bağlantı kurulmasını sağladı; ancak kimsenin bilmediği bir sır taşıyordu: Asıl amacı düşmanının gücüne sahip olmak ve onları yakından tanımaktı. Illidan’ın asıl amacını bilmeyen Sargeras, büyücünün planını uygun buldu ve ona çeşitli güçler bahşetti. Sargeras’ın büyüsüyle Illidan’ın gözleri yanmış ve yerlerine fel alevlerden oluşan toplar yerleşmişti; bedeni ise yine fel enerjisiyle dolu dövmelerle kaplanmıştı. Ancak Sargeras’ın yaptıkları bunlarla sınırlı değildi: Illidan aynı zamanda Yakan Lejyon’un gerçek gücüne de tanık olmuştu. Sonu gelmeyen bir iblis ordusunun evrende sayısız gezegeni yok edişi görmüş, Lejyon’un kudretini fark etmişti. O andan itibaren Illidan, Yakan Lejyon’u gerçek düşman olarak belledi ve yok etmenin yollarını arayacağına dair kendine yemin etti.
Edindiği yeni güçlerle harekete geçen ilk iblis avcısı, Mannoroth ve Azshara’ya anlattığı planı devreye soktu. Kraliçe tarafından kendisine eşlik etmesi için gönderilen Varo’then isimli gece elfiyle birlikte yola çıkan Illidan, kardeşi Malfurion’ın da aynı artefaktın peşinde olduğunu fark etti. Ejderha Ruhu’na ilk ulaşan ve onu ilk ele geçiren Malfurion olsa da Illidan bu kadim eşyayı ikizinden çalmayı başardı ve söz verdiği üzere Mannoroth’a teslim etti; ancak Lejyon’un gücüne şahit olan Illidan, asıl amacından sapmayarak onları yok etmenin yolunu da arayacaktı.
Direniş saflarına geri dönen Illidan, Lejyon’a ve Mannoroth’a bağlılık yemini etmiş olmasının bir anlam ifade etmediğini ve bunu yalnızca düşmanlarını daha iyi tanımak için yaptığını iddia etti. Ancak yine de Azeroth’un kurtuluşuna yardımcı olacak önemli bir eşyayı Lejyon’a teslim ettiği için büyük güvensizlikle karşılandı. Illidan ise bu durumu pek önemsemiyordu zira asıl sıkıntı duyduğu şey Malfurion’ın Ebediyet Pınarı’nı yok etme planıydı ve bunun düşüncesi bile Illidan’ı rahatsız ediyordu. Pınar’ın kendisi, gece elflerinin büyü gücünün ve ölümsüzlüklerinin kaynağıydı; yok edildiği takdirde sahip oldukları her şeyi kaybedeceklerini düşünüyordu. Daha sonrasında ise tek başına gizlilikle hareket ederek Pınar’ın suyundan birkaç şişe alarak sakladı.
Ebediyet Pınarı yok edilip Azeroth birçok kıtaya ayrıldıktan sonra yeni bir büyü kaynağı edinmeleri gerektiğine inanan Illidan, Hyjal Dağı’ndaki küçük bir göle gitti ve sakladığı şişelerden üç tanesini bu göle boşaltarak ikinci Ebediyet Pınarı’nın yaratılmasına sebep oldu. Bu hareketini fark ederek dehşete düşen gece elfleri hemen harekete geçseler de yakalanmak istemeyen Illidan, Kraliçe Azshara’ya son anda sırt çeviren ve direnişe katılan birçok asil doğanın ölmesine, aralarında Dath’Remar Sunstrider ile Jarod Shadowsong’un da bulunduğu bir kısım elfin ise komaya girmesine sebep olacak büyülerle karşılık verdi. Malfurion ise kendisine destek olan Tyrande, Maiev Shadowsong ve Shandris Feathermoon ile birlikte Illidan’ı yakaladı.
Malfurion, Illidan’ı bu düşüncesiz davranışından ötürü ihanetle suçladı. Gece elflerinin büyük bir kısmı Illidan’ın öldürülmesi gerektiğini savunurken kardeşini öldürmek istemeyen Malfurion, onun hapsedilmesinin daha uygun olacağı konusunda onları ikna etti. Malfurion’a göre mistik büyü gücü kullanımı yanlış bir yoldu ancak Illidan tam tersini düşünüyordu: Yakan Lejyon’un Azeroth’u ele geçirmek için geri döneceğinden emindi ve geldiklerinde her tür büyüye ihtiyaç duyacaklarına inanıyordu. “Hain” olarak anılmaya başlanan kardeşinin sözlerine kulak asmayan Malfurion, onu Hyjal Dağı’nın derinlerindeki Höyük Mağaraları’nda yer alan özel bir hapse yerleştirdi.
