Lorekeeper

ARTEFAKT ÖYKÜLERİ: WARRIOR

Arms – Strom’kar, the Warbreaker


Strom’kar, Savaşkıran

İnsanlık tarihi, Strom’kar’dan bahsedilmediğinde eksik kalır. Thoradin adındaki ön görülü bir savaş efendisi, bu kılıcı kullanarak tüm ırkını tek bir millet olacak şekilde topladı. İnsanlığın yürüttüğü en büyük savaşlardan birinde trollere karşı halkını zafere taşıdı. Dünyanın kaderini değiştirdi. Strom’kar’ınki şiddetin ve kan dökmenin, kurnazlığın ve çaresizliğin öyküsüdür. Ve nihayetinde tabii ki cesaret ve fedakârlığın…


Strom’kar, Savaşkıran, Bölüm Bir

İlk insan kabilelerinin, bir zamanlar aralarında dolaşan devasa varlıklarla ilgili efsaneleri vardı. Bu kudretli canlılara verilmiş birçok isim vardı ancak en bilineni “vrykul” idi. Halkın dilindeki hikâyelere göre bu devler insanlara, adeta bir ebeveynin evlatlarına bakması gibi göz kulak olmuşlardı. Vrykullar bu ilkel çocuklarına avlanmanın, taş işçiliğinin, demir dövmenin ve savaşmanın yollarını öğretmişlerdi.

Savaş Efendisi Thoradin’in zamanında insan topraklarında yaşamış olan vrykullar çoktan ölüp gitmişlerdi. Var oldukları zamandan kalanlar arasında geride bıraktıkları silahlar vardı. İnsanlar bu silahlara kutsal yadigârlar ve kabilelerinin birer simgesi olarak yaklaşıyorlardı. Ancak daha sonraları Strom’kar olarak bilinecek olan silah bunlardan daha fazlası olacaktı.

Thoradin’in ellerinde tüm insanlığı temsil eden bir simge hâlini alacaktı.


Strom’kar, Savaşkıran, Bölüm 2

Tarihçi Llore tarafından kaleme alınan Tek Gerçek İnsan Krallığı adlı eserin sekizinci bölümünden:

“Yabani Amani trolleri akınlar gerçekleştirip talan ederken bile insan kabileleri birbirleriyle atışıp çatışmaya devam ediyorlardı. Yalnızca Savaş Efendisi Thoradin ve kabilesi Arathi, bu yaptıklarının gerçekten ne kadar ahmakça olduğunun ayırdındaydı. Eğer birlik olmazlarsa bu yosun tenli troller insalığı ezip geçebilir, atalarından kalma topraklarının kutsallığını bozabilirlerdi.

“Böylece Thoradin kendisini kral ilan etti ve kabileleri dize getirmek için yola çıktı. Birçoğunu kendi kız ve erkek evlatlarıyla evlilik yoluyla tarafına çekti. Diğerlerini ise zenginlik ve toprak vaatleri ile.

“Ancak bazıları diplomatik yaklaşımları duymazdan geliyorlardı. Yalnızca şiddetin diliyle konuşuyorlardı.

“Neyse ki Thoradin bu dili de gayet iyi biliyordu.”


Strom’kar, Savaşkıran, Bölüm Üç

Thoradin ve savaşçıları haftalar boyunca Alteraclılar olarak bilinen haşin dağlıları alt etmek için çabaladılar. Taze kral, yeterli süre verilirse bu kabileyi dize getireceğinden emin olsa da ödemesi gereken bedelin yüksek olduğunun da farkındaydı. Boş yere kan dökülmesini önlemek amacıyla taktiklerini değiştirdi.

Thoradin savaş zırhını bıraktı ve göğsünü Arathi kabilesinin sembolleriyle boyadı. Elinde yalnızca Strom’kar ile dağa çıktı ve Alteraclıların lideri Ignaeus’u bir düelloya davet etti.

Çok geçmeden Ignaeus, teni kabilesinin sembolleri ile kızıla boyanmış, silahı bileylenmiş ve öldürmeye aç bir şekilde ormandan çıktı. Thoradin onun yanında boy ve güç olarak ufak kalıyordu ancak Arathi liderinin başka avantajları vardı. Düelloyu, dağların yoğun bir sisle çevrelendikleri gün yapmayı seçmişti. Havayı lehine kullanan Thoradin, Ignaeus’un vahşi saldırılarından kaçtı ve kendisinden iri olan rakibini silahsız bıraktı.

Ignaeus, Thoradin’in insafına kalmıştı ancak Arathi lideri saldırmadı. Strom’kar’ı ıslak toprağa sapladı ve barış için elini uzattı. Alteraclılar’ı o gün saflarına kattı.


Strom’kar, Savaşkıran, Bölüm Dört

Kral Thoradin’in birlik hayallerini yıkabilecek kadar güçlü olan tek kabile Tirisfal Açıklıkları’nda ikamet ediyordu. Bölgenin asil insanlarını Lordain adındaki kudretli bir savaşçı yönetiyordu. Alteraclılar gibi güç gösterilerine boyun eğecek kişiler değillerdi. Thoradin’in bu halkın bağlılığını kazanması için onları inançları üzerinden cezbetmesi gerekiyordu.

