Lorekeeper

İSİMSİZ HİKÂYELER: DOST & DÜŞMAN

Kılıcımı sıkıca tutmuş dimdik bir şekilde hazır olda bekliyordum.

Bir Kan Şövalyesi olmanın ne demek olduğunu, Lor’themar Theron’un koruma muhafızlığını yapmanın nasıl bir ciddiyet gerektirdiğini adım gibi biliyordum. Stormwind Kalesi içerisinde kralın onur konuklarını ağırladığı odanın ortasındaki masanın bir yanında Varian Wrynn, diğer yanında Lor’themar Theron karşılıklı olarak ayakta duruyorlardı. Dört köşe odanın her bir duvarının dibinde ikişer tane Stormwind askeri duruyordu. Varian’ın tam arkasında, gelenlere gözdağı verirmişçesine aslan motifli büyük bir İttifak bayrağı tüm heybetiyle asılmıştı. Görüşme birazdan başlayacaktı ve odanın içerisindeki hava o kadar güçlüydü ki bu gövde gösterisine karşı koymak istermişçesine daha sıkıca nöbette bekliyordum. Odaya koruma muhafızlarından sadece iki kişinin alınmasına izin verilmişti. Biri de bendim.

Görüşme başlamadan önce çok değişik bir duygu hissetmeye başlamıştım. Düşman topraklarında kendimi huzursuz hissetmem gerekirken tam aksine sanki evimdeymişim gibi bir huzur kaplıyordu içimi. Gözüm duvardaki İttifak bayrağına asılı bir şekilde içinde bulunduğum duruma hayret ettim. Fakat bu huzurun nereden geldiğini tabii ki de biliyordum.

Babam küçüklüğümde her akşam yatmadan önce bana eski atalarımızın hikâyelerini anlatırdı. Kendisi okumuş, görmüş geçirmiş biriydi. Her konu hakkında bilgisi vardı. Quel’thalas’ta bulunan evimizin bir odasına büyük bir kütüphane bile yaptırmıştı. Bir gün İttifak’ta bulunan gece elflerinin aslında uzak akrabalarımız olduğunu öğrendiğimde yaşadığım şaşkınlığı hiç unutamıyorum. Sonra sorularımın ardı arkası kesilmedi: Neden gece elflerinden ayrı düştüğümüzü, neden İttifak’ta olmadığımızı defalarca sordum. Babam da Ebediyet Pınarı’ndan, Kraliçe Azshara’dan, o büyük patlamadan, elflerin büyüyü kendilerine yasaklamasından ve Dathremar Sunstrider’ın bu hakkın ellerinden alınmaya yanaşmamasına kadar her şeyi tek tek anlattı.

Bu hikâyelerin bende derin bir etkisi kalmış olacak ki önce ben de atalarımın vazgeçmediği büyünün peşinden gittim. Neredeyse ırkımızın hikâyesini şekillendiren bu olgunun kaderimiz olduğuna inandırmıştım kendimi. Babama Dalaran’a gitmek istediğimi söylediğimde büyük bir olgunlukla ve keyifle karşılamıştı. Babam hiçbir zaman savaşçı gelenekleriyle büyümediği gibi büyüden de kendini soyutlamıştı. Herhangi bir öğretiye kapılmanın diğer kültürlere ve bakış açılarına karşı körelmeye götürebileceğinden endişe eder, hayatta en önemli değerin bilginin ta kendisi olduğuna inanırdı.

En güzel yıllarım Dalaran’da geçti. Şehrin kapıları büyü ile uğraşmak isteyen tüm ırklara açık olduğundan farklı diyarlardan birçok arkadaş edindim. Fakat içlerinden birine tabiri caizse ilk gördüğüm andan itibaren vurulmuştum: Güzeller güzeli bir gece elfi olan Leira Silverbow. Üç kuşaktan ötedir korucu olan atalarının izinden gitmemiş, Gece elflerinin yeniden büyüye yöneliminden ötürü o da Dalaran’a gelmişti.

Kısa zamanda tanışıp kaynaştık. Herkesten gizli kuytu köşelerde buluşuyor, birbirimize kendi hayat hikâyelerimizi anlatıyorduk. Her buluşmamızda konu dönüp dolaşıp babamın bana anlattıklarına geliyordu ve onları virgülüne bile dokunmadan Leira’ya anlatıyordum. Gün sonunda ikimiz de aynı fikirde birleşiyorduk: Elfler neden ayrı taraflardaki düşmanlardı ki?