Illidan, tam on bin yıl boyunca, sadece dokuz adım atabildiği küçük bir odada esaret altındaki yaşamını sürdürdü. Maiev Shadowsong ve beraberindeki Gardiyanlar birliğinden bir grup, onu gözetlemekle yükümlülerdi. Illidan’ın hapsedildiği yer, aynı zamanda kendisinin bile kıramadığı oldukça güçlü büyülerle donatılmıştı: Yemek yemesi veya su içmesi gerekmiyordu, kendisine herhangi bir şekilde zarar vermeye kalkışırsa yaraları kısa süre içerisinde iyileşiyordu. Her şey onu canlı ancak hapis altında tutabilmek için hazırlanmıştı ve Illidan gardiyanlarından nefret ediyordu.
Esaret altına alınmasının ardından on bin yıl geçti ve Illidan’ın sözleri gerçekliğe kavuştu: Lejyon bir kez daha Azeroth’u istila etmeye gelmişti. Tyrande, Illidan’ın iyi bir müttefik olacağını savundu ve Malfurion’ın itirazlarına kulak asmayarak onu gözetleyenleri katledip Illidan’ı serbest bıraktı. O sıralarda başka bir görevde yer alan ve bu yüzden bölgede bulunmayan Maiev ise böylece Tyrande’nın saldırısından kurtulmuş oldu. On bin yıl sonra gün ışığına tekrar çıkma şansı yakalayan Illidan, kardeşinin iğneleyici sözlerini yutup vakit kaybetmeden yola koyuldu ve Felkorusu bölgesinde iblislere karşı savaş vermeye başladı.
Bu olaylardan uzun bir süre önce Lejyon kumandanlarından Kil’jaeden tarafından ele geçirilen ork şaman Ner’zhul’un ruhu, çeşitli işkencelere maruz kalmış ve en sonunda “Hüküm Miğferi” adındaki Lejyon yapımı miğferin içerisine hapsedilerek Azeroth’a gönderilmişti. Ancak Ner’zhul, kendisine türlü eziyetler eden Lejyon’a hizmet etmek arzusunda değildi ve şahsi planlarının peşinde koşuyordu. Kendisine şampiyon olarak Lordaeron Prensi Arthas Menethil’i seçen Ner’zhul, artık bir ölüm şövalyesi olan prensi Felkorusu topraklarına gitmesi konusunda yönlendirdi.
Felkorusu’nda Lejyon ile çatışmalarına devam eden Illidan, bu dönemde Arthas ile karşılaştı. İkili önce çarpışsa da Arthas, Illidan’a Gul’dan’ın Kafatası’ndan bahsetti ve eğer onu yok etmeyi başarırsa Felkorusu üzerine çökmüş olan iblis etkisinin kalkacağını anlattı. Illidan’ın ise başka planları vardı: Daha fazla güce ihtiyacı olduğunu düşünerek kafatasını bulup içerisindeki karanlık enerjiyi özümsedi. Böylece Illidan, günümüzde bildiğimiz boynuzlu, toynaklı ve kanatlı iblis görüntüsüne kavuştu. Planladığı gibi daha fazla güce kavuşan Illidan, iblis lordu Tichondrius’u alt etmeyi başarmış olsa da geçirdiği değişimi gören Malfurion, ona artık kardeşi olmadığını söyleyerek Illidan’ı gece elfi topraklarından sürgün etti.
Artık halkı olarak görmediği elflerin topraklarından ayrılan Illidan, bir süre sonra Kil’jaeden tarafından ziyaret edildi. Lejyon’a hizmet etmesi için Illidan’a bir şans daha vereceğini söyleyen Kil’jaeden, ondan Kuzeyyarı’ndaki Donmuş Taht’a giderek Ner’zhul’u durdurmasını istedi. Bunu gerçekleştirebilmek için bir plan yapan Illidan, öncelikle nagaları uyandırarak kendi tarafına çekti ve Leydi Vashj’ın desteğini aldı. Daha sonra kendisini yakalamak için peşinden koşan Maiev’i atlatıp Parçalanmış Adalar’a giderek Sargeras’ın Kabri’ne ulaştı ve Sargeras’ın Gözü olarak adlandırılan artefaktı aldı. Fakat çoktan peşlerine düşmüş olan Maiev ve müttefikleri tam da bu sırada onlara yetişti. Illidan, Sargeras’ın Gözü’nün gücünün kullanarak kabrin bir kısmını başlarına yıkmış olsa da Maiev kaçmayı başardı; ancak birliğini ve çok sevdiği üsteğmeni Naisha’yı kaybetmişti. Tüm bunlar yetmezmiş gibi Malfurion ve Tyrande da Parçalanmış Adalar’a gelmişlerdi. Illidan kaçmayı başarsa da Tyrande’nın sözlerini asla unutmayacaktı: Tyrande, Malfurion’ı seçmişti çünkü her ne kadar güçlü bir druid hâline gelse de kendi iç kudretinden asla vazgeçmemişti; Illidan için ise her şey daha fazla güç edinmekten ibaretti ve Tyrande’nın aradığı bu değildi.
