Lorekeeper

NEW WORLD KAYITLARI – BÖLÜM 2: AETERNUM ÖYKÜLERİ

Amazon Games Studio tarafından geliştirilen New World, MMORPG piyasasına güçlü bir giriş yapıyor. Aeternum adındaki adada geçen macera boyunca harita üzerindeki sayısız noktada oyunculara hem karakterler, hem bulundukları bölgeler hem de adanın tarihi ile ilgili çeşitli bilgiler veren birçok not bulunuyor. Mektup, günlük, seyir defteri, askerî kayıtlar ve benzeri çeşitlilikteki bu notları sizlere “New World Kayıtları” başlığı altında Türkçeye çevirerek sunuyoruz!

Siz yazıyı okumaya başlamadan önce çeviriyle ilgili birkaç ufak notu paylaşmakta fayda var:

İyi okumalar!


AETERNUM ÖYKÜLERİ [TALES OF AETERNUM]

AETERNUM ÖYKÜLERİ
[TALES OF AETERNUM]
STEVENS KEŞİF GEZİSİ
[THE STEVENS EXPEDITION]

İlk Gün
[Day One]
Orion yakınında bulunmaktadır.

Bugün bu baş döndürücü dikili taşlar hakkında elimizden gelen her şeyi ortaya çıkarmak için Everfall yerleşiminden yola çıkıyoruz! Ben, Roger Henry Stevens, bu keşif gezisine liderlik ediyorum ve iki güçlü yardımcı bana eşlik ediyor: Walter McKay ve Elias Anders. Lider olarak yolculuğumuzu gelecek nesiller için belgelemenin yanı sıra bu çalışmadan elde edilecek tüm bilimsel ölçümler ile gözlemleri kaydetme görevini üstleniyorum.

Koşum hayvanları zor bulunduğu için keşif heyetimiz hafif donanıma sahiptir ve sadece sırtımızda taşıyabileceklerimizle sınırlıdır. Amacımız dış kısımdaki dikili taşların çevresini dolaşmak ve eğer başarılı olursa harabelere girip merkezi dikili taşın esaslı bir incelemesini yapmak için tam bir keşif ekibi toplamaktır. Yeniden ikmal ve dinlenme için Windsward yerleşimine planlanmış bir seyahat yapılacaktır.

Her mekânda -eğer varsa- ne tür farklılıklar olduğunu belirleyebilmek için ölçümler almayı ve bitki ile taş örnekleri toplamayı, böylece dikili taşların her birinde birkaç gün geçirmeyi planlıyorum. İlk durağımız, yolculuğun başlayacağı Orion dikili taşı.

On Dokuzuncu ve Yirminci Gün
[Day Nineteen and Twenty]
Octans yakınında bulunmaktadır.

Octans’a bugün ulaştık, Hydrus’tan seyahat sırasında herhangi bir sorun yaşanmadı. Daha önceki yerleşimciler, yakınlarda müstahkem bir yapı kurmuşlar; biz de burada kamp kurduk. Başımızın üstünde bir çatı olması, geçtiğimiz haftalara nazaran hoş bir değişiklik. McKay ve Anders ile konuşmam, bu dinlenme süresinde bile tedbiri elden bırakmamamızı sağlamam lazım. Sınırlı taşıma alanımız göz önüne alındığında toplanan örnekleri hazırlanmış yerlerde bırakma fikrimin doğru olduğundan eminim.

Not: Örnekler Hydrus dikili taşında saklanırken ilk notlar Draco dikili taşında saklandı. Bunları döndüğümüzde toplayalım.

Yapı, bazı çevresel aşınmalar dışında önceki keşiflerde bulunan diğerleriyle neredeyse aynı. McKay bu sabah bir halat yardımıyla güzel bir manzaradan başka bir şey sunmayan gözlem platformuna tırmandı. Taşlar çok az alet kullanılarak veya hiç kullanılmadan şekillenmiş gibi duruyor, büyüyle yapılmış olabilir. Bölgeyi araştırmaya devam edeceğiz ancak yakında Delphinus’a geçmeyi planlıyorum.

Yirmi Birinci Gün
[Day Twenty One]
Delphinus yakınında bulunmaktadır.

Delphinus, Octans ile hemen hemen aynı; yakınlarda hiçbir tehdit yok ve yolcular kolaylıkla geçip gidiyorlar. Bu tuhaf.

Bu keşif gezisindeki önceki dikili taşlar – Hydrus, Draco ve Orion -, sahayı incelememizi engellemek için ellerinden geleni yapan birkaç Muhafız barındırıyordu… ancak bu ikisi ıssız görünüyor. Görünürde hiç hasar yok, yapıda büyük bir değişiklik bulunmuyor… gerçi ikisi de üst balkona kolay erişime sahip değil. O katta Muhafızlar’ı çeken bir şey mi var? Sahayı daha fazla incelemek için McKay’i platforma giden cepheyi ölçümlemeye ikna edeceğim.

Çabalarımıza devam edeceğiz ve şansımız yaver giderse bu dikili taşların gizemlerini çözmemize yardımcı olacak bir ipucu bulacağız.

Yirmi Altıncı Gün
[Day Twenty Six]
Cygnus yakınında bulunmaktadır.

Her ne kadar kolay olmasa da Cygnus yakınlarında bir kamp kurduk. Belki de devam etmeden önce yeniden ikmal yapmak ve daha fazla kişiyi yanımıza almak için güneye,  Windsward yerleşimine dönmeliydik.

Buradaki Muhafızlar… nedense farklı görünüyorlar. Belki de yakınlardaki harabelere olan kısa mesafe onları daha saldırgan yapıyordur. Her ne kadar kendim büyük bir savaşçı olmasam da bu geceyi dinlenmesi için Anders’a verdim – McKay ile birlikte nöbet tutacağım. Birkaç gün geçti ama Delphinus’un göreceli güvenliğini özlüyoruz.

<Bir kan lekesi metnin çoğunu gizliyor olsa da alt kısımda farklı bir el yazısıyla devam etmektedir.>

Stevens öldü. McKay öldü. Sırada muhtemelen ben varım.

Neden hayata dönmediklerini bilmiyorum… sanki daha önce bir, iki, hatta üç kere ölmemişiz gibi. Belki de hepimizin kediler gibi sadece birkaç hayatı vardır? Belki de bu dikili taşlarla bir ilgisi vardır?

Durum ne olursa olsun… ekip kaybedildi ve ben burada sıkışıp kaldım. Bu her kim bulursa lütfen-…

AVERHAM’IN ARAŞTIRMASI
[AVERHAM’S RESEARCH]

Meslektaşlar Arasında
[Between Colleagues]
Windsward yerleşiminde bulunmaktadır.

Robert –

Bu Yozlaşmış bölgelerin ardındaki nedeni bulmaya yakın olmasak da araştırmamız devam ediyor. Mantıklı bir ilerleme yok, konum veya yayılma açısından belirlenebilir bir sebep yok… bu şaşırtıcı. Ve içimdeki bilim adamı bu zorluk karşısında heyecanlanırken içimdeki yerleşimci dehşete düşüyor. Gerçekten güvenli görünen noktalar, yerleşimlerin korunan alanları. Orada ne tür bir enerji varsa Yozlaşma alanlarının oluşmasını engellemek için yeterli.

Ekibimiz Great Cleave’in kuzey ucuna ulaştı ve orijinal 19 üyeden 12’ye düştük. Eğer daha fazla kayıp verirsek geri dönmek zorunda kalabiliriz… ki bu en iyisi olabilir. Bence herkes güneyin güvenliğine dönmek isteyecektir.

Şimdilik araştırmamıza devam edeceğiz. Mevcut görevimiz, azoth’un bileşiminde veya miktarında herhangi bir değişiklik olup olmadığını belirlemek için mekânlar arasındaki toprak örneklerini kontrol etmek. Aynısını kendi bölgende yapmak isteyebilirsin.

Yakında görüşmek dileğiyle. Belki dönüşümde bana bir içki ısmarlarsın?

Sarah Avernam

Çalışmaya Gömülmüş
[Grounded in Study]
Cooper’s Ranch yakınında bulunmaktadır.

Sarah,

Kayıplarınız için yas tutsam da keşif gezinizin iyi gittiğini bilmek beni memnun ediyor. Size katılmayı çok isterdim ancak buradaki görevlerim – bazen önemsiz olsa da – yerleşim için önemli. Belki başka biri yerimi alsaydı bunu yapmakta özgür olurdum ama… biliyorsun ki standartlarım yüksek ve henüz görevi yerine getirebilecek nitelikte birini bulmuş değilim.

Toprakla ilgili tavsiyeni dikkate alacağım. Bölgeye yeni gelen, isteklerimi kolaylıkla halleden yetenekli biri var ve onu şehirde tekrar gördüğümde bu yeni işi sunabilirim. Yakınlardaki bazı yerlerden toprak örnekleri toplayabilecek ve şu anda oralarda ikamet eden her ne ahmak varsa onlarla başa çıkabilecek yeterli kabiliyete sahip oldukları konusunda güvenim tam.

Ve evet, tabii ki döndüğünde istediğin bir içkiyi ısmarlarım! Tartışmalarımızı özlüyorum ve sen en zorlu bulmacaları çözmekte ustasın. Sana uygun bir tane bulacağım, merak etme!

Robert Cotheran

MESNARD KAYITLARI
[CHRONICLES OF MESNARD]

Rütbe Beceriksizliği
[Rank Incompetence]
Mesnard’s Might yakınında bulunmaktadır.

Aptal herif! Miller boyunca uzanan açık kumsal, berrak sular var ama aptal “Kaptan” gidip lanet gemiyi karaya oturttu! Eh, şimdi kaptanlık edeceği tek şey, kemiklerini didikleyen yengeçler olacak. Onu sarıp utancının kaynağı olan yere gömdük ve artık beceriksizliğinden endişe etmeyeceğiz.

