Fel büyücüsü Gul’dan’ın iblis efendisi Kil’jaeden ile yaptığı anlaşmayı takiben orklar yavaş yavaş ancak emin adımlarla Yakan Lejyon’un tuzağına çekilmişlerdi. Orda’nın ilk Savaşşefi seçilen Blackhand’in de yönlendirmesiyle Draenor’u paylaştıkları draenei halkına savaş açılmış, Karabor ve Shattrath ağır kayıplar verilerek düşerken Kâhin Velen ve siviller kaçmayı başarmışlardı; ancak acı yakın zamanda dinecek gibi durmuyordu.
Shattrath’taki çatışmalar sırasında kendilerini feda eden draenei savaşçıları sayesinde sadece siviller değil, bir grup Savunucu, rahip ve Rangari gözcüsü de kaçmayı başarmıştı. Bu topluluk, Eksarh Maladaar’ın gözetimi altındaki büyük mezar şehri Auchindoun’a giderek burayı Orda saldırılarından korumayı amaçlıyordu. Auchindoun, draeneilar için Draenor’daki en kutsal yerdi zira ölülerini buraya getiriyorlar, onların ruhlarıyla iletişime geçebiliyorlardı.
Gul’dan da bu mekânın öneminin farkındaydı. Dahası draeneiların buradaki atalarının ruhlarını çağırıp Orda’ya karşı saldırıya geçmelerinden endişe ediyordu. Bu yüzden en yakın ekibinden Teron’gor’u ve beraberinde bir grup Gölge Konseyi üyesini Auchindoun’a gönderdi.
Teron’gor ve beraberindekiler, fel büyüsünün yok edici gücünü kullanarak Auchindoun’u yerle bir etmeye çalışsalar da draeneiların Işık ile bağları da bir o kadar kuvvetliydi ve büyük direniş gösteriyorlar, ruhların da desteğini alarak karşı saldırılarda bulunuyorlardı. Birçok Gölge Konseyi üyesi yaşanan çatışmalarda can verdi ancak Teron’gor’un pes etmeye niyeti yoktu; bu yüzden geride beklettiği ek kuvvetleri de çağıran fel büyücüsü, büyük bir büyü ağı örmeye başladı. Kil’jaeden’ın kendilerine öğrettiği yeni bilgileri kullanan Teron’gor ve beraberindekiler, gerçekliğin ötesine uzanarak buradan korkunç bir iblisi celbetmeyi ve düşmanlarının üzerine salmayı planlıyorlardı.
Ancak her şey planlarına göre ilerlemeyecekti.
Celbettikleri yaratık bir iblis değil, farklı bir boyuttan gelen Murmur adındaki elementaldi. Murmur’ın gelişinin yarattığı şok dalgası ile birçok draenei can verdi, bölgedeki toprak yarıldı, mezar kenti sarmalayan ormanlar yok oldu ve Auchindoun büyük bir patlamayla parçalandı.
Hayatta kalmayı başarabilen Eksarh Maladaar ve bir grup draenei, Teron’gor’un güçlerine karşı koyacak sayıda değillerdi; bu yüzden fel büyücüsü tarafından zincirlenerek götürüldüler. Murmur’ı kontrol altında tutmayı hedefleyen bir grup Gölge Konseyi üyesi ise Auchindoun’da kaldı. Mezar kentin ve çevresindeki yıkımın yaşandığı bölgeye zaman içerisinde Kemik Çoraklıklar ismi verildi.
Auchindoun’un yıkımı, draeneilar için felaket çanlarının son vuruşu gibiydi: Velen ve bir grup draenei kaçmayı başarmıştı ancak Draenor üzerinde kültürlerini simgeleyecek veya varlıklarını gösterecek hiçbir şey kalmamıştı.
Velen’in emriyle bir grup Zanaatkâr harekete geçerek Zangar Denizi’ndeki bir adaya inşa edilmiş olan manastır Telredor’un savunmalarını kuvvetlendirmeye girişti. Arkonit kristallerini kullanan Zanaatkârlar, kendilerini Orda casuslarının meraklı bakışlarından koruyacak şekilde görünmezlik sağlayan bir örgü altında manastırı sakladılar.
