Lorekeeper

WARCRAFT TARİHÇELERİ – BÖLÜM 23: İLK SAVAŞŞEFİ, KARABOR VE SHATTRATH

Gul’dan ve emrindeki Gölge Konseyi, Orda’nın herhangi bir sıkıntı çıkmadan oluşturulabilmesi ve orkların Lejyon’un birer piyonu hâline gelebilmesi için kurdukları sinsi planlarla ilerliyorlar, kendilerine tehdit yaratabilecek kişileri de öldürterek susturuyorlardı. Zagrel’in ölümüyle birlikte bir toplantı çağrısı yapan Gul’dan, tüm klanlardan Oshu’gun’da bir araya gelinmesini istedi. Amacı çeşitli görülerle aklı karışmış olan şamanların da yardımıyla orkları tam anlamıyla draeneilara karşı duracak hâle getirmek ve Karakaya Klanı’nın lideri Blackhand’i Savaşşefi ilan etmekti.

Klanlar Oshu’gun’da toplandıkları zaman Gul’dan hain planlarıyla ilgili hiçbir şey belli etmeden onların korkuları üzerinden oynamaya başladı. Şamanlar yıllardır elementlerle iletişime geçemiyorlardı ve artık terk edildikleri gerçeğiyle yüzleşmek zorundalardı. Gul’dan’a göreyse güçlerini tazeleyebilecek ve daha da kudretli olabilecekleri bir yol vardı; Karakaya şamanları çoktan bu öğretiyi benimsemişlerdi. Bu yol fel büyüsünden başkası değildi.

Gul’dan, yüce varlıkların Karakaya Klanı’nı bu büyüyle kutsadıklarını anlattı ama kimsenin ne iblislerden ne de Yakan Lejyon’dan haberi vardı; yalnızca Gölge Konseyi’nin oldukça az sayıdaki üyesi gerçeği biliyordu. Gul’dan’ın yönlendirmesiyle elde ettikleri gücü göstermeye başlayan Karakaya fel büyücüleri, yanlarında getirdikleri bir grup draenei esirinin yaşam enerjilerini çekip onları yakarak öldürdüler. Uzun süredir herhangi bir güç kullanamayan diğer şamanlar ise gördükleri karşısında şaşkınlığa düşüp büyük bir şevkle fel büyüsünü öğrenmek istediklerini dile getirdiler; öyle ki aralarında Ayazkurdu Klanı’nın şamanı Drek’Thar bile vardı. Böylece ork şamanlar, ne tür bir karanlığa adım attıklarından habersiz bir şekilde birer fel büyücüsü olmak üzere Karakaya Klanı tarafından eğitilmeye başlandılar.

Gul’dan’ın planları burada son bulmadı. Klanlara tekrar hitap ederek draeneiların harekete geçmekte olduklarını anlattı ve birlikte hareket etmezlerse ork ırkının sonunun geleceğini söyledi. Bunu yapabilmek için de tek bir lidere, bir savaşşefine ihtiyaçları vardı; en uygun aday ise Blackhand’den başkası değildi. Ork klanlarının bir kısmı Karakayaları bir tehdit olarak görüyor olsalar da ne kadar güçlü olduklarını inkâr edemiyorlardı. En sonunda oylamaya gidildi ve Blackhand oy birliğiyle Savaşşefi seçildi.

Savaşşefi Blackhand

Blackhand ilk iş olarak Tanaan bölgesinin batısında bir üs inşa edilmesini emretti. Hisar olarak adlandırılacak olan bu yapı, Orda’nın ana merkezi ve başkenti olarak tasarlanacaktı. Klanlar bu tarafsız ortamda diledikleri gibi bir araya gelebilecek, şefler kendi aralarındaki görüşmeleri burada gerçekleştirebilecek, fel büyücüler eğitimlerini burada sürdürebileceklerdi; dahası Gölge Konseyi’nin de ana üssü olacaktı ancak bunu sadece Gul’dan’a en yakın sınırlı sayıdaki ork biliyordu ve olan biten her şeyi kimsenin haberi olmadan ona raporluyorlardı.