Bunun için yapılacak bir şey yok sanırım. Gemi adımı taşıyor olmasına rağmen kimsenin “gemisinin kaybı -hele bir de beceriksizlik yüzünden!- Kaptan Mesnard’ı ihtişama ulaşmaktan alıkoydu” dedirtmeyeceğim! Yo, adamlarla birlikte gemide elimize geçen her şeyi kurtaracağız, sonra kıyıya ilerleyip vardığımız toprağı inceleyeceğiz.

Arazi Ölçümü
[Surveying the Land]
Stoneview Seabreak’te bulunmaktadır.

Bu koy mükemmel olacak! Hâlihazırda inşa edilmiş bir dalgakıran, evler için bolca taş ve ahşap ile çiftlikler için isteyeceğiniz kadar çok arazi var. Dürbünümle yakınlardaki arazileri gözlemliyordum ve evlerimizi inşa etmek için mükemmel bir yer bulduğumuza inanıyorum. Gemimiz kayalara savrulmuş olabilir ama erzağımızın büyük bir bölümü sağlamdı.

Taş yüzler bazı adamları rahatsız ediyor ama beni değil. Onları bu toprakları ehlilleştirmeyi beceremeyenlerin yüzleri, başarılarımızla silip süpüreceğimiz bir tarih olarak görüyorum.

YAZARI BİLİNMİYOR
[AUTHOR UNKNOWN]

Bir Kâfir
[A Heretic]
Solmuş bir gemi kaydı

…rüzgâr dindi, bu yüzden düşündüklerimi unutmayayım diye onları kayda geçmek için zaman ayırıyorum. Isabella, “ölümsüz” Kâfir söylentisini ilk duyduğunda kaptanımız değildi. Rahiplerin mi yoksa simyacıların mı dedikodusu olduğunu bilmiyorum ama saçma gelmişti.

Simyacıların adamın uzun ömürlülük iddialarına pek önem vermediklerini biliyorum – daha çok Atlantik’ten kurtarıldığında üzerinde bulunan mavi şişelerle ilgileniyorlardı. “Azoth”, adamın mavi ateşe verdiği isimdi ve öyle benimsendi. Özellikleri gizemli ve neredeyse büyülüydü, görünüşe göre Atlantik’teki bilinmeyen bir adadan alınmıştı. Simyacılar azoth’un savaşları kazanabileceğini, ulusları dize getirebileceğini iddia ediyorlardı… tabii birileri kaynağını bulabilirse. Bu yüzden ne kadar aptalca olursa olsun denize açıldık.

Ancak Kaptan Isabella’nın çıkarları tamamen azoth ile bağlantılı değil gibi görünüyordu. Kurtarılan adama karşı daha büyük bir merak duyuyordu ve Kilise’ye mektup yazarak onu ziyaret etmek için izin istemişti. İlk başta rahipler bunu reddettiler ama Isabella – artık arkasında kraliyet desteği de varken – tekrar ısrar edince Kilise talebi kabul etmek zorunda kaldı.

Rüzgâr Dindi
[The Wind Has Died]
Solmuş bir gemi kaydı

Sefer zor bir başlangıç yaptı. Hava aleyhimizeydi ve limandan ayrıldıktan bir hafta sonra rüzgâr neredeyse yok denecek kadar azaldı. Sürükleniyoruz ve erzaklarımızdan daha fazlasını tüketiyoruz.

Isabella, bazen günler sürecek kadar hastalanıyor; yanakları kızarıyor ve ateşi çıkıyor. Uykusunda haykırıyor, kırmızı giysili rahiplerden ve kötü çehrelerden söz ediyor… sonra da Kâfir’i çağırıp vadettiği şeyler hakkında tuhaf sorular soruyor… Azoth ve gençlik pınarı hakkında… Tüm bu sırların bulunduğu gizemli “Vitae Aeternum” hakkında…

FEDERICO’NUN MEKTUPLARI
[FEDERICO’S LETTERS]

Sabahleyin
[In the Morning]
Bu mektup, aradan geçen zaman yüzünden solmuştur.

Leydi Isabella’ya haberleri ilettim. Erkek kardeşlerini bir yıl önce denizde kaybetmesi onun için yeterince zordu ancak annesinin ve babasının ölümü, ruhuna korkunç bir darbe indirdi. Hâlâ hesapları kontrol ettiğim için babasının adına olan borçları henüz ona bildirmedim. Ailesinden geriye kalanları ve servetini bir yıl içinde kaybetmiş olması… bu bir trajedidir.

Borçlar büyük ölçüde yeni şirketlerden biri olan “Kırmızı Nişan”a devredilmiş gibi görünüyor. Onları tanımıyorum ama hem babası hem de erkek kardeşleri, Yeni Dünya çevresindeki adalar için gerçekleştirdikleri ortak girişim ve keşif için büyük harcama yapmışlar gibi duruyor… bazı kısımları kafa karıştırıyor ama bilgileri parça parça ayrıştırıyorum.

Kaybına rağmen güçlü kaldı. Her sabah buradaki kiliseye gidip dua ediyor. Yerel rahipten onu ziyaret etmesini ve elinden gelen desteği vermesini istedim.

– F

Kiliseyi Ziyaret
[Visiting the Church]
Bu mektup, aradan geçen zaman yüzünden solmuştur.

… oraya birkaç gün boyunca yolcu arabasıyla gittik ve ziyaretin detaylarından haberdar değildim. Isabella adamla hücresinde yalnız görüştü ve nihayet geri dönmeden önce saatlerce onunla konuştu. Gözleri parlıyordu ve [son] günlerin bıkkınlığı onu yormuş olsa da yeni bir hayatla canlanmış gibi görünüyordu.

Bu bakışı daha önce de gördüm ve hoşuma gitmedi. Aynen kardeşinin, babasının gözlerinde yanan ışığa benziyordu. Endişe duyarak konuşmanın nasıl geçtiğini sordum ve o, adamın taşıdığı hazinenin azoth değil adamın kendisi olduğunu söyledi.

Adam, gençlik pınarının var olduğunun yaşayan bir kanıtıydı ve bu pınar, onu bulanlara sonsuz yaşam verebilirdi. Azoth adası bir efsane değildi – bir gerçekti.

Ona böyle bir bilgiden ne edinilebileceğini sordum ve hafifçe gülerek “Çünkü bizi oraya götürebileceğini söylüyor,” diye cevap verdi.

– F

Mahkûm
[The Prisoner]
Bu mektup, aradan geçen zaman yüzünden solmuştur.

Isabella, mahkûmun bahsettiği adaya “Vitae Aeternum” dendiğini ileri sürdü. Bunun mahkûmun verdiği bir isim mi, yoksa abuk sabuk konuşmaları üzerinden yapılan bir çeviri mi olduğundan emin değilim ama korkarım ki isim de mahkûmun teklifi gibi kafamıza kazındı. Isabella, adamın bilgisini sanki içinde bir ateş yakmış gibi benimsedi ve bu, kadına korkutucu bir amaç verdi. Onu -dikkatlice- dinlenmeye zorladım ama duymazdan geliyor. Sırf Gençlik Pınarı’nın varlığının fikri bile onu harekete geçirdi.

Hükümdarlık o kadar anlayışlı değildi – ve Isabella, pınarın kaynağından bahsetmek gibi bir talihsizliğe girişti. Onun kâfir mahkûmu görme isteğini desteklemeye istekliydiler ancak Gençlik Pınarı [fikri] daha küçümseyici ve farklı bir yanıtla dönmelerine sebep oldu. Aklına gelseydi farklı bir taktik deneyebileceği ortaya çıktı – ama şans bu ya, babasının borçları bu beklenmedik sonucu doğurdu.

– F

Azoth Serveti
[Fortunes of Azoth]
Bu mektup, aradan geçen zaman yüzünden solmuştur.

Isabella, hükümdarlık ile yaptığı konuşmalarda “azoth”tan daha fazla bahsetmeyi seçmiş olsaydı Sefer’in oldukça farklı sonuçlanmış olacağını ve onun kaptanımız olamayacağını düşünüyorum.

Görünüşe göre azoth ile ilgilenenler sadece kraliyet ailesi değildi. Maddenin özellikleri, çoktan uluslar ile simyacılar arasında söylentilere yol açmış ve hatta onun nasıl çoğaltılabileceği veya bulunabileceği konusunda şirketler bile kurulmuştu. Dinleyenler Kâfir’in hikâyesine inanmasalar (ve hatta onu tanımasalar) bile bu tür seferlere arka çıkan ulusların etkisi, diğerlerini geride kalmamaları için korkutmaya yetiyordu.

Şirketler, hükümdarlıktan daha hızlı hareket ediyor gibi görünüyordu – hatta hesap defterlerine inanacak olursak aralarından biri Isabella’nın ailesiyle ortaklığa girmişti. Ve babasının onlara gerçekten büyük bir borcu vardı.

– F

Kâfir
[The Heretic]
Bu mektup, aradan geçen zaman yüzünden solmuştur.

Şirketlerin nasıl bu kadar hızlı organize oldukları benim için hâlâ bir soru. Yeni Dünya kesinlikle böylesi bir ilham kaynağırdı ancak yeni kıtaya varanlara göre bu “azoth”un kaynağı henüz bulunamamıştı. Tek kanıt, bir deli ve onun vaazlarında yatıyordu. Kilise onu hapis altına almış olsa da korkarım ki bunu yapmak, sadece adamın iddialarına daha fazla itimat edilmesini sağladı.

Adamlar bunun gerçekliğine ikna olmamış görünüyorlardı ama kabul ettiler. Takip eden ay boyunca detaylar için baskı yapmak amacıyla birçok kez Isabella’ya gittiler. Belki de onların bölgeden uzak tutulmasını isteyeceğini düşünmüştüm ancak zaman içerisinde müzakere uğruna ziyaretlere izin verdiğini fark ettim.