Parçalanmış Adalar’dan ayrılan Illidan, Dalaran’a gitti ve burada Sargeras’ın Gözü’nü kullanarak Donmuş Taht’ın gücünü zayıflatmaya başladı. Ancak araya giren Malfurion ve Maiev tarafından büyüsünü tam gerçekleştiremeden durduruldu. Tyrande ise Dalaran’a varamadan önceki çatışmalardan birinde bir nehre düşmüştü ancak Illidan’ı yakalamaktan başka bir amacı olmayan Maiev, Malfurion’a onun diriölüler tarafından öldürüldüğünü söylemişti. O sırada orada bulunan asil elf prensi Kael’thas Sunstrider’a göre ise Tyrande sadece nehrin akıntısıyla sürüklenip gitmişti ve ölmüş olamazdı. Maiev’in yalan söylediğini anlayan Malfurion onu tutuklarken Illidan kendi müttefikleriyle birlikte Tyrande’yı aramaya koyuldu. Sevdiği kadını bulan ve diriölülerin elinden kurtaran Illidan, daha sonra onu Malfurion’a teslim etti. İkiziyle aralarındaki soğukluğun ve nefretin son bulmasını istediğini dile getiren Illidan, kırgınlıklarını bir kenara bırakmalarını istedi. Malfurion ise gece elfi halkına çektirdiği acılardan ötürü affedilmesinin mümkün olmadığını söylese de sevdiği kadını sağ salim kendisine getirdiği için Illidan’ın gitmesine izin verdi. Illidan vakit kaybetmeden bir geçit açarak Ötediyar‘a kaçtı. Kısa esaretinden kurtulan Maiev ise “avının” ardından Ötediyar’a geçmekte gecikmedi.
Arthas’ı durduramadığı için Kil’jaeden tarafından aranacağından emin olan Illidan, Ötediyar’da kendine bir yer edindi. Kısa bir süreliğine Maiev tarafından yakalansa da Leydi Vashj ve Kael’thas Sunstrider tarafından kurtarılan Illidan, Ötediyar’daki iblis güçlerini yok etmek için yola koyuldu. Öncelikle Akama ve halkı ile bir anlaşma yapan Illidan, daha sonra Kara Tapınak’ta hüküm süren pitlord Magtheridon’u alt edip esir aldı. Kil’jaeden kendini gösterse de onu ikna etmeyi başaran Illidan, yeni müttefikler edinip Ner’zhul’u yok etmeyi planladığını söyledi. Nitekim kısa süre sonra beraberindekilerle Kuzeyyarı’na giden Illidan, burada Arthas ile yüzleşti. Ancak birebir dövüşte Arthas’a karşı büyük bir yenilgiye uğrayan ve karlar içinde ölüme terk edilen Illidan, onu kurtarmaya gelen Leydi Vashj ve Kael’thas tarafından Ötediyar’a geri götürüldü.
Yenilgisinden sonra Kil’jaeden’ın kendisini cezalandıracağından emin olan Illidan, Kara Tapınak’ta yeni planı üzerinde çalışmaya başladı. Öncelikle esir aldığı Magtheridon’un kanını kullanarak bir fel ork ordusu yaratmaya başlayan Illidan, aynı zamanda bir şekilde kendisine ulaşmayı başaran ve yardım isteyen gece elflerini de birer iblis avcısı olarak yetiştirmeye başladı -ki bir süre sonra Kael’thas’ın gönderdiği bir grup kan elfi de aralarına katılacaktı. Ancak Illidan, kendisini bir iblis avcısına dönüştüren Sargeras’ın gücüne sahip değildi ve farklı bir yöntem bulması gerekiyordu. Oldukça zor ve acı çektiren bu yöntemde iblis avcısı adayları önce bir iblisi sadece bir hançer kullanarak öldürmek, sonra da onun kalbini yiyip kanını içmek zorundalardı. Ardından tıpkı bir zamanlar Illidan’ın gördüğü gibi Lejyon’un asıl gücünü ve evrende saçtıkları dehşeti gören bu elfler, kendi elleriyle gözlerini oyuyorlardı. İyileştiklerinde içlerindeki iblisi kontrol altında tutabilecek dövmeler ediniyor ve dövüş eğitimi alıyorlardı. Bu öylesine acımasız bir yöntemdi ki her beş iblis avcısı adayından yalnızca bir tanesi hayatta kalabiliyordu. Başarılı olan iblis avcıları ise “Illidari” olarak adlandırılıyorlardı.