Kaçan draeneilar arasında bir kısmı diğerlerinden daha şanssızdı zira Orda’nın Shattrath savunmalarını kırmak için özel olarak geliştirip saldığı kızıl çiçek hastalığına yakalanmışlardı. Bu isimler arasında Savunucular Akama ve Nobundo da vardı; bedenleri hastalığın etkisiyle büyük değişim geçirmeye başlamış, küçülüp şekilleri bozulmuştu. Yaşanan acı sadece fiziksel de değildi zira bu draeneilar aynı zamanda Kutsal Işık ile olan bağlarını da kaybetmişlerdi. Bu da yetmiyormuş gibi halkın geri kalanı tarafından da korkuyla karşılanmaya başlamışlardı zira diğer draeneilar, bu bireylerin hastalıklarını sağlıklı olanlara da geçireceklerinden endişe ediyorlardı. Nitekim Krokul, yani “Yıkılmışlar” olarak adlandırılan bu kızıl çiçek hastalığına yakalanmış kişiler bir süre sonra Telredor’dan sürüldüler.
Sürgün Yıkılmışlar zaman içerisinde bölgeye yayılarak yaşama tutunmaya çalıştılar. Aralarından bir kısmı kızıl çiçek hastalığına tam anlamıyla yenik düşerek akıllarını yitirdiler ve Kaybedilmişler olarak anılmaya başlandılar. Akama ve Nobundo gibi isimler ise tüm Yıkılmışlar’ı bekleyen bu hazin sondan kurtulmanın, hastalığı iyileştirmenin veya en azından etkilerini yavaşlatmanın yollarını aradılar.
Orda saldırılarından kurtulmayı başaran draeneilar, Draenor üzerinde birçok sığınak inşa ettiler. Kâhin Velen bir süre sonra bu sığınaklar arasında seyahat ederek onlara elinden geldiğince destek olmaya çalışırken Telredor ana saklanma merkezi olarak varlığını sürdürmeye devam etti. Zaman içerisinde fel enerjilerin gezegeni öldürmeye başlamasıyla birlikte Zangar Denizi çekilerek manastırı büyük bir mantarın tepesinde kalacak şekilde yükseltirken bölge de Zangar Bataklığı olarak anılmaya başlanacaktı.
Draenei halkından hayatta kalanlar saklanmaya devam ederken Orda’nın Savaşşefi Blackhand, gözünü Draenor’daki diğer halklara dikti. Emri altındaki klanları ve liderleri yönlendirerek gezegen çapında saldırılar gerçekleştirilmesini sağlayan Blackhand’in amacı, tüm Draenor halklarını egemenliği altına almaktı.
Kilrogg yönetimindeki Kanayan Oyuk klanı, İlkeller’in son sığınağı olan Farahlon’a saldırı planları yaptı ve fel enerji tarafından etkilenmemiş son bölgelerden biri olan bu adayı ele geçirmeyi amaçladı. Deniz seyahati yapmayı pek bilmeyen orklar, ogrelerin yardımıyla gemiler inşa ederek adaya vardılar. Buradaki İlkeller’in yaşam enerjisini çekip yönlendirerek ormanları ateşe verdiler ve buldukları her botani ile genezoru katlettiler.
Diğer yandan Savaşnarası klanı da Alacakaranlığın Çekici üyeleriyle birlikte ogrelerin Nagrand’daki kalesi Ulutokmak’a saldırı gerçekleştirdi. Saldırının önderliğini Grommash Hellscream ile Cho’gall yürütüyordu; ikisi için de ayrı bir anlamı olan Ulutokmak’ı ele geçirmek büyük önem taşıyordu. Cho’gall, kendisini sürgün edenlerden intikam alma arzusundaydı ve bu yüzden İmparator Mar’gok ile bizzat çarpıştı. İkisi de iki başlı ogreler olmalarına rağmen Cho’gall’ın hem fel hem de Hiçlik büyüleri üzerindeki hakimiyeti kazanan taraf olmasını kolaylaştırdı ve böylece Ulutokmak kısa süre içerisinde düştü.
Blackhand diğer klanlara da çeşitli emirler vermekte gecikmedi. Ayazkurdu, Gümbürbey ve Akpençe klanları hep birlikte hareket ederek Draenor’da bulabildikleri tüm gronn, ogron, magnaron ve hatta Orda’ya katılmayı reddetmiş olan ogreleri avlamakla yükümlülerdi. Ayazkurtları ve Akpençeler, böylesine onursuzca bir hareketin parçası olmayı gizlice reddederek savaşçılarının büyük bir kısmını geride tutarlarken Gümbürbey klanının lideri Fenris, karşılarına çıkan düşmanları katletmekten büyük haz alarak görevi gerçekleştirdi.
Orda saldırılarından kurtulmayı başaran gronnlardan biri, Gorgrond’daki ogrelerin ve diğer gronnların lideri konumundaki Gruul’du. Kendi inine gerçekleştirilen saldırılar sırasında o kadar çok ork canı aldı ki Fenris en sonunda peşini bırakmaya karar verdi.