Bu yüzden Thoradin ve kişisel korumaları, bölgedeki mabetleri ve kutsal koruları ziyaret ettiler. Kral gittiği her mekanda Lordain ve halkının adetlerine uygun ritüeller düzenledi. Thoradin, Tirisfal insanlarının kutsal kabul ettikleri gümüş el simgesini taşıyan bir kolye bile taşıyordu.

Ziyaretlerinin sonunda Thoradin, Lordain ile tanıştı. Kral, eğer onun saflarına katılırlarsa kabilenin mistik yaklaşımlarını benimseyip tüm Arathi’ye yayacağının sözünü verdi. Bu yemini mühürlemek adına avuç içini Strom’kar’ın kenarı boyunca gezdirdi ve kanını Tirisfal’un toprağına karıştırdı.

Tarihsel kayıtlarda belirtildiğine göre Thoradin “Bu, halkımız arasında akıttığımız tek kan olsun,” demişti.

Ve öyle de oldu. Lordain ve halkı, Kral Thoradin’in önünde diz çöktüler.


Strom’kar, Savaşkıran, Bölüm Beş

Tarihçi Llore tarafından kaleme alınan Tek Gerçek İnsan Krallığı adlı eserin on dördüncü bölümünden:

“Thoradin ve diğer ilk savaş efendileri, kılıçlarını ve baltalarını kutsal kabul ediyorlardı. Birçoğu atalarının ruhlarının bu silahlarda yaşadığına inanıyordu. Bu durum göz önüne alındığında Thoradin’in diğer tüm kabile liderlerini, silahlarını kendisine ödünç vermeleri konusunda ikna edebilmesi oldukça tuhaf bir olaydı.

“Arathi demircileri, bu silahların her birinden bir parça metal alıp Thoradin’in silahına eklediler. Bu dâhiyane bir hareketti; zira böylece kabilelerin sonsuz bağlılığı garanti altına alınmıştı. Bundan sonra kim Thoradin’e karşı çıkıp içinde kendi ataları barındıran kılıç ile çarpışabilirdi ki?

“İş tamamlandığında Thoradin, silahına yeni bir isim verdi: Strom’kar, Savaşkıran.”


Strom’kar, Savaşkıran, Bölüm Altı

İnsan kabileleri bir araya geldikten sonra Thoradin, yeni bir başkent kurmak için yola koyuldu. Bir efsaneye göre aradığı cevabı rüyasında bulmuştu. Bu rüyada babasının bir kurt postu giydiğini görmüştü. Thoradin’e Tirisfal Açıklıkları’nın güneydoğusundaki çorak topraklardan bahsetmişti. Eğer kral başkentini buraya kurarsa halkı refaha ulaşacaktı.

Thoradin rüyasında gördüğü ve günümüzde Arathi Dağlık Bölgesi olarak bilinen toprakları aramaya koyuldu. Hikâyeye göre çorak arazide dolaşan siyah bir kurt gördü. Strom’kar’ı kullanarak tam da o noktadaki toprağın üzerine şehrinin sınırlarını belirleyecek çizgileri oydu. Sonrasında ise çalışmaya başlamaları için taş işçilerini görevlendirdi.

Ve böylece ilk insan krallığının kudretli başkenti Strom hayat buldu.


Strom’kar, Savaşkıran, Bölüm Yedi

Nasıl ki Strom’kar kınında öylece durabilecek bir kılıç değilse Thoradin de aynı şekilde tahtında boş boş oturacak bir kral değildi.

Arathi askerî kuvvetleri, insan topraklarının en uzak sınırlarında devriye geziyor ve Amani trollerinin saldırılarını püskürtüyorlardı. Kral Thoradin çoğunlukla kendi hayatını riske atsa da bu akınlara katılıyordu.

Kayıtlardan birinde Thoradin’in kuvvetlerine saldıran vahşi bir Amani pususundan bahsedilmektedir. Troller insanları dağıtmış, kralı savaşçılarından ayırmışlardı. Troller ona-bir gibi bir oranla sayıca üstün olsalar da Thoradin kaçmadı. Yalvarmadı. Korkuyla sinmedi. Hiçbir gerçek Arathi evladı bu tarz ödlek hareketlerle onurunu lekelemezdi.

Thoradin, Strom’kar’ın kenarını düşmanlarının kafataslarıyla biledi ve çeliğini kanlarıyla boyadı. Korumalar ona ulaştıklarında krallarının bozguna uğratılmış ondan fazla Amani cesedi üzerinde durduğunu gördüler.


Strom’kar, Savaşkıran, Bölüm Sekiz

Tarihçi Evelyna tarafından kaleme alınan Savaşan Kabileler ve Arathor’un Yükselişi adlı eserinin yirmi dokuzuncu bölümünden:

“Arathor ve Quel’Thalas’ın asil elfleri, Amanileri yenilgiye uğratabilmek için bir ittifak kurdular. Kral Thoradin yirmi binden fazla insan askerini bir araya getirip ordusunu trollerin üstüne saldı. Nihai savaş ise Alterac Kalesi’nde yaşandı. Amani kuvvetleri kaleyi kuşatma altına aldılar. İnsanlar kaleyi bu hücuma karşı korurlarken asil elfler de trollerin arka cephesine saldırdılar.

