Lorekeeper

WARCRAFT TARİHÇELERİ – BÖLÜM 12: ARATHOR İMPARATORLUĞU VE TROL SAVAŞLARI

Asil doğanların sayısız yıllar boyunca devam eden sürgünleri sonunda bitmiş ve kendilerine yuva kurabilecekleri yeni topraklara ulaşmışlardı. Quel’Thalas İmparatorluğu’nun kurulduğu ve Doğu Krallıkları’nın kuzeyinde yer alan Daimşarkı Ormanları’na varana kadar birçok zorlukla yüzleşen elflere ellerinden geldiğince yardımcı olanlar ise onların “ilkel varlıklar” olarak gördüğü insanlardı. Kadim zamanlarda Eski Tanrı Yogg-Saron’un titan-yapımlarını etkileyecek şekilde saldığı Tenin Laneti yüzünden değişim geçiren, zayıflayan ve fiziksel anlamda deforme olan vrykul çocuklarından gelen bu ırkın gelecekte Azeroth’un kaderini ne kadar değiştirecekleri ise henüz bilinmiyordu.

Tirisfal Açıklıkları bölgesine yerleşen insanlar, vrykul atalarıyla kıyaslandıklarında bedenen oldukça küçük ve zayıf varlıklar hâline gelmişlerdi; ancak bu durum onların hayatta kalma dürtülerini açığa çıkarmış ve iradelerini güçlendirmişti. Avcılık ve toplayıcılık ile uğraşan bu ilk insanlar, ilkel druidizm ve şamanizm üzerine yoğunlaşmışlardı ve çeşitli kavimler hâlinde yaşamlarını sürdürüyorlardı. Dünyanın geri kalanıyla pek ilgilenmeyen insanlar, toprak genişletme ve güç sahibi olma amacıyla birbirleriyle sürekli savaş hâlindelerdi.

Bir nevi komşu oldukları trollerin insan topraklarına saldırmaları ve bu saldırıları sıklaştırmaları uzun sürmedi. İnsanlar ise birbirleriyle savaşmaya ve asıl tehdidi göz ardı etmeye devam ediyorlardı. Aralarından yalnızca bir kavim durumun ehemmiyetinin farkına varmıştı: Arathi. Arathi kavmi, insanların yaşadıkları toprakların kuzeydoğu bölgesinde ikamet ediyordu ve Amani trolleriyle oldukça sık yüzleşmek zorunda kalıyordu. Bu yüzden gerçekten nasıl bir sorunla karşı karşıya olduklarını en iyi onlar ayırt edebilmişti. Arathi kavminin lideri ve dillere destan kılıç Stromkar’ın sahibi olan Thoradin, insanların birleşmeleri ve tek yumruk olmaları gerektiğine inanıyordu zira kendi iç savaşları devam ederse troller tarafından yok edilmeleri an meselesiydi.

Thoradin vakit kaybetmeden planlarını uygulamaya başladı: Her ne olursa olsun insan kavimlerini tek çatı altında toplayacaktı. Bunu gerçekleştirebilmek için farklı yollar denedi: Bazı kavimleri diplomatik ilişkilerle, bazılarını birbirlerine düşürerek, bazılarını kavimler arası anlaşmalı evlilik yoluyla, bazılarını ise başka bir açık kapı bırakmadıkları için fethederek yalnızca altı yıl içerisinde tüm kavimleri saflarına kattı. Birleşmiş bir insan ulusu yaratma amacıyla hareket eden Thoradin, ele geçirdiği kavimlerin liderlerini de generali yaparak aslen beraber yönetebilecekleri, despotizmden uzak bir imparatorluk kurmak istediğini de göstermiş oldu. Böylece onların ve halklarının güvenini kazanmış olan Thoradin, oy birliğiyle kral ilan edilirken birleştirdiği bu ulusa Arathor ismini verdi.

İnsanlarının güvenle yaşayabilecekleri bir yer bulma amacıyla harekete geçen Kral Thoradin, bir şehir inşa edilmesi konusunda emir verdi. Günümüzde Arathi Dağlık Bölgesi olarak adlandırılan topraklar bunun için iyi bir seçimdi zira trollerin ormanlık arazilerinden uzaktaydı ve çevreleyen dağlar nispeten koruma sağlıyordu. Böylece bölgenin güneybatısında yüksek surlarla çevrili bir şehir kuruldu: Strom. Arathor İmparatorluğu’nun da resmi yerleşim yeri hâline gelen bu şehir, diyarın dört bir yanındaki insan topluluklarının göç etmesiyle kısa sürede dolup taştı.

Strom

İnsanların göç ettiklerini ve bazı toprakların boşaldığını fark eden trollerin harekete geçmesi uzun sürmedi. Boş kalan eski yerleşkelerin bir kısmına el koyan trollerin Arathor topraklarına inmelerinden endişe eden Thoradin, en güvendiği iki generalini sınırları korumakla görevlendirdi. Bu generallerden biri aslen Alterac Dağları’ndan gelen kavmin lideri olan Ignaeus idi. Ignaeus ve askerleri oldukça güçlü ve cesur olmalarıyla biliniyorlardı. Arathor sınırlarının ötesine öncü birlikler göndererek yaklaşan trolleri avlayan Ignaeus o kadar fazla trol kanı döktü ki kendisine “Trolkatili” lakabı verildi. Diğer general ise aslen Tirisfal Açıklıkları bölgesinden gelen Lordain idi. Askerleri Igneus’un kuvvetlerine göre daha düzenli olan Lordain, asil bir şövalyenin duruşu ile düşünce yapısına sahipti ve devriyesiyle kuzey sınırlarını korumakla görevliydi. İki general de bir süre sonra sayıları gittikçe artan troller ve kuzeydeki elflere yapılan saldırılarla ilgili haberler getirmeye başladıklarında Thoradin, kendi ırkını korumayı öncelik olarak görüp herhangi bir yardım göndermekten kaçındı.

Amani trolleri, elflere karşı aldıkları yenilgiden sonra Zul’Aman’a çekilmişler ve intikam planları yapmaya başlamışlardı. Sayıları hızla artsa ve yeterince güçlü olsalar da onlara liderlik yapabilecek birileri yoktu. İşte tam bu sırada kendilerini trollerin ruhani liderleri olarak gören Zandalari trollerinden yardım geldi. Büyük Bölünme sonucunda kadim toprakları okyanusun üzerinde küçük bir ada olarak kalmış olan Zandalariler, geçen sayısız yıl içerisinde voodoo büyüsünde ustalaşmışlardı. Aynı zamanda Quel’Thalas elflerinin ataları kadar güçlü olmadıklarına inanıyorlardı ve gereken destek sağlanırsa Amani trollerinin galip çıkabileceğini düşünüyorlardı. Bu yüzden Zul’Aman’a elçiler gönderdiler ve onlara yardım sözü verdiler. Loa ruhlarının da bu savaşta kendilerine yardım etmesini garanti altına alan Zandalariler, Amani savaşçıları arasından en korkusuz olan Jintha adındaki trolü de lider konumuna getirdiler.

Amani trolleri sabırlıydı; öncelikle düşmanlarının kuvvetini sınamak istiyorlardı. Bu amaçla elflere karşı akıncı birlikleri gönderdiler ve karşılaştıkları direnişi test ettiler. En sonunda intikam vaktinin geldiğine inanan troller, ilk yenilgilerinden dört bin yıl sonra (İlk Savaş’tan 2,800 yıl önce) güçlerini toplayıp gerçek anlamda saldırdıklarında sayıları muazzamdı. Yanlarında akın eden loa ruhları da trolleri kutsuyor ve olağanüstü güçler bahşediyorlardı. Trol Savaşları’nın başlangıcı olarak kabul edilen bu saldırıda elfler, kayıp üstüne kayıp verdiler ve geri çekilmek zorunda kaldılar. Quel’Thalas sınırlarının dışındaki bölgelerin troller tarafından ele geçirilmesi ise uzun sürmedi.

Trol Savaşları sırasında Doğu Krallıkları’nın kuzey toprakları

Elfler çaresizlik içerisinde saldırıları izliyorlardı. Hakim oldukları büyü gücü bile Amani trollerinin sayısı ve loalar tarafından bahşedilen güçleri karşısında onları koruyamıyordu. Ne yapmaları gerektiği konusunda tartışan elfler, Dath’Remar’ın soyundan gelen kralları Anasterian Sunstrider’ın aldığı karar ile son çare olarak insanlardan yardım istemeyi göze aldılar.

Troller aynı zamanda insanlar için de sorun teşkil ediyordu ancak Kral Thoradin, bir grup Quel’Thalas elçisi imparatorluğuna gelip yardım isteyene kadar durumun ne kadar vahim olduğunu anlamamıştı. Strom’a gelip huzuruna çıkan elf elçilerinin anlattığı hikâyeleri dehşet içerisinde dinleyen Thoradin, o ana kadar kendi halkını tehlikeye atmak istememişti; ancak Quel’Thalas kaybedilirse trollerin güney topraklarına ineceği ihtimalini düşünerek zaten büyük bir tehditle karşı karşıya olduklarını fark etti. Elçiler huzurundan çekildikten sonra generalleri ve danışmanları ile toplantılar yapıp durumu tartışan kral, trolleri yenebilecek askeri güce sahip olmadıklarını biliyordu. Başka bir yaklaşım denemeleri gerektiğini düşünen Thoradin, her ne kadar büyüden haz etmiyor olsa da trollere karşı avantaj sağlayacaklarını düşünerek elfler ile bir anlaşma yapmaya karar verdi: Ordularıyla elflerin yardımına koşacak olan insan krallığından seçilecek birkaç kişi, büyü kullanımını öğrenmek üzere yetiştirilecekti.

Elf büyüsü dillere destan bir güçtü ancak daha önce hiçbir insan bu sanatın inceliklerini öğrenmemişti. Elf elçiler Quel’Thalas’a dönerek durumu ve yapılan teklifi Anasterian’a bildirdiler. Anasterian, kontrol altında tutulmayan büyü gücünün nasıl bir felakete sebebiyet vereceğini gayet iyi biliyordu ve insanlara büyü öğretmenin ne kadar tehlikeli olduğunun farkındaydı; ancak halkı gözlerinin önünde katlediliyordu ve yardım alamazlarsa tamamen yok edileceklerdi. Çaresizlikle insanların teklifini kabul eden Anasterian’ın emriyle bir grup elf büyücüsü vakit kaybetmeden Strom’a doğru yola çıktı.

İnsan büyücü

Elflerle yapılan anlaşma gereği yalnızca yüz insana büyü öğretilecekti ve vakitleri sınırlıydı. Hemen işe koyulan elf büyücüleri, ağır eğitim sürecinde insanların büyüye ne kadar yatkın olduklarını şaşkınlıkla fark ettiler. Öyle ki incelikten uzak olsalar da öğretilenleri çok kısa sürede hazmetmekle kalmıyor, aynı zamanda ustalaşıyorlardı. İnsan büyücülerin eğitimi devam ederken Arathor Kralı Thoradin, savaş süresince gereken stratejik korumayı sağlayabilmek için Alterac Dağları’nda bir kale inşa edilmesini emretti. Alterac Kalesi olarak adlandırılan bu yapı dışında Tirisfal Açıklıkları’nın doğusunda kalan ve Doğukırı olarak adlandırılan bölgeye de birçok kule dikildi. İnsan büyücülerinin eğitimi tamamlandığında ise savaş vakti gelmişti.

Arathor Kralı Thoradin, sayıları yirmi bini aşan askerî gücünü de yanına alarak yeni inşa edilen Alterac Kalesi’ne doğru yola çıktı. Kaleye vardıklarında güçlerinin bir kısmını geride bırakarak Quel’Thalas’a doğru ilerlemeye devam etti. İnsan büyücüleri yanına almamıştı zira troller, insanların büyü eğitimi aldıklarından habersizlerdi ve Thoradin onları gafil avlamayı planlıyordu. En güvendiği generalleri olan Ignaeus ile Lordain ise ana ordudan ayrı izci kuvvetleri olarak hareket ediyor, ileriden giderek karşılarına çıkan trol gruplarını yok ediyorlardı.

Troller amansız bir şekilde Quel’Thalas’a saldırmaya ve elf katliamı yapmaya devam ederken güneyden gelen insan ordusu, elflerin imdadına yetişti. Troller ise zafer kazanacaklarına gönülden inanıyorlardı ve liderleri Jintha’ya göre elflerin hiçbir özelliği olmayan insanlardan yardım istemiş olmaları acınılası bir durumdu. İnsanlar oldukça iyi savaşçılar olarak biliniyor olabilirlerdi ancak elfler gibi büyü gücüne sahip değillerdi; bu yüzden Jintha onların kolay av olduğuna inanıyordu. İnsanları “aradan çıkartıp” asıl hedefi olan elflere yoğunlaşmayı planlayan Jintha, böylece trol kuvvetlerini güneye yönlendirdi.

Kendilerini hedef almış olan trolleri gören Thoradin, ordusunun geri çekilmesini emretti. Yavaşça ve korkunç kayıplar vererek güneydeki Alterac Kalesi’ne doğru ilerleyen insan ordusu, aman vermeyen troller tarafından durmadan takip edildi. Asil elfler ise insan kralının ne yaptığını fark ederek Quel’Thalas’tan ayrılıp Alterac’a doğru ilerlemeye başladılar; böylece trolleri yine iki ordunun arasında sıkıştırabileceklerdi.

Trollerin sayısı çok daha fazlaydı ve bildikleri topraklar olduğu için çok daha hızlı ilerliyorlardı; öyle ki insanlar dar bir vadiye ulaştıklarında neredeyse yakalanmışlardı. Durumu fark eden General Lordain, yanına yalnızca beş yüz insan askerini alarak vadiyi savunmaya geçti. Arathor ordusu güvenle Alterac’a doğru yol almaya devam ederken vadiyi Amani trollerine karşı savunan Lordain ve askerleri, yaptıkları cesur hareket sonucunda insan ordusuna kaçacak zaman tanımış olsalar da çatışmada hayatlarını kaybettiler.

Thoradin Alterac Kalesi’ne ulaştığında trollerin onları hâlâ takip ediyor olmasını memnuniyetle karşıladı. Amanilerle günlerce süren savaş boyunca birçok insan askeri ölmüş olsa da elf ordusunun da yardıma koşması uzun sürmedi. Trolleri yeterince yorduklarına inanan iki ordu ise asıl planlarını böylece devreye soktu: Günlerce Alterac Kalesi’nde gizlenen insan büyücüler, elf büyücülerin yanında yer alarak savaşa katıldılar. Bireysel olarak trollere karşı duramayacaklarını bilen insan büyücüler bir olarak devasa bir büyü örgüsü yaratmaya başladılar. Büyüyü tamamladıklarında ise Alterac’ın göklerini bile sarsan muazzam güçte bir alev akımı, hücre yenilenmesi özellikleri sekteye uğrayan trol ordusunu yakıp geçti; öylesine güçlüydü ki loa ruhları bile karşı duramadılar.

İnsan büyücülerin bir araya gelerek gerçekleştirdikleri saldırı

Büyücülerin olağanüstü güçteki saldırıları sonucunda trollerin lideri olan Jintha da ölmüştü. Lidersiz kalan troller korku içerisinde kaçmaya başladılar ancak elf ve insan kuvvetleri tarafından avlanmaları uzun sürmedi. En büyük trol imparatorluklarından biri olan Amani, aldığı bu ağır yenilgi sonucunda bir daha asla eski görkemine kavuşamayacak şekilde parçalandı ve Zul’Aman dışında herhangi bir başka toprağı ele geçiremeyecek kadar güçsüzleşti. Zor anlarında yardıma koşulmasından ötürü memnuniyet duyan elfler ise ihtiyaç duydukları anda insanlara destek vereceklerine dair yemin ettiler. Böylece iki ırk arasında uzun yıllar boyunca sürecek bir dostluk ve barış ortamı sağlandı.

Kral Thoradin’in hükmü sona erdikten sonra bile insanlar Arathor İmparatorluğu’nu genişletmeye ve ilerletmeye devam ettiler. İlk büyücülük eğitimi alan yüz insandan bir kısmı bildiklerini öğrenmeye hevesli diğer insanlara da aktarmaya başladılar; öyle ki birkaç on yıl içerisinde insan büyücülerin sayısı muazzam derecede arttı. Büyücülerin desteğini ve korumasını alan diğer insanlar ise Doğu Krallıkları’nın kuzey topraklarına dağılmaya başladılar. Doğukırı ve Alterac Dağları çevresi öncelikli olmak üzere birçok yerleşim yerine taşındılar veya yenilerini kurdular.

En bereketli topraklar Tirisfal Açıklıkları bölgesinde bulunuyordu. Burada birçok çiftlik kuran insanlar, gereken korumayı sağlayabilmek için bir de büyük kale inşa ettiler. Eski askerlerin birçoğu da buraya yerleştiler ve Lordain’in fedakârlığını taçlandırmak adına bölgeye Lordaeron ismini verdiler.

Eski Alterac şehir devleti
[Arka planda Dalaran şehri de gözükmekte]

Bir kısım Arathor insanı ise Gilneas olarak adlandırılan bölgeye yerleşerek burada balıkçılık ve ticaret ile ilgilenmeye başladı. Daha cesur olanları denize açıldı ve bir süre sonra oldukça zengin maden yatakları olduğunu fark ettikleri bir adaya yerleşerek Kul Tiras yerleşkesini kurdular. Balıkçılık ve deniz ticaretine yoğunlaşan bu şehir kısa süre içerisinde muazzam bir şekilde gelişip ekonomik anlamda da güçlenirken insan devletleri arasındaki en güçlü donanmaya sahip olmakta da gecikmedi.

Strom yönetimi ise bu durumdan pek memnun değildi zira kendi kültürel ve ticari yapılarını oluşturmaya başlamış olan bu şehir devletlerinin bağımsızlıklarını ilan etmelerinden endişeleniyorlardı. Keza yıllar sonra hepsi ayrı birer krallık olarak yükseleceklerdi; ancak bu duruma önayak olan şehir devleti, büyücülerin kurduğu Dalaran’dı.

Her zaman dikkatli davranan ilk insan büyücülerinin eğitmeye başladıkları çırakları maalesef aynı özveriyi gösteremiyorlardı. Strom şehrinin sınırları içerisinde güçlerini rahatlıkla kullanamayacaklarını düşünen ve kendi çıkarlarını ön plana koymaya başlayan yeni nesil büyücüler, insan topraklarına yayıldılar; güçleri arttı ve gittikçe toplumdan uzaklaşmaya başladılar. Strom’un kuzeyine doğru yola çıkan bir grup büyücü, Alterac Dağları’nın batısındaki topraklarda Dalaran şehir devletini kurdu. Kısa süre içerisinde diyarın dört bir yanındaki büyücüler, eğitimlerine hiçbir engel veya kısıtlama olmadan devam edebilmek adına bu şehre akın ettiler. Güçlerini şehrin ve kulelerin yapımı için birleştiren büyü kullanıcıları Mor Hisar’ı inşa ederken Dalaran, büyüyle korunan bir şehir devleti olması sayesinde kısa sürede ekonomik olarak da gelişme sağladı. Sadece büyücüler değil, diyarın dört bir yanından insanlar yeni iş imkanları bulabilmek adına şehre akın eder olmuştu. Büyü kullanmayan Dalaran sakinleri, büyücülerin güçlerini diledikleri gibi geliştirmelerine de göz yumuyorlardı.

Dalaran

Dalaran’a göç eden büyücülerden bir tanesi vardı ki hem zekâsı hem de tuhaf kişiliğiyle şehir sakinlerinin ilgisini ve sevgisini kazanmıştı. Ardogan ismindeki bu büyücü öylesine büyük bir takdir topladı ki en sonunda Dalaran halkı tarafından şehrin yöneticisi seçildi. Ardogan’ın yönetimi altındaki Dalaran kısa sürede daha büyük güç sağlayarak bir şehir devleti olarak yükseldi. Ardogan tüm büyücüleri Dalaran’a davet ediyor ve burada herhangi bir sınırlama olmadan büyü güçlerini kullanacaklarını söylüyordu. Vaatleri şehrin kısa sürede daha da dolup taşmasına sebep oldu; ki bu yüzden bir grup büyücü bir araya gelerek güçlerini kullandı ve şehrin yapılarını büyüyle genişletmek zorunda kaldı.

Ardogan’ın da aralarında bulunduğu en güçlü büyücülerden oluşan bir grup, Dalaran’ın düzenini sağlamak için bir araya gelerek magokrat bir yönetim birimi oluşturdu. Şehir hem bir büyü hem de muazzam kütüphaneleriyle bir bilim merkezi hâline gelirken nüfus durmadan artıyordu; öyle ki bir süre sonra toplam nüfusun oldukça küçük bir kısmı büyü kullanıcılarından oluşur hâle gelmişti. Ancak kontrolsüz büyü kullanımı uzun vadede hoş olmayan sonuçlar doğuracaktı ve felaket çanlarının çalmaya başlaması an meselesiydi.