Lorekeeper

KİMDİR, NEDİR: LEORIC

“Doğudan bir hükümdar yükselecek; hükmü kanla başlayıp kemikle bitecek. Kayan bir yıldızın ışığında seçilmiş bir kadının ya da adamın ellerinde üçüncü ve nihai ölümüyle tanışacak…”

Kehanetler bir zamanların adil ve asil  bir hükümdar olarak bilinen Leoric’in kaderinden böyle bahsediyordu. Herşeyin hâlâ yolunda olduğu günlerde ailesine değer veren, karısı ve oğullarını asla yanından ayırmayan, iyi kalpli bir kraldı Leoric. Zakarum dinine karşı sarsılmaz bir inancı vardı. Bu yüzden Başpiskopos Lazarus kendisine Zakarum inancını yaymak için Tristram adındaki köhne ve kadim bir kasabaya yerleşmeyi teklif ettiğinde çok istekli olmasa bile teklifi kabul etmişti. Ancak bilmediği şey, bu hareketiyle kendini ve soyunu büyük bir lanetin içerisine sokmuş olduğuydu. Üç Baş Habis‘in planı tıkır tıkır işlemeye devam ediyordu…

Tristram’a geldikten sonra Leoric’in ilk işi kasabanın hemen dışındaki büyük manastırı, Zakarum’un ihtişamını yansıtacak devasa bir kiliseye çevirmek oldu. Bunu yaparken manastırın altında hapsedilmiş olan Dehşetin Efendisi Diablo‘nun etkisine girdiğinden, danışmanı Başpiskopos Lazarus’un ona tekrar ettiği şeylerin de aslında iblisin ağzından çıktığını fark etmedi. Her geçen gün şiddeti artan bu fısıltılar, sonunda Leoric’i delirtmeyi başardı. İyice paranoyaklaşan ve herkesin arkasından iş çevirmeye kalktığından şüphelenen Leoric, karısı Asylla’yı bile hain olarak damgalayarak idam ettirdi. Karısının ve halkın idamları, sonunda aklı başında kalan az sayıda askerin isyan etmesine neden oldu ve bizzat Leoric’in en güvendiği kumandanlarından Lachdanan, kılıcını çok sevdiği kralın kalbine saplayarak bu deliliğe bir son verdi.

İşlediği bütün suçlara rağmen Leoric’in bedeni, bir zamanlar olduğu kişinin gömülmesi gereken saygınlıkla, kendi adına inşa edilen mezara gömüldü. Ancak hâlâ katedralin altında Ruhtaşı‘nın içinde hapis olan Diablo’nun Deli Kral ve ailesini rahat bırakmaya hiç niyeti yoktu. Lazarus, Kral’ın ufak oğlu Albrecht‘i kaçırıp Diablo’nun yeni bedeni olması için hazırlarken, Leoric’in bedeni de bir kez daha hareket etmeye başladı -bu sefer İskelet Kral olarak. Kendisine hayatta eşlik etmiş şövalyelerin bazılarını da Cehennem Şövalyeleri olarak diriltip yanına katan Leoric, katedralin alt katlarına inmeye cüret eden bütün canlılara ve yaşamın kendisine olan nefretini kusarak onları katletti. Tristram’ın kurtuluşu, ancak Westmarch’a diplomatik bir görevle gittiği için bu olaylardan uzak kalmış olan Leoric’in büyük oğlu Prens Aidan‘ın kasabaya dönüşüyle geldi. Kardeşini kurtarmak için sorgusuz sualsiz katedralin derinliklerine inen Aidan, yolda karşılaştığı İskelet Kral’ın dehşet verici hükmüne de böylece son verdi.

Leoric’in ikinci ölümünden aşağı yukarı 22 yıl sonra Tristram’ın altındaki yatışmış kötülük tekrar yüzeye çıktı. Başmelek Tyrael‘ın Cennet’ten düşüşü, bölgedeki kadim kötülüklerin uyanmasına neden olmuştu. Melek özünün saçılmasıyla ilk uyanan kötülüklerin başındaysa İskelet Kral geliyordu. Önce Katedral’in derinliklerinde kısılı kalmış Deckard Cain‘e musallat olan Leoric, kadim tacının yeniden dövülerek başına yerleştirilmesiyle tekrar forma bürünerek bir kez daha amansızca yaşayan her şeye saldırmaya başladı. Ancak tekrar formuna bürünmesi, Yeni Tristram’ı kurtarmak için savaşan nefalemlerin planlarının bir parçasıydı. Böylece İskelet Kral üçüncü ve bu sefer nihai olarak ölümü tatmış oldu.