Lorekeeper

KİMDİR, NEDİR: GUL’DAN

Gölge Konseyi’nin bilhassa üzerini kapatmasından mı, yoksa orijinal Draenor parçalanırken o döneme ait kayıtların da yitip gitmesinden mi bilinmez, ork tarihinin en karanlık büyücülerinden olan Gul’dan’ın geçmişiyle ilgili bildiklerimiz bir hayli sınırlı. Yine de bu amansız orkun bir zamanlar gelecek vaat eden sıra dışı bir şaman olduğunu, hatta Shadowmoon klanının lideri Ner’zhul’un çırağı ve sağ kolu olduğunu net bir şekilde biliyoruz. Ve her şeyin Ner’zhul’a yapılan bir teklifle başlayıp Draenor’un parçalanmasıyla sonuçlanacak olayları tetiklediğini de…

İblis Kil’jaeden, Draenor’daki ork klanlarının ruhani lideri olan Ner’zhul’u, ölmüş eşinin kılığına girerek verdiği nasihatler ve vaatlerle kandırmayı başarmıştı. Aslında kendi kuzenleri olan ve Draenor’a sığınarak güvenli bir yuva bulduklarına inanan draeneilerin tehlikeli olduğu konusunda Ner’zhul’u ikna etmiş, ork klanlarını sürgün kuzenleri üzerine salmayı başarmıştı. En azından bir süreliğine… Zira şamanistik kökenlerine çok ciddi bir şekilde bağlı olan Shadowmoon klanı, atalarının ruhları ve elementler onlara sırt çevirip de çağrılarına yanıt vermeyince aldatıldıklarını fark ettiler. Ner’zhul savaş hazırlıklarını sonlandırmaya çalıştıysa da Burning Legion’ı temsil eden Kil’jaeden bu kadar çabuk pes etmeye niyetli değildi. Daha çok güce açlık duyan Gul’dan’ı kendi kanatları altına çeken Kil’jaeden, şamanizmi terk etmesi ve elementlerle olan bağını kesmesi karşılığında Gul’dan’a iblislerin büyüsünü öğretmeye başladı. Yeni kazandığı güçlerle kendi klanı Stormreaver’ı kuran ve diğer ork klanlarını da arkasında toplamaya başlayan Gul’dan, böylece kana susamış, amansız bir Orda‘nın da temellerini atmış oldu.

Kazandığı gücü koruyabilmek için kendisi gibi Burning Legion’ın çağrısına kulak veren orkları toplayıp eğiten Gul’dan, kurduğu bu oluşuma “Gölge Konseyi” adını verdi. Çok geçmeden ork toplumunun neredeyse tüm kollarında güç ve itibar kazanan Konsey, aslında içten içe Burning Legion’ın ve iblis Kil’jaeden’ın amaçlarını gerçekleştirmek için uğraşıyordu. Güçlerini kaybetmiş şamanlara, elementlerle kopmuş bağlarının yerine geçebilecek yeni büyü türleri öğretmek üzere demonoloji ve nekromansi okullarını açtı. En nihayetinde de Kil’jaeden ile aralarındaki antlaşmayı mühürlemek için ork klan liderlerine son bir hediye sundu: Mannoroth’un kanı. Her ne kadar Durotan liderliğindeki Frostwolf klanı, Orgrim Doomhammer gibi kısıtlı bir kesim Pit Lordu’nun kanını içmeyi reddetse de ork klanlarının çoğu, sunulan bu hediyeyi kabul ederek Burning Legion’a iyiden iyiye tapınmaya başladı.

Bu yeni Orda’nın gücünü test etmek için draeneileri kullanan Gul’dan ve Gölge Konseyi, büyük bir soykırım gerçekleştirerek sürgündeki ırkın neredeyse kökünü kuruttu. Tek tük ele geçirilen savaş esirlerini de melez bir ırk yaratmak için kullanan Gul’dan, bu deneyinin ürünü olarak yarı-ork, yarı-draenei Garona‘yı elde etti. Acımasız büyücü tarafından büyüyle yaşlandırılan, çeşitli işkencelerle beyni yıkanan Garona, tamamen Konsey’e bağlı ve itaatkar bir köle haline getirildi.

Lakin Konsey’in planları melez bir ırk ya da suikastçiler yetiştirmekten çok daha fazlasını içeriyordu. Orda, yeni bir Savaşşefi arayışındaydı ve Gul’dan’ın da bu rolü üstlenebilecek ancak kolayca kontrol edebileceği birine ihtiyacı vardı. Bu yüzden klanlar arasındaki seçimler üzerinde oynayarak Blackhand’in seçilmesini garantiledi. Blackhand, ırkı arasında nispeten zeki ve iş savaşa geldiğinde de bir hayli maharetli bir orktu ancak Gul’dan’ın çok iyi bildiği bir zayıflığa sahipti: Güce karşı duyulan doyumsuz bir açlık. Bu zayıflığı kullanmayı gayet iyi bilen Gul’dan, böylece Blackhand’in iplerini kolaylıkla eline aldı.

