Lorekeeper

NEW WORLD KAYITLARI – BÖLÜM 4: WINDSWARD ÖYKÜLERİ

Amazon Games Studio tarafından geliştirilen New World, MMORPG piyasasına güçlü bir giriş yapıyor. Aeternum adındaki adada geçen macera boyunca harita üzerindeki sayısız noktada oyunculara hem karakterler, hem bulundukları bölgeler hem de adanın tarihi ile ilgili çeşitli bilgiler veren birçok not bulunuyor. Mektup, günlük, seyir defteri, askerî kayıtlar ve benzeri çeşitlilikteki bu notları sizlere “New World Kayıtları” başlığı altında Türkçeye çevirerek sunuyoruz!

Siz yazıyı okumaya başlamadan önce çeviriyle ilgili birkaç ufak notu paylaşmakta fayda var:

İyi okumalar!


WINDSWARD ÖYKÜLERİ [TALES OF WINDSWARD]

WINDSWARD ÖYKÜLERİ
[TALES OF WINDSWARD]
GRENVILLE’İN YOLCULUĞU
[GRENVILLE’S JOURNEY]

El Değmemiş Piyano
[An Untouched Piano]

3 Ocak. Son zamanlarda kendimi piyanonun başına daha sık otururken buluyorum ama parmaklarım tuşlara varmıyor. Enkazdan kurtardığım tüm eşyalar arasında bu, hayatımdaki diğer her şeyin aksine zamanın yıpratıcı etkisine dayandı. Genevieve ve Simon’ı gömdüğümde kendimden bir parçayı da gömmüşüm gibi hissettim – uğruna çabalanacak bir şey kalmadı, bu adanın bana verebileceği hiçbir şey yok. Yakınlardaki karakolun varlığını, adadan kazanabileceklerini ve koparabileceklerini bölüştürürken bir ileri bir geri giden tüccarlar ile hayvanların oluşturduğu kesintisiz akışı bile nahoş buluyorum.

Daha fazlası olmalı, odaklanabileceğim başka bir şey… Burada sonsuza kadar amaçsızca yaşayacağımdan korkuyorum. Adanın neden birçoğuna yaptığı gibi eşimi ve oğlumu tekrar canlandırmadığını bilmiyorum. Belki de buradaki hayattan bıkmışlardı. Benden bıkmışlardı ve bir gelecekleri olduğunu görmemişlerdi.

Asla bilemeyeceğim. Ama şunu biliyorum ki çırpınan düşüncelerimi yatıştırmazsam ben de onlarla aynı yolda ilerlemeye çalışacağım.

R. Grenville

Ayrılış
[Departure]

17 Ocak. Birkaç gün önce ilginç bir ziyaretçim oldu – M. Cartier adında, sığır derisi tabaklayan Fransız bir kadındı ama tuhaf bir şekilde daha çok bir avcıya benziyordu. Beni ve piyanomu duymuş, kendi gözleriyle görmek için bulmaya gelmişti. Mizacımdan ötürü şaşırmış görünüyordu ama çok sorgulamadı. Onun da birini kaybettiğini ama bu durumu kabullendiğini hissettim. Pek huyum olmasa da ona bununla nasıl başa çıktığını sordum.

Adanın gözünü açtığını söyledi. Bazıları burayı bir cehennem, bir lanet, bir araf olarak görürken bazıları ise bir cennet olarak görüyordu ama kimse gerçekte ne olduğunu bilmiyordu. Bunun yaşam olduğunu, adanın merakımızı bastırmak için türlü harikalar ürettiğini söyledi. “Buradaki ilk kişiler biz değiliz,” dedi. “Başkaları da buradaydı; bunu kuzeydeki harabelerde, ovalardaki Büyük Küreler’de görebilirsiniz. Bizi çevreleyen bu topraklar bir zamanlar bir şehirdi.”

Bu şehre ve bizden önce gelenlere ne olduğunu sordum. Gülümsedi ve “M. Grenville, belki de buraya bu sorunun cevabını bulmak için getirildiniz,” dedi.

Son birkaç gündür sözlerini çokça düşündüm. Bu yapıları ve onlardan ne anlam çıkarılabileceğini araştıracağım – burada kalıp piyanonun tuşları üzerinde daha fazla toz birikmesine sebep olmaktan iyidir.

R. Grenville

Rolfe
[Rolfe]

24 Şubat. Bir rehber tuttum, Rolfe adında bir adam. Diğerlerinden farklı olarak dikili taşların, kürelerin ve hatta bayırdaki harabelerde dolanan ölülerin hikâyelerinden yılmamış görünüyordu. “Onlar ölüler, içlerinde hayat kıpırtısı kalmamış,” dedi. “Hiçbir şeyi korumuyorlar, hepsi sadece bir Yorick.” Genellikle adanın güneyindeki deniz feneri gibi büyük taş yapıların yakınında avlanırken çalılıklar arasında bunlardan birine rastlanabileceğini söyledi. Onlar hakkında bir şey merak edip etmediğini sordum; buna omuz silkti ve benim meraklanıp meraklanmadığımı sorup eğer öyleyse ona para veya azoth ile ödeme yapacağımdan merakımın onun kazancı olacağını söyledi. “Artık bir iskeletten başka bir şey olmadıkları sürece onları kimin yarattığı kimin umrunda? Ölüp gitmiş olmalarını tercih ederim ve onlara katılmaya niyetim yok.”

Ona ilgimin Küreler ve muhtemelen doğuda bulunduğundan bahsettiği tuhaf tapınak ile alakalı olduğunu söyledim.

R. Grenville

Kazı Alanı: 1. Gün
[The Dig Site: Day 1]

1 Nisan. Rolfe’un rehberliği doğru çıktı. Bizi Büyük Küreler’den birine getirdi ve burada kesinti yaşamadan çalışabileceğimizi söyledi. Ayrıca beni E. Stokes şirketinin eski bir levazım müdürü olan ve istihdama muhtaç bir düzine işçiden oluşan bir ekibe liderlik eden “Maddie” (Madelaine) adındaki haşin bir kadınla tanıştırdı. (Stokes Şirketi, yerleşim alanları rakipleri tarafından ateşe verilince talihsiz bir kapanmaya kurban gitmişti.) Bu olaydan ötürü sitem ediyor gibi görünmüyordu, sadece gerçekçi bir yaklaşım sergiliyor ve yakılacak daha fazla duvar inşa etmek istemiyordu.

Küre, diğerleri gibi gömülüydü ve kazıyacak adam gerekiyordu ancak Maddie, ekibinin [işin ucunda] kendileri için neyin iyi olacağını bildikleri sürece ellerinden geleni yapacakları konusunda güvence verdi –  ve benim de onlara ödeyecek param vardı. Onlara bunun güvencesini verdim. Yalan söylemek beni kötü hissettirdi ama onlara ödeme yapmanın bir yolunu bulacağım. Bu sırada Büyük Küre’deki çalışma başlamalı.

R. Grenville

Kazı: 15. Gün
[Excavation: Day 15]

15 Nisan. Çalışma hızla devam ediyor. Toprağı Büyük Küre’nin altından taşıdık ve taşa oyulmuş nişanın tamamını ortaya çıkardık.

Maddie’nin adamları dürüstçe ve gayretle çalışıyorlar – verimliler ki bu iyi zira paramın ne kadar dayanacağından emin değilim. Maddie daha çok erzak konusunda endişe duyuyor; gözcüler av için kamptan gittikçe daha uzağa gitmeleri gerektiğini fark ettiklerinden ötürü yiyecek [bulmak] zorlu bir hâl aldı. Bu, Rolfe’u endişelendirdi ama neden olduğunu söylemedi. Sıklıkla sınırda durup ormana bakıyor.

Daha da ilginci Maddie, daha önce ileri mevki karakollarında satılan daha küçük kürelerde bu tür nişanları gördüğünü iddia etti. Küçük kürelerin doğudaki Tapınak yakınlarındaki avcılardan toplandığını söyledi. Rolfe buna kaşlarını çattı ve küreleri yerde değil, adeta taştan yapılma kalplermiş gibi iskeletlerin göğüs kafeslerinde bulduklarını söyledi. Adamları gibi Maddie de bu duyduğundan rahatsız olmuş görünüyordu. Bu konuda Rolfe’u üsteledim ama daha fazla konuşmayı reddetti. Bu kürelerden birini edinmeliyim – buradaki işimizden sonra belki Tapınak’a bir sefer düzenlenebilir.

R. Grenville

Nahoş Bir Buluş: 17. Gün
[An Unpleasant Find: Day 17]

17 Nisan. Avcılardan biri geri döndü ama av etiyle değil, kırmızı işaretler kazınmış, kemikten yapılma tuhaf bir tılsım ile. Kırmızı şey kan olabilir ancak rengi garip ve bana açıklayamayacağım biçimde sonbahar renklerini hatırlatıyor – elimde iz bıraktığını görmedim ama kırmızı ve ıslak bir şeye dokunuyormuşum gibi [hissettirdi]. Bu his, düşüncelerimde hoş olmayan bir tat bırakmış gibi bir süre öylece kaldı.

Avcı onu Rolfe’a gösterdiğinde adamın öfkesi alevlendi – avcıya lanet okudu ve onu uzaklaştırmasını söyledi. “Diğerlerini buraya çekecek,” dedi tükürükler saçarak. “Yitirilmişler bunları tasma gibi boyunlarına takıyorlar,” iddiasında bulundu.

Ondan şüphe etmem için hiçbir neden yoktu ve tepkisi öylesine büyüktü ki elimde tılsıma dokunduğum yerleri neredeyse kanayana kadar ovuşturdum… yine de onu tenimde hissedebiliyordum.