Leydi Vashj, Illidan’ın emriyle Zangarmarsh’a giderek buradaki su rezervlerini kontrol altına aldı; Kael’thas ise Netherstorm bölgesine gitti ve burada draenei halkından geriye kalan uzay filosu Bora Kalesi’ne yerleşerek doğrudan Çarpık Düzlem’den büyü enerjisi çekmeye başladı. Kael’thas’ın bu hareketi draeneilerin Exodar isimli gemi ile kaçarak Azeroth’a düşmelerine sebep olacaktı. Artık kan elfleri olarak anılan Quel’Thalas halkının da Illidan’ın öğrettiği şekilde büyü gücünü özümseyip kullanmalarını sağlayan Kael’thas, daha sonra farklı bir efendiye hizmet etme planları yaparak Illidan’ın saflarından ayrılacaktı.
Illidan’a hizmet eden Akama, yeni efendisinin hareketlerinden rahatsızdı. Yaptıklarının bir zamanlar değerli bir tapınak olan Karabor’un, yani yeni adıyla Kara Tapınak’ın daha da yozlaşmasına sebep olduğunu düşünüyordu. Tapınakta fel orklar, Illidan gibi iblisimsi görüntüye sahip karanlık avcılar ve Lejyon’a sırt dönmüş iblisler dolaşıyordu. Bu durumdan hoşnut olmayan Akama, gizlice yaptığı planlar ışığında hâlâ Ötediyar’da olan Maiev ile görüşmeye başladı. İhanete uğradığını anlayan Illidan, Akama’yı öldürmek yerine onun ruhunun karanlık kısmını bedeninden ayırarak hapsetti ve Akama’yı dilediği gibi kullanmaya başladı.
Illidan daha sonra emrindeki Illidari ile ilk olarak Azgoth adındaki iblis lordunun kontrolü altında olan bir Lejyon dünyasına saldırdı. Bunu yapmaktaki asıl amacı iblis avcılarının savaşmaya ne kadar hazırlıklı olduklarını test etmekti. Edindiği sonuçtan hoşnut kalan Illidan, asıl planını devreye sokmakta gecikmedi: Bir iblis ırkı olan nathrezimlerin ana yurdu olan ve Lejyon’un çeşitli kayıtları tutmak amacıyla arşiv olarak kullandığı Nathreza gezegenine saldırmak.
Bu planı gerçekleştirmek hiç de kolay değildi ve Nathreza’ya ulaşabilmek için açılacak büyülü geçidi hazırlamak için çok fazla ruh edinmeleri gerekiyordu. Akama’nın Maiev ile olan bağlantısını kendi lehine kullanan Illidan, onları Gölgeay Vadisi’nde pusuya düşürdü. Akama’nın halkından birçok kişi ile Maiev’in müttefiklerinin katledilmesini sağlayan Illidan, onların ruhlarını kullanarak geçidi açtı ve Illidari ile birlikte Nathreza’ya adım attı. Buradaki arşivlere ulaşan Illidan, Lejyon’un üs olarak kullandığı Argus gezegeninin yerini barındıran kaydı ele geçirdikten sonra kendilerini yakalamaya çalışan ilblisleri öldürerek Ötediyar’a geri döndü. Açmış olduğu geçidin Nathreza’ya doğru çökerek patlamasına sebep olan Illidan, böylece birçok iblisin nihai bir şekilde ölmesine sebep oldu. Dahası binlerce yıl onu hapis altında tutan gardiyanı Maiev’i de ele geçirmişti.