Hisar’ın inşası devam ederken Savaşşefi Blackhand, Orda’yı düzene sokabilmek için yeni kurallar koymaya başladı. Her klanın güçlü ve zayıf olduğu noktaları gayet iyi biliyordu, bu yüzden de onlara uygun görevler atamaya karar verdi. Küçük ve nispeten daha mobil olan klanlar, akıncıları ve destek birimlerini oluşturacaklardı; bunlar Kanayan Oyuk, Ejderboğazı, Parçalanmış El, Gümbürbey, Gölgeay ve Kemikkemiren klanlarıydı. Karakaya, Savaşnarası ve Ayazkurdu klanları ise Orda’nın ana saldırı gücünü oluşturanlar arasındalardı. Bununla da yetinmeyen Blackhand, Orda’nın ana keşif birliğini oluşturmak için bizzat seçtiği bireylerle Sırıtan Kara Diş adını verdiği yepyeni bir klan kurdu.

Blackhand’in kurallarını ve yönetimini her ork hoş karşılamadı, hatta açıkça karşı çıkanlar bile oldu. Ancak Blackhand’in hiç kimseyi dinlemeye ve yönetiminin sorgulanmasını göze almaya niyeti yoktu; bu yüzden kendisine karşı çıkanları idam ettirdi ve gerek gördüğü zamanlarda klanları açıkça tehdit etti. Yöntemleri tartışılır olsa da diğer klanlar zaman içerisinde Blackhand’e karşı çıkmamaları gerektiğini öğrenerek emirlerine itaat etmeye başladılar.

Hisar

Yönetimin ve nizamın bozulmadan devam etmesini sağlamak isteyen Blackhand, kendisine yardımcı olabilecek bazı isimleri teğmen olarak atadı. Bu isimler arasında özellikle ön plana çıkan üç isim Eitrigg, Orgrim Doomhammer ve Varok Saurfang’di. Sağlam temeller üzerine oturtulmaya başlanan Orda’nın savaştaki etkinliğini arttırmak amacıyla harekete geçen Savaşşefi’nin emriyle Gorgrond’daki ocaklarda binlerce silah ve zırh dövüldü. Asker sayısını arttırmak amacıyla ogrelere ve mok’nathallara Orda’ya katılma fırsatı sunuldu. Savaşşefi’nin talebiyle klanları ziyaret etmeye başlayan fel büyücüleri, karanlık güçlerini kullanarak doğal olmayan yöntemlerle orkların güçlenmelerini ve gelişmelerini sağladılar. Diğer klanlar bunu bir lütuf olarak görürken Durotan şüphelerini kendine saklamak zorunda kaldı zira itaatsizlik düşüncesiyle klanının katledilmesini istemiyordu; ancak bu sessizliğinden ötürü Ayazkurdu orklarının fel büyüsüyle güçlendirilmesini izlemek zorunda kalırken tenlerinin yeşile dönmeye başladığını da dehşet içinde fark etti.

Orda’nın yönetimi ve iç işleyişi oturtulurken Draenor’un batısındaki Nagrand bölgesinin yer altı tünellerinde her şeyden uzak bir biçimde gelişen Solgunlar yaşamlarına devam ediyorlardı. Uzun zaman önce Nagrand’a çakılan Genedar’ın içerisinde gittikçe karanlığa gömülen naaru K’ure’nin enerjilerini kullanmayı öğrenen bu orklar, Hiçlik’in sırlarının kullanımında ustalaşmışlardı; öyle ki hakim oldukları büyü gücü fel enerjisiyle yarışabilecek durumdaydı. Solgunlar’ın bu durumu Gul’dan’ın da kulağına fısıldanmıştı. Fel büyücüsü ilk başta bu yabani orklara pek dikkat etmese de Kil’jaeden’ın emriyle onları Orda’ya katmak için gereken adımları atmaya başladı. Çırağı Cho’gall’ı Solgunlar ile görüşmeye gönderen Gul’dan, onları kudretli Orda’ya davet etti.