“Thoradin askerleri ile birlikte Amani savaş bölüklerinin arasından güçlükle ilerliyor, Strom’kar trol üstüne trol kesiyordu. Kuvvetlerinin düşmanlarının sayısını azalttığını fark ettiği anda gizli silahını ortaya çıkardı.

“Yüz insan büyücü, Alterac Kalesi’nde belirdi. Elf büyücülerle birlikte güçlerini birleştirdiler ve Amaniler üzerine korkunç derecede güçlü tek bir büyü indirdiler. Bir ateş sütunu göğü yardı ve troller üzerinde infilak etti. Uluyan alev seli Amanileri yakıp kül etti.

“Böylece insanların ve elflerin galibiyetiyle Trol Savaşları sona erdi.”


Strom’kar, Savaşkıran, Bölüm Dokuz

Trol Savaşları sonrasında Thoradin, insanların asil elflerle olan sadakat bağlarını garanti altına almak adına Quel’Thalas’a diplomatik bir ziyarette bulundu. Kral, askerî bir anlaşma yaptı; böylece eğer Amaniler herhangi birinin topraklarını tekrar tehdit ederlerse iki taraf da yardıma koşacaktı. Elfler ile bölgesel yeni sınırlar belirledi ve Arathor’u nesiller boyunca refah içerisinde bırakacak ticarî anlaşmalar yaptı.

Elfler, Thoradin Quel’Thalas’tan ayrılmadan önce ona bir hediye verdiler. En büyük demircileri ve efsuncuları Strom’kar üzerinde çalışıp onu olağanüstü bir güç ile doldurdular. Thoradin, elflerin bu şaheserliğine hayretle bakakaldı. Yeni Strom’kar adeta bu dünyadan olmayan bir güzellikle parlıyordu. Thoradin’in ellerinde hiçbir ağırlığı yokmuş gibiydi ve onu ne kadar kullanırsa kullansın körleşmiyordu.


Strom’kar, Savaşkıran, Bölüm On

Yaşlandığı vakit kır saçlı Thoradin, barış içerisinde tahtından çekildi. Geleneği bozarak Strom’kar’ı kendisine sakladı. Bazıları bunun açgözlülükle yapılmış bir hareket olduğunu dile getirse de Thoradin kılıcı yalnızca işlevsel sebeplerden ötürü barındırıyordu. Strom’kar, bir kraliyet sembolü hâline gelmişti. Thoradin sadece kılıcı taşıyan kişinin değil, kendi soyunun Arathor halkınca meşru hükümdarlar olarak görülmesini istiyordu.

Liderlik sorumluluklarından kurtulan Thoradin, zamanının çoğunu Tirisfal Açıklıkları’ndaki kadim yıkıntılar üzerinde çalışarak geçirdi. İnsanlığın kökeni ve bir zamanlar bu topraklarda dolaşan devlerle ilgili hikâyeleri takıntı hâline getirmişti. Thoradin, Strom’kar’ın efsunlarını kullanarak saklı kalmış güç dolu mekanların yerini tespit etmeyi öğrendi.

Tirisfal boyunca yaptığı gezilerden birinde Thoradin ve küçük bir grup takipçisi, buldukları gizemli yer altı mezarlarına girdiler. Efsanelere göre hiçbiri bir daha görülmedi.


Strom’kar, Savaşkıran, Bölüm On Bir

Thoradin’in başına ne geldiğine dair birçok tuhaf öykü vardır ancak en tuhafı gerçekte ne olduğudur. Tirisfal Açıklıkları’nda varlığı uzun süre önce unutulmuş iki yer altı odası keşfetti. Bir tanesi ulu bekçi Tyr’e aitti. Diğeri ise meşum Eski Tanrılar’ın gözünü kan bürümüş hizmetkârlarından biri olan, Zakajz adıyla bilinen canavarındı.

Yazılı tarihten önce Tyr, Azeroth’un kalbini sarsan bir çarpışma sırasında Zakajz’ı yenebilmek için kendisini feda etmişti. Bekçinin müttefikleri, iki rakibin bedenlerini efsanevi çarpışmanın yaşandığı yere gömmüşler, içeride yatanların herhangi biri tarafından rahatsız edilmesini önlemek için de kabri büyülü korumalarla mühürlemişlerdi.

Yerin altında kilitli duran büyük karanlıktan habersiz olan Thoradin, beraberindeki büyücülere bu mühürleri kırma emri verdi. Başarılı oldular… ve bunu yaparken mistik büyü uygulamaları da kazara Zakajz’ı diriltti. Hantal yaratık takipçilerini parçalarken eski kral Thoradin kaçmadı. Yalvarmadı. Korkuyla sinmedi. Hiçbir gerçek Arathi evladı bu tarz ödlek hareketlerle onurunu lekelemezdi.