Lejyon artık Illidan’ın ve planlarının oldukça farkındaydı ve onu durdurmak için harekete geçti. Azeroth’a saldıran Lejyon kuvvetleri, uyguladıkları taktiklerle Azeroth halkını kandırmayı ve saldırının Illidan’dan geldiğini sanmalarını sağlayarak dikkatleri Ötediyar üzerine çekmeyi başardılar. Ancak Illidan’ın tek bir odak noktası vardı; o da Argus’a gitmek ve Lejyon’a en büyük darbeyi indirmekti. Argus’a fiziksel olarak gidebilecekleri geçidi açmak için ise çok daha fazla ruhun gücüne ihtiyacı vardı. Bu yüzden bir zamanlar draeneilerin ölülerini gömdükleri Auchindoun’a giden Illidan, buradaki draenei ruhlarını ele geçirdikten sonra Kara Tapınak’a geri döndü. Tüm bu adımları gerçekleştirirken bir yandan da kendi ruhunu büyüyle astral bir yolculuğa çıkaran Illidan, birçok defa Argus’u ziyaret etti. Bu ziyaretler sırasında bir naaru tarafından gözlemlenen Illidan’a bir görü bahşedildi: Işık’ın Ordusu’nun ön saflarında bir şampiyon olarak savaştığını, saf ışıktan oluşan kanatlara sahip kutsanmış bir savaşçı olduğunu gördü. Gördüklerine şüpheyle yaklaşsa da ziyaretlerinden birinde Argus ile Ötediyar arasındaki geçidin bağlarını oluştururken bizzat Kil’jaeden tarafından fark edildiğinde kendisini kurtaran yine bu naaru olunca gördüklerini sorgulamaya başladı.
Çok zaman geçmemişti ki Azeroth kahramanları, yanlarında Shattrath şehrinden müttefikler ile birlikte Kara Tapınak’ı bastılar. Illidan’ın güçleri bir bir can verirken Ötediyar’ın Efendisi kendi planlarının peşinde koşmaya devam etti. Emrindeki Illidari birliklerini bir zamanlar iblislerin hapsedildiği Mardum gezegenine yollayan Illidan, onlardan Argus’a geçit açmasını sağlayacak Sargerit Kilittaşı adındaki nesneyi ele geçirmelerini istedi.
Tüm bu yaptıkları Illidan’ı yormuştu. Azeroth kahramanları kendisini alt etmeye geldiklerinde var olan tüm gücünü kullanarak savaşsa da yenilgiye uğradı ve cesedi, Akama’nın serbest bıraktığı Maiev tarafından ruhuyla birlikte bir kristale hapsedildi. Böylece yaptıklarının cezası olarak sonsuza kadar kilit altında tutulacaktı. Tam bu sırada Sargerit Kilittaşı’nı ele geçirip Kara Tapınak’a geri dönen Illidari de Maiev ve müttefikleri tarafından aynı şekilde hapsedilerek Hain’in cesedi ile birlikte Gardiyanların Mahzeni’ne taşındı.
Aradan geçen birkaç yılın ardından Lejyon’un baş kumandanlarından Archimonde, alternatif bir zaman dilimindeki başka bir Gul’dan’ı günümüz Azeroth’una yolladı. Amacı Lejyon’un bu dünyayı tekrar istila etmesini sağlamaktı. Bu amaçla hareket eden Gul’dan, öncelikle Draenor’da yaşanan olaylar sırasında müttefik edindiği Cordana Felsong ile Gardiyanların Mahzeni’ne giderek buradan Illidan’ın bedeninin saklandığı kristali çaldı. Daha sonrasında bu kristali Karakarga Kalesi’ne götüren Gul’dan, burada Illidan’ın bedeniyle ruhunu ayıracak bir büyü yaptı. Artık bir gece elfinden çok iblis olan Illidan’ın ölümsüz ruhu Çarpık Düzlem’e geçerken Gul’dan planlarını uygulamaya devam etti. Asıl amacı efendisi Sargeras’ın ruhunu Illidan’ın bedenine çağırabilmekti.
Bu sırada Xe’ra adındaki bir naarunun öz çekirdeği -ya da diğer adıyla Işık’ın Kalbi-, Işık’ın Ordusu kumandanlarından Turalyon tarafından Lejyon’a karşı yaptıkları savaşta aradıkları cevapları bulabilmelerine yardımcı olmak için Azeroth’a gönderilmişti. Illidan’ın geri getirilmesinin oldukça mühim olduğunu söyleyen ve onu “Işık ile Gölge’nin çocuğu” olarak nitelendiren Xe’ra, kahramanlara onun geçmişiyle ilgili gerçekleri anlamalarına yardımcı olacak görüler gösterdi. Maiev tarafından beklenmedik bir şekilde serbest bırakılan Illidari ise Illidan’ın ruhuyla iletişime geçerek Sargerit Kilittaşı’nı elde etmek için Gardiyanların Mahzeni’ne dönerek buradaki iblislere çarpıştılar.