Gul’dan’ın Yeni Orda üzerindeki pençesi gittikçe sıkılaşırken Burning Legion’ın planında ikinci aşamaya geçildi: Azeroth’un İstilası. Başka bir dünyadan Gul’dan ile iletişime geçen Medivh adındaki büyücü, Sargeras’ın Kabri’nde gömülü gücü elde ederse ölümsüzlüğe ve sınırsız güce ulaşabileceği konusunda Gul’dan’ın aklını çelmeyi başardı. Gölge Konseyi’nin de yardımıyla Azeroth ve Draenor arasında bir geçit açmayı başaran Gul’dan, böylece iki dünya arasındaki İlk Savaş’ın da temelini atmış oldu. Sonraki birkaç yıl, Gul’dan ve çırağı ogre büyücü Cho’gall’ın, Orda’yı Azeroth’ta kaos yaratmak için sahne arkasından kontrol etmesiyle geçti. Grom Hellscream ve Warsong klanını bu karmaşa sırasında Draenor’da kalmaya ikna eden ikili, aynı zamanda iblislerle olan antlaşmalarına her fırsatta karşı çıkan Frostwolf lideri Durotan ve karısı Draka’yı da öldürttü.

Gul’dan’ın iblis kanıyla güçlendirilmiş savaşçılarının bütün Azeroth krallıklarına boyun eğdirmesinin önünde tek bir engel kalmıştı: Stormwind Kalesi. Bütün dikkatini insanlığın bu en güçlü kalesine yöneltmiş olan Gul’dan, tam son kuşatma hazırlıklarını yaparken ufak bir akıncı grubunun kaleden ayrıldığını fark etti. Grubun hedefinin, orklara Azeroth’un kapısını açan büyücü Medivh’in kulesi Karazhan olduğunu fark eden Gul’dan, aceleyle savunmasını düşürmüş büyücünün zihnini okumaya yöneldi. Ancak hala büyücünün zihninde dolanır ve Sargeras’ın Kabri’nin yerini ararken Lothar ve Khadgar‘dan oluşan akıncı grubu Medivh’i öldürmeyi başardı. Zihnini zamanında ayırmayı başaramayan Gul’dan komaya girdi ve incelikle örülmüş tüm planları birer birer çökmeye başladı. Karanlık büyücünün yokluğunda ne yapacağını şaşıran Blackhand, Orgrim Doomhammer tarafından kolaylıkla öldürüldü. Gölge Konseyi dağıtıldı ve Gul’dan’ın altında eğitim gören büyücüler hızlıca temizlendi.

Gul’dan komadan çıkmayı başardığında yanında sadece çırağı Cho’gall ve onun liderliği altındaki Twilight’s Hammer grubu vardı. Garona ve diğer klanların tamamı ona sırtını çevirmiş, uğruna yıllarca çalıştığı her şeyin çökmesine göz yummuşlardı. Ancak Gul’dan pes etmeye niyetli değildi ve bu yüzden de komadan kalkar kalkmaz planlarını yine ince ince örmeye başladı. Öncelikle Doomhammer’a Blackhand ve takipçileriyle ilgili bildiği her şeyi sunma vaadiyle hayatını bağışlattı. Ardından da Blackhand’in oğulları Rend ve Maim’in ork kurt binicilerini örgütlediğini ve yakın zamanda kendisine karşı bir darbe girişiminde bulunacaklarını söyleyerek Stormreaver klanından kalanları Stormwind kalesinin yıkıntılarına konuşlandırma hakkını kazandı. Doomhammer, Gul’dan’ın verdiği bilgi doğrultusunda ork akıncılarını dağıttı ve hepsini farklı cephelere atayarak olası bir darbe girişiminin önüne geçmiş oldu.

Yeni Savaş Şefi Doomhammer’ın gözündeki yerini daha da sağlamlaştırmak isteyen Gul’dan, tamamen ona sadık olacak bir akıncı birliği sözü verdi. Bu birliği yaratmak için savaşta ölmüş büyücülerin ruhlarını çağırıp Stormwindli şövalyelerin bedenlerine bağlamaya yarayacak bir takım büyüler denedi. Ancak deneyleri her seferinde başarısızlığa uğradı. İstediğini bir türlü elde edememekten usanmış olan Gul’dan, böylece oldukça acımasız ve riskli bir yönteme başvurdu: Cho’gall ile birlikte daha düşük seviyeli çıraklarının yaptığı bir ayine katılarak ayinin tam tepe noktasında hepsini vahşice katlettiler. Öldürdükleri çırakların kalplerini çıkartıp bütün büyü güçlerini ve ruhlarını hapseden mistik taşlara dönüştürdüler. Bu taşları özel yapım asalara yerleştirip, asaları da nekromansiyle şövalyelerin cesetlerine bağlanmış ork ruhlarının eline tutuşturan ikili ilk Ölüm Şövalyeleri‘ni yaratmayı başardı. Doomhammer, yeni birliğinden tatmin olmuş bir şekilde Gul’dan’ı rahat bıraktıysa da farkında olmadığı şey, Ölüm Şövalyeleri’nin kendisine değil, Gul’dan’a sadık olduğuydu…