– F

Kâfir’in Unvanı
[The Heretic’s Title]
Bu mektup, aradan geçen zaman yüzünden solmuştur.

Peder Dante, bana “Eskiden bir rahipti,” dedi. Sanki barizmiş gibi. “Ve şirk koşuyor. Yanlış güce taptığımızı, ilahi olanın toprakla bir olduğunu ve Tanrı’nın sahte olduğunu söylüyor.” Ona böyle bir adamın kesinlikle uzun zaman önce idam edilmiş olması gerektiğini söyledim ve Peder Dante başını iki yana sallayarak gizlilikle fısıldadı. “Söylenene göre denemişler ama… işe yaramamış.”

Sanırım benim için şaka yapmaya çalıştı ama ben değil, şakanın kötü mizacı onu aptal durumuna düşürdü.

– F

Bir Kontrat
[A Contract]
Bu mektup, aradan geçen zaman yüzünden solmuştur.

Isabella’nın imzalamış olduğu kontratı inceledim ve mührün üzerindeki damganın oldukça… olağandışı olduğunu gördüm. Beklendiği gibi kırmızı bal mumuna kakılmıştı ama sembolün tuhaf geometrisinin, adeta kırmızı rengini açığa vurduğunu hissettim. Bundan bir anlam çıkaramadım… ama yine de gözlerimi alamadım. Bakışlarımı fark eden Isabella, sembolün Kâfir’in hücresinin duvarlarına kırmızı renkte fakat bal mumu kullanılmadan -kim bilir neyle- yazılmış olduğunu gördüğünü söyledi.

“Azoth, adanın gerçek zenginliği değil. Vitae Aeternum’un değeri, mavi ateş barındıran bir şişenin çok daha ötesinde. Yerden bu kadar çok miktarda fırlasa bile [daha çok] hasat edilmeye hazır bir tarlaya benziyor.”

– F

Sefer
[The Expedition]
Bu mektup, aradan geçen zaman yüzünden solmuştur.

Bunu nasıl başardı bilmiyorum ama Isabella, Sefer’i yönetecek. Böyle bir sonuca ulaşmak için nasıl müzakere ettiği veya sefere ait üç gemiye arka çıkacak altını nereden edindiği konusunda hiçbir fikrim yok… Kırmızı Nişan ile kontratı imzaladığını ve şimdiyse şirketin, azoth’un varlığına karşı Isabella’nınkiyle uyuşan bir inançla hareket ettiğini düşünüyorum.

Sefer’in üç gemisi – Santiago, Santa María de la Consolación ve San Cristóbal, birkaç ay içinde yola çıkacaklar ama hâlâ bu gemilerin nereye ulaşacakları sorusu mevcut. Tüm Atlantik’i taramayı mı planlıyorlar? Ve adına ne altını, ne toprakları ne de herhangi bir nüfuzu yokken Isabella onlara ne teklif etti?

– F

Sefer Yola Çıkıyor
[The Expedition Embarks]
Bu mektup, aradan geçen zaman yüzünden solmuştur.

Sefer’in denize açıldığı gün Isabella’nın müzakerelerinde ne kullandığını keşfettim. Santa María de la Consolación güvertesinin altına zincirlenmişti – uzun sakalı ve yüzündeki yuvalarında köz gibi yanan gözleriyle kirli, kambur adamın biriydi. Kaçacak yeri olmamasına rağmen denize dalıp boğulmasın diye kol ve ayak bileklerine prangalar vurulmuştu.

Kâfir’i Kilise hücresinden kurtarmıştı. Neredeyse hiç insana benzemeyen bu… adam… rehberimiz olacaktı – bilseydim asla gemiye binmezdim ve şimdi bu adamın sözlerinin bizi nereye götüreceğinden korkuyorum. Denizin dibine mi ya da daha da kötüsü cehenneme mi [götürecek] bilmiyorum ama Tanrı’nın lütfundan uzak bir yer olacağından eminim.

Daha sonra öğrenecektim ki Kırmızı Nişan, birçok kez bu deli adamdan azoth adasıyla ilgili bilgi edinmeye çalışmış ama o, bu bilgiyi paylaşacağı tek kişinin Isabella olduğunu, onun kaptanlık etmesi gerektiğini söylemiş. “Bunu yapın, ben de size Vitae Aeternum’a giden yolu göstereyim.” Şeytanın bedeli buydu ve Isabella bunu ödedi.

– F

Isabella’nın Yokluğu
[Isabella’s Absence]
Bu mektup, aradan geçen zaman yüzünden solmuştur.

Isabella gitgide daha fazla gününü güvertenin altında Kâfir ile konuşarak geçiriyor. Bu beni endişelendiriyor ama her konuşma onu sakinleştiriyormuş gibi görünüyor… ve her tartışmadan sonra rotamıza ayar çekiyoruz.

Garip bir şekilde Peder Dante dışında mürettebattan kimse adamın varlığını sorgulamadı. Belki de yolculuğun başında bir suçtan ötürü hapsedildiğini düşündüler ama gerçeği bilmiyorlar. Çabalarımıza rehberlik ettiğini öğrenecekleri günden korkuyorum. Gemiyi gerçekten kimin yönlendirdiğini bilseler isyan çıkabilir.

– F

Deniz Bize Karşı
[The Sea is Against Us]
Bu mektup, aradan geçen zaman yüzünden solmuştur.

Sefer acı içinde. İlk başta rüzgâr olmaması zorluk yarattı, şimdiyse fırtınaların etkisi altındayız. Her seferinde Isabella’nın ısrarı yüzünden okyanusun bazı kesimlerinde daireler çiziyor gibiyiz ama Kâfir tarafından sağlanan seyir adeta bizim zamanımıza, gıda stoğumuza ve inancımıza mal olmak için yapılıyor gibi geliyor. Erzaklarımız azalıyor ve mürettebatın öfkesi artıyor.

Isabella’nın yolculuktan değil de rüzgâr sakinleştiğinde yükselen ateşinden dolayı geçirdiği hastalık nöbetleri olmasa mürettebatın onu suçlayacağından şüphe ediyorum. Böyle zamanlarda Peder Dante onunla ilgilenmeye başladı. Fırtınalar bizi sardığında mürettebatı göreve iten bir yetki ve komutayla güvertede oluyor. Adamlar ondan korkuyorlar ve ihanet fikri tam bu [korkulu] düşünceleri aşmak üzereyken varlığı şüphelerini bastırıyor. Tuhaf bir kumanda yöntemi – etrafındakileri sindirmek için gerçekleri değil, inancı kullanıyor. Ben bile ondan korkuyorum.

Ne güncemden ne de yolculuğumuzu anlatan, evden getirdiğim mektuplardan söz etmedim. Isabella’nın onlardan memnun olmayacağına dair içimde garip bir his var.

– F

Bir Baş Kaptanın Becerisi
[The Skill of a Chief Pilot]
Bu mektup, aradan geçen zaman yüzünden solmuştur.

Santiago ve San Cristóbal, bizden az daha iyi durumdalar gibi görünüyor. Bir keresinde bir fırtına bizi neredeyse Santiago’dan ayırdı ama San Cristóbal’daki Baş Kaptan Keyes onu buldu ve bize geri getirdi. Korkarım ki sadece Keyes’in fırtınalar içinde gösterdiği yol bizi kurtardı… bir değil, iki kez.

Keyes ile limanda tanışma fırsatım olmadı (işin doğrusu onun bir hizmetçi olduğunu sandım – Batı Hint Adaları’ndan olduğu söyleniyor ama ilginç bir şekilde köle değil) ama dua ediyorum ki onu geri dönmemiz gerektiğini fark edene kadar kaybetmeyelim zira olağanüstü derecede yetenekli… ya da şanslı. İkisi de bana uyar.

– F

Yaklaşan İsyan
[A Coming Mutiny]
Bu mektup, aradan geçen zaman yüzünden solmuştur.

Son fırtına neredeyse işimizi bitirdi. Ardından mürettebatın mizacı çirkin bir hâl aldı. Kavgalar patlak verdi ve geçen gün adamlardan biri hakaret yiyince bir diğerini bıçakladı. Her ikisi de şimdi gemi hücresinde oturuyor, zincirlenmiş Kâfir’e eşlik ediyorlar.

Mürettebatın Kâfir hakkındaki fısıltıları daha da yükseldi. Peder Dante, onun yolculuk ve Kaptan üzerinde şeytani bir etki yaratan bir lanet olduğundan bahsediyor. Yakında Aeternum’a ait bir iz bulamazsak mürettebatın isyan edeceğinden korkuyorum.

Kaptan Isabella umursamaz görünüyor ve korkarım ki çok geç olana dek isyanın yaklaştığını görmeyecek.

– F

Fırtına
[The Storm]
Bu mektup, tuzlu su yüzünden lekelenmiş.

Önce Sandiago’yu gözden kaybettik. Şimdi okyanusun dibinde yattığından korkuyoruz ama gemimizi sarsan büyük dalgaların arasında ışıklarından hiçbir iz görmedik. Ona ve San Cristóbal’a ne olduğunu bir Tanrı bilir – kendi hayatımız uğruna savaşıyoruz ve bu geceden sağ çıkamayabiliriz.

Yine de fırtınanın içinde alt güverteden yükselen kahkahaları duydum. Kâfir gülüyordu ama neye, bilmiyorum. Isabella’yı bu cehenneme o sürükledi ve biz de onlara katılacak kadar aptaldık.

– F

Kaptan Karaya Ayak Bastı
[The Captain Lands]
Bu mektup, aradan geçen zaman yüzünden solmuştur.

Hayattayız! Mürettebatın çoğu kayıp ama Kaptan Isabella yılmadı – kıyıları tarıyor, erzak arıyor ve adamları organize ediyor.