Gul’dan, Helheim adındaki ölüler diyarının hakimi kadim Helya ile bir anlaşma yapmıştı. Bu anlaşmaya göre hareket eden Helya, Illidan’ın ruhunun Çarpık Düzlem’den çekilip Helheim’a hapsedilmesini sağladı. Ancak tanınan bir Illidari olan Allari Ruhyiyen tarafından yaratılan bir ruh prizmasını kullanan Azeroth kahramanları, Helya’yı yenilgiye uğrattıktan sonra Illidan’ın ruhunu Helheim’den kurtarıp bu prizmanın içerisine aktardılar. Naaru Xe’ra’nın özü ise prizmayı emerek onun ruhunu güvence altına aldı. Başbüyücü Khadgar’a bazı direktifler gönderen Xe’ra, ondan Illidan’ın ruhunu bedeniyle birleştirmesini istiyordu. Illidan’ın bedeninin ise Gul’dan tarafından Suramar şehrindeki Gece Kulesi’ne götürüldüğü biliniyordu. Lejyon’un planları sorunsuz işliyor gibi görünüyordu.
Ta ki Azeroth kahramanları, Gul’dan’ı durdurmak için Gece Kulesi’ne gidene kadar…
Sargeras’ın ruhunu Illidan’ın bedenine çağıracak büyüyü gerçekleştirmek için bir geçit açmaya çalışan Gul’dan, zorlu bir karşılaşmanın ardından Azeroth kahramanları tarafından engellendi. Khadgar ise kendisinden istendiği üzere Illidan’ın ruhu ile bedenini birleştirmeyi başardı. Geçidin yok edilmesiyle hapsolduğu kristalden kurtulan Illidan, ilk iş olarak Gul’dan’ın bedenini fel enerjiyle doldurdu ve patlayarak ölmesine sebep oldu. Ardından Lejyon’a karşı savaşmak isteyenlere de kendisini takip etmelerini söyledi ve Sargeras’ın Kabri’ne doğru yola çıktı.
Parçalanmış Sahil’de Azeroth kahramanlarıyla birlikte Lejyon’a karşı gerçekleştirilen saldırıya az da olsa geç kalan Illidan ve iblis avcıları, her ne kadar Maiev Shadowsong’un iğneleyici tavrıyla karşılaşsalar da Kâhin Velen’in araya girmesiyle birlikte Gardiyanlar ile beraber çarpışarak düşman güçlerini geri çekilmek zorunda bıraktılar. Bu kısmi zaferden sonra bir araya gelen Azeroth savunucuları, Parçalanmış Sahil’de -özellikle liderlerin yer aldığı Kurtuluş Burnu dâhil olmak üzere- birçok üs kurdular ve saldırı planlarını uygulamaya koyuldular. Sargeras’ın Kabri’nin üst katlarında bulunan odalar, kadim zamanlarda Elune’a tapınmak için kullanılan huzur dolu bir yerken Lejyon’un karanlık gücüyle fel enerjilere kapılıp yozlaşmıştı. Katedralin Lejyon etkisinden temizlenebilmesi ve Sargeras’ın Kabri’nde açılmış olan Lejyon geçidinin kapatılabilmesi için Yaratılış Sütunları’ndan biri olan Aggramar’ın Kalkanı’nın buraya götürülmesi gerektiğine karar verildi. Azeroth kahramanlarıyla birlikte hareket eden Illidan ve Maiev, geçmişte yaşadıkları nahoş olayları arkalarında bırakarak Ebedî Gece Katedrali‘ne girdiler ve burada bulunan pitlord Mephistroth’u alt ederek başarıya ulaştılar. Aggramar’ın Kalkanı’nın katedrale yerleştirilmesi ile birlikte bir zamanlar Tirisfal Muhafızı olan Aegwynn’in bir yansıması ortaya çıktı ve ekibe Yaratılış Sütunları’nı kullanarak yapıdaki koruyucu büyüleri tekrar aktif hâle getirebileceklerini anlattı.Lejyon’a karşı saldırı planları yapanlar arasında ön saflarda bulunan Khadgar, bu sefer iblisleri alt edebileceklerine inandığını dile getirse de Illidan çekimserdi. En büyük amacı Lejyon’u ve Sargeras’ı alt etmek olan Illidan, İttifak ve Orda güçlerinin cesaretinin yadsınamayacak olduğunu söylese de salt cesaretten çok daha fazlasına ihtiyaç duyduklarını biliyordu. İblislerin kumandanı Kil’jaeden’ın duydukları her türlü korkuyu ve kuşkuyu kendilerine karşı kullanmaya çalışacağından emindi.