Hayatı güç arayışı içerisinde geçen Gul’dan’ın ölümü de en nihayetinde yine bu arayışları sırasında gerçekleşti. Doomhammer tam da Lordaeron’un merkezine saldırmak üzereyken, Gul’dan kendi emrindeki güvenilir adamları toplayarak kendisine Medivh tarafından vaat edilen gücü bulmak üzere Sargeras’ın Kabri‘ni arayışa çıktı. Bencil büyücünün bu hareketi, iki dünya arasındaki İkinci Savaş’ın da kaderini belirlemiş oldu. Zira güçlerinin neredeyse yarısından mahrum kalan Doomhammer, zafere ulaşamadan geri çekilmek zorunda kaldı ve tekrar toplanıp geri saldırmak için vakit kazanan İttifak güçleri büyük bir avantaj yakaladı. Ancak Gul’dan kişisel olarak elde edeceği gücün peşindeydi ve iki taraf arasındaki savaş ya da Doomhammer’ın zaferi aslında umrunda bile değildi.

Arayışları, Gul’dan’ı okyanusun dibine batmış bir adaya götürdü. Büyüsünü kullanarak okyanusun dibine çökmüş olan mezarı gün yüzüne çıkartan Gul’dan, mezarda ne ölümsüzlük ne de sınırsız güç buldu. Mezarı açıp da “Sargeras’ın Gözü” olarak da bilinen büyülü taşın etkisiyle delirmiş, vahşi ve aç sayısız iblisle karşı karşıya geldiğinde Medivh’in zihnine baktığı o son anlarda Sargeras tarafından oyuna getirildiğini anladı.

Gul’dan mezardaki iblisler tarafından parçalanarak öldürülmüş olsa bile Azeroth ve Draenor’a olan etkisi ölümünden çok sonraları bile devam etti.

Şeytani büyücünün ruhunun ufak bir parçası, iblisler tarafından kenara atılmış olan kafatasında sıkışıp kalmıştı. Böylece Gul’dan, ölümünden çok sonra bile karanlık güçlerle olan etkileşimini sürdürerek kafatasını elinde tutan kişiye çarpık vaatlerde bulunmayı sürdürdü. Şeytani enerjiyi odaklama konusunda bir araç haline gelen kafatasını önce başka dünyalara geçit açmak için Ner’zhul, daha sonraysa Kara Geçit’i yok etmek için Khadgar kullandı. Kara Geçit’in Draenor tarafından kapatılmasıyla kafatasının da orada kısılı kaldığı sanılıyordu ancak yıllar sonra Azeroth’ta tekrar ortaya çıktı. Bu sefer Burning Legion tarafından ele geçirilen Gul’dan’ın kafatası, Felwood’un ormanlarını kurutmak ve iblis etkisini yaymak için kullanıldı. İçinde saklı olan gücü Ölüm Şövalyesi Arthas’tan öğrenen Illidan Stormrage, kafatasını bulup gücünü emerek yarı-iblis, yarı-gece elfi formunu kazandı. Gul’dan’ın anılarını da emmiş olan Illidan, bu anıları kullanarak nagaları uyandırdı ve Sargeras’ın Kabri’ni buldu. Kafatası, bu noktadan sonra bilindiği kadarıyla ölümüne kadar Illidan Stormrage’de kaldı.

Ana evrendeki Gul’dan’ın hikâyesi bu kadar olsa da, Alternatif Draenor’daki Gul’dan’ın hikâyesi bir süre daha bizi meşgul etmeye devam edecek gibi gözüküyor. Aynen ana evrendeki Gul’dan gibi Shadowmoon klanına mensup olarak doğan ve güç hırsıyla Burning Legion ile antlaşma yapan Gul’dan, bu sefer iblis kanını ilk içen ork olma özelliğini de taşıyor aynı zamanda. Lakin bu sefer Mannoroth’un kanını diğer ork şeflerine sunduğunda ana evrenden gelen Garrosh tarafından durduruluyor ve olaylar çok daha farklı bir noktaya doğru ilerlemeye başlıyor. Önce çırakları Teron’gor ve Cho’gall tarafından ihanete uğrayan Gul’dan, Gölge Konseyi’nin üyelerinin teker teker avlanmasından sonra son çareyi Grommash’a Mannoroth’un kanını bir kez daha sunmakta buluyor. Grommash kanı bir kez daha reddetse de, bu sefer Killrog teklifi kabul ediyor ve kanı içerek Gul’dan’ın yeni Demir Ordası’nın saflarına geçiyor. Gul’dan’ın kontrolü altındaki Demir Orda’ya karşı mücadele an itibariyle hala devam etmekte. Bu mücadelenin nasıl sonuçlanacağını ise zaman gösterecek…