Gemimiz kayaların üzerinde yatıyor… sanki kayalar bizzat derinlerden yükselmiş de geminin gövdesini parçalayıp bir taç hâline getirmiş gibi. Burada mahsur kaldığımıza inanıyorum çünkü gemiyi onarılabilmenin bir yolunu göremiyorum. Bu düşünce beni ürpertiyor ama Isabella endişeli görünmüyor.

Ve görüyorum ki bu adada karaya oturan tek gemi bizimki değil – sahilleri bazısı tanıdık gelen önceki gemilerin enkazları ile kaplı… bazıları gerçekten çok eski görünüyor.

Ona Santiago ve San Cristóbal’ın mürettebatlarını aramaya başlamamız gerekip gerekmediğini sordum ama Isabella beni duymamış gibiydi; adayı keşfetmemiz, çevremiz hakkında daha fazla bilgi edinmemiz ve kendimize yardım etmeye odaklanmamız konusunda ısrar etti.

Kâfir hayatta kaldı. Hâlâ kollarından ve ayak bileklerinden zincirlenmiş olduğu hâlde gülümseyerek ve etrafına bakarak bizi sahilde bekliyordu. Alnı, yüzü ve dudakları, sanki onları sahile değdirmiş, hoş bulduk dercesine öpmüş gibi kumla kaplıydı.

– F

İlk Kamp
[First Camp]
Bu mektup, aradan geçen zaman yüzünden solmuştur.

Kamp kurduk ve gemiden alabildiğimiz kadar malzeme topladık. Öyle ya da böyle, bu Vitae Aeternum adası birileri bizi kurtarmaya gelene kadar artık evimiz.

Kaptan Isabella, kaybettiğimiz diğer iki gemiden bahsetmedi ve onları arama emri vermedi – sadece kendi gemimizden sağ kurtulanları aramamızı istedi, sanki bir şekilde adanın içine “kaçabileceklermiş” gibi. Şimdi anlıyorum ki aradığı şeyi bulup bir şekilde kendisinden alacaklarından endişeleniyor. Bu rahatsızlık verici ama ona bir amaç sağlıyor.

Hepsi kuru ve bozulmadan kurtulmuş olan güncelerin ve mektupların bulunduğu sandığımı kurtardım – itiraf ediyorum, bunun yerine başka bir erzak sandığı kıyıya vursaydı daha iyi hissederdim ama bu yazılar beni rahatlatıyor.

– F

İkinci Gün
[Day Two]
Bu mektup, aradan geçen zaman yüzünden solmuştur.

Fırtına vurmadan önce açlıktan ölmek üzere olan adamlar, Isabella’nın onları gözünün önünden ayırmaya isteksiz olmasına, yaptıkları keşifleri ilk önce kendisine bildirmeleri gerektiğini ve bir başlarına bir şey araştırmamalarını söylemesine rağmen avlanmaya ve erzak aramaya başladılar.

Kâfir hiçbir işe yaramadığını kanıtladı ve bana Aeternum’a hiç ayak basmadığına inanmam için daha fazla neden verdi. Avcılarla ve böğürtlen toplayanlarla alay etti ve oldukça tuhaf bir biçimde düşüncesini dile getirdi: “Bir önemi yok. Aeternum bolluk bahşeder ama burada kimse açlıktan ölemez. [Aeternum] buna izin vermeyecektir.”

Adamın gevezeliğinden usandım – zincirlerinin her tıngırtısı beni rahatsız ediyor. Mürettebatın çoğu can verirken onun hayatta kaldığını bilmek… bu bana burada bizim yaratacağımızın dışında adalet olmadığını düşündürüyor.

– F

Isabella’nın Durumu
[Isabella’s Condition]
Bu mektup, aradan geçen zaman yüzünden solmuştur.

Isabella’nın sağlığı yolculuktan sonra düzeldi. Zaman zaman ateşi yükselse de ruhu karadayken, nihayet Aeternum kıyılarına ulaştığı için adeta buraya bağlanmışçasına daha sakin görünüyor.

Yolculuğun en karanlık anlarında gösterdiği kararlılık hâlâ üzerinde ama daha acımasız bir yanı var. Bu beni endişelendiriyor çünkü mürettebat adanın keşfi ve avlanmadan döndüklerinde onlara adeta bir yalanın izini sürüyormuşçasına bir sürü soru soruyor.

Günce sayfalarımı gizlemeye başladım. Artık Isabella’nın onlarda okuyacaklarından hoşlanmayacağını ve varlıklarının yolculuk ile yolculuğun amaçlarını tercih edeceği şekilde sunmayacağını kesin olarak biliyorum. Kayıtları yakabilecek olsam bile elim tereddüt ediyor… Gördüğüm her şeyi doğrulukla kaydettim ve eğer bunlar yok edilirse seferin hikâyesini anlatmak bizzat Kaptan Isabella’nın üstüne kalacak ve gerçeklerden çok uzak olacak.

– F

RUIZ VELAZQUEZ’İN KAYITLARI
[CHRONICLE OF RUIZ VELAZQUEZ]

Federico’nun Cezası
[Federico’s Punishment]
Bu mektup, aradan geçen zaman yüzünden solmuştur.

Kaptanın delirmiş olmasından korkuyorum. Federico’nun güncesini, her sayfayı sırtından ayırıp rüzgâra savurarak etrafa saçtı. Bağlanan zavallı adam af diledi ama Isabella, yazdıklarını kendisinden bilerek saklamaya çalıştığını ve onların isyan düşünceleri ve yolculuğumuzla ilgili şüphe içeren yalanlarla dolu olduğunu iddia ederek ona bağırdı. Daha da kötüsü, bunun yolculuğumuzun ön tedarik hazırlığındaki eksiklikler ile Vitae Aeternum’a ve onun zenginliğine ulaşmamızı engellemek için tekrar tekrar yapılan girişimleri gösterdiğini iddia etti.

Böylesine yalanların tarihimizin bir parçası olmayacağına, yazıların yalanlar ve yarı gerçeklerle dolu olduğuna yemin etti. Ona inansam mı bilmiyorum… sadece istifimi bozmamam gerektiğini biliyorum, yoksa Federico ile aynı kaderi paylaşabilirim.

R. Velazquez

Artan Huzursuzluk
[Growing Unease]
Bu mektup, aradan geçen zaman yüzünden solmuştur.

…Isabella, Kâfir’i idam etmiş olsaydı hepimiz daha iyi durumda olurduk ama bu düşünceyi dile getirmekten korkuyorum. Mürettebat zaten kötü vaziyetimizden ötürü huzursuz ama diğerleri artık burada olduğumuz için Kaptan ve onun sadık adamlarının yapacaklarından korkuyorlar. Şimdilik onun emirlerine uymak, onlara meydan okumaktan daha kolay.

Kâfir, ufak bir lütuf da olsa geldiğimizden beri sessiz ve oturup adadaki kenevirden halat örmekten memnun görünüyor – ne amaç için olduğunu bilmiyorum ama onu meşgul ve sessiz tutacaksa varsın olsun. Álvaro’ya ve diğerlerine onun her gece iyice kapatıldığından emin olmalarını emretti – ona güvenmiyorum.

Isabella hâlâ kayıp gemileri ve mürettebatlarını aramak için gözcü göndermedi. Santiago’nun dalgaların arasında battığından eminim ama San Cristóbal’a daha çok güveniyorum: Eğer biri fırtınalardan kurtulabilirse bu Keyes olurdu. Belki gemisi hâlâ sağlamdır ve bu adadan ayrılmanın bir yolunu sağlayabilir.

R. Velazquez

Tasma
[The Leash]
Bu mektup, aradan geçen zaman yüzünden solmuştur.

Adamlar huzursuzlanıyorlar ve her ne kadar kaçmayı düşünsem de kendimi hâlâ bir miktar düzen sağlamaya çalışırken buluyorum. Sanıyorum ki ben ayrılırsam “Kaptan” Isabella, bu adamları pis tutsağına yaptığı gibi dize getiremeyecektir.

Bugün onunla ilgili bir nahoşluk oldu. Uyandığımda Álvaro ile adamların Kâfir’in kenevirden ördüğü halatları alay konusu yaptıklarını gördüm… bileklerine sicim dolamışlardı ve onu sanki tasma takmış gibi gezdiriyorlardı. Kâfir bile bu tuhaflıklara gülüyordu ve ilgiden oldukça memnun görünüyordu. Ancak adamlar, Kâfir’i gezdirmekten acımasız bir zevk alıyor gibiydiler, bu yüzden ben de buna bir son verdim.

İş halatı Kâfir’in üzerinden çıkarmaya gelince aniden Álvaro ile konuştu. “Artık giyme sırası sende.” Álvaro gülüp adamı itti ama Kâfir ısrar edince böyle bir şey yapmayacağını söyleyerek adama vurdu. Kâfir’in [bu hareketten ötürü] kafası karışmış gibi görünüyordu ve çok tuhaf bir şekilde “Senin seçimin olmayacak,” dedi.

Bu sözler Álvaro’yu kızdırdı, su tasını ve adamın yiyeceğinden arta kalanları onun ağaca bağlı olduğu yerden erişemeyeceği çamura tekmeledi. Onu azarladım ama belki de gerektiği kadar sert bir şekilde yapmadım. Kâfir’e gelince, emin olmak için yaptığı halatları yakmayı düşündüm ama bunu yapma cesaretini kendimde bulamadım – onlara dokunma düşüncesi bile aniden tiksindirici geldi.

R. Velazquez

Costa de los Ahogados
[Costa de los Ahogados]
Bu mektup, aradan geçen zaman yüzünden solmuştur.

