Lorekeeper

ZİNDAN GÜNCELERİ #10 – SEAT OF THE TRIUMVIRATE

On binlerce yıl önce, evrenin uzak bir köşesinde hem büyü kullanımı konusunda oldukça maharetli hem de kendilerini bilgiye ve her zaman daha fazlasını öğrenmeye adamış bir ırk vardı. Bu ırkın mensupları kendilerine eredar diyorlar ve Argus isimli gezegende yaşıyorlardı. Eredar ırkı, iki büyük lider tarafından yönetiliyorlardı; ancak bir süre sonra aralarına çok yetenekli başka bir isim daha katılacaktı.

Yuvaları olan gezegeni adeta bir cennete çevirmiş olan eredarların lideri konumundaki kişiler zekâsı ve dehasıyla kısa sürede yükselen Kil’jaeden ile bilgeliği her daim gösterdiği şefkat ile ön plana çıkan Velen idi. Argus yönetimini eş başkanlık sistemiyle idare eden bu ikili, halkın refah ve mutluluk içerisinde gelişmesine yardımcı olabilecek her adımı atmaya hazırlardı.

Thal’kiel isimli büyücü iblislerin varlığını öğrenip onlar üzerinde çalışmaya başladığında ve marifetlerini liderlere göstermek istediğinde Kil’jaeden ve Velen, gördüklerinden hiç hoşnut olmamışlardı. Bunun üzerine iblisleri kullanarak eredar liderlerini öldürüp yönetimi ele geçirmeye çalışan Thal’kiel’in planlarını suya düşüren ise çırağı Archimonde oldu. Kil’jaeden ile Velen’e ustasının neler peşinde koştuğunu anlatan ve planladığı saldırıyı gerçekleştirmeden bir gece önce onu öldüren Archimonde, sağgörüsüyle kısa sürede halkın saygısını kazanarak üçüncü lider konumuna yükseldi.

Böylece Triumvira da kurulmuş oldu.

Triumvira
Kil’jaeden, Velen, Archimonde

Kil’jaeden, Velen ve Archimonde, eredar ırkınının yönetimini, Mac’Aree’de yer alan ve Triumvira Makamı adı verilen muazzam bir yapıdan yürütüyorlardı. Burada danışmanları ve yardımcılarıyla birlikte durmadan ilerleme kaydetmek ve huzuru sağlamak için uğraş veren üçlüden Archimonde, eski ustası Thal’kiel’in kafatasını hâlâ saklamaktaydı. Diğer eredarlar bunun bir güç gösterisi ve uyarı olduğunu düşünürlerken liderin asıl yaptığı, çeşitli cevherlerle kaplattığı kafatasını büyü üzerindeki kontrolünü arttıracak şekilde kullanmaktı. Fakat bu, bir halkın sonsuza dek parçalanışına sebep olacaktı.

Archimonde bir süre sonra anlam veremediği bazı görüler görmeye başladı. Bu görüler, Thal’kiel’in kafatası yoluyla Archimonde’a aktarılıyor ve aklını bulandırıyordu. Eredar lideri ne zaman uykuya dalsa sonu gelmez kudretteki muazzam bir ordunun medeniyetleri tümüyle yok ettiğini görmeye ve başındaki karanlık tanrının kendisine hayal bile edemeyeceği bir güç sağlayabileceğine dair sözlerini duymaya başladı.

Nitekim bir süre sonra Yakan Lejyon’un lideri Sargeras, kendisini ulu bir varlık olarak göstererek eredar liderlierinin karşısına çıktı. Eredarların güce ve bilgiye olan açlığı üzerine oynayan Sargeras’ın asıl amacı, emri altındaki iblislere kumandanlık edebilecek güçlü bireyler bulmaktı; ancak bunu çok iyi bir şekilde gizleyerek liderlere seslendi ve kendisine katılmalarını istedi.

