Lorekeeper

KİMDİR, NEDİR: AURIEL

Umudun gücünün yaratılışın bünyesine akışı Başmelek Auriel sayesinde gerçekleşir. Onun sonsuz ışığı en karanlık ruhları bile aydınlatabilir. Malthael‘in ortadan kayboluşuyla Angiris Konseyi’ni bir arada tutma görevi de Auriel’e kalmıştır. Eğer onun ışığı sönecek olursa bütün Cennet ümitsizliğin pençesine düşecektir… Evrendeki her şeyde uyum arayan Auriel, aynı zamanda bir ara bulucu, bir akıl danışmanı ve durum onu gerektirdiğinde de korkusuz bir savaşçıdır.

                                                         -Selathiel, Angiris Kâtibi

Başlangıçta umut, Anu’nun elmas bedenindeki sayısız parlak yüzden yansıyan erdemlerden birisiydi sadece. Ejderha Tathamet ile asırlar boyunca süren mücadeleleri iki savaşçının da sonunu getirince bu erdem de diğerleriyle birlikte Elmas Savaşçı’nın parçalanmış omurgasından oluşan Kristal Kemer’den doğan meleklere geçti. Daha doğrusu özellikle bir tanesine… Cennet’te söylenene göre melekler, Kristal Kemer’den yayılan şarkının en pürüzsüz ve en kusursuz notalara ulaştığı anlarda doğardı. Bu müzikten doğan nice melek arasından en sevilen, en el üstünde tutulan ise Anu’nun umudunu ışımaya devam ettiren Umut Başmeleği Auriel’di.

Angiris Konseyi’ndeki meleklerin sık sık anlaşmazlığa düştüğü iyi bilinen bir gerçekti. Özellikle de Tyrael ve Imperius arasında sıkça parlayan alevleri söndürmek çoğu zaman Auriel’e düşerdi. Zira eşiti olan diğer melekler bile Auriel durup konuştuğunda, bir akıl verdiğinde durup dinlerlerdi. Çünkü Umut Başmeleği, en büyük uyumsuzlukların ve karmaşanın içinde gizli olan ahengi çekip çıkartabilirdi. Bu şekilde yatıştıramadığı ya da ikna edemediği zamanlardaysa Al’maiesh’i kullanırdı: “Umut Şeridi” olarak da bilinen bu nesneyi melek kardeşlerinin omuzlarına sardığında şerit dokunduğu kişilerin düşünceleri ve duygularını berraklaştırır, daha doğru ve mantıklı kararlar vermelerini sağlardı. Kimileri tam da bu yüzden Al’maiesh’in, Auriel’in bütün pozitif özelliklerinin bir tezahüratı olduğunu söyler. Bir uçtan bir uca rünlerle kaplı beyaz bir şerit olan Al’maiesh, dokunduğu dostlara berraklığın yanında şifa verme gücüne de sahipti.

Ancak bütün bu iyi niyeti ve pozitifliğine rağmen Auriel kesinlikle bir pasifist de değildi. Evrenin doğasına aykırı, ahengi bozmaya yönelik bir tehdit gördüğünde Al’maiesh’in yılan gibi kıvrılan şeritlerini düşmanlarına dolayarak meleklerin adaletini dağıtmaktan da çekinmezdi. Melek ve iblislerin Ebedî Çatışma‘sında sayısız iblisin kalbine korku salmasının yanında, bir keresinde kardeşleriyle birlikte yaptıkları bir baskında Dehşetin Efendisi Diablo’yu ele geçirmeyi bile başarmıştı; ancak Diablo, Imperius’u kışkırtıp kendini öldürterek yeniden doğmak üzere serbest kalmıştı.

Auriel’in bilge ve pozitif özellikleri, bundan binlerce yıl önce Sığınak adı verilen dünyanın da kaderini belirlemişti. Angiris Konseyi, Inarius ile Lilith’in yaptıklarını öğrendiğinde ve insanlığın varlığını sürdürüp sürdürmeme konusunda oylama yaptığında Sığınak’ın yok edilmemesini en ateşli şekilde savunan da yine Auriel olmuştu. Inarius’un günahlarının onun çocuklarına geçmesine kesinlikle karşı çıkan Auriel, yeni yeni gelişmekte olan bu ırkın belki de bir gün Ebedî Çatışma’da bile bir rol oynayabileceğini söylemişti. Itherael ve Tyrael’in de kendisine katılmasıyla birlikte insanlık lehine oylamayı kazanmış ve aradan geçen binlerce yıl sonrasında fark etmeden yaptığı kehanette haklı çıkmıştı.

Günah Savaşı’ndan üç bin küsur yıl sonra diğer bütün Baş Habis‘lerin gücünü kendinde toplamayı başarmış olan Diablo, Elmas Kapılar’ı yok ederek Cennet’i işgal etmişti. Cennet’in yegâne moral kaynağı olan Auriel ise Ümitsizliğin Efendisi Rakanoth tarafından Kader Kütüphanesi’nde esir alınmıştı; bu yüzden de melekler herhangi bir umutları olmadan ümitsizliğin pençesine düşmüştü. Auriel’in kurtuluşu, üç bin yıl önce kurtardığı ırkın soyundan gelenlerin elinden geldi: Rakanoth’u öldüren nefalemler, Itharael ve Auriel’i serbest bıraktılar. Böylece umut bir kez daha Cennet’in bahçelerine yayıldı ve dehşet ile ümitsizlik hak ettikleri karanlığa karıştılar…