Bunu yazarken elim titriyor – inanamıyorum. Isabella’nın ısrarları üzerine Guardianes’e giden bir yol arıyoruz ama ada işimizi kolaylaştırmıyor. Isabella – ve tuhaf bir şekilde Kâfir -, sanki Guardianes’e ilk ulaşan olmak istiyorlarmış gibi bize eşlik ediyorlar. Korkarım ki ada ilerleyişimizi engelledikçe Isabella giderek daha fazla sinirleniyor.

Ancak geçen gün olanlar, benim adaya karşı yeni bir korku hissetmeme sebep oldu. Güneye doğru giden bir yol arıyorduk, ta ki Kâfir (bir kayaya takılıp düşerek) çalılıkların arasında gizlenmiş bir patikayla karşılaşana kadar. Çalılığı temizledik ve bir koya giden bir yol bulduk – ayrıldığımız kıyıdan farklı olarak koyda ürpertici bir hava vardı ama üzerinde durmadık. Gece yaklaşıyordu ve karanlıkta geri dönme riskini almaktansa kamp kurmaya karar verdik.

Gece çöktüğünde ışıkları fark ettik… İlk başta sis olduğunu düşündük ama insan formu ve şeklinde benzeyen bir hâlleri vardı – hayaletlerdi. Dehşete kapılarak kamptan kaçtık ve ormana dağıldık. Geceyi kayadaki bir yarıkta saklanarak geçirdim ve şafak söktüğünde kampa geri dönüş yolumuzu bulabileceğim noktaları kestirmeye çalıştım.

Yolda Kaptan Isabella ve devriyenin bir kısmıyla karşılaştım. Üçü kayıptı – dördüncü bendim ve kaçtığımız için bana oldukça kızgın bir şekilde nutuk çekti. Karanlıkta gördüğümüz hayaletimsi şekilleri sordum. Bu sebepten ötürü birlikte kalmamız ve adada başkalarıyla karşılaşmaktan kaçınmamız gerektiği konusunda ısrar etti. Kâfir’e kısa bir bakış attı; o ise “Bazen burada ölenler bir bedenle geri dönmezler. Bunlar Santa María’dakiler ama bizim yaptığımız gibi kıyıya çıkmadılar. Ruhları artık… ortada kaldı. Ada böyle hayaletlerle dolu,” dedi.

Bunun üzerine adamların beti benzi attı. Kaptan Isabella bölgeden uzak duracağımızı be güneye doğru devam edeceğimizi söyledi. Adamlar gizlice oraya bir isim verdiler: Costa de los Ahogados. Orada ölen mürettebat için dualar fısıldadılar ve Tanrı’ya ulaşmanın bir yolunu bulmalarını umdular.

R. Velazquez

Guardianes
[Guardianes]
Bu mektup, aradan geçen zaman yüzünden solmuştur.

Sahilde iki büyük heykele vardık. Isabella onları görünce kızmış gibi göründü, Kâfir ise sanki daha önce birçoklarını görmüş gibi şöyle bir bakıp geçti. Garip heykeller… dört kolları var ve ortaları yarık. Ama öyle büyükler ki! Böylesi şekilleri oymak için çok adam gerekmiş olmalı ve zanaatkârların işi gerçekten de iyi zira heykel bloklarının üst üste geldiği katmanları ve taştaki keski işaretlerini görmek zor – tabii bu tür aletler kullanmışlarsa. Figürlerin tuttuğu mızrakları nasıl halletmişler bilmiyorum ama böylesine bir beceri etkileyici.

Bir süre kıyıyı aradık – ne olduğunu bilmesem de Isabella aradığını bulmuş gibiydi. Adamlar kamp kurmak üzereyken gece geri yürüyeceğimizi ve bu “putların” gölgesinde uyumayacağımızı söyledi. Bunun üzerinde Kâfir’in kıkırdadığını duydum gibi geldi ama bu benim hayal gücüm de olabilir. Adamı kendi zincirleriyle boğmayı arzuluyorum.

R. Velazquez

Uydurma Bir Ceza
[A Fitting Punishment]
Bu mektup, aradan geçen zaman yüzünden solmuştur.

İnfazı öneren Kâfir’di, bundan eminim. Belki de Kaptan boşu boşuna barut harcamasın diye bunu önerdi ama hayır, bence daha karanlık bir sebebi var. “İsyancılar” öne çıkarıldılar. LaCuran dua ediyor, Montes kaptana özürlerini sunup af diliyordu. Álvaro dâhil diğerleri kararlı görünüyorlardı. Mürettebat olarak sessizdik, hiçbirimiz adamların izinden gitmek istemiyorduk. Montes kaderini anlayınca gözyaşlarına boğuldu.

Adanın gücü hakkındaki söylentileri çoktan biliyorduk. Azoth’tan mı, yoksa başka bir şeyden mi kaynaklandığını bilmiyorduk ama Aeternum’da ölen herkesin ertesi gün (veya daha erken) geri dönmek ve yeniden doğmak için ilahi bir şansı varmış gibi görünüyordu. Körfezdeki hayaletler bunun kanıtıydı, kendi gözlerimizle görmüştük.

Sahne ne kadar dehşet verici olsa da infazın sadece bir infaz değil de adanın özelliklerini sınamak için yapılmış bir hareket olduğunu merak etmedim değil. Deli adamın Álvaro’ya söylediklerini tekrar düşündüm… ve Álvaro’nun da aynı şeyin farkına vardığını gördüm.

R. Velazquez

İnfaz Durdurma
[Stay of Execution]
Bu mektup, aradan geçen zaman yüzünden solmuştur.

…dokuz adam bağlandılar ama infaz edilmediler… tam tersine Kaptan, dokuzu da sağlama alınana kadar bekledi ve sonra elini kaldırdı. “Bugün infaz olmayacak,” dedi ama bunu isyancılara söylemedi – her ne kadar birçoğu infazın durdurulmasıyla rahatlayarak iç çekse de. “Suçlarını ve sadakatlerini tekrar düşünmeleri için onları kendi hâllerine bırakacağız ve itiraflarını duymak için yarın onları ziyaret edeceğiz.”

Ve böylece… dokuz adam kaçamayacakları şekilde sıkıca bağlanmış olarak arkada bırakıldılar. Diğerlerinin de aklından geçtiğinden emin olduğum gibi onları serbest bırakmayı düşündüm ama Isabella’nın sabrı çoktan sınanmıştı ve bize zıt düşüp düşmeyeceği tahmin etmek mümkün değildi.

Ama kaptanın emri içimi rahatlatmadı, [aksine] huzursuz etti… Onlara bu kadar öfkeliyken neden fikrini değiştirmişti?

Şafakta ardındaki gerçeği gördüm.

R. Velazquez

Şafak Hükmü
[Dawn Sentencing]
Bu mektup, aradan geçen zaman yüzünden solmuştur.

Şafak vakti dokuz adamı bıraktığımız yere yürüdük. Geceyi atlatmışlardı, zar zor uyumuşlardı ve bütün gece bağlarından kurtulmak için çabalamışlardı.

Kaptan, toplanan askerlerin önünde adamlara yaptıklarından pişman olup olmadıklarını, suçlarından ötürü tövbe edip etmediklerini sordu. Hepsine sırayla gitti. Montes diğerlerinin sözünü kesip durdu ve özürleri [ağzından] o kadar hızlı çıkmaya başladı ki [Isabella] onu susturmak için adama vurmak zorunda kaldı.

Her biri tövbe ederken Kaptan başıyla onayladı… Kâfir de onun dibinde başını salladı. Sanki olacakları tahmin ediyormuş gibi vahşi bir sırıtışı vardı.

Ve sonra Kaptan, adamların hepsine tek tek saldırdı. Saldırının aniliği karşısında yüzleri şaşkınlık içerisinde donup kaldı, ta ki bedenleri hareketsiz kalana kadar. Dokuz mürettebat üyesi ölmüştü.

Bağlarını keselim mi diye sordum ama Kaptan hayır dedi ve başıyla onaylayan Kâfir’e bakış attı. Kalmaları gerektiğini söyledi.

R. Velazquez

Ebedî Bağ
[Eternal Restraint]
Bu mektup, aradan geçen zaman yüzünden solmuştur.

Bunun nedenini şimdi anlıyorum. Sabah adamlar geri döndüler… şafağın ışığı altındaki bedenleri hâlâ bağlıydı. Aeternum, Kaptan bir kez daha nefes alışlarını sonlandırsın diye onlara yeni bir hayat vermişti.

Yine de bunu tasarlayanın Kaptan olmadığını biliyorum. Çadırında halatlarını ören, şimdiyse elleriyle yaptığı kötülüğün ardındaki gerçeğin farkında olan Kâfir’i tekrar düşündüm.

Bunun olacağını biliyordu. Her zaman biliyordu. Bu halatlara, bir gün bağ olacakları mürettebatı lanetlemeye yetecek kadar kendi kötülüğünden işlemişti.

Eğer ada kendi kötülüğünün sesi olsun diye birini seçiyorsa o, karanlıkta kamburlaşmış oturan bu korkunç figürün ta kendisidir. Bir köpek gibi tasmalanmış ve ayaklarına prangalar vurulmuş olsa da adanın keyfine göre hareket ediyor. O, adanın hizmetçisidir. Aynen kaptan da onun hizmetçisi olduğu gibi.

R. Velazquez

Deniz Feneri
[The Lighthouse]
Bu mektup, aradan geçen zaman yüzünden solmuştur.

Uzakta bir deniz feneri gördük ancak ışığı yanmıyordu ve muhtemelen terk edilmişti. Kaptan Isabella, ona doğru yürümemizi istedi ancak Guardianes için olduğu kadar coşkulu değildi; sanki aradığı şeyi barındırmadığını biliyormuş gibi.

Heykellerde olduğu gibi bu yapıları da kimin inşa ettiğini ve şimdi nerede yaşadıklarını merak ediyorum.