Sargeras, Triumvira’ya kendisini tanıtırken

Rüyalarında gördükleriyle aklı çoktan çelinmiş olan Archimonde, Sargeras’ın saflarına katılmayı kabul eden ilk lider oldu. Kil’jaeden da ona katılırken duruma şüpheyle yaklaşan Velen, ata’mal kristali ve naaru K’ure’nin yardımıyla Kara Titan’ın aslında neyin peşinde olduğunu fark etti. Birçok eredar Kil’jaeden ve Archimonde ile birlik olup Sargeras’ın hizmetkârları olan man’ariler hâline gelirken Velen, Işık’ın yolundan ayrılmak istemeyen ve kendisini takip etmeyi tercih eden sadık eredarlarla birlikte Argus’tan kaçmanın planlarını yapmaya başladı. Böylece Triumvira Konseyi üyelerinden Hatuun ve naaru L’ura ile birlik olan bir grup eredar, kendilerini kaçmakta olan topluluğa saldıran man’arilerden korumak adına feda ederlerken Velen ve artık “draenei” olarak adlandırılan takipçileri Argus’tan ayrıldılar.

Kardeşi gibi gördüğü Velen’in bu hareketini affedilemez bir ihanet olarak algılayan Kil’jaeden, onu ve halkını evrende nereye giderlerse gitsinler avlayacağına dair yemin etti. Mac’Aree’ye dönen Kil’jaeden, kendisini derinden sarsan bu harekete karşılık olarak Triumvira Makamı’nın terk edilmesi emrini verdi; zira ona göre artık önemsiz ve anlamsız bir geçmişin kalıntısından başka bir şey değildi. Asıl kudret, Lejyon’un tarafındaydı; böylesine bir yapının halkının geleceğiyle bir bağı kalmamıştı. Hainlerin kaçmasına yardım eden naaru L’ura da yine Kil’jaeden’ın emriyle Makam’ın içerisine hapsedildi.

Terk edilmiş olan Triumvira Makamı – 25,000 yıl sonra

Aradan binlerce yıl geçti ve Makam gittikçe daha fazla karanlığa gömüldü. Terk edilmiş olan yapı, yavaş yavaş Hiçlik güçleriyle ve dehşet verici yaratıklarla dolmaya başladı; öyle ki içerisindeki karanlık varlıklardan ötürü çevredeki canlılar da akıl sağlıklarını yitirir oldular.

Kaçışından yaklaşık 25,000 yıl sonra Velen, Azeroth kahramanlarıyla birlikte tekrar Argus’a adım attı. Amacı burada Işık’ın Ordusu ile bir araya gelerek Lejyon’un sonunu getirecek savaşta yer almaktı. Nitekim Işık’ın Ordusu’nun yüksek rütbeli isimlerinden Turalyon ve eşi Alleria Windrunner ile birlikte çalışmaya başlayan Velen, bu sırada Azeroth kahramanlarının Argus’u yavaşça ancak azimle iblislerden temizlemelerine şahitlik etti.

Işık’ın savaşçısı olan eşinin aksine Alleria, Hiçlik ve onun güçleriyle ilgileniyordu. Hatta bu ilgisinden ötürü naaru Xe’ra tarafından tutsaklığa mahkum edilmişti. Ancak çalışmalarından ödün vermek istemeyen Alleria, Argus’taki Hiçlik güçlerini fark ettiğinde Azeroth kahramanları ile iş birliği yaparak kendisini bu gizemi çözmeye adadı. Aynı zamanda kendi güçlerini de ilerletmek ve gerçek anlamda kontrol sağlamak için çalışmalarına da devam etti; nihayetinde ise yolu onu Triumvira Makamı’na götürdü. Azerothluların da Makam’a gitmeleri gerekiyordu zira Velen’in yönlendirmesiyle İlim Arması‘nı bulabilecekleri yer burasıydı.

Alleria ile birlikte yapıdaki karanlığın sebebini bulmak ve ortadan kaldırmak için harekete geçen Azeroth kahramanları, Hiçlik güçlerinin boyunduruğuna girmiş olan birçok ethereal ve onların emri altındaki hizmetkârlar ile karşılaştılar. Kendilerine Gölge Muhafızlığı adını veren bu ethereal grubu, Argus’u tamamen ele geçirmek ve karanlığa sürüklemek istiyordu. Onları durdurmak ise Azeroth kahramanlarının eline kalmıştı.