Thoradin, kılıcı Zakajz’ın kafatasına geçirerek Strom’kar’ın kenarını son bir kez biledi. Kılıcın elfler tarafından yapılan efsunları korkunç yaratığı deri bir uykuya dalmaya zorladı ve hücrelerinin yenilenmesini engelledi.

Bu, Thoradin’in son kudretli hareketiydi. Saldırı anında Zakajz tarafından verilen ölümcül bir yara almıştı. İnsanlığı bir araya getiren kral, Strom’kar’ın son bir düşmanın kanıyla lekelendiği o gün hayatını kaybetti.

Fury – Odyn’s Fury, Helya’s Wrath, Warswords of the Valarjar


Odyn’in Hiddeti & Helya’nın Gazabı, Valarjar’ın Savaşkılıçları

Bekçi Odyn, bu dünyanın tabii yaratıklarının güvenilmeyecek kadar zayıf, dayanıksız ve kısa ömürlü olduğuna inanıyordu. Ne kadar ahmakça yaklaştığını ona zaten gösterdin ve göstermeye devam edeceğinden hiçbirimiz şüphe duymuyoruz.
Şimdiyse Odyn’in değerli silahlarını Azeroth’u korumak adına kullanacaksın. Git ve kendi mirasını yarat.


Valarjar’ın Savaşkılıçları, Bölüm Bir

Bekçi Odyn, titan-yapımı şampiyonlar olan Valarjar’ı yaratmaya esinlendi ve onları birçok tehditle karşı karşıya kalacağını bildiği Azeroth’u korumakla görevlendirdi. Ancak bu rüyanın gerçekleşmesi engellendi ve Valarjarları binlerce yıl boyunca hapsedildi.

Odyn esir düşmeden önce iki kılıç yaratmıştı. Bu kılıçların amacı, Valarjar arasında en kudretli olana hizmet etmekti.

Ancak bunun yerine düşmanlarının eline düştü.


Valarjar’ın Savaşkılıçları, Bölüm İki

Kadim zamanlarda Odyn, hayatlarını şanlı savaşlarda kaybeden en güçlü vrykulların ruhlarının barınabileceği bir mabet olan Yiğitlik Salonları’nın yapımını gözetmişti. Eski Tanrılar’a karşı Panteon’un ordularını yönetmişti ve kötülüğün güçlerine karşı duracak cesur ve korkusuz savaşçılara her daim ihtiyaç duyulacağını biliyordu.

Vrykullar arasındaki en yetenekli demircilerden bu eşi benzeri görülmemiş savaşçılar için silah ve zırh yapılması istendi. Bekçi Odyn, bu demirciler arasında bir tanesinin çıkardığı işten oldukça etkilendi; kalkanları hafif ancak güçlüydü, usta bir savaşçının elinde gerçek anlamda hayrete düşürecek nitelikteydi.

Odyn ondan yeni bir şeyler denemesini istedi. “Yalnızca savunmaya odanklanma,” dedi bekçi, “saldırmanın şairane sanatına da eğil.”

Demirci, Odyn’in sözlerini dinledi ve kısa süre sonra bir vrykul ocağında dövülmüş en muazzam kılıçlardan ikisini bekçiye sundu. Odyn bu kılıçları yalnızca kabul etmedi, aynı zamanda onları kendi gücüyle kutsadı.

Odyn bu savaşkılıçlarını Yiğitlik Salonları’na astı ve şampiyonları olan Valarjar’a ilham vermelerini sağladı. “Bunlar yalnızca aranızda en kudretli olan tarafından kuşanılacak,” dedi Odyn. “Hadi o zaman, gidin. Buna layık olduğunuzu kanıtlayın.”

Sonunda birinin bu zorlu görevin üstesinden gelmesi uzun yıllar alacaktı.


Valarjar’ın Savaşkılıçları, Bölüm Üç

Bu silahları savaş meydanına taşıyacak ilk ve tek Valarjar’ın ismi Ingvar’dı. Yaşarken tanınmış bir savaşçıydı; ölümünden sonra ise bir efsane olmuştu.

Her daim saldırgan bir yapıya sahip olan Ingvar, karanlık büyü sızdırdığı düşünülen bir mağarayı araştırmak amacıyla bir akıncı birliğine liderlik ediyordu. Burada korkunç bir şey buldular: Eski Tanrılar tarafından yozlaştırılan bir sürü yaratık ile karşılaştılar. Eski Tanrılar’ın titan-yapımlarına karşı yürüttükleri savaş yenilgiyle sonuçlandığında C’Thun, dünyanın dört bir yanına uzanmış ve dokunabildiği her zihni ele geçirmişti.

Ingvar ve yoldaşları, korkutucu derecede fazla sayıda düşmanla karşı karşıyalardı. Ancak kaçmadılar. Vrykulların birçoğu ilk dakikalarda alt edilmiş olsalar da Ingvar duruşunu korudu. Ciddi şekilde yaralanmış olmasına rağmen mağara boyunca çarpıştı ve içerisinde yer alan tüm düşmanları yok etti.

Son nefesini verdiğinde ruhu, Val’kyr Helya tarafından kendisini içtenlikle karşılayacak olan Odyn’in yanına, Yiğitlik Salonları’na gönderildi.


Valarjar’ın Savaşkılıçları, Bölüm Dört

Ingvar’ın ölümü, akıl almaz zorluklara rağmen zaferle sonuçlanan muazzam bir fedakârlıktı. Bekçi Odyn, onun tüm Valarjar arasında bir erdem örneği olduğunu dile getirdi ve savaşkılıçlarını ona takdim etti. Ingvar, büyük tehlikelerle karşılaşıldığı anlarda Valarjar’ı çarpışmaya taşıyan ilk kişi oluyordu.

Ancak bu kahramanca hareketleri çok kısa bir süre içerisinde son buldu.

Odyn, Yiğitlik Salonları ve Valarjar ile ilgili hayalini ilk kurmaya başladığında kendisini kanıtlamış ruhları sonsuza kadar koruyabilecek güce sahip Val’kyr adındaki varlıkları yaratması gerekmişti. Helya bir Val’kyr olmakla ilgilenmemişti. Aslında hiç kimse gönüllü olmamıştı. Odyn, onu ve diğerlerini kendi iradelerinin dışında zorla Val’kyr’e dönüştürdü.

Helya’nın uzun yıllar boyunca intikam peşinde koşma şansı olmadı. Bunu yapma fırsatı karşısına çıktığında ise bir an bile tereddüt etmedi.


Valarjar’ın Savaşkılıçları, Bölüm Beş

Bekçi Loken, deliliğin pençesine düşmüştü ancak zeki biriydi. Odyn ve Valarjar’ının zorlu düşmanlar olacaklarını biliyordu ve bu yüzden Helya’ya bir teklifle gitti. Odyn’in Helya üzerindeki kontrolünü kıracaktı; karşılığında ise Helya, Odyn’i ve şampiyonlarını Yiğitlik Salonları’na hapsedecekti.

Helya’nın öfkesi benliğinin derinliklerini kavuruyordu ve hemen kabul etti. Plan neredeyse hiçbir sorun çıkmadan gerçekleşti. Odyn, Helya’nın isyanına karşı hazırlıksızdı ve Valarjar’ın çok büyük bir kısmıyla birlikte etkisiz hâle getirilip gökteki mabedin içine hapsedildi.

Helya saldırdığında yalnızca birkaç Valarjar Yiğitlik Salonları’nın dışındaydı. Ingvar bunlardan biriydi.

Savaşkılıçlarını aldı ve Helya’yı mağlup edip Odyn’i serbest bırakma umuduyla harekete geçti.


Valarjar’ın Savaşkılıçları, Bölüm Altı

Bir Val’kyr olarak Helya, ölenlerin ruhları üzerinde olağanüstü bir kontrol gücüne sahipti. Şampiyon olsun veya olmasın, Ingvar muhtemelen kazanamayacağı bir çarpışmayla yüzleşeceğini fark etti.

Ancak Odyn’in gücüyle doldurulmuş olan bu savaşkılıçlarına sahipti. Kendisinden başka hiç kimse böyle bir işe girişemezdi.

Ingvar, Helya’yı buldu ve onu öldürmeye çalıştı. Ellerinde tuttuğu kılıçlar Val’kyr’i neredeyse alt ediyordu. Ancak Helya en sonunda onun ruhu üzerinde egemenlik sağladı ve cezasını verdi. Kılıçları, Yiğitlik Salonları’na hapsolmamış az sayıdaki diğer Valarjar artefaktları gibi Azeroth’a düştü.

Helya bu kılıçları, Bekçi Odyn’e karşı kazandığı zaferin birer yadigârı olarak sakladı.


Valarjar’ın Savaşkılıçları, Bölüm Yedi

Binlerce yıl boyunca Helya, ölen vrykullar arasında bulabildiği tüm ruhları topladı ve böylece yozlaştırılmış diriölü vrykullardan oluşan Kvaldir birliklerinin sayısı durmadan arttı.

Helya, kahraman vrykullar arasında yalnızca ölenlerin değil, yaşayanların da peşine düştü. Odyn ile arasındaki anlaşmazlığın ardındaki gerçeği öğrenmeye yaklaşan her vrykul bir hedef hâline geliyor ve Helya da Kvaldir güçlerini bu kişileri acımasız bir şekilde öldürmeleri için gönderiyordu.

Helheimlı Helarjar adını taşıyan kendi şampiyonlarını yaratmaya başladı ve onları Azeroth’taki düşmanlarını aramakla görevlendirdi.

Valarjar’ın Savaşkılıçları, Bölüm Sekiz

Helya’nın eline düşen her ruh anlatılmaz acılar çekti. Helheim, Yiğitlik Salonları’na gidip birer Valarjar olabilecek kadar değerli oldukları hâlde kendilerini Kvaldir’e dönüşmüş bulan vrykul kahramanları için işkencenin ta kendisiydi.

Bu vrykulların birçoğu ölümde, aslen hayatta olduklarından daha tehlikeli varlıklara dönüştüler. Helya tarafından güçlendirilen ve onu hayal kırıklığına uğratmaktan korkan Kvaldirler, ateşli bir şekilde her emrini yerine getirmeye başladılar.

Nihayetinde bir Kvaldir, Helya’nın dikkatini çekti. Vigfus Bladewind, vrykullara karşı verilmekte olan savaşta ön plana çıkmıştı ve Helya da onun savaşkılıçlarını sonsuza kadar taşımaya layık olduğuna karar verdi.

Odyn’in vefakâr takipçilerinin hayatını almak için çok değer verdiği silahları kullanmaktan daha iyi bir yol olabilir miydi?


Valarjar’ın Savaşkılıçları, Bölüm Dokuz

Vigfus Bladewind, bu silahları yıllar boyunca birçok vrykul kahramanını öldürmek için kullandı. Helya da aynı Odyn gibi gücünün bir kısmını bu kılıçlara aktarmıştı. Böylece yalnızca öldürme potansiyelleri artmamış, aynı zamanda Helya için kurbanların ruhlarını ele geçirmeyi de kolaylaştırmışlardı.

Bu silahları gerçek anlamda muhteşem kılan aslında Helya’nın gücüdür. Nefretiyle bütünleşen kudreti, Odyn’in ruhuna karşı durmak bilmeden çarpışmaktadır. Bu enerjilerin arasındaki gerilim sonsuza kadar bu kılıçları etkileyecek, onları savaşa taşıyanları etkisi altına alıp bastırmakla tehdit edecektir.

Bunu asla unutma.


Valarjar’ın Savaşkılıçları, Bölüm On

Helya’nın şampiyonu olan Vigfus Bladewind, bu silahları bin yıl boyunca taşıdı ve anlatılamayacak kadar çok kahraman kanı döktü.

Bazı zamanlarda Helya, onun hâlâ lütfuna layık olup olmadığını test ederdi. Kazanması imkânsız savaşlar sunardı. Bazı zamanlarda diğer kudretli Kvaldirler ile dövüşmesini sağlar veya hiçbir yardım almadan tek başına saldırması için onu vrykul yerleşimlerine gönderirdi.

Ellerinde bu silahlar varken hiçbir başarısızlığa uğramadı.


Valarjar’ın Savaşkılıçları, Bölüm On Bir

Bladewind yok edilmeden önceki anlarda Helya’dan yardım diledi. Helya bu isteğini yerine getirdi ve ruhunun daha büyük bir kısmını silahlara aktardı. Aktarılan bu fazladan güç sonsuza kadar silahların içinde kalmaya devam edecek.

Bu silahlar, korkusuzca çarpışan kudretli savaşçılara destek olmaları için dövüldüler. Kana susamışlığı güce dönüştürürler ve ancak yılmaz bir iradeye sahip olan biri onları kontrol edebilmeyi umabilir. Eğer bir daha Azeroth’a karşı kullanılırlarsa dünyamız bundan sağ kurtulamayabilir.

Ancak onu korumak için kullanılırlarsa dünyamız asla alt edilmeyecektir.

Protection – Scale of the Earth-Warder


Toprağın Koruyucusu’nun Pulu

Bu muhteşem artefaktlar, Toprağın Koruyucusu Neltharion’un tek bir pulundan dövüldüler. Tahmin edebileceğin gibi onları edinmek için büyük bir bedel ödendi.

Bu kılıç ve kalkan, efsanevi bir vrykul savaşçısı ve kralı tarafından kuşandı ve sayısız savaş gördü. Yardımın sayesinde ruhu huzur içinde yatacak; ancak silahları artık sana geçti. Ona kazandırdıkları zaferleri sana da bahşetsinler.


Toprağın Koruyucusu’nun Pulu, Bölüm Bir

Odyn Yiğitlik Salonları’nı yarattığında sayısız vrykul, kudretli Valarjar’ına katılmaya layık olduklarını kanıtlamanın yollarını aradılar. Muhtemelen aralarından hiçbiri, sonraları kral olacak olan Magnar Icebreaker kadar çok uğraşmamıştır. Savaşlardaki zaferleri sayılamayacak kadar çoktu ve elde ettiği başarıların kudreti, diğer vrykullara da kendi kahramanca miraslarını arama konusunda ilham oldu.

En büyük başarılarından birçoğu, iki efsanevi artefakt sayesinde gerçekleşmişti: Toprağın Koruyucusu’nun Pulu ve Pulkeskisi. Onları elde etmek Magnar’ın neredeyse hayatına mâl olmuştu ancak içlerindeki güç, onu ulaşmayı hayal dahi edemeyeceği kadar yüksek bir konuma taşıdı.


Toprağın Koruyucusu’nun Pulu, Bölüm İki

Kuzeyyarı’nda gerçekleştirdiği başarılı seferinden sonra Magnar’a yoldaşları tarafından “Icebreaker” ismi verildi. Magnar, nerubian kuluçkalarını ararken düşmanlarını şaşırtmanın bir yolunu bulmuştu. Buzullardan oluşan duvarlardaki çatlaklar tünellere dönüştürülebiliyordu ve böylece düşman kalelerinin derinlerine kazmasını ve onlara içeriden saldırmasını mümkün kılıyordu.

Magnar, Azeroth boyunca seyahat ederken birçok güçlü yaratıkla karşılaştı; ancak aralarından hiçbiri onu Toprağın Ejderha Vekili Neltharion kadar etkilemedi. Vrykullar ile ejderhalar nadiren iletişime geçecek bir sebep bulurlardı ancak yıllar boyunca Magnar, Neltharion semada uçarken onu korkuyla karışık bir saygı duyarak izlemekten asla vazgeçmedi. Neltharion’un ini, vrykulların evi olan Stormheim’a yakın olduğundan içerisinde neler olabileceğini merak etmeye başladı. Toprağın Koruyucusu yuvasında acaba ne tür harikalar barındırıyordu? Vrykullar oradan ne tür bir güç elde edebilirlerdi?

Bu merakı bir takıntıya dönüşecekti.


Toprağın Koruyucusu’nun Pulu, Bölüm Üç

Magnar Icebreaker, bir vrykul akıncı müfrezesini kendisiyle beraber Neltharion’un inine gelmeleri konusunda ikna etti. Ejderha Vekil dağını terk edene kadar beklediler ve ardından dikkatle içeri sızdılar. Hazine veya artefaktlar bulmayı umut ediyorlardı; karşılaştıkları şey ise bir yığın düşmandı.

Neltharion gitmiş olmasına rağmen soydaşlarının çoğu hâlâ oradaydı. Yücedağ’ın altındaki küçük yan mağaralarda, vrykul işgalcilerini imkânsız zorluklara karşı savaşmaya iten büyük bir çarpışma patlak verdi. Magnar ekibini çıkışa doğru çılgınca bir koşuya sürse de onlar kaçmayı başaramadan Neltharion inine geri döndü.

Mülküne izinsiz girenleri görünce öfkeyle dolan Ejderha Vekil , tek bir ölümcül nefesle ateş püskürdü. Saklanacak veya kaçacak bir yer yoktu. Çaresizlik içindeki Magnar, yerde bulunan atıklar arasından bir parça kaldırdı –bu, Neltharion’un döktüğü pullardan biriydi. Hayatını kurtarmıştı. Alev patlaması siyah pulun yanlarından savruldu ancak saldırının saf gücü, onu Yücedağ’ın yamaçlarından aşağıya yuvarlanacak şekilde inin dışına fırlattı.

Magnar kötü yaralanmıştı ancak hayattaydı.


Toprağın Koruyucusu’nun Pulu, Bölüm Dört

Bir siyah ejderhanın gazabı öyle kolaylıkla altından kalkılabilecek bir şey değildi. Yaralarının tamamen iyileşmesi Magnar’ın yıllarını aldı.

Vaktini Neltharion’un ininden edindiği pulu incelemekle geçirdi. Sağlamlığı onu mest etmişti. Kendisini ateş dolu bir ölümden kurtarırken ne bir çizik almış ne de yanmıştı. Magnar bu pulun uzun süre dayanacak bir silaha dönüştürmek istiyordu ancak hiçbir vrykul demircisi böylesine olağan dışı bir parçayı nasıl şekillendirebileceğini bilmiyordu.

Magnar sağlığını geri kazanırken demir işleme sanatı üzerine çalışmaya başladı. Eğer kimse bu pulun gerçek potansiyelini nasıl ortaya çıkartacağını bilmiyorsa kendisi yapmayı öğrenecekti.


Toprağın Koruyucusu’nun Pulu, Bölüm Beş

Çok az kişi Magnar’ın hareketlerine anlam verebiliyordu. Birçok vrykul bir demirci ocağında çalışarak değil, savaş meydanında nam salarak Yiğitlik Salonları’nda bir yer edinmeye çalışıyordu. Zaman içerisinde Magnar, kendi adına saygı duyulur bir demirci hâline geldi. Yaptığı kılıçların kenarları, diğer demircilerinkinden daha keskin ve hassas oluyordu.

Öyle olmaları gerekiyordu. Magnar, Neltharion’un pulunu kıymetli bir kalkana dönüştürmek için tek bir şansı olacağını biliyordu.

Vakti geldiğinde Magnar, kendi ocağına kapandı ve çalışmaya başladı. Ancak günler sonra dışarıya çıktı. Ellerinde daha önce hiçbir vrykulun görmediği nitelikte silahlar taşıyordu. Bir tanesi akıl almaz derecede dayanıklı bir kalkandı. Diğeri ise kenarı incelikle bilenmiş bir kılıçtı. Bu, Magnar’ın bir silah yarattığı son andı.

Başka bir silaha ihtiyacı olmayacaktı.


Toprağın Koruyucusu’nun Pulu, Bölüm Altı

Magnar hâlihazırda saygı duyulan bir savaşçıydı. Ellerindeki yeni kılıcı ve kalkanı sayesinde ise bir efsaneye dönüştü. Yücedağ’da felaketle son bulan tehlikeli girişiminden sonra karşılaştığı mücadelelere daha düşünceli ve disiplinli yaklaşmaya başlamıştı; vrykulun düşmanlarının ise bu yeni edindiği güce karşı koyma şansları yoktu.

Edindiği her zafer ile birlikte diğer vrykullar da Magnar’ın saflarına katılmaya başladılar; böylece onun hayret verici becerileri sayesinde ölümsüz şampiyonlar olan Valarjar’a katılabilmek için Yiğitlik Salonları’na kolayca gidebileceklerine inanıyorlardı.

Çok geçmeden Magnar, vrykul halkının oldukça bir bölümüne liderlik eder oldu. Silahlarını dövdükten yalnızca birkaç sene sonra Kral Magnar Icebreaker olarak anılmaya başlandı.


Toprağın Koruyucusu’nun Pulu, Bölüm Yedi

Nihayetinde Magnar Icebreaker, dikkatini isim yaptığı bölgeye çevirdi: Kuzeyyarı. Böceğimsi nerubian ordularından geriye kalanlar, Ulduar’ı ve barındırdığı titan mekanizmalarını ele geçirmek amacıyla tekrar mağaralarından çıkıyorlardı.

Karşılarında Magnar olunca çok da uzağa gidemediler. Nerubianlara karşı duran halkına liderlik eden kral, onları Azjol-Nerub’un girişine kadar geri sürdü. Nerubianların mağlubiyeti o kadar büyüktü ki bin yıl boyunca herhangi bir saldırı gerçekleştirmediler.


Toprağın Koruyucusu’nun Pulu, Bölüm Sekiz

Magnar’ın öldükten sonra Yiğitlik Salonları’na gideceği konusunda hiçbir vrykulun şüphesi yoktu. Helya, Bekçi Odyn ve Valarjar’ı mühürlemiş olsa da Magnar’ın ruhunun yine de bu geçişi gerçekleştirebilecek kadar güçlü olup olmadığını merak ediyordu.

Kral Magnar Icebreaker ise gözünü Stormheim’da bulunan ve artık Asildoğanların yaşadığı şehre dikmişti. Vrykulun inancına göre Odyn’in yanında yer alacakları şanlı ahiretin yolu ancak atalarının evini tekrar ele geçirirlerse açılacaktı.

Helya ve takipçileri, Magnar’ın bu gayesinin kralı alt edebilme şansı doğuracağını biliyorlardı… ve eğer şans onlardan yana olursa ruhu Yiğitlik Salonları’na gitmeyecek, Helheim’a sürüklenecekti.


Toprağın Koruyucusu’nun Pulu, Bölüm Dokuz

Vrykullar, gaddarlıkları ile Asildoğanları şaşırtacak şekilde Stormheim’a büyük bir saldırı düzenlediler. İki taraf haftalar boyunca çarpıştılar. Magnar hücumu yönetiyordu. Toprağın Koruyucusu’nun Pulu, onu elflerin mistik saldırılarından korudu ve vrykulun taarruzu öylesine anlık zaferler kazandırdı ki oldukça hızlı bir şekilde Asildoğanlar’ı şehirden tamamen sürdüler.

Elflerin şehri geri almak için son şansları, Gecedoğan Geçidi’nde saklıydı. Asildoğanlar son bir karşı saldırı için güçlerini topladılar ve vrykullar ile sınırlı bir alanda şiddetli bir arbedeye giriştiler.

Nihayetinde vrykullar galip geldiler. Asildoğanlar, hayatlarını kurtarmak için kaçmak zorunda kaldılar. Bir daha da Stormheim toprakları üzerinde hak talebinde bulunmadılar.

Ancak Magnar tam da o en büyük zafer anında ihanete uğradı.


Toprağın Koruyucusu’nun Pulu, Bölüm On

Helya’nın hizmetkârları, vrykullar Asildoğanlar’a karşı zafer kazandıktan yalnızca birkaç dakika sonra saldırdılar. Vrykullar arasında yer alan hainler, Magnar’ın en yakın sırdaşlarını ve oğlu Hruthnir’i katletmek için atıldılar. Helya’nın takipçileri olan Helarjar da Magnar’ın öldürüldüğünden emin olmak adına tam bu kaosun ortasında çıkageldiler.

Oğlunun katledildiğini gören Magnar, hiddetle dolup taştı. Adeta bir ölüm kasırgasına dönüştü ve uzanabildiği her yerdeki düşmanı öldürdü. Kendisi en sonunda düşmeden önce sayısız Kvaldir ve vrykul haini kılıcının ucunda can verdi. Halkı bir araya gelebilmiş ve Helarjar’ın Stormheim’ı ele geçirmesini önleyebilmişti; ancak krallarını kurtarmak için çok geç kalmışlardı.


Toprağın Koruyucusu’nun Pulu, Bölüm On Bir

Ölüm geldiğinde Magnar’ın ruhu ortada kaldı. Hiddeti onu Yiğitlik Salonları’na gitmekten alıkoyuyordu; ancak aynı şekilde Helya’nın eline düşmekten de kurtarıyordu.

Binlerce, binlerce yıl boyunca hakşinas bir öfkeyle yanıp tutuştu; mazide kalan bir hayat ile ölümden sonra hak ettiği yaşam arasında bekleyip durdu. Ancak artık özgür kaldığı için Odyn’in huzurunda oğluyla kavuşabildi.

Kaderlerinde onları taşıyacak bir sonraki kişiye şan ve onur getirmek olan silahları ise Azeroth’ta bulunuyor.