R. Velazquez

First Light
[First Light]
Bu mektup, aradan geçen zaman yüzünden solmuştur.

Deniz fenerine yaklaştığımızda tasarımının tuhaf olduğunu gördük. Kaptan Isabella bunun kıyıya yaklaşan diğerlerine işaret verebilecek bir yol gösterici olduğuna inanıyor… Yalnız olmayacağımıza inandığını düşünmek cesaret verici. Belki bu deniz fenerini yakmanın bir yolunu bulursak geçen gemiler tarafından daha kolay bulunabiliriz.Kaptan, adanın daha fazlasını keşfedene kadar bunu yapmayacağımızı ve ancak adayı güvence altına alıp açıkça hak iddia ettikten sonra olur da izin verirse başkalarını buraya yönlendirmeye yarayacağını söyledi.

O gece mürettebat eğer Isabella yapmazsa belki de feneri kendilerinin yakması gerektiğini (sessizce) konuştu. Costa de los Ahogados’ta gördükleri hâlâ akıllarından çıkmıyordu ve eğer bir kaçış yolu varsa burada kalıp ruhlardan biri olmak istemiyorlardı.

Ben de onların korkularını paylaşıyorum. Ama düşüncelerimi sesli dile getirmiyorum. Ayrıldığımda bunu kimseye söylemeden yapacağım ama önce kaptanın beni takip etmekte zorlanacağı bir yer bulmalıyım.

R. Velazquez

First Light Kampı
[First Light Camp]
Bu mektup, aradan geçen zaman yüzünden solmuştur.

Fenerin yakınında kamp kurduk. Merak uyandıran bir yapı ve daha çok büyük bir dikili taş gibi görünüyor. Bir zamanlar bir ateşe sahipse bile gemiler içinmiş gibi gelmiyor ancak nedenini açıklayamıyorum.

Feneri çevreleyen kayalarda birçok mağara ve ayrıca birçok iskelet bulduk. Her biri iyi korunmuş ve kemikleri sağlam, hâlâ insan şeklinde bir arada duruyorlar ama nasıl olduğunu bilmiyoruz – ama daha önce gördüğümüz ruhlar gibi hayat bulmasınlar diye onları rahatsız etmekten çekiniyoruz.

R. Velazquez

Mağaralar, 1. Bölüm
[Caves Part 1]
Bu mektup, aradan geçen zaman yüzünden solmuştur.

Gemi enkazları yetmezmiş gibi deniz fenerinin etrafındaki mağaralar da adaya ilk ayak basanın biz olmadığının başka birer kanıtı. Kıyıda gördüğümüz diğer gemiler… Görünüşe göre bizim gibi bu “deniz feneri”ni aramışlar ve yüklerinin bir kısmını burada muhafaza etmişler. Çeşitli kadim silahlar ve zırhlar bulduk – bazıları tanınmaz hâldeydi ama diğerleri açıkça Roma kılıçları ve miğferleriydi; başka bir adam mağaralardan birinin merkezinde Viking kalkanına benzeyen bir şeye rastladı. Belki de heykeller ve deniz feneri bu diğer mürettebatlar tarafından yapılmıştır.

Ancak korkarım ki bulduğumuz her şey sadece… kalıntı. Ve bu adamlar da bizim gibi bu kıyılara savrumuşlar ve asla kaçamamışlar.

Biz de miğferlerimizi ve mızraklarımızı burada mı bırakmalıyız? Başarısız seferimizden geriye kalanlar sadece bunlar mı olacak?

R. Velazquez

Mağaralar, 2. Bölüm
[Caves Part 2]
Bu mektup, aradan geçen zaman yüzünden solmuştur.

Bazı mağaraları keşfe çıktık ancak Costa de los Ahogados’ta hissettiğimiz soğukluk burada da yoğundu ve aynı hayaletlerle ya da bizden önce gelenlerin çok daha kadim ruhlarıyla karşılaşmaktan korktuk. Kaptan Isabella buna oldukça kızdı, hatta bizim zayıf olduğumuzu söyledi ama Kâfir ile kısa bir konuşma yaptı; adam onun aradığı şeyin buranın kuzeyinde olduğunu ve artık bunun bilincinde olduğumuzu söyleyince yumuşadı. Ne aradıklarını bilmiyorum ama kaptanı düşüncesizce bir şeyler yapmaya iteceğinden korkuyorum.

Yük sandıklarını [ne yapacağımızı] sordum – içlerinde değerli eşyalar ve hatta adanın başka yerlerine ait ipuçları olabilirdi. Kaptan Isabella, daha fazla mürettebata sahip olduğumuzda bunlar için geri döneceğimizi ancak şu anda önemli olmadıklarını söyledi.

R. Velazquez

ÁLVARO’NUN NOTLARI
[ÁLVARO’S NOTES]

Ruiz’in Talebi
[Ruiz’s Request]
Bu mektup, aradan geçen zaman yüzünden solmuştur.

Ruiz, Kâfir’in gece devriyelerimiz boyunca hapsedildiğinden emin olmamızı istedi. Bundan hoşlanmıyorum ama her seferinde onu çiftler hâlinde kontrol ediyoruz – asla yalnız yapmıyoruz.

Adam tuhaf – yaklaştığımızı fark etmiyor ve hâlâ kenevir iplerini halatlara dokumaya devam ediyor. Bundan metrelerce yaptı bile ama hiçbir amaca hizmet etmiyor zira [halata] ihtiyacımız yok.

Yine de vaktini aldığı ve prangalar elleriyle ayaklarında takılı durduğu sürece kaptanımızın kulağına fısıldamadığının bilinciyle mutluyum – eminim Ruiz de aynısını düşünüyordur. Bazen yaptığı halatı kendi boynuna dolayarak uykusunda sessizce boğulduğunu izlemeyi hayal ediyorum. Diğerlerinin de aynı şeyi hissettiğini biliyorum.

Álvaro

Kaptan
[The Captain]
Bu mektup, aradan geçen zaman yüzünden solmuştur.

Kaptan Isabella, kimsenin kamptan ayrılmamasını emretti. Bu kadının delice emirlerine neden uyduğumuzu aklım almıyor.

Yalnız da değilim. LaCuran ve diğerleri de benimle aynı fikirde. Şu anda toplamda neredeyse dokuz kişiyiz. Ya idareyi ondan almalıyız ya da gece çıkıp adada başka yaşam belirtileri var mı diye aramaya gitmeliyiz ama Isabella’nın insafına kalırsak bu bizim ölümümüze sebep olacak, eminiz.

Álvaro

İsyan
[The Mutiny]
Bu mektup, aradan geçen zaman yüzünden solmuştur.

Ben, Álvaro Bento, bu itirafı kendi özgür irademle yazıyorum. Kaptan Isabella, hain düşüncelerim yüzünden benimle yüzleşti ve onunla mürettebatı terk etme arzumu ifade etmek için yazdığım sayfalardan birini kanıt olarak gösterdi. Kendime, mürettebatıma ve en kötüsü de kaptanıma ihanet ettim.

Ben ve Kaptan Isabella’yı terk etmeye çalışan diğer sekiz adam idam edileceğiz. Hak ettiğimiz bu.

Tanrı beni bağışlasın.

Álvaro Bento

GEMİ KAZAZEDESİ
[THE CASTAWAY]

Hayattayım!
[Alive!]
Bu mektup, aradan geçen zaman yüzünden solmuştur.

1. Gün – Kurtulmayı başardım; bu kömür parçası kötü bir kalem ve bu kitapları kullanabilmek için kurumalarını beklemem gerekmesine rağmen ikisi için de Tanrı’ya şükrediyorum. Santa María’nın güvertesinden savrulduğumda sonumun geldiğini düşündüm… ama sabah dalgalar tarafından uyandırıldım ve yabancı bir kıyıda güvendeydim!

Kaptan Isabella’nın öfkesinden, lanetinden ve ağzından saçmalıklar dökülen pis tutsağından kaçtım. O insan müsveddesi bizi felaketimize götürdü; yine de bir cennette uyandım! Göz alabildiğine güzel bir arazi ve adada çeşitli yapılar olduğunu düşündüğüm yerler var, her ne kadar yer şekillerini bilmesem de.

Dilerim Kaptan Isabella, pis tutsağıyla birlikte dalgalar altında boğulmuştur. Ancak umarım mürettebatın geri kalanı benim gibi kıyıya ulaşmıştır.

A. Damas

Kaptan ile Olan Sorun
[Trouble with the Captain]
Bu mektup, aradan geçen zaman yüzünden solmuştur.

3. Gün – Kaptan ve mürettebatından hâlâ bir iz yok. Derme çatma bir barınak inşa ettim ve bazı basit aletler çabalarıma yardımcı oluyor. Adada gerçekten yalnızım ve kendimi şanslı sayıyorum. Onun lanetli gemisinden ve deli rehberinden kurtuldum. Sözleşmemin gerekliliklerinin asla yerine getirilmeyeceğini bilsem de umrumda olmadığını fark ettim. Ada ihtiyacım olan her şeyi sağlıyor.

Yiyecek ve su sıkıntısı yok – av hayvanları bol ve içebileceğim bir pınar buldum. Bu yerin kendisi ruhumu canlandırıyor ve hiç olmadığım kadar sağlıklı ve güçlü hissediyorum.

A. Damas

İzler
[Tracks]
Bu mektup, aradan geçen zaman yüzünden solmuştur.

7. Gün – Bugün izler buldum ve kalbim korkuyla doldu. Bu izler, birçok adamın çizmeleriyle bırakılmıştı. Beni aradıklarını sanmıyorum ama gittikleri yön sığınağıma doğru ilerliyordu ve onu şans eseri bulmuş olabilirler.

Acele etmeliyim. Kaptan Isabella kayatta kaldıysa ve beni bulursa diye güvenliğimden endişe ediyorum.