Zuraal

Makam’ı bu meşum güçten kurtarmak isteyen kahramanlar, öncelikle etherealların üzerinde çeşitli deneyler yaptıkları ve Hiçlik enerjisiyle güçlendirdikleri bir Yitik ile karşılaştılar. Zuraal adındaki bu Yitik, on binlerce yıllık esaret sonucunda vücudu deformasyona uğramış olan eski bir eredardı ve bedenindeki karanlık güçlere karşın aklını kaybetmemişti. Kahramanları fiziksel kuvvetiyle alt etmeye çalışan Zuraal, tüm çabalarına rağmen kısa sürede yenilgiye uğradı.

Saprish

Bir sonraki düşman, oldukça yetenekli bir komutan ve strateji uzmanıydı. Saprish adındaki bu ethereal, gerçekleşen herhangi bir savaşta bizzat yer almayı tercih ediyor ve kurduğu tuzaklarla düşmanlarını yok etmekten büyük bir haz alıyordu. Karşısında duranların zaaflarını lehine kullanmaktan çekinmeyen Saprish, onları hiç beklemedikleri anda zayıf noktalarından vuruyor ve sonrasında emri altındaki yaratıkların insafına bırakıyordu. Bu taktiklerini kahramanlar üzerinde de kullanmaya çalışsa da zorlu çarpışmayı kazanan taraf Azerothlular oldu.

Nezhar

Kahramanlar yapıda ilerlemeye devam ederlerken karşılarına çıkan düşmanların sonu gelmiyor gibiydi. Bir başka ethereal olan Naip Nezhar, kendi çalışmalarının sekteye uğramasından hiç de hoşnut olmayan bir tavırla saldırmaya başladı. Nezhar aslen Makam’daki karanlık gücün cezbine kapılmıştı ve onu kendi çıkarları için kullanmak adına elde etmekten başka bir amacı yoktu. Bu amaç uğruna karşısına çıkan herkesi ve her şeyi yok etmeyi aklına koyan Nezhar, aynı zamanda çeşitli canlılara Hiçlik’in karanlık enerjisini aktarıp onları yozlaştırmaktan da geri kalmıyordu. Ancak Azeroth kahramanlarını küçümsemişti; hızlıca ve acımasızca mağlup edildi.

L’ura

Azerothlular, Alleria ile birlikte Triumvira Makamı’nın merkezine geldiklerinde ise hiç beklenmedik bir varlıkla karşılaştılar. Velen ve takipçileri Argus’tan kaçarken onları saldırılardan koruyan ve bu çarpışmalarda muazzam bir güç kaybeden naaru L’ura, Kil’jaeden emriyle hapsedildiği yapıda yaralarının yarattığı zayıflıkla Hiçlik’in gücüne boyun eğmişti. Nitekim karanlık bir naaruya dönüşmüş olan L’ura’nın bir zamanlar cesaret ve umut aşılayan şarkısı, artık çaresizlik ve keder yayıyordu. Bir zamanlar saf ışıktan oluşan bu varlığın karanlığına bir dur demek ve onu bu korkunç durumdan kurtarmak isteyen Azeroth kahramanları saldırıya geçtiler. L’ura’nın direkt olarak Hiçlik’e açtığı geçitlerden akın akın gelen düşmanları bir bir temizleyen kahramanlar, bir yandan da naarunun karanlık güçlerine karşı ayakta durmaya çalıştılar. Bu zorlu çarpışma sonucunda galip çıkan taraf Azerothlular olduysa da Alleria’nın L’ura’yı kendi hâline bırakmak gibi bir niyeti yoktu. Onun Hiçlik enerjileriyle dolu karanlık özünü büyüyle çeken Alleria, yıllarca yürüttüğü çalışmaların meyvesini almış oldu. Oldukça karanlık bir gücü özümsemiş olsa da kendi iradesini kaybetmeyen Alleria, böylece artık dilediği zaman etkinleştirebildiği bir Hiçlik formuna sahip oldu.

Bir zamanlar eredar ırkının en büyük liderlerinin yönetiminde bulunan Triumvira Makamı da nihayetinde Azeroth kahramanlarının azmi ve cesareti ile karanlıktan temizlendi. İlim Arması’nı alan kahramanlar, Vindicaar adındaki gemiye geri döndüler.