“On bin yıl boyunca höyük hapishanelerinde Gardiyan olarak hizmet ettim. Bu süre içerisinde yalnızca bir mahkum kaçabildi; senin ikinci olmana izin vermeyeceğim! Umudunu bir kenara bırak çünkü ben Maiev Shadowsong’um ve hiç kimse elimden kurtulamaz!”
Maiev Shadowsong, bir gece elfi olarak Azeroth’un henüz tek bir kıtadan oluştuğu o kadim zamanda dünyaya geldi. Kendisine bir yol çizmeye başlayacağı yaşa geldiğindeyse Elune’un Kızkardeşliği’ne katılarak bir Elune rahibesi olmaya karar verdi. Erkek kardeşi Jarod ise Suramar muhafızları arasında kendisine bir yer bulmaya çalışıyordu. Shadowsong ailesi soylu değildi, bu yüzden hem Maiev hem de Jarod kişisel maharetlerini ortaya koyarak kendilerini göstermek durumundalardı. Nitekim iki kardeş de oldukça yetenekli olduklarından yükselmeye başlamaları uzun sürmedi.
Kalimdor kıtasının batısında yer alan Hajiri Tapınağı’nda görevli olan Maiev, Kraliçe Azshara ve asildoğanların Yakan Lejyon ile yaptıkları anlaşma sonucunda başlayan Kadimler Savaşı sırasında Elune Kızkardeşliği ile birlikte Kaldorei Direnişi’nde yer almak için yola çıktı. Maiev, rahibeler arasında kıdemli bir mevkiye sahipti ve Yüce Ay Rahibesi Dejahna öldüğünde onun yerine geçeceğini düşünmüştü; ancak Dejahna son nefesini verirken kendisine varis olarak genç ve Maiev’e göre daha deneyimsiz olan Tyrande Whisperwind’i seçti. Dejahna’nın Tyrande’yı seçmesinin ardındaki en büyük sebep genç elfin Elune’un güçlerini büyük rahatlıkla ve bilgelikle kullanıyor olmasıydı. Maiev bu durumdan rahatsız olsa ve Tyrande’nın özellikle savaş konusunda tecrübesi olduğuna inansa da kabullenmesi gerektiğini biliyordu.
Tyrande Lejyon tarafından kaçırıldığında ve geçici olarak yerine geçen Rahibe Marinda da öldürüldüğünde Maiev, bir süreliğine Yüce Ay Rahibesi olarak atandı. Bu sırada kardeşi Jarod ile de bir araya gelme fırsatı yakalayan Maiev, Kur’talos Ravencrest’in kaybıyla elflerin askerî gücünün komutasına getirilen Desdel Stareye’dan rahatsızlık duyuyordu. Desdel oldukça ırkçı tavırlar sergiliyor, gece elfleri dışındaki diğer ırklardan yardım almayı reddediyordu. Yaptığı taktiksel hatalar sebebiyle Lejyon tarafından katledilen Desdel’in yerine kardeşi Jarod geçtiğinde Maiev şaşkınlığını gizleyemedi. Tyrande’nın kurtarılışı ve geri dönüşünü takiben isteksizce de olsa Yüce Ay Rahibeliği yetkisini bırakmak zorunda kalan Maiev, Kadimler Savaşı boyunca aktif rol oynamaya devam etti.
Savaş sonuçlanıp Büyük Bölünme yaşandığında ve Kalimdor toprakları birçok kıtaya ayrıldığında Külvadi bölgesine yerleşen gece elfleri arasından Illidan Stormrage, Ebediyet Pınarı’nın kaybının ağırlığıyla baş etmeye çalışıyordu. Savaş bitmeden kısa süre önce ilk Ebediyet Pınarı’ndan birkaç şişe su almış olan Illidan, Hyjal Dağı’na giderek burada bulduğu bir göle şişelerden birkaç tanesini boşalttı ve ikinci Pınar’ı yarattı. Ancak o sırada bir keşif ekibiyle birlikte Hyjal’da olan Jarod Shadowsong durumu fark etti ve elften yaptığı bu hareket karşısında teslim olmasını istedi. Illidan’ın ise teslim olmak gibi bir niyeti yoktu; büyü gücünü kullanarak orada bulunan elflerin bir kısmını öldürdü, Dath’Remar Sunstrider ve Jarod gibi isimlerin de aralarında bulunduğu bir kısmını ise ağır bir komaya soktu. Bu sırada olay yerine gelen Malfurion, kendi güçlerini kullanarak ikiz kardeşini yakalarken Tyrande, evlatlık edindiği Shandris Feathermoon ve Maiev de komaya giren elfleri iyileştirdiler. Maiev her ne kadar Illidan’ı orada öldürmek istediyse de Jarod’un farklı bir fikri vardı: Kararı Malfurion vermeliydi. Böylece Illidan, hapsedilmek üzere Höyük Mağaraları’na götürüldü.
Maiev, Malfurion’a derin bir saygı beslese de aldığı karardan hiç memnun değildi, Illidan’ın saldırısı yüzünden neredeyse kardeşini kaybediyordu; bu yüzden gece elfinin gardiyanlığını bizzat yapmayı teklif etti. Malfurion da Illidan’ın tehlikeli olduğunu düşünüyor ve gözetim altında tutulması gerektiğine inanıyordu; böylece Maiev’in teklifini kabul etti ve Elune Kızkardeşliği arasından gönüllü olacaklarla birlikte seçkin bir birlik kurmasını istedi. Harekete geçen Maiev, kendisine katılan diğer dişi gece elfleri ile birlikte Gardiyanlar birliğini oluşturdular ve Illidan’ı gözetme görevine başladılar.
Bu dönemde Jarod, tek kelime etmeden kayıplara karıştığında Maiev, kardeşinin kendisine haber vermemiş olmasından ötürü büyük üzüntü duydu.
Gardiyanlar’ın höyük hapishanelerinde görevlerine devam ettikleri sayısız yıl içerisinde yeryüzünde birçok farklı tehdit baş göstermeye başladı. Bu sırada Tyrande da gece elflerinin lideri konumuna gelmişti ve Gardiyanlar’ın raporlarını ilettikleri ana isimdi. Yüce Ay Rahibesi’nin talebiyle yetki alanları genişleyen Gardiyanlar, dünya üzerinde tehdit oluşturan canlıları ve bireyleri avlayıp hapsetme görevini de yürütmeye başladılar; bu sebeple sıklıkla hapishaneden ayrılıp tehlikeli varlıkları yakalamaya gidiyorlardı.
Üçüncü Savaş’tan kısa bir süre önce yine bir tehdidi ele geçirmek için Illidan’ın hapishanesinden ayrılan Maiev, çarpışmaların patlak vermesiyle geri dönmek zorunda kaldı; ancak döndüğünde karşılaştığı manzara ürkütücüydü. Tyrande hapishaneye gelmiş, Azeroth’u tekrar istila etmeye çalışan Lejyon’a karşı savaşması için Illidan’ı serbest bırakmış, bunu yaparken de Maiev’in ailesi olarak gördüğü birçok Gardiyan’ı katletmişti. Dahası Illidan yine kendi planları doğrultusunda ilerleyerek Gul’dan’ın Kafatası’ndaki karanlık enerjiyi emmiş ve bir iblise dönüşmüştü. Öfkeyle dolan Maiev, Teğmen Naisha ile Gardiyanlar’dan kalanları bir araya toplayarak Illidan’ı yakalamak için harekete geçti.Illidan’ı olabildiğince yakından takip eden Maiev ve ekibi, en sonunda Azshara bölgesinde ona yetiştiler. Fakat karşılaştıkları manzara hiç de iç açıcı değildi: Lanetlenmiş gece elfleri olan satirler ile çarpıştıkları yetmiyormuş gibi bir de Illidan’ın yeni müttefikleri olan nagalarla da karşı karşıya kalmışlardı. Nagalar birçok balıkçı kasabasının yanı sıra kıyılardaki gemileri de yakıyorlardı. Bunun bir işaret olduğuna kanaat getiren Maiev, Illidan’ın deniz yoluyla bir yere gitmek istediği ancak takip edilmek istemediği sonucuna vardı; nitekim haklıydı da. Azshara bölgesinin kuzeyinde yer alan Nendis kasabasına giden Maiev ve ekibi, burada buldukları bir gemiyle denize açılarak Illidan’ı takip etmeye devam ettiler.
Illidan’ın rotası, bir ork fel büyücüsü olan ve Draenor’dan Azeroth’a gelen Gul’dan’ın deniz zemininden kaldırdığı Parçalanmış Sahil’di; burada bulunan Sargeras’ın Kabri adındaki eski Elune tapınağına gitmek ve Sargeras’ın Gözü adındaki artefaktı ele geçirmek istiyordu. Adaya varan Gardiyanlar, önce bir komuta kampı kurduktan sonra Parçalanmış Sahil’in iç kısımlarına doğru ilerlemeye başladılar. Maiev etrafındaki yıkıntıları tanımıştı ve nerede olduklarından haberdardı, Naisha ise binlerce yıl önce denizin dibini boylayan bu yapıların doğa üstü bir güçle ortaya çıkarıldığını fark etmişti. Burada karşılaştıkları eski bir fel büyücüsü olan Drak’Thul, onlara Gul’dan’ın hikâyesinden bahsetti, neden Sargeras’ın Kabri’ni suyun üzerine taşıdığını ve neye ulaşmak istediğini anlattı.
Maiev ve beraberindekiler, Parçalanmış Sahil’deki naga komuta yerleşimini yok ettikten sonra Illidan’ın ardından Sargeras’ın Kabri’ne girdiler; ancak beklemedikleri biriyle karşılaştılar. Illidan’a bağlı olan nagaların lideri Leydi Vashj, onlara aslında birer asildoğan olduklarını, Kadimler Savaşı sırasında Ebediyet Pınarı’nın kendi içine doğru patlamasıyla denize doğru çekildiklerini ve en sonunda nagalara dönüştüklerini anlattı. Maiev şaşkınlığa düşse de asıl amacını gerçekleştirmek için Illidan’ın peşinden gitmeye devam etti. Ekibiyle birlikte artık bir gece elfinden çok iblis olan Illidan’a yetiştiğinde ise onun Sargeras’ın Gözü’nü çoktan ele geçirdiğini gördü. On bin yıl boyunca Maiev’in gözetiminde hapis hayatı yaşamış olan Illidan ise yakalandığını düşünmüyor, aksine intikam almak için uygun bir fırsat yakaladığına inanıyordu. Sargeras’ın Gözü’nün gücünü kullanarak kabrin duvarlarını yıkmaya başladı ve içeriye dolan suyla Gardiyanlar’ı kapana kıstırdı. Aralarından yalnızca Maiev kendi güçlerini kullanarak kabirden kaçabildi ve kaybettiği kardeşlerinin intikamını alacağına dair yemin etti.
Parçalanmış Sahil’de kurdukları kampa geri dönen Maiev, vakit kaybetmeden Malfurion’a haber gönderdi ve ondan kendisine destek ekip göndermesini talep etti. Hemen ertesi gün Parçalanmış Sahil’e gelen Malfurion ve Tyrande, Leydi Serpentra liderliğindeki nagalarla çarpışmaya devam eden Maiev ile kuvvetlerine yardım ettiler. Maiev, Malfurion’ın yardıma gelmesinden memnundu ancak Tyrande’nın Illidan’ı serbest bırakmak için Gardiyanlar’ı katlettiğini unutmamıştı. Malfurion’ın araya girmesiyle tartışmalarına bir nokta koymak zorunda kalan iki kadın, Illidan’ın kaçtığını fark ettiklerinde başdruid ile birlikte peşinden gitmek için yola koyuldular.
Üçlü, Musibet kuvvetleri tarafından bitmek bilmeyen bir saldırı altındaki Lordaeron topraklarına ayak bastıklarında Malfurion, doğayla iletişime geçebilmek için yakındaki bir ormana girdi. Bu sırada Tyrande ve Maiev de Illidan’ı aramaya koyuldular ancak karşılarına asil elf prensi Kael’thas Sunstrider ve eşlik ettiği karavan çıktı. Tyrande, Kael’thas’a yardım etmeleri gerektiğini düşünüyordu, böylece karşılığında Illidan’ı arayışlarında bir müttefik edinebilirlerdi; Maiev ise bunun zaman kaybı olduğunu düşünüyordu. Kael’thas’ın yardım sözünü aldıklarında karavana eşlik etmeye başlayan iki gece elfi, Gümüşçam Ormanı’nın güneyindeki Definağacı Köyü’ne geldiklerinde ağır bir diriölü saldırısı altında kaldılar. Tyrande burada Elune’un kutsal güçlerini kullanarak birçok diriölüyü alt etse de üzerinde bulunduğu köprü çökünce nehre düşerek gözden kayboldu. Kael’thas hemen Tyrande’ya yardım etmeye çalışsa da Maiev araya girdi, Tyrande’nın gereken fedakârlığı yapmayı çoktan kabul etmiş olduğunu söyledi ve asil elften verdiği sözü tutmasını istedi.
Kael’thas ile birlikte Dalaran topraklarına doğru yol alan Maiev, burada Malfurion ile yeniden bir araya geldi. Ona Tyrande’nın başına gelenleri anlatan Maiev, her şeyin Illidan’ın suçu olduğunu söyleyerek Malfurion’ı kardeşine karşı kışkırttı. Malfurion’ın Tyrande’nın hayatta olduğuna dair herhangi bir ışık gördüğü anda onu aramaya koyulacağını bilen Maiev, yalan söylemiş ve Yüce Ay Rahibesi’nin öldüğünü iddia etmişti. Böylece Dalaran’ın merkezine doğru ilerleyen müttefikler, Illidan’ın ritüelini bozup Sargeras’ın Gözü’nü yok ettiler. Maiev hemen orada Illidan’ı ölüme mahkum ettiyse de Illidan her şeyi ortak düşmanları olan diriölüleri ve Liç Kral’ı durdurmak için yaptığını açıkça dile getirdi. Malfurion ise o anda kardeşine karşı nefret besliyordu zira sevdiği kadının, onun pervasız hareketler yüzünden öldüğünü sanıyordu. Ancak Maiev’in yalan söylediğini duymamış olan Kael’thas araya girdi ve Tyrande’nın hâlâ hayatta olabileceğini dile getirdi. Kendisine yalan söylendiğini anlayan Malfurion, önce Maiev’i sarmaşıklarla olduğu yere mıhladı, sonrasında ise nagaları kullanarak iz sürmeyi öneren ikiz kardeşinin peşinden giderek Tyrande’yı aramaya koyuldu.
Maiev kendisini sarmaşıklardan kurtardığında Illidan çoktan Tyrande’yı bulmuş ve diriölülerin saldırılarından kurtarmıştı. Malfurion, sevdiği kadını kurtardığı için minettar olduğu kardeşinin canını bağışlamış ve onu serbest bırakmıştı; Illidan da büyülü bir geçit açarak Ötediyar’a gitmişti. Olanları duyan Maiev, onlarca masumun kanını döktüğünü dile getirdiği Illidan’ın peşinden gitmeye karar verdi ve yanında bir grup Gardiyan ile birlikte geçitten geçti.
Bir zamanlar orkların dünyası olan Draenor’dan geriye kalanların oluşturduğu Ötediyar’a geçen Maiev ve beraberindekiler, Illidan’ın tüm güçlerini Azeroth’ta bıraktığını gözlemlediler. Hain olarak nitelendirdikleri Illidan ise kendi büyü gücünün sayıca üstün olan ve oldukça iyi savaşan Gardiyanlar’a karşı yeterince işe yaramadığını fark etti. Yenilgiye uğrayan Illidan, Maiev’in tutsağı olarak büyülü bir kafeste, sakinleştirici verilmiş bir hâlde Azeroth’a geri götürülmeye hazırlandı. Ancak Gardiyanlar’ın planı istedikleri gibi ilerlemeyecekti: Leydi Vashj ile nagaları, yanlarında yeni müttefikleri Kael’thas Sunstrider ve kan elfleri ile birlikte Ötediyar’a geldiler ve Illidan’ı Maiev’in elinden kurtardılar; Maiev ve geriye kalan kuvvetleri de kaçmak zorunda kaldılar.
Illidan Kara Tapınak’ı ele geçirip müttefikleriyle birlikte planlarını hayata geçirirken Maiev hâlâ saklanıyordu; ancak bir süre sonra beklenmedik bir yardım çağrısı aldı. Illidan’ın hizmetkârlarından olan ve yaşadığı değişimlerle bedeni çarpıklaşan Akama adındaki Yıkılmış, Kara Tapınak’ın kendilerine geri verilmemesinden ve daha da yozlaştırılıyor olmasından oldukça mutsuzdu; bu yüzden Maiev ile iletişime geçmişti. İkili Orebor Sığınağı’nda bir araya gelerek bir anlaşmaya vardılar. Akama’nın kendisine verdiği ve iletişim kurmalarını sağlayan büyülü taş yoluyla Illidan’ın hareketlerinden haberdar olmaya başlayan Maiev, bir yandan da kendine yeni müttefikler aramaya koyuldu. Ötediyar’daki bir kısım draenei ve Yıkılmış’ın desteğini alan Maiev, Shattrath’a giderek buradaki naaru birliklerini ve Aldor fraksiyonunu kendi tarafına çekmeye çalıştıysa da başarılı olamadı; zira iki oluşumun da iddiasına göre Illidan, ortak düşmanları olan Yakan Lejyon’a karşı savaş veriyordu. Kan elflerinden oluşan Kâhinler fraksiyonu kendisine yardım etmek istese de Maiev onlara güvenmediğinden hiçbir olumlu adım atmadı.
Takip eden yıllar boyunca kuvvetlerini genişleten ve vur-kaç saldırılarıyla Illidan’ın güçlerine zorlu anlar yaşatan Maiev, ne yazık ki korkunç bir tuzağa çekilmek üzere olduğundan habersizdi. Illidan, Akama’nın ihanetini fark etmiş, onun ruhunun karanlık tarafını bedeninden ayırıp hapsetmiş ve böylece Akama’yı tamamen kontrolü altına almıştı. Böylece Akama, Maiev ve güçlerini Gölgeay Vadisi’ndeki Gul’dan’ın Eli ismi verilen fel yanardağının eteklerine çağırdı; iddiasına göre Illidan bizzat orada bulunarak korkunç bir ritüel gerçekleştirecekti. Maiev tüm takipçileriyle birlikte vadiye gittiğinde ise bu beklenmedik tuzağa düştü ve gerçekleşen saldırıdan hayatta kalan tek kişi olarak Kara Tapınak’a hapsedildi.
Maiev pişmanlığıyla baş başa kalmıştı zira kendisine inanıp yardım etmek isteyen herkes öldürülmüştü. Akama karşısına çıktığında uğradığı ihanetten ötürü öfkeyle dolan Maiev, yine de Yıkılmış’ın konuşmasını dinledi ve ne olduğunu henüz bilmediği bazı planlar yaptığını fark etti.
Geçen yıllar boyunca Maiev, yalnızca dokuz adım atabildiği hücresinde hapis hayatı yaşadı. Kendisi için ironik bir durumdu zira Illidan’ın on bin yıl süren hapsinde bulunduğu hücre de sadece dokuz adım atılabilecek genişlikteydi. Akama bazı planlar yapıyordu ancak Maiev’e göre bunlar zaman kaybından başka bir şey değildi; fakat vakit geldiğinde Akama, Maiev’i hücresinden çıkardı ve Kara Tapınak’taki savaşta yerini alması için serbest bıraktı. Bu çarpışmada yalnızca Aldor, Kâhinler ve naaruların desteğini almıyorlardı; Azeroth’tan gelen kahramanlar da Illidan’ın güçlerine karşı savaş veriyorlardı.
Maiev ana saldırı kuvvetlerinden ayrılarak Illidan’ı bulmaya yöneldi ve onu tapınağın tepesinde, bir grup Azeroth kahramanını alt etmek üzereyken yakaladı. Kahramanları serbest bırakıp savaşa dâhil olan Maiev, en sonunda Illidan’ı mağlup etti. Hain’in bedenini ruhuyla birlikte özel bir taşa hapseden Maiev, böylece onun sonsuza dek hapsedileceğini ve yaptıklarının acısını çekeceğini düşünüyordu. Aynı şekilde Illidan tarafından yetiştirilen iblis avcılarını da hapseden Maiev, onların Parçalanmış Adalar’daki Gardiyanlar’ın Mahzeni’ne götürülmesini sağladı.
Maiev Shadowsong: Artık bitti. Kaybettin.
Illidan Stormrage: Kazandın… Maiev. Ancak avcı… avı olmadan bir hiçtir. Sen… bensiz… bir hiçsin.
Maiev Shadowsong: O haklı. Hiçbir şey hissetmiyorum. Ben… bir hiçim.
Illidan’ın ölümünün ardından kendisine bir amaç aramaya başlayan Maiev, Darnassus’a giderek kendi halkının arasına karışmaya çalıştı. Her ne kadar vaktinde Tyrande’yı ölümüne terk etmiş olsa da affedilmişti ve bu yüzden Darnassus’ta yaşamasına ve yeni Gardiyanlar yetiştirmesine izin verildi. Ancak Malfurion ve Tyrande hem büyü kullanan asildoğanların hem de evlerini kaybetmiş olan worgen ırkının Darnassus’a yerleşmesine izin verdiklerinde duyduğu memnuniyetsizlik ölçülemezdi. Aynı dönemde Jarod da tekrar ortaya çıkmış ve Darnassus’a gelmişti. Jarod olabildiğince sakin ve basit bir hayat sürmek istiyordu ve onun ne kadar yetenekli olduğunu bilen Maiev için bu durum oldukça büyük bir hayal kırıklığıydı; üstüne üstlük halkı ihtiyaç duyduğunda düşüncesizce ortadan kaybolmuş olmasına da kızgındı.
Maiev, Darnassus’ta geçirdiği süre içerisinde karanlık planlar yapmaya başladı. Ona göre Malfurion, Illidan’dan daha iyi biri değildi. Maiev’e göre başdruid, gece elflerinin geleceğini en iyi kendisi belirleyebilirmiş gibi hareket ediyordu ve hatalı kararlar veriyordu. Her ne kadar Malfurion ile bir bağlantısı olmasa da Teldrassil de gece elflerinin ölümsüzlüklerini geri verecek şekilde kutsanmamıştı zira bronz ejdersürüsü lideri Nozdormu bunu yapmayı reddetmişti. Bu yüzden bir komplo kurmaya karar veren Maiev, öncelikle bir asildoğan büyücüsü olan Thera’brin’in ölümüne sebebiyet verdi ve bunun Gardiyanlar’ı kötülemek için hazırlanmış bir plan olduğunu iddia etti. Kimse bu elfin ölümüyle Maiev’i bağdaştıramadığından harekete geçen Maiev, durumu araştırmak için Malfurion ve Tyrande’dan izin istedi. İkilinin rızasını alan Maiev’in asıl amacı ise yalnızca elf büyücülerini değil, Malfurion’ı da öldürmekti. Illidan’ı aramakla geçen yıllar ve onun hapsinde harcadığı zaman, Maiev’in giderek akıl sağlığını yitirmesine sebep olmuştu ve acısı en sonunda çıkıyordu.
Maiev’in yeni eğittiği bazı Gardiyanlar, ona sorgusuz bağlıydılar. Bu Gardiyanlar arasından Maiev’in komutan muavini olan Neva, hiçbir haber vermeksizin tek başına Jarod’u öldürmeye teşebbüs etti. Bu sırada Maiev de asildoğanları ve Malfurion’ı bir tuzağa çekmişti. Jarod, kendisini feda eden Eadrik adındaki bir worgen tarafından destek alınca Neva’yı ciddi şekilde yaralamayı başardı ve onu öldürmeden önce Maiev’in planlarını anlatmasını sağladı. Duydukları karşısında dehşete düşen Jarod, vakit kaybetmeden Malfurion’ı kurtardı ve beraber Maiev’in planlarını suya düşürmeye giriştiler. Malfurion, yakalanmış olan asildoğanları kurtarmaya giderken Jarod da kız kardeşiyle yüzleşti. Neredeyse Maiev’in elinde can verecek olan Jarod, yetenekli bir savaşçı olması sebebiyle en sonunda onu alt etti ve kaçmak zorunda bıraktı. Jarod’a göre kız kardeşi oldukça tehlikeli biri hâline gelmişti ve durdurulması gerekiyordu; bu yüzden onu aramaya gönüllü oldu ve Gardiyanlar’ın başına getirildi.
Yıllar sonra alternatif Draenor’dan günümüz Azeroth’una gelen Gul’dan, Parçalanmış Adalar’a giderek buradaki Sargeras’ın Kabri’ni, Lejyon’un gelişine hazırlamak için harekete geçti. Başbüyücü Khadgar ise onu durdurmanın bir yolunu arıyordu ve bu esnada Maiev ve hâlâ ona bağlı bir grup Gardiyan ile karşılaştı. Maiev’den yardım isteyen Khadgar direkt geri çevrilmişti zira gece elfine göre Khadgar’a Draenor macerası sırasında eşlik eden Gardiyan Cordana Felsong, başbüyücünün hataları yüzünden Lejyon’un bir piyonu olmuştu. Asıl tehlikenin Illidan’ın bedeninin saklandığı Gardiyanlar’ın Mahzeni’nde olduğuna kanaat getiren Maiev ilk olarak oraya gitse de daha sonra Khadgar’a yardım etmek üzere Sargeras’ın Kabri’ne geri döndü. Burada Gul’dan’a karşı amansız bir savaş veren ikili, Yakan Lejyon’un Azeroth’u tekrar istila etmesine sebep olacak geçit açıldığında kaçmak zorunda kaldılar. Khadgar meşum haberi vermek için Stormwind’e uçarken Maiev de Gardiyanlar’ın Mahzeni’ne doğru yola çıktı.
Gul’dan ve Cordana Felsong, Gardiyanlar’ın Mahzeni’ne geldiklerinde Maiev’i zor bir karar bekliyordu. Yakan Lejyon’un güçlerine karşı bir avuç Gardiyan olarak çarpışamayacaklarını fark eden Maiev, yıllar önce Kara Tapınak’ta yakaladığı iblis avcılarını serbest bıraktı ve onlarla birlikte savaşarak iblisleri hapishaneden kovmaya çalıştı. Ancak Gul’dan ve Cordana, Illidan’ın hapis tutulduğu yere ulaşmış ve bedeninin bulunduğu kayayı ele geçirmişlerdi. Açtıkları büyülü bir geçitten geçen bu ikiliyi gören Maiev, Illidan’ın hâlâ kendi sorumluluğunda olduğunu ilan ederek onları takip etti.
Gul’dan, Illidan’ın ruhunu bedeninden ayırmak için bir ritüel gerçekleştirmek amacıyla onu Val’sharah bölgesindeki Karakarga Kalesi’ne götürmüştü. Fel büyücüyü takip eden Maiev de bu kalede ölmüş olanların karanlık büyülerle geri getirilmiş ruhları tarafından yakalanıp hapsedilmişti ve işkenceye maruz kalmıştı. Azeroth kahramanları ise Jarod Shadowsong ile bir araya gelerek Karakarge Kulesi’ni bastılar. Jarod, yaptığı hareketlerden ötürü kız kardeşini affetmişti ve gerçekten karanlık bir gücün etkisi altında olmasa o şekilde davranmayacağını iddia ediyordu. Jarod ile birlikte çalışan kahramanlar, Maiev’in silahı ve zırhını alarak onu hapis olduğu hücreden kurtardılar. En sonunda Gardiyan’a işkence eden ve onu bir iblis olarak gören Desdel Stareye’ın hayaletini alt ettikten sonra ise kaleyi terk ettiler.
Gece Kalesi’nde Gul’dan alt edilip Illidan yaşama geri döndükten sonra Parçalanmış Sahil’de ikinci savaş patlak verdi. Illidan ve Maiev, oldukça isteksiz bir şekilde birlik olarak farklı noktaları korudular ve bu sırada birbirleriyle sözlü olarak atışmaktan geri kalmadılar; en azından Kâhin Velen araya girene kadar. Daha sonra Ebedi Gece Katedrali’nde yine beraber çarpışmak zorunda kalan ikili, her ne kadar birbirlerinden hazzetmeseler de birlik olarak Mephistroth’u alt ettiler ve Aggramar’ın Kalkanı ismindeki Yaradılış Sütunu’nu katedrale yerleştirdiler. Muhafız Aegwynn’in yansımasının ortaya çıkmasıyla birlikte Sargeras’ın Kabri’ni Yaradılış Sütunları’nı kullanarak temizleyip koruma altına alabileceklerini öğrenen ikiliden Maiev, Gardiyanlar’ın bir kısmını katedrali korumakla görevlendirdi ve Lejyon alt edilene kadar Parçalanmış Sahil’deki saldırılarda aktif rol oynamaya devam etti.