Solgun ork

Solgunlar’ın yer altı mağaralarına inen Cho’gall, hiçbir direnişle karşılaşmadı; dahası bu orkların Alacakaranlık Vakti adını verdikleri kehaneti de öğrendi. Bu kehanete göre zamanı geldiğinde Hiçlik’in gölgeleri tüm evreni yutup yaşamı yok edecekti. Cho’gall bu tarz inançlarla ilgilenmiyordu ancak Solgunlar’ın kullandığı büyü türü tartışılmaz derecede güçlüydü ve her daim daha fazlasını öğrenmek isteyen ogreyi heveslendirmişti. Solgunlar’ın inancı üzerine oynamaya başlayan Cho’gall, onlara Orda’ya katılmalarının tam da bu sebepten iyi bir karar olduğunu, diğer orkları karanlığı getirebilmek için bir silah olarak kullanabileceklerini söyledi. Teklifi kabul eden Solgunlar, Alacakaranlığın Çekici adını verdikleri yeni bir klan oluşturarak Orda saflarındaki yerlerini aldılar.

Gölge büyüsü üzerine çalışmalara başlayan Cho’gall ise ilk başta görmezden geldiği kehanetin ardındaki gerçekleri idrak etmeye başladı; öyle ki yıllar sonra Hiçlik’in ve Alacakaranlık Vakti’nin en büyük savunucularından biri olacaktı.

Savaşşefi Blackhand’in emriyle harekete geçen Orda, küçük draenei yerleşimlerine saldırılar düzenlemeye başladı. Düzenli ordu mantığıyla hareket eden orklar, birçok yerleşimi ve karakolu yıkıp sayısız draenei canı aldılar. Draeneiların moralini yerle bir eden tek şey bu saldırılar değildi; saldırıların ardındaki gücün Yakan Lejyon olduğunu nihayet fark etmişlerdi. Aralarında en çok şaşıran ise geleceği görme yeteneği yavaş yavaş geri dönmekte olan Velen’di. Gafil avlanmışlardı, Draenor’dan kaçabilmelerinin hiçbir yolu yoktu ve yapabilecekleri tek şey Orda’ya karşı kendilerini savunmaktı. Uzak yerleşimleri koruyamayacaklarını fark eden draenei liderleri, herkesten ana şehirler olan Shattrath ve Karabor’a çekilmelerini talep ettiler.

Karabor Tapınağı

Draenor’daki bu karanlık değişimden kötü etkilenen tek ırk draeneilar değildi. Yıllar boyu fel enerjilerinin etkisiyle acı çekmiş olan elementler de kontrolü kaybetmişlerdi. Element ruhları bu duruma daha fazla dayanamayacaklarına kanaat getirerek harekete geçmeye karar verdiler; bir araya gelerek Orda’yı ve oluşturduğu tehdidi ortadan kaldıracak bir çözüm yolu aramaya başladılar. Böylece güçlerini tek bir noktaya aktararak kudretli bir varlığın oluşmasını sağladılar ve Ateş Efendisi Cyrukh’u yarattılar. Bilmedikleri şey ise ortak güçlerinin bile fel büyüsü karşısında yetersiz kalacağıydı.

Draenor’daki birçok bölge Orda kontrolü altına girdikten sonra yeni bir saldırı emri veren Blackhand, klanların Gölgeay Vadisi’nde bulunan Karabor Tapınağı çevresine konuşlanmasını istedi. Karabor’u yok ettiğinde draenei ırkının gücünü de kıracağını düşünüyordu. Nitekim klanlar da büyük bir direnişle karşılaşmadan Karabor’a doğru ilerlediler; ancak tapınağın yakınındaki volkana vardıklarında beklenmedik bir olay gerçekleşti. Bir anda patlayan volkanın içerisinden çıkan Cyrukh, alev fırtınaları yaratarak orklara saldırdı. Cyrukh’u gören orklar dehşete kapıldılar, özellikle eskiden şaman olan ancak fel büyülerini benimseyenler bir anlığına da olsa aldıkları bu kararı sorgulamaya başladılar. Gul’dan’ın vakit kaybetmeden bir çözüm bulması gerekiyordu zira fel büyücüleri Orda’yı terk ederlerse draeneiları mağlup etme hayallerinin suya düşeceğinin farkındaydı. Ancak elementlerin istemeden de olsa yarattıkları açığı görmekte gecikmedi: Güçlerini tek bir varlıkta toplamışlardı ve Cyrukh’u alt etmek, orklarla Draenor elementleri arasındaki bağı tam anlamıyla koparmak demekti. Derhâl Gölge Konseyi üyelerini bir araya getiren Gul’dan, volkanın yakınına giderek karanlık bir büyü ağı örmeye başladı. Fel enerji karşısında uzun süre ayakta kalamayan Cyrukh’un bedeni parçalandı ve volkanın daha büyük şiddetle patlamasına sebep oldu. Gölge Konseyi üyeleri, dağdan akmakta olan element ve fel enerjilerini toplayıp orkları daha da güçlendirmek için kullandılar.

Gölgeay Vadisi’nde artık fel lavlar püskürten bu yanardağa ise Guldan’ın Eli ismi verildi.

Gul’dan’ın Eli

Velen ve eksarhlar ise Orda’nın ilerleyişini tedirginlikle izliyorlardı. Gerçekleşmesi kaçınılmaz kuşatmaya dayanabilmek için herkes canla başla çalışıyordu ancak yanardağın fel enerjiyle patlaması büyük bir panik ortamı yarattı. Birçok draenei, orkların Yakan Lejyon ile birlikte çalıştıklarını biliyorlardı ancak kendi gözleriyle şahit olmaları korku vericiydi.

Orda’nın Karabor’a düzenlediği saldırının ilk kısmı draeneiların lehine sonuçlandı. Orkların sayısı her ne kadar fazla olsa da draeneilar tapınağı daha önce hiç görülmemiş bir kudretle savunuyorlardı ve gelen saldırıları püskürtmeyi başardılar. Ancak kimse Gölge Konseyi’nin bir sonraki adımını ön göremedi.

Gul’dan ve Gölge Konseyi, savaşın gidişatını değiştirmek için farklı yollar ararlarken Kara Yıldız olarak isimlendirdikleri varlığın gücünü kullanmaya karar verdiler. Kara Yıldız, Genedar’ın düşüşü sırasında gemiden uzaklaştırılan naaru K’ara’dan başkası değildi ve karanlığa yenik düşmüştü. Orda’nın saflarında bulunan Solgunlar sayesinde Hiçlik enerjileri hakkında bilgi sahibi olmuş olan Gölge Konseyi, gerçekleştirdikleri ritüelle Kara Yıldız’ın karanlık gücünü çekip Karabor’a yönlendirmeyi başardılar. Hiçlik’in gölgeleri tapınağa indiğinde savaşmakta olan draeneiların büyük bir kısmı o an can verdi, diğer bir kısım ise maruz kaldıkları dehşetengiz güçten ötürü aklını yitirdi. Saldırı karşısında son gücünü kullanan Velen, hayatta kalanları Karabor’un liman bölgesine çağırdı ve birlikte Shattrath şehrine doğru yelken açtılar.

Draeneilar için kutsal kabul edilen Karabor düşmüştü, yaşanan kayıp ağırdı. Orklar ise geride kalan az sayıdaki draenei savunucularının bir kısmını katledip bir kısmını esir aldıktan sonra tapınaktaki kadim eserlerin kutsallığını bozmakta gecikmediler. Hiçlik enerjileriyle yozlaşmış olan bu şehre o günden itibaren Kara Tapınak ismi verildi. Gul’dan böyle bir fırsatı kaçıramayacağının farkındaydı ve Gölge Konseyi adına tapınağa el koydu. Orda’ya anlattığı gerekçe burayı draenei esirlerini sorgulayabilecekleri bir hapishane olarak kullanacaklarıydı; gerçekte ise Blackhand’den ve diğer herkesten uzakta, gizlilik içerisinde rahatça hareket edebilecekleri bir üs elde etmekten başka bir amacı yoktu. Esir tuttukları draeneilara korkunç işkenceler ederek onlardan Shattrath savunmaları hakkında bilgi edinmekten de geri kalmadı.

Kara Tapınak

Kil’jaeden alınan bu zaferden mutlu olmuştu. Velen kaçmıştı ancak yakalanmasının an meselesi olduğunu düşünüyor ve bu yüzden de bu detay üzerinde fazla durmuyordu. Asıl dikkatini verdiği şey Shattrath şehriydi. Orda’nın Karabor’u ele geçirişi Kara Yıldız’ın gücünü kullandıklarında gerçekleşmişti ve Shattrath için buna benzer bir avantajları yoktu. Orda’nın daha da fazla güce ihtiyacı vardı, fel enerjilerini diğer orklara aktarmaktan daha fazlasını yapmaları gerekiyordu. Kil’jaeden’ın bu yolda nasıl ilerleyebileceklerine dair detayları şekillendirmesi uzun sürmedi. Güçlü bir iblisin kanını kullanacaktı. Bu kanı içen orklar daha önce eşi benzeri görülmemiş olağanüstü bir güce erişeceklerdi; aynı zamanda da iradelerini kaybedip tam anlamıyla Yakan Lejyon’un kontrolü altına gireceklerdi. Gul’dan’a atacakları yeni adımlar hakkında bilgi veren Kil’jaeden, orkları ikna etme görevini fel büyücüsüne bıraktı.

Gul’dan vakit kaybetmeden Savaşşefi Blackhand ile görüştü ve Hisar’ın yakınındaki bir dağın tepesinde tüm ork klanlarını bir araya getirmesini istedi. Orkları daha da güçlü varlıklara dönüştürecek bir planı olduğundan bahsettiyse de ne Yakan Lejyon ne de iblis kanıyla ilgili detayları anlatmadı zira Savaşşefi bu gücün kaynağının iblislere dayandığını anlarsa kesinlikle karşı çıkacaktı. Blackhand klanlara çağrıda bulunurken harekete geçen Kil’jaeden, Kara Tapınak’a kısa süreli bir geçit açarak Mannoroth adındaki iblisi yolladı. Mannoroth, Lejyon’un önde gelen generallerinden biriydi ve Gul’dan’ın hiç beklemediği bir kudrete sahipti. Gizlilikle hareket eden ve Mannoroth’un varlığını saklayan Gul’dan, planlarını uygulamaya başladı; ancak bir kişi neler olup bittiğinin farkındaydı.

Hâlâ Gölge Konseyi’nin esiri olan Ner’zhul, Mannoroth ile ilgili planları öğrenmişti. İblis kanı içecek olan orkların nasıl bir değişim geçireceklerini ve nasıl Yakan Lejyon kontrolüne gireceklerini fark etmişti. Uzun süredir esaretine boyun eğmiş olan eski Gölgeay Klanı lideri bir anda bir şeyler yapması gerektiğinin farkında vardı; zira eğer sessiz kalırsa tüm ırkı dönüşü olmayan bir yola girecekti. Tüm cesaretini toplayan Ner’zhul, birilerini uyarabilmek için arayışına başladı ve ne Gölge Konseyi’ne ne de Orda’ya tam anlamıyla bağlılık duymayan Durotan’da karar kıldı. Gul’dan ve konseyi klanların toplantısına doğru yola çıkmaya hazırlanırken gizlice isimsiz bir uyarı yazısı hazırladı ve Durotan’ın eline geçeceğinden emin olacak şekilde Gölge Konseyi’nin bir araya getirdiği notlar arasına yerleştirdi. Konsey, Ner’zhul’un birilerini uyardığından asla haberdar olmayacaktı.

Hisar’ın yakınındaki dağ zirvesine varan Gul’dan, burada bir araya gelmiş olan ork klanlarına hazırlamış olduğu “sıvıyı” gösterdi. Bunun aslen iblis Mannoroth’un kanı olduğunu dile getirmeden onlardan bunu içmelerini istedi ve eğer içerlerse ilahi bir güce kavuşacaklarını dile getirdi.

Grommash Hellscream ilk öne çıkan ve kanı içen isim oldu. Kanın etkisi kısa sürede kendisini göstermeye başladı: Grommash’ın boyu bir anda uzadı, kasları şişerek güçle doldu, gözleri dehşetengiz bir kırmızıya dönüştü. Diğer orklar böylesine bir güçte mahrum kalmak istemediklerinden bir bir kanı içmeye ve farkında olmadan Yakan Lejyon’un kontrolü altına girmeye başladılar. Aralarından yalnızca birkaçı duruma tereddütle yaklaşıyordu ve bu isimler arasında Durotan ile Orgrim Doomhammer vardı.

Grommash Hellscream iblis kanını içerken

Durotan, Ner’zhul’un gizlice ilettiği notu okumuş ve dikkate almıştı. Orda’ya karşı herhangi bir şey söylemesi ölmesi anlamına geldiğinden önce sessiz kalmayı tercih etti. Sıra kendisine geldiğinde ise bu “sıvıyı” içip içmemesinin kendi kararı olduğunu dile getirerek kanı reddetti. Gul’dan bu hareket karşısında öfkeyle dolsa da yapabileceği pek bir şey olmadığının farkındaydı; Shattrath saldırısına az bir zaman kalmıştı ve Orda’nın ana saldırı gücünün bir parçası olan Ayazkurdu orklarını kaybetmemesi gerekiyordu. Bu yüzden asıl duygularını bastırarak Durotan’ın kararına saygı duyduğunu belirtti. Benzer bir şekilde Orgrim Doomhammer da kanı içmeyi istemiyordu ancak Blackhand’in teğmenlerinden biri olarak daha akıllıca davranması gerektiğinin de farkındaydı; bu yüzden sadece bir hizmetkâr olarak yüce Blackhand’in içtiği kaptan içmeye layık olmadığını söyleyerek geri çekildi. Planı işe yaradı zira hem Gul’dan hem de Blackhand bunu gerçek anlamda bağlılığın bir işareti olarak algıladılar.

Mannoroth’un kanını içen orklar sadece fiziksel değişim geçirmediler; artık korku nedir bilmez olan bu orklar fel enerjisi de yaymaya başladılar. Öyle ki kanı içmeyen az sayıdaki ork bile onların yanında geçirdikleri süre içerisinde derilerinin giderek yeşermeye başladığını fark ettiler.

Ve Blackhand’in emriyle aynı gece Shattrath’a saldırı gerçekleştirmeye hazırlandılar.

Gul’dan bu gelişmeleri ve orkların kendilerine olan inançlarını pekiştirmek adına kanı içtikleri tepeyi fel enerjileriyle doldurarak yer yer parçalanmasına sebep oldu. Bunun kazanacakları zaferin bir işareti olduğunu ilan eden Gul’dan’ın ardında bıraktığı bu tepeye daha sonraları Kil’jaeden’ın Tahtı adı verildi.

Kil’jaeden’ın Tahtı

Tüm bunlar yaşanırken Draenor’un bir köşesinde fel enerjilerinden ve iblis kanından çok uzakta yaşayan orklar vardı. Kızıl çiçek hastalığı yayıldığı dönemde karantina altına alınan ve klanlarla iletişimleri kopan bu orklar, Garadar adı verilen kasabada konuşlanmışlardı. Aralarında Grommash Hellscream’in oğlu Garrosh’un da bulunduğu bu orkların tenleri asıl kahverengi tonlarında kaldı ve zaman içerisinde “Yozlaşmayan” anlamına gelen Mag’har adıyla anılmaya başlandılar.

Draenei ırkı için ise felaket çanları çalmaya başlamıştı. Kâhin Velen, Shattrath şehrinin düşeceğini biliyordu zira Karabor’un kaybedişlerinin ardından birçok görüye şahit olmuş, zihninde canlanan bu görülerde sayısız draenei kadınının, erkeğinin ve çocuğunun katledilişini izlemişti. Kendi görülerine olan inancı henüz geri gelmemiş olsa da böylesine karanlık bir gelecek ihtimalini göz ardı etmesi imkânsızdı; bu yüzden Shattrath’ın tahliye edilmesini emretti. Fakat bunun geçici bir çözüm olduğunun da farkındaydı zira orkların son draenei ölene kadar halkını avlamaya devam edeceklerini biliyordu. Bu yüzden siviller tahliye edilirken ana askerî gücün şehirde kalmasına karar verildi; hiçbir draenei askeri de buna karşı çıkmadı zira hepsi nasıl bir fedakârlık yapılması gerektiğinin farkındaydı.

Shattrath

Velen de savunucuların yanında yer almak istediğini açıkça dile getirdi; Karabor’u Orda’nın eline bırakıp kaçmıştı ve aynı hareketi tekrar etmek gibi bir niyeti yoktu. Eksarhlar ise bu fikre karşılardı zira onlara göre draenei halkının geleceği ancak Velen’in bilge yönetimi sayesinde kurtarılabilirdi. Uzun tartışmalar sonucunda Velen ikna oldu ve sivillerle beraber Zangar Denizi’nde bulunan Telredor isimli tapınağa doğru yola çıktı. Rangari gözcüleri Orda saflarına vur-kaç saldırları düzenleyerek orkları yavaşlatmaya ve onların dikkatlerini kaçmakta olan draeneilardan uzak tutmaya çalıştılar.

Orda güçleri Shattrath sınırına doğru ilerlerken artık kim olduğunu gizlemenin bir anlamı olmadığını düşünen Kil’jaeden, ruhani formuyla orkların karşısına çıktı. Kendisini orklara fel büyüsünü ve olağanüstü güçlerini bağışlayan kişilerden biri olarak tanıtan eredar efendisi, fel büyücülerine birtakım yeni ve oldukça yıkıcı büyüler öğretti. Gul’dan ve Gölge Konseyi ise kendi karanlık planlarını hazırlamışlardı. Orkları kırıp geçiren kızıl çiçek hastalığı üzerinde çalışmışlar ve bunu draeneiları etkileyecek şekilde geliştirmişlerdi.

Gizlilikle hareket eden konsey üyeleri, ilk olarak bu hastalığı yayacak şekilde tasarlanmış olan bombaları kuşatma silahlarını kullanarak şehir surlarına fırlattılar. Draenei askerlerinin tenlerini yakan ve onların nefes almasını engelleyen bu meşum hastalık, kızıl bir sis hâlinde mazgalların üzerine çöktü ve yaklaşmakta olan ork ordusunu gizledi. Orklar ise bunu fırsat bilerek şehrin duvarlarındaki açıklıklardan saldırıya geçtiler. Fel büyücüleri yeni öğrendikleri gücü kullanarak surlara yeşil alevlerle kaplı meteorlar yağdırdılar; bu iri kayaların her biri düştükleri yerde infernal adı verilen iblisler olarak kalkarak karşılarına çıkan draenei savunucularını biçtiler.

Shattrath düşerken Maraad

Shattrath savunma kuvvetleri arasında Maraad, Akama ve Nobundo da bulunuyordu. Hepsi öleceklerini düşünüyorlardı ve bu yüzden alabildikleri kadar ork canı almaya çalışıyorlardı. Tüm bu karmaşa esnasında şehirden henüz ayrılamamış olan sivillerin tahliye edilmesi için de uğraşıyorlardı. Bu sivillerin bir kısmı Maraad ve ekibinin gözetimi altındaydı ancak birçoğu kurtulamadı. Maraad’ın şahsen liderlik ettiği bir grup draenei, onun intikam ateşiyle bir orkun peşine düşmesi sonucunda savunmasız kaldı ve düşmanlarının elinde feci şekilde can verdi. Öyle ki Maraad yaptığı bu hatanın getirdiği vicdan azabını hayatı boyunca çekecekti.

Shattrath oldukça kısa süre içerisinde düştü. Orklar zafer kazanmışlardı ancak verdikleri en büyük savaş da buydu zira sayısız Orda askeri hayatını kaybetmişti. Gul’dan ise rahatsızdı zira Velen yine kaçmayı başarmıştı ve Kil’jaeden’ın hoşnutsuzluğuyla yüzleşmek istemiyordu. Bu yüzden Gölge Konseyi’nin piyonu olan, zihni ele geçirilmiş yarı-ork, yarı- draenei suikastçı Garona’yı Kâhin’in bulmakla görevlendirdi. Draenei ırkı için gelecek karanlık gözüküyordu ancak Garona, Velen’i asla bulamayacaktı.