A. Damas

ISABELLA’NIN DELİLİĞİ
[ISABELLA’S FOLLY]

Kazazede
[Castaway]
Bu mektup, aradan geçen zaman yüzünden solmuştur.

Bugün kayıp mürettebattan birini bulduk, Damas adında bir adam. Adam fırtınada denize düşmüş ama kıyıya varmış ve vahşi doğada basit bir kamp kurmuştu. Kendini oldukça iyi korumuş gibi görünüyordu ama bizimle birlikte kampa dönmekte isteksiz gibiydi – o kadar ki bizden kaçmaya çalışacağından korktum. Onu bağlamak zorunda kaldık ve bizimle gelmesi gerektiği konusunda uyardık.

Onu kampa geri getirdiğimizde mürettebatın bir kısmı onu karşılayan tezahürat yaptı ancak Kaptan Isabella çadırından çıktığında sessizliğe gömüldüler. Bakışları tamamen kayıp mürettebat üyesinin üzerindeydi ve şimdi anlıyorum ki adam aslında bizim tutsağımızdı.

Isabella onu bir firari ilan etti ve yargılanana kadar bağlanmasını ve ağzının tıkanmasını emretti. Ruiz itiraz etmek istiyormuş gibi göründü ama sanıyorum ki bunu yaparsa tutsağın yanındaki yerini alacağının farkındaydı.

Manuel

Cezalandırma
[Punishment]
Bu mektup, aradan geçen zaman yüzünden solmuştur.

Isabella, Damas’ın firar ettiği için dövülmesini emretti. Adamın yalvarışları çığlıklara dönüştü ve dayak bittiğinde örnek olsun diye onu büyük ağaca sürükleyip oraya bağlamamız emredildi. “Bırakın geceyi geçirsin,” dedi. İsyancılar uzun süre önce ortadan kaybolmuşlardı ve yerlerini taşla kaplı dokuz höyük almıştı. Isabella sonunda onları gömmüştü. Belki de canlı canlı.

Damas olayından sonra Ruiz gece yanıma geldi ve eğer aramızdan daha fazlasını bulursak onları yakalamak yerine uyarmamız gerektiğini söyledi. Başkalarını bulursak bugün bulduğumuzun başına gelenlerin yaşanacağını belirtti. Ona eğer itaat etmezsek Isabella’nın bizi kesinlikle cezalandıracağını söyledim ve o da emirlerine uysak bile itaatsizlik etmişiz gibi cezalandırılacağımızı söyleyerek beni tersledi.

O her ne ise artık bizim kaptanımız değil – eğer ayrılmazsak onun gibi davranmaya başlayacağız ya da bulduğumuz diğerleri gibi kesinlikle infaz edileceğiz.

Manuel

Ruiz Kayıp
[Ruiz, Missing]
Bu mektup, aradan geçen zaman yüzünden solmuştur.

Ruiz gitti. Ben de diğer adamlar da “kaçtı” ya da “kurtuldu” demekten korkuyoruz ama çoğumuz bunun doğru olduğuna inanıyor.

Kaptan Isabella, adamın adada dolanan hayvanlardan biri tarafından saldırıya uğramış olabileceği bahanesiyle bir arama yapılmasını talep etti ama yüzündeki ifadeden, sesindeki öfkenin yarattığı titremeden ne olduğunu gördüm – onun kaçtığını ve bunun suçlusunun kendisi olduğunu biliyordu.

Ruiz, umarım içine atıldığımız bu cehennemden uzaklara kaçmışsındır ve Tanrı’ya dua ediyorum ki kalan günlerini buradan uzakta yaşayabileceğin bir yerde huzur bulursun.

Manuel

Kadim Yol
[The Ancient Road]
Bu mektup, aradan geçen zaman yüzünden solmuştur.

Desembarco Eterno’da kamp kuralı üç ay oldu. Ancak bu gece Isabella, bize sabah yürüyüşe geçmeye hazırlanmamızı emretti – kampın güvenliğinden ayrılıp gözcülerin iki gün önce keşfettikleri Kadim yol boyunca kuzeye gideceğiz. Hepimizi buradan uzaklaştırmak riskli bir girişim ama dediklerine göre Isabella, Ruiz kaçtığından beri daha fazla firar olmasından korktuğu için adamların kampta kalmasına itimat etmiyormuş. Eğer hep birlikte seyahat edersek bizi daha yakından izleyebilir.

Gerçek ne olursa olsun onun emirlerine karşı çıkacak kadar aptal değiliz.

Manuel

Yürüyüş
[The March]
Bu mektup, aradan geçen zaman yüzünden solmuştur.

Kaptan Isabella henüz hedefimizi açıklamadı ve kendisinin de bildiğinden emin değilim – sadece bir şey arıyor gibi görünüyor ve hakkında konuşmayı reddediyor. Kâfir bu çabasında ona yardım ediyor gibi duruyor ama adamın nasihatlerinin hem bizim hem de onun zararına olduğundan şüpheleniyorum.

Sabah kuzeye doğru yürüyeceğiz. Şahsen Nine-Man Knoll’dan ayrılmaktan mutluyum. Bu yere katlanamıyorum çünkü cezalandırılanlar için kendime kızsam da onlara katılan onuncu adam olmadığım için içim rahat.

Manuel

Büyük Bataklık
[The Great Marsh]
Bu mektup, aradan geçen zaman yüzünden solmuştur.

Kadim yol, bizi büyük bir bataklığın sınırına götürdü. Bir yanım Ruiz’in bu tarafa kaçıp kaçmadığını merak ediyor ve eğer onu görürsem yakalamak için hiçbir hamle yapmayacağıma dair kendi kendime yemin ettim. Huzuru hak etti ve bizim gibi acı çekmesini istemiyorum.

Bataklık birçok yöne uzanıyor ama gözcüler uzakta bir zirve gördüler. Kaptan Isabella oraya doğru yürümemizi emretti; arazinin daha fazlasını görmek ve bir sonraki hedefimizi belirlemek için burayı kullanmayı planlıyor.

Ve böylece yürüyoruz. Bu bataklık pis bir yer, güneydeki kıyılar gibi davetkâr ve sıcak değil. Yine de Kaptan emrini verdi ve biz de itaat ediyoruz.

Manuel

KAPTANIN SEYİR DEFTERİ
[THE CAPTAIN’S LOG]

Teselli
[Comfort]
Bu sayfa, aradan geçen zaman yüzünden solmuştur.

Sık sık arazideki küçük şapelde teselli arıyorum. Orası huzurlu, sessiz ve düşüncelerimi duyabiliyorum. (Geriye kalan) hizmetçilerin buraya dua etmeye geldiğimi sandıklarını biliyorum… ama ben sadece düşüncelerimi dinleyip onları tek tek ayıklamaya geliyorum ki her şeyden anlam çıkarabileyim.

Kardeşlerimi geçen yıl denize kaybettikten sonra, annem ve babam için de bir aydan kısa bir süre önce tören düzenledik. Yavan törenlerin bile sayısız aksiliğin ardından toparlanamayan aile “serveti”ni tüketmesini bekliyorum. Babamın birçok şirkete borçlu olduğu ve girişimlerinde büyük risk aldığı ortaya çıktı… ve şimdi ben bu yükü taşımak zorundayım. Keşke o ve kardeşlerimle yer değiştirebilseydim – ölümdeki değil, denizdeki yerlerini [alabilseydim] ki buradan uzak olabilseydim.

Şu anda yaşımın gerektirdiğinden daha yaşlı hissediyorum. Bu keder değil; sadece nereye gitmem gerektiğini, ne yapmam gerektiğini ve ne yapabileceğimi gösterecek rehberlikten yoksun olmam. Bir insan hayatında yapmak istediğim veya yapmayı umduğum her şeyi gerçekleştirmeye yetecek kadar zaman yok ve ailemizin bir zamanlar sahip olduğu statü, boş işler peşinde heba edilerek kaybedilmiş durumda.

Yine de bu sade kilisede kendimi huzurlu hissediyorum ve bunda teselli buluyorum.

Isabella

Söylentiler
[Rumors]
Bu sayfa, aradan geçen zaman yüzünden solmuştur.

Bu sabah kilisede otururken yerel rahip benimle konuşmaya geldi. Düşüncelerimi onunla paylaştım, o da bana kutsal kitaptan alıntı yaptı. Onunla daha önce birkaç kelimeden fazla konuşmamıştım ama sözcükler kolaylıkla döküldü. Ona ailemin eksikliğini hissettiğimi, borca karşı duyduğum korkuyu anlattım. Ve büyüyen talihsizliğin yanı sıra başa çıkılması gereken yaşlanma durumu da vardı. Kardeşlerim hayatlarını denize kaybettiler ama annem ve babam… kendilerine tanınan yıllardan daha fazlasını hak ediyorlardı. Rahibe babamın sık sık, oldukça tutkulu bir biçimde yıllarını geri alabileceği ve hayatın beraberinde getirdiği imtihanların ardından toparlanabilecek kadar yaşam edinebileceği bir Gençlik Pınarı’ndan söz ettiğini söyledim.

Rahip buna sessiz kaldı, sonra neredeyse özür dilercesine bize bu yaşamın ihtiyaç duyulan yıllar kadar verildiğini çünkü daha fazlasının hayatın güzelliğini değersiz kılacağını söyledi. Birinin yaşamını uzatmak istemesi – ki bu konuda oldukça üzülmüş görünüyordu – kilise tarafından tiksindirici ve dine aykırı kabul ediliyordu. Sanki kâfirlerin bundan bahsettiklerini duymuş gibi görünüyordu ki bu benim merakımı uyandırdı. Onu üstelediğimde kendisini yanlış anladığımı söyleyerek itiraz etti – böyle bir saçmalık hakkında kanıtı olduğunu iddia eden şöyle dursun ağzına alan herhangi biri bile delilikleri başkalarını etkilemesin diye kilit altında tutulurdu.