Parçalanmış Sahil’de Yakan Lejyon’a karşı gerçekleştirilen çarpışmalar en sonunda doruk noktasına ulaştı ve Azeroth kahramanları Sargeras’ın Kabri’ne girip buradaki iblisleri geri püskürterek geçidi kapatabilmek için harekete geçtiler. Birçok zorlu düşmanı alt eden kahramanlar, en sonunda Sargeras’ın Avatarı ile yüzleşirlerken Illidan, Velen ve Khadgar da o sırada orada bulunan Kil’jaeden’a karşı amansız bir mücadele verdiler. Avatar yenilgiye uğrayınca geçidi kullanarak gemisine kaçmaya çalışan Kil’jaeden’ı durdurmak isteyen Velen, hiç düşünmeden peşi sıra gitti. Lejyon tehdidini sonlandırmak için can atan Illidan, Khadgar ve Azeroth kahramanları da tereddüt etmeden Kâhin’i takip ettiler.
Kil’jaeden, eredar ırkının evi olan Argus gezegeninin yörüngesindeki gemisine ulaştığında ardından gelen güçlerden kaçamayacağını anlayarak onlarla yüzleşmeye karar verdi; ancak Illidan’ın yol gösterdiği Azeroth kuvvetlerine karşı koyamayarak yenilgiye uğradı ve son nefesini verdi. Lejyon kumandanının ölümüyle birlikte gemisi Argus’a doğru düşmeye başladıysa da Illidan’ın pes etmek gibi bir planı yoktu; Sargerit Kilittaşı’nı kullanarak Azeroth’a bir geçit açtı ve Khadgar’a herkesi ışınlamasını söyledi. Başbüyücü ve beraberindekiler sağ salim bir şekilde Azsuna bölgesine indiler ancak hiç beklemedikleri bir sürprizle karşılaştılar: Lejyon’u kökünden yok etmeyi kafasına koymuş olan Illidan, Kilittaşı’nı kullanarak Argus ile Azeroth arasında devasa bir geçit açmış ve iki dünya arasındaki akıl almaz mesafeyi neredeyse ortadan kaldırmıştı. Argus, Azeroth’un göğünde adeta bir yara gibi asılı duruyordu.
Argus’a gidebilmek için bir araç inşa etmek isteyen draenei’lar, Exodar’ın tekrar havalanabilecek durumda olmadığının farkında olduklarından Vindicaar adındaki uzay aracını tasarladılar. Azeroth kahramanlarının ve Khadgar’ın da aralarına katılmasıyla birlikte bu aracı kullanarak Argus’a seyahat eden Illidan ve Velen, yolculuk esnasında tartışmaktan da geri kalmadılar. Illidan’a göre Velen, kardeş kadar yakın olduğu Kil’jaeden ve Archimonde’un Sargeras tarafından yozlaştırılmasını engelleyecek hiçbir harekette bulunmamış, halkı zor durumdayken savaşmak yerine kaçmayı tercih etmiş, tüm bunlar yaşanırken Işık’ın kendisine yol gösterdiğini düşünerek kendini kandırmıştı. Velen, halkı için neleri feda ettiğini Illidan’ın anlayamayacağını düşünüyordu; Illidan ise Işık’ın Velen’in doğru hareketleri yaparak kendi yolunu çizmesini engellediğine inanıyordu.
Argus’a vardıklarında Işık’ın Ordusu’nun gemisi olan Xenedar’ın düşüşüne şahit olan Illidan, Velen ile birlikte gemiyi vuran iblis Antaen’i yenilgiye uğrattı ve Kâhin birtakım müttefiklerle buluşmaya giderken gemiye döndü. Bu sırada Azeroth kahramanları da Xenedar’a giderek naaru Xe’ra’yı kurtarıp Vindicaar’a taşıdılar ve Işık’ın Kalbi ile bir araya getirerek naarunun tekrar bedenine kavuşmasını sağladılar.
Xe’ra en başından beri “Işık ile Gölge’nin çocuğu” olarak nitelendirdiği ve Seçilmiş Olan olduğuna inandığı Illidan’ı bulmak ve onu Işık’ın şampiyonlarından biri yapmak istiyordu. Bu amacına ulaşabilmek için Illidan’ı ikna etmeye çalıştıysa da başarılı olamadı ve en nihayetinde onu zorla “doğru yola” döndürmeye çalıştı. Kaderinin herhangi bir kehanete veya varlığa bağlı olmadığına inanan Illidan ise içindeki iblis gücünü kullanarak Xe’ra’nın henüz bir araya gelmiş ve daha yeterli kudrete ulaşamamış bedenini fel aleviyle paramparça etti. Bu hareketinden dolayı kendisine saldıran Turalyon’a, Işık’a olan inancının onu kör ettiğini söyleyerek Seçilmiş Olan diye bir şey olmadığını yüzüne vurdu.
Illidan ve iblis avcıları, Saklı Sığınak olarak adlandırılan ve Antoran Çoraklıkları bölgesinde yer alan bir üs kurdular. Ona göre Lejyon’un ana merkezi Antorus’un kalbine saldırmak için henüz çok erkendi zira Çarpık Düzlem’de olmalarına ve sayısız iblis öldürmelerine rağmen akıl almaz bir hızla gelmeye devam ediyorlardı. Farklı bir plan belirlemeleri ve uygulamaları gerekiyordu.
Bu yüzden Azeroth kahramanları ile birlikte hareket eden ekip, Antorus’a girişi kapatan engelin ortadan kalkmasıyla beraber öncelikle Sargeras’ın geride bıraktığı zorlu düşmanlarla çarpıştılar. Antorus’un derinlerindeki Shivarra Meclisi’ne ulaştıklarında ise yok olduklarına inanılan titanların ruhlarına işkence edildiğini, güçlerinin çarpıtılarak Lejyon için kullanılmaya çalışıldığını dehşet içerisinde fark ettiler. Illidan’a göre titanların ruhları yozlaştırılırsa Sargeras başarılı olacak ve henüz doğmamış olan son titan Azeroth’u ele geçirebilecek güce erişecekti. Sargeras ayrıca yine bir titan olan Argus’un gücünü kullanarak iblis ordusunu kısa sürede yenileyebiliyordu ve Ilidan ne yapılması gerektiğinin farkındaydı: Argus’un da alt edilmesi gerekiyordu.
Azeroth kahramanları bütün engellere ve zorluklara rağmen Antorus’u temizleyip yozlaştırılmış Argus’u yenilgiye uğratmayı başardılar. Titanlar da maruz kaldıkları işkenceden kurtulmuş olmanın getirdiği güçle Sargeras’ı hapsetmek için harekete geçtiler. Velen, Khadgar, Alleria, Turalyon, kahramanlar ve diğerleri Vindicaar’ı kullanarak Azeroth’a geri dönerken Illidan titanlar ile birlikte kalmayı tercih etti. Bir zamanlar Maiev’e söylediği gibi avcı, avı olmadan bir hiçti ve hayatı boyunca aldığı kararlar onu Sargeras’ın gardiyanı olmaya yöneltmişti. Böylece Kara Titan, Azeroth’a kılıcıyla saldırarak onu yaraladıktan hemen sonra kardeşleri tarafından kontrol altına alındığında Illidan da Panteon’un Makamı’nda kaldı.
Azeroth ile Argus arasındaki geçit bu olay ile birlikte kapanmış, Sargeras’ın Kılıcı adeta karanlık günlerin başlangıcı gibi Silithus’a saplı kalmıştı. Azeroth’a geri dönen kahramanlar, bu yolculuk sırasında Vindicaar’da Illidan tarafından bırakılan bir kristal keşfettiler. Malfurion, Tyrande ve kahramanlara çeşitli mesajlar bırakmak isteyen Illidan, Antorus’a saldırmadan hemen önce bu kristali yaratmış ve düşüncelerini dile getirmişti. İlk mesaj ikiz kardeşi Malfurion’a kendisinin o zamana kadar yaptıklarının güç sahibi olmak için gerçekleştirilen hareketler olmadığını ve aslında Azeroth’u kurtarmak için çabaladığını anlatıyordu; aralarındaki husumetin dinmesini diliyor ve kardeşinin Tyrande’nın bilgeliğini takip etmesini istiyordu. İkinci mesaj Tyrande’ya yöneltilmişti ve tıpkı Malfurion’a olduğu gibi aslında dünyayı kurtarabilmek için uğraştığını anlatıyordu; zor durumda kaldığında hep onu düşündüğünü ve gönlü farklı olmasını istese de onun Malfurion’ı seçerek aslında en doğrusunu yaptığını dile getiriyordu. Üçüncü mesaj ise Azeroth kahramanlarınaydı; onların Azeroth’un kurtarmak için canla başla uğraşmalarından duyduğu memnuniyeti anlatıyor ve dünyayı savunmanın artık onların yükümlülüğü olduğunu söylüyordu.
Illidan Stormrage her ne kadar sert ve çoğu zaman sorgulanabilir kararlar aldıysa da bunların hepsini Yakan Lejyon’un sonunu getirmek, Sargeras’ı alt etmek ve Azeroth’u kurtarmak için yapmıştı. O aslında sayısız yıllar boyunca anıldığı üzere bir “Hain” değil, kahramandı.