R. Grenville

Kötü Haber: Yırtık Sayfa
[Ill Tidings: Torn Page]

Grenville anlamıyor. Ben anlıyorum. Yitirilmişler, fetişlerini almak için KESİN geri gelecekler – buradaki işimizi bitirip yolumuza devam etmeliyiz. Belki bir tanesini al edebiliriz ama geldiğinde tek başına olacağını sanmıyorum – akın ettiklerinde çekirgeler gibiler, yollarına çıkan her şeyi ve herkesi yok ediyorlar.

Bizi izlediklerini hissediyorum ama nedenini bilmiyorum. Grenville’in küre üzerindeki çabalarının ne getireceğini görmeyi mi bekliyorlar? Eğer öyleyse endişe edilecek başka bir şey daha çıkmış oluyor. Eğer [Grenville] kürelerin işlevini etkinleştirirse bunu bir şekilde kullanabilirler mi? Ve ne amaçla yaparlar?

Rolfe

Nisan Kazısı: Hesap Defteri
[April Dig: Ledger]

…Grenville, gözlük takmış bir at gibi ama dürüst biri ve adamlara adil davranıyor – kimi zaman belki de gereğinden fazla. Bu inatçı kayayı kazıp çıkardığımızda ne yapmayı planladığını bilmiyorum ama bu iş, bir damla azoth için daha fazla kan dökmekten daha güvenli.

Adamı Rolfe, zeki ama endişeli biri; her geçen gün alnında daha fazla kırışıklık oluşuyor gibi. Gözleri her daim ormana bakıyor, her gölgede veya dal çıtırtısında yerinden sıçrıyor. Her gün ne zaman yolumuza devam edebileceğimiz konusunda Grenville’e baskı yapıyor. Korktuğu şey hırsızlar değil, orası kesin.

Elimizde bol miktarda kereste ve taş var; ihtiyacımız olan şey av eti. Ayrıca yakında Grenville’in biraz para çıkması gerekecek, yoksa adamların işi yavaşlayacak.

Maddie

Talihsizlik
[Misfortune]

19 Nisan. Bunu kazıdan çok uzakta yazıyorum ama hâlâ hayattayım ve olanları anlatmak zorundayım. Bildiğim kadarıyla Rolfe ve ben kaçmayı başaran tek kişileriz. Alaca karanlık basmak üzereydi, Rolfe beni arayıp buldu – rehberlerden biri kaybolmuştu; kaçmamıştı, Rolfe bundan emindi, başka bir şey olmuştu.

İçgüdüleri doğru çıktı zira alaca karanlık [göğü] kırmızıya boyarken ormanda uzaktan gelen bir çığlık duyduk, sonra sessizlik çöktü – ardından ağaçların arasında hareket eden kambur şekiller gördük. Rolfe korktu ama takdir edilesi bir biçimde bu onu durdurmadı ve beni harekete geçmeye zorladı. “Birinin olduğu yerde göremediğin en az iki tane daha var,” diye tersledi ve ben de tereddüt ettiysem bile ekipmanı geride bıraktım.

Lanet olası ada – bu şeytani şeyler her fırsatta bizi bilgiden uzaklaştırmaya çalışıyorlar!

Grenville

Dikili Taşlar!
[The Obelisks!]

Bu dikili taşlar ne tür güçlere sahip olursa olsun Aeternum’un kadimleri onları kullanmışlar – ya da daha büyük olasılıkla onları kendileri şekillendirmişler… ama hangi amaç uğruna olduğunu bilmiyorum.

Yaşam onların çevresinde yoğun bir şekilde varlık buluyor; adada gördüğüm hiçbir bitkiye benzemeyen göz alıcı mavi çiçekler ve hatta dikkatle topladığımız, azoth ile aşılanmış bitkiler bulunuyor.

Rolfe, kazı alanına yapılan saldırıdan beri huzursuz görünüyordu. Dikili taştan bir taş atımı uzaklıkta yere çömelmişti, ona ödeme olarak verdiğim azoth şişesini elinde tutarak sanki bir şey dinliyormuş gibi dikili taşa bakıyordu. Kendine gelene kadar ona iki kez seslenmem gerekti – ki [sonrasında bile] söyleyecek söz bulamadı.

Belki de gerektiğinden daha sert bir şekilde ona seslendikten sonra Rolfe, azoth’un dikili taşın bulunduğu yerde adeta… ‘şarkı söylediğini’ hissettiğini ancak bundan nasıl bir anlam çıkarabileceğini bilmediğini söyledi.

Dikili taş çemberi boyunca turumuza devam edeceğiz, merkezdeki Kule’yi ise en sona bırakacağız.

Grenville

Artan Korkular
[Growing Fears]

20 Mayıs. Rolfe, azoth’un Aeternum’da faal olmayan bir şeyleri uyandırabileceğinden duyduğu korkuyu bir kez daha dile getirdi.

Adam aptalın teki ve devam edecek cesareti yok. Ona dikili taşların etrafında çiçek açan geniş yaşam alanlarını hatırlattım. Eğer dikili taşların uyurken sahip oldukları güç buysa uyandıklarında ne tür bir yaşam ortaya çıkacaktı? Bu iyi bir şey değil de neydi? Biz de her gün uyandığımızda kendimizi uyumadan öncesinden daha iyi hissetmiyor muyuz ve sadece rüyalarımızı hatırlamıyor muyuz?

Mantıklı argümanlarım bile adamın şüphesini gideremedi. Merkezi Kule’de neyin uyanacağını bilmediğimi söyleyerek oldukça hareketlendi. Hatta [ona göre] eğer ölülerin kalpleri bu toprağın etkisi altındaysa lanetli tapınağı çevreleyen iskeletler bile canlanabilirlerdi.

Yakın zamanda yollarımızı ayırmamız gerekeceğinden şüpheleniyorum ancak ödeme yapma vaadimin onu şimdilik peşimden gelmeye ittiğini biliyorum. Gerekirse onu başımdan savacağım ama o gitmeden önce sonraki planım için azoth’una ihtiyacım olacak. Buradaki gizemleri çözeceğim ve [onlara] öyle bir ışık tutacağım ki korku dolu zihinlerdeki şüpheleri ve karanlığı yakıp kül edecek.

Grenville

Kule
[The Spire]

Sonradan olanlarla gurur duymuyorum ama bunu bir günah çıkarma yazısı olarak görmeyin. Rolfe beni reddetti ve taşıdığı azoth’tan ayrılmak istemedi. Ona keşfettiğim şeyden emin ancak merkezi dikili taşta bunu deneyecek araçlardan yoksun olduğumu, kendisinin iş birliğiyle bizden önce gelen bu kültürün sırlarını aydınlatabileceğimizi uzun uzadıya anlattım.

Tedirgin oldu ve şafak vakti ayrılacağını, Renee’nin evine dönüp Fransız kadına sığınacağını ve azoth’u da yanında götüreceğini söyledi. Ben sıkılıp daha fazlasını duymak istemediğimi söyleyene kadar çabalarımı sürdürdüğüm takdirde adı anılmayacak tehlikeler olacağından bahsetti.

Bu noktada son bir kez azoth’u bırakmasını emrettim. Başını sallayınca o daha reddettiğini bile söyleyemeden bıçağımı boğazına sapladım. Onu öldürmeyeceğini biliyordum ama artık bedenine ihtiyacım yoktu – taşıdığı şeye ihtiyacım vardı. Gitmek istiyorsa öyle olsundu. Yolculuk etmeye cesaret ederse diye diğer eşyaları geride kalacaktı. Yalnızca azoth’u aldım ve Aeternum başkalarına yaptığı gibi onu tekrar canlandırır da yollarımız kesişirse bunun karşılığını ödeyeceğime söz verdim.

Bunu yapmak için tek şansım var – ve bunu merkezdeki Kule’de yapacağım.

Grenville

Büyük İş
[The Great Work]

[Sayfa kısmen yanmış] … Rolfe doğruyu söylemiş gibi görünüyor – azoth, dikili taşın yakınında parlamaya başlıyor ve daha önce bulunmayan bir ışık örgüsü görebiliyorum. Ve bir ses var – taşa yaklaştıkça adeta bir kükreme gibi geliyor; sanki kafese kapatılmış ve serbest bırakılmayı bekleyen bir şey var.

Yolum gayet belli… Bu işaretlere azoth ile dokunulursa dikili taş belki de sırlarını ortaya döker ve içinde ne olduğunu görürüz. Ve eğer bulgularım ispat…

[sayfa yanmış, okunmuyor]

Gök Mavisi Alevler
[Azure Flames]

[Sayfa yanmış ancak yanmadan önce değil de sonra üzerine bir şeyler yazılmış gibi görünüyor.]

Bunu yazarken ellerim titriyor. Aptalın tekiyim. Önce Kule, o büyük ışık… Işık, yeni bir günün şafağı gibi üzerimde parladı ve kalbim umutla yerinden fırladı – ana yoldaki meşalelerin mavi alevlere büründüğünü görünce de umut doldum. Adeta adanın kendisini uyandırmış gibiydim!

Sonra… Sonra içinden yayılan ışık, Dünya’ya dokununca felç olmuşçasına havada donup kalınca Kule sessizliğe gömüldü. İtiraf ediyorum, gittikçe büyüyen bir dehşete kapıldım ve yol boyunca kaçtım. Mavi alevler adımlarımı yönlendirdi – ki daha önce karşılaştığımız Tapınak Harabeleri’ne varıyordu.

Tapınak bir sığınak değildi. Gök mavisi alevler beni buraya mı çağırmıştı? Kule’de her ne olduysa buraya da dokunmuş, korkunç bir şeyi uyandırmıştı. Yoldaki fenerleri yakan mavi ateşin aynısının artık [bir zamanlar] ölü sandığım iskelet bedenlerin göğsünde de yandığını gördüm. Artık görüyorum ki aslında ölü değillerdi, sadece uyuyorlardı. Şimdiyse karanlık bir amaçla kılıçlarını çekmiş bir şekilde Tapınak’ın çevresinde dönüyorlardı. Neyi uyandırdım böyle?

Aeternum’un güçleri ruhuma merhamet etsin.

Grenville

GRENVILLE VE TAPINAK
[GRENVILLE AND THE TEMPLE]

Ölüler Çemberi
[Circle of Dead]
Başka bir dehşetengiz gizem

Maddie’nin nasihatleri doğru çıktı, her ne kadar artık bizimle birlikte olmasa da. Rolfe yolculuk boyunca sessiz kalmış olsa da günün geç saatlerinde Tapınak Harabeleri’ne vardık. Onu kendi düşünceleriyle baş başa bıraktım ve Kazı Alanı’ndaki saldırıyı elimden geldiğince arkamızda bıraktım.

Alışılmadık sayıda ölü buradaki harabelerin çevresine dağılmış durumda – kimisi sanki bulundukları yerde çöküp kalmışlar gibi yerde yatıyor kimisi ise adeta bir anda katledilip donakalmışlar gibi ellerinde silahlarıyla ayakta duruyor. Zırhları ve silahları, adadaki Kadim yapılardakine benzer nişanlar taşıyor. Bunlar eski sömürgeciler mi, onların hizmetkârları mı, yoksa askerleri mi?

Her iskelet sapasağlam – kırık kemik ibaresi yok, sadece etleri kemiğin beyazına kadar sıyrılmış… Ne böcek ne örümcek, üzerlerinde yek bir canlı bile bulunmuyor ve ayakta kalmalarına neyin sebep olduğunu bilmiyorum. Belki de adada kimimizi ölümsüz kılan gücün bir parçasıdır?

Grenville

Bekçiler
[Keepers]
Daireler içinde daireler

Maddie’nin sözleri bir kez daha doğru çıktı – yapının etrafındaki iskeletler, göğüslerine gömülü, Büyük Küreler’dekine çok benzeyen işaretler barındıran küçük kürelere sahipler. [İskeletler] uyarı amaçlı konmamışlar – bir zamanlar yaşıyorlarmış gibi görünüyor ve tapınak çevresinde sayısız kere dönmüşler gibi taşların üzerinde yarattıkları izleri görebiliyorum… yine de hepsi bir gün duruvermiş. Üzerinde çalışmak için kürelerden birini aldım.

Yarın Rolfe ile (tabii gelirse zira yüzünde durmadan beliren bir korku ifadesi var) tapınağın merkezine doğru ilerleyeceğiz.

Grenville

Heykeller ve Sembolizm Hakkında
[Of Statuary and Symbolism]
Amrine Temple’da bulunmaktadır.

Tapınağın içerisindeki heykeller gerçekten tuhaftı ama burada yaşayan bir önceki kültüre ait oldukları açıktı… ancak benzerlikleri de gözden kaçmıyordu; her bir heykelin iki çift kolu vardı, büyük ve küçük küreler gibi ortalarından bir yarık geçiyordu. Belki de benliğin bölünmesinin, ikiliğin bir betimlemesiydi? Heykelin bir elinde bir silah, diğer elinde ise ileriye doğru uzatılmış tanıdık bir küre vardı – belki de dini bir semboldü. Ya da başka güçleri yönlendirmenin bir yolu olabilir miydi?

Başka bir iskelet buldum, bozulmamıştı ama çevredekilerden farklı olarak bir mızrağı ve zırhı vardı. Belki de bir lider ya da hükümdardı? Gömülmemişti, daha çok tapınağın içerisindeki taştan yapılma kasanın koruyucusu gibiydi.

G

Hayaletler
[Ghosts]
Geçmişin hayaletleri mi yoksa geleceğin kehanetleri mi? Belki de ikisi de.

Büyük taşı muhafazasından çıkaramadık, bu yüzden heykelleri incelemeye devam ettim.

Rolfe acele etmemi istedi ama gece hızla üzerimize çöktü… buradan ayrılmaya çalışırken karanlıkta şekiller, ağaçların arasında beyaz ışıklar, yerde sürünmekte olan insanlar gördük. Rolfe ayrılmamamız gerektiğini söyledi… tapınak tehlikeli olabilirdi ama dışarıdaki karanlıkta her ne dolaşıyorsa çok daha tehlikeliydi.

Ve böylece gece boyunca bekledik, ikimiz de uyumadık. Tam gecenin güvenli olduğunu ve sakinliğe büründüğünü düşündüğümüz anlarda hayaletimsi bir şekil, sanki bize uzakta olmadıklarını ve tapınakta gece olduğu sürece asla buradan ayrılmayacaklarını hatırlatırmışçasına ağaçların arasında süzülüyordu.

Geceyi atlatabilirsek burayı terk edip muhtemelen batıdaki büyük dikili taşlara gideceğiz. Çevredeki ve tapınağın içerisindeki iskeletler… Uyarıları dikkate almalıydım. En azından hayaletler gibi ayaklanmadılar, hâlâ görev yerlerinde bekliyorlar; yoksa bunlar son sözlerim olurdu.

G

UFAK TEFEK ŞEYLER
[ODDS AND ENDS]

Acilen Geri Çekilme
[A Hasty Retreat]
Amrine Temple’da bulunmaktadır.

Bu lanet olası şeylerden kaç tane var? Tapınağın iç harimine girmeye çalıştım ama o cansız şeylerden çok daha fazlası belirip durdu.

Birinin işini bitirdiğimde bir önceki çoktan tekrar dirilmişti! Geri çekilmek zorundaydım, yoksa burada sıkışıp kalmayı, buradan çıkmak için bir düzineden fazla ölüm ve yeniden doğuş boyunca çabalamayı göze almam gerekecekti.

Bunları temizlemek için bir ordu gerekebilir… Belki de tüm kemikleri derin, karanlık bir çukura götürüp atabilirler.

Şiir Denemeleri
[Attempts at Poetry]
Windsward Watchtower yakınında bulunmaktadır.

Güneş, okyanus sularında parlıyor ve bu… hoş? Güzel? Fevkalade?

Öf. Şiire asla aklım ermedi. Bir sürü süslü söz var ama yeterince eylem yok. Neden sadece “Güneş suyun üzerinde parlıyordu” yazamıyorum ki? Basit, ne olduğunu anlatıyor.

Ama hanımlar bundan hoşlanıyor… O da bundan hoşlanacaktır… O yüzden denemeye devam edeceğim.

Güneş… parıldıyor? Suyun üzerinde…

Doyurucu Bir Yahni İçin
[For A Hearty Stew]
Windsward yerleşiminde bulunmaktadır.

Matthias,

Büyükannen bana onun yahni tarifini gitmekte olduğun bu yeni dünyaya götürmek istediğini söyledi, bu yüzden yemek kitabına bir örneğini yazdım.

Güvenli bir yolculuk geçirmen dileğiyle,

Annen

Bir kazan suya 1 bütün hindi (yolunmuş), 1 bütün tavşan (derisi yüzülmüş), 4 büyük doğranmış kabak ekle.
Kazanı kaynaması için ateşe koy, ardından 3 avuç süpürge otu dalı, 8 doğranmış havuç ve bütün bir lahana ekle.
1 saat sonra kazanı orta ateşe düşür. Kıvamını artırmak için 2 avuç un ekle. Daha fazla lezzet katmak için biraz sosis suyu ekle.
Tat vermesi için bitkiler ekle.
Hindi ve tavşan etlerini kıy, servis et.
Sıcak tutulursa ve gerektiğinde daha fazla su eklenirse günlerce dayanacaktır.

Kahpe Felek
[Fickle Fortune]
Bullrush Wash’ta bulunmaktadır.

Kanatlı Yitirilmişler saldırmadan önce köprüyü zar zor geçtik ve arbede sırasında köprü yıkıldı. Şimdilik onlarla savaşabildik ama bu gece yerleşime doğru ilerlemek için çok geç ve yük arabalarının ne tür hasarlar aldığını görmek için ışığa ihtiyacımız olacak.

Bu son iki yolculuk, birbirinden gece gündüz kadar farklı oldu. Windsward’a son yolculuğumuzda mükemmel bir hava vardı, hiç sorun yoktu ve hatta ortaya çıkmaya başlayan o tuhaf Yozlaşmış dikitlerinin ikisi arasından geçip kısayolu kullanarak zaman bile kazandık. Ancak bu [seferki] yolculukta birbiri ardına sorun oldu! Kırılan dingiller, bozulan yiyecekler, adadaki her kahrolası yaratığın düzenlediği saldırılar… sanki mümkün olan her türlü kötü şansı üzerimize çekiyormuşuz gibi. Belki de elimizde kalan şansımızı çoktan tüketmişizdir?

Eh yani… Şimdilik yeterince güvendeyiz ve ilk bakışta ticari malların sadece bir kısmını kaybetmişiz gibi görünüyor. Açıkladığımızda Dauti’nin anlayış göstereceğinden eminim.

TİCARET VE HAZİNE
[TRADE AND TREASURE]

Baharat ve Zar Üzerine
[Of Spice and Dice]
Buccaneer’s Falls’ta bulunmaktadır.

Cormack, seni köpek! Tüccar dostlarından birinin sana biraz erzak getirdiğini duydum ve teslimatla birlikte memnuniyetle bir mektup ileteceğini söyledi.

Birini tatlı dille bu baharatları vermeye ikna ettiğine inanamıyorum, burada ağırlığınca azoth ediyor bunlar! Karşılığında neyin sözünü verdiğini bilmek ister miyim ki acaba?

Önümüzdeki ay Windsward’a doğru gideceğim – zarın hazır olsa iyi olur! Geçen sefer aldıklarını ve fazlasını geri kazanmayı planlıyorum. Hepsini çoktan kullanmadıysan belki o baharatların bir kısmını kilerinden almaya çalışırım.

Ve hayır, yemek pişirmen hâlâ bahse sokabileceğin bir şey değil.

Yakında görüşürüz, dostum.

Bir Adamın Hazinesi
[One Man’s Treasure]
Windsward yerleşiminde bulunmaktadır.

Josiah, seni sıçan!

Araştırma nasıl gidiyor? Hâlâ adanın çevresindeki fırtınalar içerisinden bir rota çizmeye mi çalışıyorsun? Sana yıllardır söylüyorum, yerleşmen ve bir aile kurman gerek!

Ama tabii… dediğimi yapsaydın gemi enkazlarından mal kurtarıp durmazdın… ve ben de bunları kazanıp senden almaya devam edemezdim. Yani belki bir süre daha o teknede kalabilirsin, ha?

Şu anda nerede olduğundan emin değilim ama bunu tüccarlarımdan biriyle Monarch’s Bluff’a göndereceğim – oradaki akıntıları hep buradakinden daha çok sevmişsindir.

Gözünü dört aç, yakında buluşacağız!

YERLEŞİMCİ ÖYKÜLERİ
[SETTLER TALES]

Daha İyi Bir Hayat
[A Better Life]
Primrose’da bulunmaktadır.

Nehrin yakınında çiftliğimizi kurmak için yerleşimden batıya doğru ilerledik. Ailem her zaman balıkçı oldukları kadar çiftçiydiler de ve bu geleneği sürdürmeyi umuyorduk.

Kayalı ormandan çıktığımız gibi bizi geniş açık otlaklar karşıladı ve Aeternum’daki yaşamımızın temelini atmak için mükemmel bir yer bulmamız uzun sürmedi. Anna Maria bulduğumuz alandan memnun ve çıkrığını nereye koyacağını şimdiden planlamaya başladı bile.

Bol Hasat
[Bountiful Harvest]
Primrose’da bulunmaktadır.

Bu arazi harika! İlk ekinlerimizi kısa bir süre önce ektik ve onlar çoktan büyüyüp yetiştiler bile! Mısır, patates, havuç, kabak, her şey hasat veriyor. Ve balıklar! Onları nehirde çıplak ellerimle yakalayabildim, çok fazlalardı.

Burada asla aç kalmak için bir sebep olmayacak – bozulmuş hasat endişesi yok, zorlu aylarda patates ve yulaf lapası yiyerek hayatta kalmak yok.

Burası gerçekten Cennet.

Saklı Hazineler
[Hidden Treasures]
Cooper’s Ranch’te bulunan buruşuk bir sayfa

Ekim için yeni bir tarla sürmeyi bitirdim ve zamanın çoğunu yerden her türlü kayayı temizlemekle geçirdim. Sanki biri onları üst toprağın hemen altına dökmüş gibiydi.

Çiftlik işçilerinden birkaçı tembellik ediyor ve kayaları etrafa fırlatıyorlardı… ve gözüm kör olsun ki içlerinden biri kırılıp içinde bir çeşit kristal olduğunu ortaya çıkardı! Ne olduklarını bilmiyorum ama güzeller. Bir dahaki sefere pazara çıktığımızda belki iyi bir fiyat alabiliriz.

Parlayan Köz Gibi Parçalar
[Shards Like Glowing Embers]
Kannan Tomb’da bulunan, hava koşullarından ötürü yıpranmış bir rapor

Mürettebat ve ben, bu alana neredeyse gelişigüzel bir şekilde dağılmış olan bu tuhaf kırmızımsı-turuncu kristal parçalarını bulduk. Aşağı yukarı avucum büyüklüğündeler, hafifler ama inanılmaz derecede güçlüler. Ne için kullanıldıkları belli değil ancak kenarlardaki alet izleri göz önüne alındığında Kadimler için yaygın bulunan şeyler olabilirler. Uzun zaman önce kaybolmuş bir şeyin üzerindeki dekorasyon, yaygın kullanılan aletler veya herhangi başka bir kullanımı [olan eşyalar] olabilirler.

Kötülükten Korunma
[Protection from Evil]
Bir çiftlik işçisinin günlüğünden, Merrill’s Place yakınında bulunan bir sayfa

Yakınlarda tüm o Yitirilmiş ve Yozlaşmış şeyler görüldüğünden kendimi ve akrabalarımı korumak amacıyla kullanabileceğim bir şey [vermesi] için Yargıç Dempster’a birini gönderdim. Belki bu kötülüğü buradan uzak tutmak için bir muskası vardır veya kendisi bizzat buraya gelip çiftliği kutsayabilir. Gönderi yarın veya sonraki gün elimize ulaşmış olacak, o yüzden yakında öğreneceğim. O zamana kadar yapılacak daha çok iş var. Güneydeki madenciler ile ekinlerimizin bir kısmını takas ettik, yani şu anda etrafta işlenmemiş cevherlerle dolu kasalar var… belki bunları yerleşimde yeni çizmeler ve aletlerle takas edebiliriz?

ASİLZADELİĞİN TEHLİKELERİ
[PERILS OF NOBILITY]

Pek Parlak Zekâlı Değil
[Not The Brightest Spark]
Windsward yerleşimi yakınında bulunmaktadır.

Buna inanamıyorum.

Sahil şeridinde karaya oturduk, o lanet olası yürüyen cesetlerin arasından zar zor geçtik ama sadece “Aeternum’da nasıl hayatta kalınır” konusunda bazı aptal yerlileri dinlememiz gerektiğinin söylendiği bir yerleşime ulaşmak için! Öf! Benim kim olduğumu bilmiyorlar mı?

Önemli değil. Onlara göstereceğiz. Yerleşimin duvarlarından görülebilen bir yerde ufak bir kamp kurduk bile. Onların aptal kuralcıkları olmadan hayatta kalabileceğimizi göstereceğim.

Yakınlarda bir sürü taş bulduk ve eminim ki bunlar, babamın avcısının vahşi doğada ateş yakmak için kullandığı türden… ama şu ana kadar şansımız yaver gitmedi. Onları kuru otların üzerinde birbirine vuruyor ve ateş yakıyordu. Bunun bir çeşit sırrı olmalı. Belki de bu kayalar kusurludur.

Asil Aptallar
[Noble Fools]
Cooper’s Ranch yakınında bulunmaktadır.

Dawes denen çocuk ve arkadaşları hakkında duyum aldım. Dehşet verici.

Aeternum’da yaralarınız iyileşebilir ve ruhunuz yeniden canlanabilir… ama kurtlar tarafından paramparça edildiğinizde bu pek işe yaramaz. Akşamları vahşi yaşamı uzak tutmak için ateş bile yakmadıklarını duydum – nasıl yani, burada böyle bir şeye ihtiyaçları olmadığını, güvende olduklarını mı düşündüler?

Sulh Hakimi’nin onları yerleşime getirip onlara yardım etmeye çalıştığını bile duydum ama “avam”dan gelecek bir yardıma ihtiyaçları olmadığını söyleyerek reddettiler. Şımarık veletler. Kibir onların ölmesine sebep oldu ve bunu söylediğim için kendimi kötü hissetmeyeceğim.

Bir dahaki sefere bu tarafa gelirken biraz havuç getirebilir misin? Benimkiler toprağa doğru düzgün uyum sağlayamıyor gibi görünüyor.

ÇALKANTILI SULAR
[TURBULENT WATERS]

Cazip Bir Teklif
[An Enticing Offer]
Hecker’s Haven’da bulunmaktadır.

Çocuklar bugün bana çok enteresan birini getirdiler, kadının biri sanki buranın sahibiymiş gibi kampa girmiş.

Onu biraz hırpalamaya, ederi nedir diye bulmaya çalıştılar ama o gözünü bile kırpmadan iki tanesini kesti. Sonra beni sordu, ismimle. Onunla daha önce hiç tanışmadım ama benim hakkımda çok şey bildiği kesindi. Bana ona katılacak güçlü kaptanlar ve tayfalar aradığını söyledi… ne için olduğunu söylemedi. Ama hırslı.

Elemanlarla konuşmam gerek ama… bu Isabella’nın teklifini kabul etmeye meyilliyim.

Kuzeye Doğru
[Northward Bound]
Hecker’s Haven’da bulunmaktadır.

Geldiğinden beri Isabella’dan gittikçe daha fazla etkileniyorum. Efendisi her kimse bu lanet ada hakkında çok şey biliyor. İnsanları sürüp fırtınanın sınırında boğma fikri… vay be! Bu, mürettebatı hizada tutmak için herhangi bir dayak veya sürgün cezasından daha fazlasını yaptı. Bu ada idama kurban gitme tehdidini ortadan kaldırıyor, bu yüzden iyi bir kaptanın yaratıcı olması gerekiyor.

Hepimizi onunla birlikte kuzeye, Shattered Mountain’a doğru gitmeye davet etti ve bir şekilde güvenliğimizi sağlayacağını garanti ediyor.

Bana anlattıklarını düşününce… ona inanmak istiyorum. Burası arkanda sadık bir ekip olsa bile tehlikeli. Müttefikler tek umudumuz.

Yarın elemanlara söyleyeceğim.

İsyan Fısıltıları
[Whispers of Mutiny]
Pride of Puckett’ta bulunmaktadır.

Kaptan, Hans ve Bosun’u kesen şu küstah Isabella’ya katılmamız gerektiğini söylüyor. Tabii hemen hayata geri döndüler ama olandan hiç memnun değillerdi. Ve bir sonraki olaydan sonra ben de memnun olduğumu sanmıyorum.

Kesinlikle albenili ve üç adam gücüyle savaşıyor… ama bir şeyler yanlış gibi. Neyin yanlış olduğunu tam bilemiyorum ama adamlara bakarken yüzünde bir ifade vardı… buna benzer bir ifadeyi daha önce sadece bir kere, bir hafta aç kaldıktan sonra yulaf lapasından bir parça yiyecek bir adamın yüzünde görmüştüm.

Bana baktı. Başım bir mengenedeymiş veya Kaptan’ın şahsi stokunun beşte birini içmişim gibi hissettim. Bakışlarını çevirdi ve bu his gitti. Kaptan bu işe baş koymaya karar verirse kaçmayı deneyebilirim… kaç kişi daha bana katılmak ister diye bakabilirim. Eğer bu işe yaramazsa belki sorunu kendim çözmem gerekecek.

Uyarı Niteliğinde Bir Öykü
[A Cautionary Tale]
Pride of Puckett’ta bulunmaktadır.

Salvatore’a olanlardan sonra bunu yazmam gerektiğinden emin değilim. Kaptan, Sal ve diğerlerinden bir isyanın duyumunu aldı ve Isabella ona cezalandırma konusunda bazı yeni fikirler verdi.

Beş tanesini aldı ve fıçılara soktu, sonra onları dalgakıranların ötesine taşıdı… olabildiğince uzağa. Her fıçıya bir delik açtı ve sonra onları denize attı. Isabella’nın söylediğine göre burası, geri döndüklerinden büyük ihtimalle Boğulmuşlar olacakları kadar uzak bir noktaydı… ki bu, hiçbir denizcinin isteyeceği bir kader değil. Sadece kadından değil, onun Kaptan üzerindeki etkisinden de herkes korkuyor.

Şimdi Sal’ın kaçmak ya da yönetimi devralmak için gözünü neden bu kadar kararttığını anlıyorum. Bunu yazdıktan sonra sıradakinin ben olmayacağımı umuyorum.

HAZİNE VE ŞÖHRET ARAYANLAR
[SEEKERS OF TREASURE AND FAME]

Satın Alınmış Sadakat
[Purchased Loyalty]
Fallswatch Overlook’ta bulunmaktadır.

Öf, burada da hazine yok! Garip kayalar ve gıcırdayan kemikler dışında hiçbir şey… bu lanetli eski taşları “inceleyecek” olanların neden biz olduğumuzu bilmiyorum. Çoğu değerli şey uzun süre önce alınmış ve geriye kalanlar gösterdiğimiz çabaya değmez.

Ama patron para veriyor; o yüzden o nereye, biz oraya. Eğer eski taşların üzerine oturup karıncalara, ağaç dallarına ya da ufak bir metal bükümüne bakmak istiyorsa… parası iyi olduğu sürece ben ve çocuklar onun arkasında olacağız.

Umuyorum ki gidip korsanlarla arkadaşlık kurmamızı istemez.

Yeni Bir Bakış Açısı
[A New Perspective]
Breakwater Bulwark’ta bulunmaktadır.

Kayalıkların tepesine ulaştım ve dalgakırana bakan küçük bir kamp kurdum. Rüzgârlı ama muhteşem bir manzara ve oldukça büyüleyici bir yer – koyun uzak tarafındaki Korsanlar’ı veya izinsiz misafirleri herhangi bir Kadimler harabesinden uzak tutmaya kararlı görünen kemikli diriölü Muhafızlar’ı göz ardı ederseniz.

Bunu bulduğum için şanslıydım… bu her ne ise. Yaklaşık yarım el genişliğinde, meridyeni boyunca oyulmuş bir dizi çizgi ve sembol bulunan küçük bir taş küre. Emin değilim ama bu Kadimler’in dili olabilir! Etrafa yayılmış bütün bu harabeler varken çözümlenecek daha çok yazı örneği olduğunu düşünebilirsiniz fakat… yerel âlimlere göre çok az örnek bulunmuş. Belki de yeterince dikkatli bakmadık.

Öyle ya da böyle. Koleksiyonum bu keşfin faydasını görecek.

CARTIER’İN GÜNCESİ
[CARTIER’S JOURNAL]

Karşılama Mektubu
[Letter of Greeting]
Yokluğumda

Hanımlar, Beyler – hoş geldiniz. Burada olmasam da ev sahibiniz benim. Bahçeden ve çiftlik hayvanlarından (tabii nankör domuzlar hâlâ buradaysa) faydalanabilirsiniz, sadece onları çabucak öldürün ki sabah ne olduğunu hatırlamasınlar.

Eğer nadir bir yaratığa rastlarsanız kayıt defterine not almanızı rica ediyorum zira Aeternum’a özgü yaratıklara karşı büyük merakım var. Ayrıca ev sahibinize hürmet göstermeniz adına topladığım yadigârları burada bırakın zira her biri için çok çaba sarfettim ve hepsinin bir hikâyesi var.

Renée Marie Cartier

Bir Ömürlük Çalışma
[A Lifetime’s Work]
Renée’nin Güncesi

Beni ilgilendiren şey ne La Renommée’de bizimle birlikte getirilen hayvanlar ne de – her ne kadar büyük cüsselere ve vahşi bir mizaca sahip olsalar da – adadaki geyikler veya kurtlar. İlgilendiğim şey Aeternum’a özgü hayvanlar. Hepsini görmenin bir, belki de birkaç ömür süreceğinden endişeleniyorum ama yine de merakım vaktimi boşa harcamama izin vermiyor. Jacques’ın hatıraları bile tıpkı onun fırtınada sürüklenip gitmesi gibi unutuldu ama belki de bu en iyisi çünkü hayatta kalsaydı hayat çok farklı olurdu.

Bana birçok kişinin sadece hayalini kurabileceği bir şans verildi – bu adayı keşfetmek ve burada nelerin geliştiğini görmek.

Renée Marie Cartier

Göç
[Migration]
Renée’nin Güncesi

Hayvanların ve yaratıkların göçünün ardındaki neden artık benim için açıklığa kavuştu – kuzeydeki Great Cleave’den sürüldüklerinden güneye kaçıyorlar.

Eğer öyleyse Yozlaşmışlar’ın Brightwood’a yeni bir saldırı düzenlemek için toplandıklarına dair bir uyarı olabilirler. Bu durum, avlanma arzumu silip attı – eğer çok uzun süre kalırsam avlanacak olan ben olacağım ve bu iblisler beni yakalayıp Shattered Mountain’a götürürlerse ruhuma ne olacağından korkuyorum.

Renée Marie Cartier

Soğuktan Ölme
[A Death of Cold]
Renée’nin Güncesi

Bölgede çoğunlukla sırf bir şey yapmış olmak için bizon avlıyorum – burada ve Everfall’da yoğun bir şekilde bulunuyorlar ve derileri de avlanmakla uğraşmak istemeyenler için Windsward’da iyi bir fiyata gidiyor. Diğer yerleşimciler gibi soğuğa karşı hoşnutsuzluğum olmadı, dağların yakınında avlanmak bana huzur veriyor. Kuzeyde bulunan dağdaki patikaların kıyısında ufak bir üssüm var ama bu sefer boyunca dağlarda ve karlı alanlarda eskisinden daha derine gittikleri için çok az av bulabildim.

Orada ilk bizon cesedine rastladım – ilk bakışta kurtlar tarafından öldürülmüş gibi görünüyordu ancak yakından bakınca bizonun üzerindeki yaraların şimdiye kadar gördüğüm herhangi bir kurttan daha büyük diş ve pençe izlerine sahip olduğunu gördüm. Cesedi daha dikkatli incelediğimde bizonun ağzının, sanki parçalanmadan önce nefesi donmuş gibi buzla kaplı olduğunu keşfettim. Saldırganın buzlu izleri kuzey dağlarına doğru uzanıyordu.

Renée Marie Cartier

Yeni Yırtıcı
[The New Predator]
Renée’nin Güncesi

Bizonu öldüren yaratığın izleri bir kurda aitti ama bir kurt sürüsüne değil, tek bir kurda. Ancak kara bakılırsa herhangi bir kurttan daha ağırdı – izlerin içinde küçük, kırılmış dallar gömülüydü ve bir tanesinde bir ağaç kökünün parçası gibi görünen bir şey vardı; bizonun yaralarında gözlenen donla kaplıydı.

Kendimi bir korkak olarak görmüyorum ama bu adanın gizemleri beni ürkütüyor çünkü karın bir kurt bedeniyle kol gezen ve izleri ormana karışan ne tür bir yaratığı sakladığını bilmiyorum – ama öğrenmek de istemiyorum.

Renée Marie Cartier

Ormanın Geyiği
[Stag of the Forest]
Renée’nin Güncesi

Bizon [sayısı] geçitlerde azalmış gibi göründüğünden ve dağlardaki tuhaf kurt izlerinden sakındığımdan kendimi dağdaki karlardan kaçınır ve bunun yerine ormanın derinliklerinde avlanmayı tercih ederken buldum.

Geyiği ilk kez bugün avlanırken gördüm – bildiğimiz bir geyiğe benzemiyordu, ormanın kendisinden büyümüş ve bir geyik şeklini almış bir şey gibiydi; nasıl açıklayabileceğimi bilemiyorum. Boynuzlarının çevresinde yosun ve çiçek yetişiyordu, derisi ise orman zemininin yemyeşil çimeniydi. Bu görüntü beni öylesine etkiledi ki ne hareket edebildim ne de nefes alabildim; ta ki yaratık beni fark edip sıçrayarak çalılıkların içinde gözden kaybolana kadar.

Şimdi ormandaki her şekil tüm çıplaklığıyla gözüme çarpıyor: adadaki hayvanlar mevsimler tarafından idare edilmiyor, direkt onlardan şekilleniyor – toprak, bitki örtüsü ve hatta kar ve buz bile.

Renée Marie Cartier

Derinliklere Doğru
[Into the Depths]
Renée’nin Güncesi

Sabahın ilk ışıklarında büyük krater gölüne gidiyorum – yolculuk uzun olacak ama çabuk geçeceğini düşünüyorum. Orada bulunan ve ağaçların kendisinden oluşmuş gibi görünen tuhaf orman yaratıkları ile ilgili öyküler duymuştum – yerel karakoldaki bir avcı yaratığa bir isim vermiş: ‘spriggan’; dört insan boyunda, vücudu ve uzuvları adeta can verilmiş dallar gibi duran bir ağaç ruhu. Bu, adadan doğan bir şey mi? Ya da belki de ormandaki azoth tarafından yaratılan bir şeydir?

Bu ada harikalarla dolu ve hepsini görmek istiyorum. Şans, yolculuğumda benim yanımda olsun – haftalarca gölün çevresinde dolaşmak zorunda kalsam bile tek ihtiyacım olan şey böyle bir ruhu görebilmek.

Renée Marie Cartier

Şans Eseri Karşılaşma
[Chance Meeting]
Renée’nin Güncesi

Neredeyse varlığını unuttuğum biriyle şans eseri tuhaf bir karşılaşma yaşadım – geçen yıl tanıştığım alim bey M. Grenville ile. Adam benimkine benzer bir seyahat tutkusuna kapılmış gibi görünüyor ancak onunki daha çok eski harabelerdeki taşları kazıma ve tuğlaları toplama üzerine gibi. Ona ve yoldaşlarına gece barınabilecekleri bir yer teklif ettim ama her ne kadar yoldaşları dinlenmek istiyor gibi görünseler de o yola çıkmaya hevesli görünüyordu ve çabaları sonuç verirse ulaşmak üzere olacağı Büyük Buluş’tan bahsedip durdu.

Tavrı düşmanca olmasa da – ve eminim ki kabalık etmek veya hakarette bulunmak istememiştir – oldukça rahatsız ediciydi ve aciliyet içerisindeymiş gibiydi; bir şeyden kaçan değil de bir şeyin peşinde koşan biri gibi.

Onu sakinleştirmeye çalışmak için piyanosunu hâlâ çalıp çalmadığını sordum ve bir anlığına sanki piyanonun varlığını unuttuğundan kafası karışmış gibi göründü, sonraysa adeta nahoş bir anıymış, dikkatini dağıtan bir şeymiş gibi başını iki yana salladı. Umarım aradığını bulur ama temposunu yavaşlatmazsa Brightwood’da ne tür sorunlar yaratacağından korkuyorum.

Renée Marie Cartier

Mavi Fenerler
[Blue Lanterns]
Renée’nin Güncesi

Hayvanların çığlıklarını duyarak uyandım – gecenin bir yarısı haykırdıklarını duydum ve adaya geldiğimden beri karanlık duran fenerlerden yolları aydınlatan mavi alevler [yükseldiğini] gördüm. Hepsinin ötesinde dalgalar hâlinde yükselen ve sonra dinen bir kükreme vardı – taş halkanın ortasındaki büyük kayada muazzam, donuk bir ışık bulunuyordu.

Ne bulacağımdan korkuyorum ama ne olduğunu kendi gözlerimle görmeden bu olayın hayatıma mal olmasını beklemeyeceğim. Grenville’in bahsettiği Büyük Buluş bu mu? Eğer öyleyse korkarım ki adamı tüketti ve adanın kendisine bir şeyi uyandırdı.

Renée Marie Cartier

WINDSWARD KIYILARI
[SHORES OF WINDSWARD]

Gözcü’nün Zor Durumu
[The Watcher’s Plight]
Windsward Watchower’da bulunan bir sayfa

Bugün eski mürettebattan birkaçını gördüm… Gemimiz fırtınayı yararken onlar Aeternum’dan birkaç fersah ötede denize düşmüşlerdi. Başka bir kıyıya vuracaklarını ummuştum ama… bu kadar uzun süredir karada olunca denizci şansımı kaybetmişim gibi görünüyor.

Boğulmuşlar oldukları için onları tekrar öldürmek zorunda kaldım. Eski dostların bedenlerini kesmeye daha ne kadar devam edebilirim bilmiyorum. Onların artık dostlarım olmadığını biliyorum ama bu işimi kolaylaştırmıyor. Burada Gözcü olarak eğitilmiş daha fazla kişiye ihtiyacımız var.

Talep Reddedildi
[Request Denied]
Boar Infestation’ın yakınlarında bulunan, yarısı yenmiş ve zor okunan bir sayfa

… tahıllar ve sebzeler, bol miktarda …

… geri dönmek için … çok azı gerekli eğitime sahip. İstiyorum ki …

… bütün ahali seni özlüyor. Yakında umuyorum ki …

Kim Daha Fazla Acı Çekiyor?
[Who Suffers More?]

Ne kadar zamandır buradayım? Artık ben bile bilmiyorum.

Bu zavallılara karşı nefret bile besleyemediğimi fark ettim. Her şeyin ötesinde canımı sıkıyorlar. Bu ebedî laneti hak etmek için ne yaptılar?

Yoksa lanetlenmiş olan ben miyim? Sonsuza kadar her günün her saati çizmelerimden onların pisliklerini kazımak için lanetlendim.

Kızıl Semalar
[Red Skies]

Dün gece semalar yine kırmızıydı. Ve fırtına burası için bile tuhaftı. Yemin ederim ki dalgakıranların ötesinde bir şey gördüm… sanırım başka bir gemiydi. Bu cehennemden uzak duracak sağduyuya sahip olup olmadıklarını göreceğiz.

Taze gemi enkazı bana [sağduyuya] sahip olmadıklarını söylüyor.

SHIELDS’IN BALIKÇILIK HİKÂYELERİ
[SHIELDS’ FISHING STORIES]

Tesbih Böceği İstilası
[Woodlouse Invasion]

Aeternum’da bolca bulunan çalılardan birini araştıracak zamanı ayırdıktan sonra büyük, şişman bir tesbih böceği bulmak kadar zevk veren pek bir şey yoktur. Ancak ahşap mobilyalarınızda yuva yapan böcekleri bulmak kadar şaşırtıcı olan az şey vardır! Tesbih böceği koleksiyonunuzu evinize götürürken dikkat edin ve o değerli sandalyeleriniz ile sandıklarınızın bir istilaya kurban gitmesini istemiyorsanız onları her zaman çantanızda tutun.

Tecrübelerime dayanarak söylüyorum, haşereler başparmağınız büyüklüğündeyken ve tavşanlardan daha hızlı ürüyorken Aeternum’da haşere temizleme maliyetinin ne kadar olduğunu bilmek istemezsiniz.

Yem Olarak Ekmek Kullanmak
[Bread as Bait]
Herkesin en sevdiği ürün

İnsanla balık arasında pek çok fark olduğuna inanıyorum, bu yüzden Büyük Balıkçı Üstat Machera’nın benzer olduğumuza dair söylediği herhangi bir şey onun kendine has deliliği olabilir fakat bir konuda haklı: insanlar da balıklar da ekmeği severler. Ekmek koyduğum an daha iyi balıkların olta mantarıma bakmaya geldiklerini her zaman fark etmişimdir. Bunu görmek için ‘deniz ile iç içe’ olmaya gerek yok.

Abaia Serpe
[Abaia Serpe]
Gereğince salındı

Bir keresinde tutmaya kıyamadığım bir balık yakaladım. Bana bir adamın gözleri ve Eski Dünya’da dini törenlerine katıldığım ihtiyar rahibin tavrıyla baktı. [Rahip] gerçek anlamda cehennem azabı gibi gelen bir vaaz verirdi ve yemin ederim ki bu balığın gözlerinde de aynı bakış vardı. Onu yeme düşüncesine katlanamadım, bu yüzden geri saldım. Belki bir gün başka biri onu yakalar.

WINDSWARD ENKAZI
[WINDSWARD WRECKAGE]

The Crown’un Manifestosu
[The Crown’s Manifest]
Crown of Corpora’da bulunmaktadır.

Beş varil barut
Altı kutu mermi
On varil tahıl
Sekiz kasa tuzlanmış et
On tüfek
On beş meç

Kaptan Corpora’nın Görev Listesi
[Captain Corpora’s Roster]
Crown of Corpora’da bulunmaktadır.

Kaptan Corpora
İkinci Kaptan Norham
Sorumlu Teknik Başkan Weland
Üçüncü Kaptan Chalker
Dümenci Kantor
Lostromo Pitford
Armador Coleman
Cerrah Smith
Mühendis Oswyn
Topçu Cantrell
Dümenci Cook
Levazımatçı Seal
Aşçı Fink
Servis Elemanı Turner

The Crown’daki Yiyecek Sıkıntıları
[Food Troubles Aboard The Crown]
Crown of Corpora’da bulunmaktadır.

Seyir Defteri, On Beşinci Gün:

Fink, erzağımızdaki sıkıntıların kaynağını keşfetti: Sıçanlar. Mürettebat tahıl rezervlerimize sızan arsızları yok etmek için işe koyuldu ancak bu yeterli olmayabilir. Şişman haşereler o kadar çok şeyi tükettiler ki karnımızı doyurmak için onlardan yahni yapmaya başlamak zorunda kalabiliriz.

Sıçanlar… sıçan gibi ürüyorlar ve yuvalarını bulmak için ava başlandı.

WINDSWARD MİRASLARI
[WINDSWARD LEGACIES]

Bir Korkağın Vedası
[A Coward’s Farewell]
Windsward dışındaki yolda bulunmaktadır.

Sandris,

Yerleşimin güvenin kaybettiğimi biliyorum, bu yüzden beni aksine ikna etmeye çalışma. O palavracı Dauti tüm gün meyhanede oturup dinleyen herkese korkaklığım hakkında hikâyeler uyduruyor.

İlk başta Windsward halkının yalanları kesinlikle görebileceğine inanarak onları duymazdan geldim ama sonra başkalarının da bu palavraları yinelediğini duydum ve bir an şüpheye düştüm. Miclot Madenleri’ni Kaybedilmişler’e bırakmama neden olan şey korkaklık mıydı? Sahildeki Kayıp Korsanlar’ın onları kontrol altına alamayacağımız kadar güçlenmelerine izin mi verdik?

Belki de Dauti haklıdır. Artık bilmiyorum. Emniyet Amiri görevimden istifa etmeye ve Windsward’dan ayrılmaya karar verdim. First Light’taki kuzenimi ziyaret edeceğim ve sonrasında İmparatoriçe’ye karşı verilen direnişi güçlendirmede herhangi bir yararım dokunup dokunamayacağını görmek için Ebonscale’e döneceğim zira onun hırslarının karanlık bir yola saptığını duydum.

Bunu sana ancak ben gittikten sonra göndereceğim çünkü beni tekrar kalmaya ikna etmene izin vermeyeceğim ve seni ne kadar özleyecek olsam da peşimden gelmemeni rica ediyorum.

Windsward’da kalmalısın. O Dauti piçi beklediğim gibi Emniyet Amiri olursa yerleşimin sana ihtiyacı olacak. Sabrın, iyimserliğin… bunlar benim dayanağım oldu. Bunun için teşekkür ederim ve umarım tekrar görüşebiliriz. Aeternum’da her şey mümkün.

Eski Emniyet Amirin,

Tse Changying

Emniyet Amiri Dauti’nin Güncesi
[Constable Dauti’s Journal]
Windsward’daki Emniyet Amiri masasında bulunmaktadır.

On Ocak

Karsattin her zamanki gibi yine şikayet ediyor. Emniyet Amiri olduğumda tüm bunların sona ereceğini düşünmüştüm ama görünüşe göre bazı insanlar durum ne olursa olsun şikayet etmeyi seviyorlar! Yine de cesareti var, hakkını vereyim. Bu aptalların geri kalanının tuhaf bir akıl hastalığına kurban gittiğinden şüphelenmeye başladım. Hepsi korkak!

Bu şüpheyi henüz kimseyle paylaşmadım ama kuşlardan kaynaklanan bir şey olup olmadığını merak ediyorum. Bazen insanların hayata döndüklerinde yakınlarda öldürülen yaratıkların özelliklerini aldıklarına dair söylentiler duymuştum. Halkı etkileyen aslında hindiler olabilir! Geçen gün Korrapati’nin saçında bir hindi tüyü gördüğüme yemin ederim. Tekrar baktığımda ortadan kaybolmuştu. Ve dürüst olmak gerekirse tüm yerleşim hindi gibi kokuyor!

Onlara anlatmaya çalışırsam ne diyeceklerini biliyorum. “Şu Dauti içtiğinde nasıl bir hayal gücü oluyor,” derler. Changying bunu hep söylerdi. Bir Emniyet Amiri buralarda saygı görmek için ne yapmalı?

Şu kadarını söyleyeceğim: Windsward, Kaybedilmişler veya Yozlaşmışlar tarafından tehdit edilirse yabancılardan, diğer yerleşimlerden, artık nereden bulabilirsek oradan yardım almaya ihtiyacımız olacak.

En azından şimdilik bir bardak bira içip gülmek adına meyhaneye dönüyorum ama benim için bir daha hindi budu [yemek] yok.

Dauti

PARÇALAR
[FRAGMENTS]

Zümrüde Bürünmüş Kral
[King in Emerald]
Bir kağıt parçasına yazılmış kelimeler

Yeşile Bürünmüş Kral şarkı söyler ve ağıt yakar
Bugün raks edilmesini emrederek
Onun emriyle delilik doğar
Tüm anlamlı düşünceler katledilerek
Tüm anlamlı düşünceler katledilerek

Gördünüz Mü…?
[Have You Seen…?]
Bir kağıt parçasına yazılmış kelimeler

ZÜMRÜT KRAL’I GÖRDÜNÜZ MÜ?

Duydunuz Mu…?
[Have You Heard…?]
Bir kağıt parçasına yazılmış kelimeler

O’nun müziğini duydunuz mu?

ICHABOD’UN GÜNCESİ
[ICHABOD’S JOURNAL]

Başlangıçlar ve Hokkalar
[Preludes and Inkhorns]
Ichabod Shaw’un güncesinden bir sayfa

Bu deli hapşırmayı iyileştirecek kocakarı ilaçları için krallığımı veririm!

Yine de bu yemyeşil harikalar diyarında asık suratlı kalmak mümkün değil. Yeni bir hokka ve tüy kalemler için takas yapmayı bile başarabildim.

Düşününce bu adada okuryazarlık ve mektup yazma şaşırtıcı derecede yaygın. Sanırım mantıklı bir durum. Zamandan daha bol bir şeyimiz yokken neden bir dosttan yazın öğrenmeyelim ki? Böylesine kapalı bir sistemde okuryazarlık yayılır. Dil, çok hoş bir şekilde yayılan bir mikroptur diyebilirim.

Kasabaya geldiğimde seyahatten kuruyan boğazımı ıslatmaya uygun bir yer buldum. Mütebessim keyfim ıslık çalmama neden oldu. O an suratsız adamın teki yanı başımda bitip “İçkinin tadını çıkar, yabancı ama ıslık çalmasan, şarkı söylemesen ve dans etmesen iyi olur,” dedi.

İlk başta kendimi bir taşra şakasına kurban gidiyormuşum gibi hissettim. Ne kadar da Kalvenci bir yaklaşım! Fakat soğukkanlılığının ciddiyetini ve iri yarı eklemlerinin büyüklüğünü göz önüne aldığımda kabullenmenin akıllıca bir hareket olduğunu düşündüm. Mekândaki herkes yeterince neşeliydi ancak müzik veya şarkı yoktu. Konuşmalar kısık uğultular hâlindeydi.

Ichabod Shaw

Dans Etme Hastalığı
[The Dancing Plague]
Ichabod Shaw’un güncesinden bir sayfa

Maceracı değilim. Tozlu mezarlar Grenville gibilerini çekebilir ama beni değil. Bilimsel araştırmalarım kitaplar ve röportajlar aracılığıyla yapılıyor. Bu adanın eşsiz kaynaşma ortamında ön plana çıkan halk hikâyelerini ve kültürü bir araya getirmeyi arzuluyorum.

Bu amaçla iri yarı eklemleri olan adamı buldum – adı Zadok. Ona içki ve birçok dama oyunu sundum. Her ne kadar bana içini dökmeye başladığında sözleri ağzında gevelense de sarhoş konuşması merak uyandıran dedikoduları ortaya döktü.

Gece gündüz dönüp sallanmaya yol açan bulaşıcı bir dürtü olan dans etme hastalığından söz etti. Yayılan bir salgından ve kelimenin tam anlamıyla ölene kadar dans eden insanlardan bahsetti.

Daha fazlasını açıklamadan önce uyuyakaldı. Ne kadar da tuhaf bir fikir. Bir dans etme hastalığı!

Ichabod Shaw

Karanlıktaki Soru
[A Question in the Dark]
Ichabod Shaw’un güncesinden bir sayfa

Günün ayık ışığında Zadok’un ağzı çok daha sıkı. Beni sadece belli belirsiz homurdanmalarla başından savdı. Akşamın ilerleyen saatlerinde alem yapma stratejimi tekrar uyguladım ama pek verimli olmadı. İçim tamamen dolunca işemek için dışarı çıktım. Aniden devasa bir adam bir ara sokakta bana yanaştı ve beni duvara doğru sıkıştırdı. Nefesi içki ve pelin otu kokuyordu. Vahşi adamın bana kişisel olarak şiddet göstermek üzere olduğunu düşündüm.

Bunun yerine “O’nun müziğini duydun mu? Zümrüt Kral’ı gördün mü?” diye fısıldadı.

Ben kekelemekten başka bir şey yapamadan dev adam, iri cüssesi için fazla çocukça gelen bir kıkırdamayla ormana doğru hantalca ilerledi.

Ichabod Shaw

Zümrüde Bürünmüş Kral da Kim?
[Who is the King in Emerald?]
Ichabod Shaw’un güncesinden bir sayfa

Yerel halkı günlerce sorgulamak ve Zadok ile düzinelerce kez dama oynamak bir işe yaradı. Bu Dans Etme Hastalığı gerçekten yaşandıysa bile uzun zaman önce olmuş. Burada zamanı takip etmek alengirli bir iş. Detaylar kişiden kişiye değişiyor. Pek çok kişinin öldüğü konusunda herkes hemfikir. Hatta bazıları onların bitkin bedenlerinin kalıcı olarak öldüğünü öne sürdü.

Bazıları bu hastalığın bir ceza olduğuna inanıyor. Bu verimli topraklar, onu kontrol etmek isteyenlerin sonu gelmez savaş ve çekişmelerine maruz kaldı. Toprakların sonunda [tüm bunlardan] usandığı düşünülüyor.

Bunların hepsi, Yeşil Ölüm ile Tüketen Müzik olarak da adlandırılan ve Zümrüde Bürünmüş Kral olarak bilinen kişinin asılsız efsane döngüsüyle bağlantılıdır. Onun gerçek bir varlık mı yoksa sadece dans etme deliliğinin çılgın coşkunluğu sırasında görülen mecazi bir beden mi olduğu konusunda görüşler farklılık göstermektedir.

Toplumun yalnızca bir kısmı bunlardan herhangi birine inanıyor ve toprağın cömertliğinden sessizce zevk almamız gerektiğini düşünüyor.

Ichabod Shaw

Dansçılar
[The Dancers]
Ichabod Shaw’un güncesinden bir sayfa

Zadok bugün bana ilginç bir şey gösterdi. Beni yerleşim yerinin dışına, ormanın kıyısına götürdü. Bir kadın ve iki erkek dans ediyorlardı. Yüzleri, etraflarından kesinlikle habersiz olduklarını belli ediyordu; onlara bağırdığım zaman bile. Anladığım kadarıyla Zadok ve diğer inananlar, [başkalarına] bulaşmasını önlemek için dansçıları halktan uzaklaştırmışlar.

Dansçılara yaklaşmaya çalıştım ancak kolumdan sıkıca tutarak beni engelledi. Bana bir zamanlar gördüğü, tamamıyla Zümrüde Bürünmüş Kral hakkında yazılmış bir kitaptan bahsetti. Bunu sadece beni dansçılardan uzaklaştırmak için söylemişti. İşe yaradı.

Ichabod Shaw

Ichabod’un Soruları
[Ichabod’s Questions]
Ichabod Shaw’un güncesinden bir sayfa

Bu kitabı bulmalıyım! Bir sürü sorum var. Dans etme hastalığı yaşandı mı? Eğer öyleyse buna ne sebep oldu? Toplu histeri miydi? Çavdarmahmuzu zehirlenmesi miydi? Gerçek anlamda doğaüstü bir faktör müydü?

Ormanda neye tanık olmuştum? Bunlar var olmaya devam eden hastalığın nadir bulunan vakaları mıydı? Yoksa sadece eski hikâyelerle beslenen daha fazla histeri mi yaşanıyordu?

Nedense genellikle özel bir mantar türüne kurban giden belirli bir karınca türünü hatırladım. Sporlar karıncanın zihnini etki altına alıp bedenini mantarın gücünün ve tarif edilemez güdülerinin buyruğu altına sokuyordu.

Bu kitabı bulmalıyım.

Ichabod Shaw

Nasıl Rüyalar Göreceğim
[What Dreams May Come]
Ichabod Shaw’un güncesinden bir sayfa

Rüyaya daldım. Yeşiller içerisinde muhteşem duran birini gördüm. Doğrudan ona bakmaya dayanamadım. Daha iyi şarkı söylemek için bir bıçakla ses tellerimi kurcaladım.

Ichabod Shaw

Ek not – Bu sabah uyandığımda güncemde yukarıda yazılanları gördüm. Benim el yazım olmasına rağmen ne bunu yazdığımı ne de ima ettiği rüyayı hatırlıyorum. İlginç.

Kitabı Edindim
[Acquiring the Book]
Ichabod Shaw’un güncesinden bir sayfa

Evreka, yaptım! Kitabı edindim! Yöntemimden gurur duymuyorum. Kesinlikle normaldeki kişiliğimle alakası yoktu. Yine de okumam gereken çok şey var.

Ichabod Shaw

Mırıldanmaya Kapıldım
[Infected with Humming]
Ichabod Shaw’un güncesinden bir sayfa

Okumamı neredeyse tamamladım. Bugün kelimelere daha fazla odaklanamadım. Bir yürüyüşe çıkma vakti olduğuna karar verdim. Kendimi ormanın kıyısında boş boş dolaşırken buldum. Bir melodi mırıldanıyorum ve eğer doğru düzende yaparsam uzaktan gelen bir müzik sesi duyabiliyor gibiyim. Adeta deniz kabuğunda dalga seslerini duymak gibi. Bir tonlama var…

Ichabod Shaw

Sahneye Yeni Bir Dansçı Çıkıyor
[A New Dancer Takes the Stage]
Ichabod Shaw’un güncesinden bir sayfa

Karanlıkta görüşüm zayıf. Buraya gelmek istemiyordum ama kalleş bacaklarım yine de beni buraya taşıdı. Mırıldanma var. Neredeyse duyabiliyorum! Sallanmadan duramıyorum. Güncemi bir süre burada, ormanın kıyısında bırakacağım. Belki O’nu görürüm.

Mırıldandığımda kelimeleri duyabiliyorum. Tonlama, ağzımdan dizeler dökülmesini sağlıyor.

ZÜMRÜDE BÜRÜNMÜŞ KRAL
[THE KING IN EMERALD]

Kulak Verin ve Dikkat Edin
[Harken and Beware]
Zümrüde Bürünmüş Kral kitabından sayfalar

Kulak verin ve dikkat edin. Toprağın susuzluğu kanla giderildiğinde dikkat edin. Kadimler geldiler ve gittiler. Bu yerde zaman nedir ki? Topraklar yeşil ve güzeldi… ve diğerleri geldiler. Herkese yetecek kadar bolluk vardı ama yine de kıtlığın pençesine kapılmış gibi savaştılar.

Kana bulanmış toprak büyük yağmurlar geldiğinde ceset kustu. Sonunda bu diyarın canına tak etmişti.

Yeşilin Müziği
[The Music of the Green]
Zümrüde Bürünmüş Kral kitabından sayfalar

Havadaki bir değişim ile başladı. Ağaçların mırıltısı. Geceleri kumpas kuran ekinlerin çatırdayan fısıltıları. Yeşilin müziği.

Savaş çığırtkanları bu değişimi hissettiler, görünmez ama baş döndürücüydü. Huzur ve neşe, tüm saldırganlıklarını bir kenara atarak kalplerinde kök saldı. Savaşan taraflar bir araya gelip eğlendiler. Yediler, içtiler, şarkı söylediler.

Ve dans ettiler. Gece gündüz dans ettiler. Gülümsediler ve kanayan ayakları üzerinde dans ettiler. Tanrı’nın yüzünü görene kadar kendilerinden geçmiş bir çılgınlıkla dans ettiler.

Sonra Zümrüde Bürünmüş Kral’ın varlığı duyuruldu. Yeşil Ölüm! Tüketen Müzik! Gece ortaya çıkan bir hırsız olarak değil, görkemli yeşil tonlarına bürünmüş şekilde gelmişti.

Dansçılar birer birer öldüler. Sonra cesetleri bir süre daha dans etti. Ruhları kadim yıldızlar gibi sönene dek, bir daha asla hayata geri dönemeyecek hâle gelene kadar dans ettiler.

Son sefa düşkünü de çürüyüp gittiğinde Zümrüde Bürünmüş Kral tüm ilginin merkezi hâline geldi. Hâlâ da öyle.

Sessizlik
[Silence]
Zümrüde Bürünmüş Kral kitabından sayfalar

Ahmaklar bu uyarıları görmezden gelirler, bilgeler ise sessizce bu diyarın tadını çıkarırlar. [Toprağın] mahsullerini saygıyla topluyoruz. Savaşın gürültüsünden ve yaygarasından kaçınıyoruz. Şarkı söylemiyoruz. Dans etmiyoruz. Islık çalmaya bile cesaret edemiyoruz.

Sesinizi yükseltmek, dikkatinizi üzerinize çekmek demektir; adeta polen dolu çiçekleri ezmek gibi. Her ses O’nun melodisinin bir parçasını yansıtır. Şarkı bir kez dilinize dolanınca onu durdurmanın bir yolu yoktur. Dans etmeye başladığınızda o alaycı şuursuzluktan kaçış yolu bulunmaz.

O’nun müziğini duydunuz mu?

Zümrüt Kral’ı gördünüz mü?

VAHŞİ AV
[THE WILD HUNT]

Av Gecesi
[Night of the Hunt]
Çamurla lekelenmiş bir mektup

Pis herif,

Yılın [en önemli] gecesini not etmedin mi? Vahşi Av yaklaşıyor! Bu gecede korkak güruh yataklarında saklanır. Kendilerini katı yürekli sananlar evlerinde kalmak ve bir tur daha içmek için bahaneler uydururlar. Ama az sayıdaki yiğitler olarak biz dışarı çıkarız.

Mekânı biliyorsun: Goblin Run. Gece yarısı zorlu ormanın içinden hızla geçerek bir açıklıktan diğerine koşacağız. Yeterince hızlıysak diğer tarafa geçeceğiz. Yeterince şanslıysak Boynuzlu Olan’ı göz ucuyla görebileceğiz. Aramızdan biri asla diğer tarafa varmayacak.

Ekip ve ben orada olacağız. Oradaki varlığın adını duyuracak. Yokluğun ise korkaklığının kanıtı olacak. Unutma, en hızlımız olmak zorunda değilsin, sadece en yavaşımız olmamalısın.

Zal