Böyle birini tanıyor, bundan eminim. Bilgi toplayacağım.

Isabella

Köprü
[The Bridge]
Bu sayfa, aradan geçen zaman yüzünden solmuştur.

Kâfir şu anda mürettebattan en güvendiğim kişilerin olduğu küçük grubumuza rehberlik ediyor. Artık gücümü Keyes ve onun San Cristóbal hainleri üzerinde harcayamam – vadedilen gücü bulmalı ve güvenceye almalıyım, sonra onun ve benim mürettebatlarımız arasındaki hainler cezalarını çekecek.

Kâfir bizi büyük bir kanyona, bir Kadim köprüsü üzerinden geçilen Kadim yoluna yönlendirdi – bunu kimin şekillendirdiğini bilmiyorum ve Kâfir de bu konuda bir cevap sunmuyor. Bence biliyor ama sanki önemsizmiş gibi söylemek istemiyor.

Bizi nereye götürdüğünü ve Gençlik Pınarı’nın nerede olduğunu gerçekten bilip bilmediğini sordum. O sadece başını salladı ve sabırlı olmamı istedi. Yol hâlâ uzun ve gidecek çok mesafemiz var. Erzağımızın yetip yetmeyeceğini bilmiyorum. Kâfir umursamıyor gibi görünüyor… acıkmış ya da susamış gibi de durmuyor.

Gözlerimin kenarlarında sık sık kırmızı [bir şeyler] görüyorum… adamlarımın yüzlerinde kızıl tonlar beliriyor, alacakaranlığın renkleri gibi ama gün ortasında… ve hatta ateş ışığında [görülüyor]. Ruhumuz kirlendi. Ya da arındı.

Isabella

Yarık
[The Cleave]
Bu sayfa, aradan geçen zaman yüzünden solmuştur.

Mürettebat’tan biri Cleave’e (Yarık) düştü, aşağıdaki buz ve sis tarafından yutuldu. Belki bize yetişir… ama izimizin kolay bulunabileceğini sanmıyorum.

Onu aramak veya beklemek için zaman harcayamayız – kimse bunu yapmayı isteyip istemediğimizi bile sormuyor, sadece yürüyüşümüze devam ediyoruz.

Kendime Kâfir’in ellerinin zincirli olduğunu hatırlatıyorum. Zaman zaman bunu ona yüksek sesle hatırlattığımı düşünüyorum; rüzgâr sözlerimi yutsa da sanki duyup kaderinin benim ellerimde olduğunu kabul edermiş gibi başını sallıyor gibi görünüyor.

Isabella

Kutsal Yolculuk
[The Pilgrimage]
Bu sayfa, aradan geçen zaman yüzünden solmuştur.

Kâfir’in bu yolu daha önce yürüdüğünü fark ettim… ama bir başına değil. Bir yol, yapılar ve uzun süre önce atılan birçok adımın kanıtı bulunuyor. Daha önce pek çok kişi bu kutsal yolculuğu yapmış, Kâfir de yalnızca onlardan biri. Ya da… gülüyorum… belki de o, binlercesini birer birer buraya, Pınar’a ve onun harikalarına götürmüştür.

Ben gülerken onun da güldüğünü fark ettim, gözleri kırmızı ve karanlıktı. Sanki ne düşündüğümü biliyormuş gibi eğlencemi paylaşıyordu.

Ekibimizden biri daha öldü. Bugünkü yürüyüşümüze başlarken uyanmadı ve boynu, sanki içinde bir şey bükülmüş ve sıkışmış gibi eğrikti. Kâfir’in prangalarında kan gördüysem bile hatırlamıyorum. Şu anda ona ihtiyacımız var, yoksa sonsuza kadar bu donmuş cehennemde mahsur kalacağız. O bize rehberlik etmiyor… liderlik ediyor.

Isabella

Kemer
[The Arch]
Bu sayfa, aradan geçen zaman yüzünden solmuştur.

Bir duvardaki büyük bir kemere, daha önce gördüğümüz köprüden bile daha büyük bir yapıya geldik. Heybetli dağ önümüzde belirdi ve Kâfir (bize gösterdiği onca gerçekten sonra ona bu şekilde hitap etmek tuhaf geliyor) bize söz veriyor… bana söz veriyor çünkü geriye kimse kalmadı zira herkesi arkamızda bıraktık. Bir zamanlar üç gemiye, yeni bir dünyanın ve onun harikalarının vaatlerine sahiptik.

Tüm bunlar benim için. Servet geri kazanılacak. Gençlik geri gelecek. Kâfir artık yakın olduğumuzu söylüyor. Dağın eteğine vardığımızda ulaşmış olacağız. Ona ne bulacağımızı sordum. Aeternum’un kendisini, hatta dağın doruğunu bile yerinden oynatacak bir güç olduğunu, bu kıyılara ve ötesine gelen herkesin bu gücü hissedeceğini söyledi.

Diğerlerinin nereye gittiğini bilmiyorum. Artık sadece ikimiz varız. Ve önümüzde her ne varsa…

Isabella

Dağ
[The Mountain]
Bu sayfa, aradan geçen zaman yüzünden solmuştur.

Artık çok yakınız… Soğuğu hissetmiyorum. Kâfir beni neyin yavaşlattığını sordu ve ben de ona dedim ki… çok uzun zaman oldu… Keşke bir anlığına durabilsem. Durup bu yolun doğru yol çıkması için dua edebilsem.

Dua etmek garip geliyor. Anıları canlandırıyor. Arazideki ağaçların gölgesindeki sade bir şapelin anılarını…

Kâfir anıyı paylaşıyormuş gibi görünüyor çünkü gülümsüyor. Kâfir -ki gerçek adı bu değil- bir zamanlar kesinlikle bir rahipmiş ve doğruyu söylüyor. “Sadece biraz daha ileride, gel Isabella,” diyor. Ama sesini duymuyorum.

Kilise
[The Church]
Bu sayfa, aradan geçen zaman yüzünden solmuştur.

Ona durmamız gerektiğini söyledim. Düşüncelerimi toplamalıyım. O kadar çoklar ki… keşke bir an durabilsem, dua edebilsem ve… sessizlik nedir tekrar bilebilsem. Kâfir… rahip… artık dimdik yürüyor. Bense sanki bedenim beni dua etmeye zorluyormuş gibi bir zamanlar onun sahip olduğu kamburlukla yürüyorum.

“Isabella, burada dua edebilirsin,” diyor. “Dağın eteğinde dua edebilirsin. Ama düz zemin üzerinde olmaz.”

Bu sözler yüzünden kendimi kaybolmuş hissediyorum. Durmaya ne kadar ihtiyacım olduğunu anlamamışım. Sessizliğe, etrafımda duvarlar hissetmeye… Ayaklarımın altındaki kil taşlarının ve buzun çatırtısının sona ermesine… Ve şimdi bir.. kemik görüyorum.

“Bir kilise inşa etmeliyiz,” diyor. “Heybetli bir şey olmasına gerek yok… sadece senin gözünde kutsal olmalı. Orada dua edebilir ve aradığın şeyin hakikatini öğrenebilirsin.”

Elim şimdiden yakınımdaki bir taşı kavradı. Kilise’nin duvarındaki ilk taş olacak. Etrafımda çok sayıda taş var ve her birini sırayla üst üste bindirebilirim.

Kâfir bana yardım etmiyor. Elleri bağlı olduğu için izlediğini şimdi anlıyorum. Onu serbest bırakacağım. O benim esirim değil. Belki de bir kâhin. Belki de daha fazlası.

“Son taş da yerine oturunca Pınar’a giden yol açılacak,” diyor. “Tüm Aeternum’un içinden aktığını hissedeceksin.

“Burada sonsuza dek yaşayacaksın, Isabella.”

Ama adımı söylediğinde bilmediğim bir dilde konuşuyor. Kulağa bir nimet gibi geliyor. Veya belki de.. bir elveda. Ondan vazgeçmeyecektir. Bir nimet olmalı… O…

KAPTAN KEYES’İN GÜNCESİ
[JOURNAL OF PILOT KEYES]

San Cristóbal
[The San Cristóbal]
Kaptan Keyes’in Güncesi

Kaptan Isabella’nın bizi nereye götürdüğünü bilmiyorum ama sözleşmem uyarınca takip etmem gerekiyor.

Isabella beni kılavuz ve kaptanlık yeteneklerimden ötürü istedi ve her ne kadar bu yeteneklerime tam olarak güvenmesem de (hatta tam aksini düşünüyorum) ailem, oğullarım ve benim için çok işe yaradılar. Mürettebat ilk başta yaptığım işe anlam veremedi ancak becerilerimi öğrendiklerinde çoğu yumuşadı. Birçoğu arkadaşım oldu.

Onlara bir efsaneyi aramak için yelken açtığımızı söylemiyorum – tabii azoth bir efsaneyse. Isabella öyle olmadığına inanıyor ve batıl inançları bir kenara bırakmam gerekecekse yaparım.

San Cristóbal Baş Kaptanı Keyes

San Cristóbal’ın Kaderi
[Fate of the San Cristóbal]
Kaptan Keyes’in Güncesi

San Cristóbal kurtulamamış olsa da biz hayatta kaldık. Fırtına şiddetliydi, belki de şimdiye kadar karşılaştığım en şiddetlisiydi ancak mürettebatımızın gücü onu atlatmamızı sağladı… ve belki de Tanrı dualarımıza cevap verdi.

Isabella’nın gemisi Santa María’dan ve Santiago’dan hiç iz yok ve yitirildiklerinden endişe etsem de umudumu kaybetmeyi reddediyorum – mürettebatı mümkün olan en kısa sürede onları aramaya göndereceğim ama ekibimizin diğer üyeleri ilk önceliğimiz. