Farklı boyutlardaki canlılar çağırmaya kalkışan Arugal, bunun neticesinde worgenların Azeroth’a gelmesine sebebiyet verdi. İlk başta işler planlandığı gibi gitmiş ve worgenlar Musibet birliklerine karşı inanılmaz zaferler kazanmış olsalar da daha sonra tabiatlarındaki vahşilik düşman ayırt etmemeye dönüştü ve kaçınılmaz bir biçimde Dalaran büyücülerine yöneldiler. Başbüyücü Arugal, Dalaran’daki büyücülerin ölmemesi için elinden geleni yaptı ancak worgenların karşısında duramadı.
Bu sırada worgenlar, Baron Silverlaine’in kalesi Shadowfang’e de bir kuşatmada bulundular ve Baron da dâhil olmak üzere orada bulunan herkesi tek tek öldürerek kaleyi karanlık bir harabeye çevirdiler.
Arugal yaptıklarından duyduğu pişmanlıkla aklını yitirdi ve worgenları kendi çocukları gibi görüp himayesine alarak Shadowfang Kalesi’ne yerleşti. Worgenların elinde can veren ve aralarında Baron Silverlaine’in de bulunduğu hayaletler, kalede tutsak kalmışlardı. Bu lanetli yerde yaşamını sürdüren Arugal’dan intikam almak isteyen kahramanlar, kaleye akın edip Arugal ile çarpışmak zorunda kaldılar ve zaferle ayrıldılar.
Terk edilmiş bir şekilde Âfet gerçekleşene kadar sadece zamanın tozlu yollarından geçmiş lanetli bir kale olarak görülen Shadowfang’in akıbeti, yıkıcı depremler ve tufanların ardından büyük Greymane Duvarı’nın yıkılışı ile yeniden şekillendi.
Birinci ve İkinci Savaş dönemleri sonrasında Yedi Krallık’tan biri olan Gilneas, Genn Greymane önderliğinde diğer krallıklarla arasına mesafe koymuştu. Lord Vincent Godfrey’in de desteklemesi ile şehrin dışına devasa duvarlar örülmüştü ve Gilneas, kendi hâlinde yaşayan bir krallık olarak anılıyordu. Âfet sonrasında duvar yerle bir olunca Terk Edilmişler ile Gilneas halkı karşı karşıya geldi ve böylece günümüzde bile hâlâ çözümlenemeyen bir savaş patlak vermiş oldu.
Gilneas halkının mücadele etmesi gereken tek düşman Terk Edilmişler değildi; aynı zamanda kendi aralarında yayılan worgen laneti de büyük bir tehdit hâline gelmişti. Genn Greymane, Vincent Godfrey’in itirazlarına aldırmadan vaktinde kendisine karşı ayaklanma çıkartan eski dostu Darius Crowley’nin de bu savaşta yanlarında olması gerektiğini düşünerek saflarına katılmasını kabul etti.
Vincent Godfrey için bardağı taşıran son damla ise Genn Greymane’in de aslında bir worgen olduğunu öğrenmesiydi. Yıllarca karşısında savaştıkları worgenları düşününce kendi kralının da bir worgen olduğunu kabullenemeyen Godfrey, Genn Greymane’i kaçırıp fidye için Terk Edilmişler ile pazarlık masasına oturmayı hedefledi. Ancak yardıma koşan diğer Gilneaslı worgenlar ara girerek önce yardımcıları olan Baron Ashbury ve Lord Walden’ı öldürdüler; sonrasında ise teslim olması için Godfrey ile yüzleştiler. Fakat Godfrey için bu kabul edilemez bir durumdu ve “Worgen bir krala hizmet etmektense kendi onurumla ölmeyi tercih ederim” diyerek kendisini uçurumdan aşağıya bırakıp intihar etti.
Ancak Vincent Godfrey’in kaderi ölmekle sona ermedi. Terk Edilmişler, Gilneas’ın en önemli lordlarından olan Godfrey ile yardımcıları Baron Ashbury ve Lord Walden’ı valkyrleri kullanarak diriltip kendi saflarına kattılar. Birer diriölü olarak hayata döndürülen üçlünün ilk icraatı ise Lord Crowley ve Gilneas savaşından kaçan mültecilerin bulunduğu Definağacı Köyü’ne saldırı düzenlemek oldu. Ayrıca Sylvanas Windrunner’ın emri ile Crowley’nin kızı Lorna’yı kaçırarak savaş fidyesi istemek üzerine bazı planlar da yaptılar. Bu planlara göre Darius Crowley, Gilneas’ın kapılarını Terk Edilmişler’e açacaktı ve eğer kabul etmezse kızını öldürüp bir diriölü olarak kaldıracaklardı. Karşı karşıya kaldığı tehditle ne yapacağını bilemeyen Crowley, kızının iyiliği için eli mahkûm bir şekilde Sylvanas’a boyun eğmek zorunda kaldığına karar verdi. Lord Godfrey ise her ne yapmış olursa olsun tüm bu olanlara karşı daha fazla dayanamayacağına kanaat getirdi ve Sylvanas Windrunner’ı sırtından vurup öldürerek yardımcıları ile birlikte terkedilmiş Shadowfang Kalesi’ne sığındı. Sylvanas Windrunner ile yaptıkları anlaşma sebebiyle harekete geçen valkyrler Agatha, Arthura ve Dashcla ise kendilerini feda ederek Terk Edilmişler’in Kraliçesi’nin yeniden dirilmesine yol açtılar.
Shadowfang Kalesi’ne sığınan Lord Godfrey ve beraberindekiler, artık hem İttifak hem de Orda’nın nefretini kazanmışlardı. İntikam almak isteyen kahramanlar, kalenin lanetli karanlığı içerisinde mücadeleye başladılar. İçeride öldürülmeyi bekleyen Lord Godfrey’e giden yol ise hayli çetindi. Godfrey’in diğer diriölü yardımcıları Baron Ashbury ve Lord Walden ile birlikte lanetli kalenin eski sahibi Baron Silverlaine’in huzur bulamayan hayaleti ve onun sadık kumandanı Springvale de kendilerine tehdit oluşturan bu kahramanları beklemekteydiler. Ancak uzun ve yorucu bir çarpışma yaşansa da günün sonunda kahramanlar galip gelerek Gümüşçam Ormanı’nda bir süreliğine de olsa nispeten huzurlu bir ortam sağlamış oldular.