Gün sonunda evine gitmek için İttifak hanının önünde her ayrılışımızda bir kan elfi olduğum için kapı arkasında vedalaşıyordum; o ise İttifak flamalarının arkasında gözden kayboluyordu. İşte onu son gördüğüm anda da bu aslanlı flamanın olduğu yerde vedalaşmıştık. Ertesi gün gelmedi. Ondan sonraki gün de. Ve ondan sonraki gün de… Öldüğünün haberini üçüncü günün sonunda almıştım. Külvadi’deki ailesini ziyaret etmek için Dalaran’dan ayrılmış ve Garrosh Hellscream komutasındaki bir grup ork kaldığı köyü yağmalarken hunharca katledilmişti.

Sonra kalamadım Dalaran’da. Leira ile birlikte şehrin her köşesinde o kadar çok anı biriktirmiştim ki onsuz bu şehrin duvarları üzerime üzerime gelmeye başlamıştı. Babama bir mektup yazıp döneceğimi söyledim. Cevabını beklemeden soluğu yanında almıştım zaten. Yine büyük bir olgunlukla her zaman yanımda olduğunu ve kendi kaderimi ancak benim belirleyebileceğimi söyledi.

Bu dünyada zalimler için güçlü biri olmam gerektiğini düşünmüştüm ve tereddüt etmeden Quel’thalas’taki Kan Şövalyeliği birliğine katıldım. Işığa olan inancım ve savaşçı ruhum bir gün mutlaka yaşanılanların intikamını almamı sağlayacaktı. Çok çalıştım ve Lor’themar’ın muhafız alayına kadar yükseldim.

İşte içimdeki bu Orda nefretinin ilk büyük tohumu Leira’nın öldüğü o gün atılmıştı ve o gün bugündür de ne zaman bir İttifak bayrağı görsem, aklıma Leira ve onun bana verdiği huzur geliyordu.

Bir anda Varian’ın sesi ile irkildim.

“Lord Lor’themar… Stormwind’e hoş geldin. Benimle görüşmek istediğini söylemiştin. Seni dinliyorum.”

“Teşekkürler, Kral Varian. Biliyorsun ki Orda birliğinin bir mensubu olarak Savaşşefi Garrosh Hellscream’in yaptıklarından ötürü kendi halkım adına çekincelerim var.”

“Doğru. İttifak olarak Garrosh’un bir şeyler çevirdiğini düşünüyoruz,” dedi Varian.

“Evet. Biz de öyle ve görünüşe bakılırsa Savaşşefi’nin aklındaki Orda’da ne bizim ne de diğer ırkların yeri var. Sözü fazla uzatmak istemiyorum…”

Elini diğer muhafıza doğru uzattı ve ondan aldığı rulo hâlindeki mühürlü kağıt parçasını Varian’a verdi.

“Orda ile diplomatik ilişkilerimizi gözden geçirdiğimiz bu günlerde bize İttifak olarak kucak açabilir misiniz?”

Varian şaşırmıştı, özellikle Doğu Krallıkları‘nın kuzey topraklarında Sylvanas’ın etkisini azaltacak mükemmel bir müttefikin kendi saflarında olmasından daha iyi bir fırsat olamazdı.

O odaya gelene kadar neden orada olduğumuzu bilmediğim için bir anda dizlerimin bağı çözüldü.

‘Sonunda Leira ile birlikte kurduğumuz hayaller gerçek mi oluyor?’

Varian kendisine uzatılan notu okumak için mührü çözerken Halduron Brightwing bir hışım ile odaya girdi. Odada nöbetteki Stormwind askerleri anlık bir tepkiyle kılıçlarını çektiler ve Halduron’u durdurdular. Varian askerlerine silahlarını indirmelerini işaret ederken Halduron bağırdı.

“Lor’themar, Dalaran’da Sunreaverlar’ın katledilmeye başladığının haberini aldık. Bizden yardım bekliyorlar.”

Lor’themar kıpkırmızı kesilmiş bir şekilde Varian’a döndü. “Bu da ne demek oluyor?”

Hiçbir şeyden haberi olmayan Varian ufak bir sessizliğin ardından “Bu benim verdiğim bir emir değil, Lor’themar. Konuyu mutlaka araştıracağım,” dedi.

“Size güvenmekle hata ettiğimi fark ediyorum,” dedi Lor’themar ani bir çıkışla. Çenesini iki santim yukarı kaldırıp Varian’ın elindeki notu hızla aldı ve pelerinini savurup bana ve nöbetteki diğer askerine arkasından gitmemizi işaret ederek odadan ayrıldı.

Yaşanılanların Jaina Proudmoore’un başının altından çıktığını öğrenmemiz çok uzun sürmedi; fakat o gün İttifak’a katılamamış olsak da benim içimdeki aşkı hiç sönmedi.

Bugün Lor’themar’ın muhafız alayından ayrılıp kendi başıma maceraya atılalı tam üç ay oldu.

Şimdilik hâlâ Orda saflarında gözüküyor olsam da sadece biraz daha zamana ihtiyacım var.

İTTİFAK İÇİN!