Blackhand bu sırada ork-ogre melezi olan mok’nathalları da yok etmeyi düşündü ancak fikri kısa sürede değişti. Mok’nathal lideri Leoroxx’un oğlu olan Rexxar, babasının kendilerini dünyadan soyutlama felsefesini benimsemiyor, savaşmanın şanını tatmak istiyordu; bu yüzden kendisini Orda’ya adamıştı. Savaşşefi’yle görüşen ve onu halkına kıymaması konusunda ikna eden Rexxar, aynı zamanda Orda’nın azalan yiyecek ve su kaynaklarını bulmalarına destek olabileceğini düşünüyordu.
Öte yandan Arak Kuleleri bölgesinde yaşayan asil arakkoalar, Orda için en büyük sorunu teşkil ediyorlardı. Kadim Apexis teknolojisini yeniden keşfeden arakkoalar, bu bilgiyi kullanarak Gökkonak adındaki yerleşimlerinin tepesine güneş ışığını özümseyerek bunu bir saldırı aracına dönüştüren bir top kurmuşlardı. Blackhand, arakkoaları ortadan kaldırması için Kargath Bladefist’i görevlendirdi. Parçalanmış El, Yanan Kılıç ve Ejderboğazı klanlarının üyelerini bir araya getiren Kargath, Gökkonak’ı çevreleyen ormanlara sızdı; ancak hiçbiri asil arakkoaların teknolojisinin nasıl bir yıkım getirebileceğinden haberdar değildi. Orkların bölgelerine girmesiyle birlikte harekete geçen savunma mekanizmaları, birçok orkun olduğu yerde yanarak can vermesine sebep olan saldırılar gerçekleştirdiler.
Kargath bir çözüm yolu ararken yolu Dışlananlar olarak adlandırılan, asil arakkoa topluluğundan sürgün edilip lanetlenenlerle kesişti. Dışlananlar, asil arakkoalardan nefret ediyorlardı ancak çok daha işe yarar bir özellikleri vardı: Onların hakim oldukları gizemler hakkında gereken bilgiye sahiplerdi. Kargath vakit kaybetmeden onlarla bir anlaşmaya vardı: Dışlananlar Gökkonak’a gizlice girecek, asil arakkoaların silahlarını devre dışı bırakarak orkların şehre rahatlıkla saldırmalarını sağlayacak, karşılığında da buraya yerleşeceklerdi.
Dışlananlar böylesine bir fırsatı geri çevirmek istemeyerek anlaşmayı kabul ettiler. Gökkonak’a gizlice girerek aynen planlandığı gibi savunma mekanizmalarını devre dışı bıraktılar, şehrin tepesindeki büyük topu yok ettiler ve korkunç bir patlama yaşanmasına sebep oldular.
Kargath ve beraberindeki ork kuvvetleri şehre girdiklerinde asil arakkoaları öldürmeye başladılar ancak yalnızca bununla yetinmediler: Dışlananlar’ı bir tehdit olarak algılayan, onların da vakti geldiğinde asil arakkoaların teknolojisine ulaşacaklarını düşünen Kargath, böylesine bir riske girmek yerine hepsinin öldürülmesini emretti. Yaşanan katliamdan büyük zevk alan Kargath’ın emriyle bir kısım asil arakkoa da Sethekk Çukuru’na fırlatıldı.
Orda’nın saldırısı sonrası arakkoa medeniyeti neredeyse tamamen yok edilmişti. Dışlananlar’ın oldukça büyük bir kısmı öldürülmüştü ve bu yüzden hayatta kalanlar, Terokkar Ormanı’ndaki gölgelere çekilerek saklanmaya başladılar. Savaş esnasında Dışlananlar’a dönüştürülmüş olan asil arakkoalar ise Grizzik adındaki lider altında birleştiler ve orkların korktuklarını bildikleri Auchindoun’a doğru yola çıktılar.
Orda’nın Shattrath üzerinde gerçekleştirdiği saldırı sırasında Sargeras ile görüşen Kil’jaeden, Kara Titan’dan yeni emirler almıştı. Yakan Lejyon’un lideri tüm gelişmelerden oldukça memnun olmuş ve yeni bir plan yapmıştı: Kil’jaeden’ın Gul’dan ile olan iletişimini tamamen koparmasını istiyordu; böylece kazandıkları zaferlerle sarhoş olan ve iyice küstahlaşan Orda yavaş yavaş kendi içinde çatlayacak, korkunç bir ümitsizliğe kapılacak ve nihayetinde kendilerinden ne istenirse istensin yapmaya razı olacak duruma düşecekti.
Lejyon’un planlarından haberdar olmayan Orda, Draeor’un neredeyse tamamını ele geçirmişti ancak fel enerjisi yüzünden gezegen gittikçe bozuluyor ve kaynaklar yok oluyordu. Tanaan Ormanı bu durumun en göze çarpan şekilde yaşandığı yerdi. Balta girmemiş ormanlar kuruyup yok olmuş, toprak çatlayıp çoraklaşmıştı ve böylece bölge artık Cehennemateşi Yarımadası adıyla anılmaya başlanmıştı; Orda yönetiminin yürütüldüğü Hisar adındaki kale de Cehennemateşi Hisarı olarak yeniden isimlendirilmişti.
Savaşşefi Blackhand, yakın zaman içerisinde yiyecek ve su kaynaklarının tamamen kaybedileceğinin bilincindeydi; bu yüzden Gul’dan’ı çağırmış ve neler olup bittiğini öğrenmeye çalışmıştı. Ancak Gul’dan da büyük bir çıkmaz içerisindeydi zira Kil’jaeden hiçbir iz bırakmadan bütün iletişimini kesmişti. Kimseye belli etmemeye çalışsa da fel büyücüsü telaşa kapılmıştı. Kil’jaeden kendisine büyük vaatlerde bulunmuş, zamanı geldiğinde eşi benzeri görülmemiş bir güce kavuşacağını söylemişti.
Kullanılıp bir kenara atıldığını hisseden Gul’dan nefret ve öfkeyle dolduysa da olan biteni Blackhand’den gizlemeyi başardı. Eğer Savaşşefi durumun farkına varırsa gözünü kırpmadan Gul’dan’ı öldürürdü ve bunun yaşanmasını engellemek isteyen fel büyücüsü, Savaşşefi’ni yeni emirlerin gelmesini beklemeye ikna etti.
Kil’jaeden’ın iletişimini kesmesinin ardından gelen yıl boyunca Draenor’daki kaynaklar gittikçe tükenmeye başladı. Açlık ve kıtlık baş gösterdi; orklar Draenor’daki vahşi yaşamın neredeyse tamamını avlayarak tüketmişlerdi. Öyle ki Ejderboğazı klanı üyeleri eğittikleri rylakları, Savaşnarası klanı ise aynı şekilde kurtlarını birer yiyecek kaynağı olarak kullanmaya başlamışlardı.
Açlıktan ölmenin sınırına gelen orklar gittikçe daha saldırgan, daha dengesiz hâle geliyorlardı. İblis kanı hâlâ damarlarında akıyor ve onları savaş isteğiyle dolduruyordu ancak savaşacak düşman kalmamıştı; bu yüzden bir süre sonra birbirlerine saldırmaya başladılar. Sayısız orkun can verdiği bu çatışmalar sonucunda Şimşek Yalımı, Akpençe ve Kızılgezer klanları ağır kayıplar vererek neredeyse yok olmanın eşiğine geldiler.
Akıl sağlıklarını iyice kaybetmeye başlayan orklar arasında bazı klanlar tam anlamıyla deliliğin pençesine düşmüşlerdi. Savaşnarası, Kemikkemiren, Gülen Kurukafa, Parçalanmış El ve Gümbürbey klanlarının üyeleri iyiden iyiye kontrolden çıkmışlardı. Durumun vehametinin farkında olan ve diğer orkları da aynı deliliğin pençesinde kaybetmeyi göze alamayan Blackhand, bu klanları Cehennemateşi Hisarı’ndan kovdu ve Cehennemateşi Yarımadası’nın uç noktalarına sürdü. Böylece diğer orklardan uzakta diledikleri kadar çatışabilir, kendi kendilerini bitirebilirlerdi.
Tüm bu çabalara rağmen hem Blackhand hem de Gul’dan, atılan adımların geçici çözümler olduğunun farkındalardı. Bir şeylerin çok acil olarak değişmesi, Orda’nın yeni bir amaç edinmesi ve dikkatini bu amaca yönlendirmesi gerekiyordu; yoksa ork ırkı kendi kendini yok etmenin eşiğindeydi.
Sargeras orkların durumunu uzaktan büyük keyifle izledi. Azeroth’u zayıflatacak gücü nihayet bulmuş, onu dilediğince şekillendirmiş ve en nihayetinde kendi planlarına muhtaç hâle getirmişti. Azeroth üzerinde çoktan yozlaştırdığı güçlü bir birey vardı ve bir süre sonra orkları da gezegeni işgal edecek şekilde yönlendirecekti. Yalnızca biraz daha bekleyecekti.
Bu sırada ise dikkatini Azeroth’taki piyonu Medivh’e çevirecekti.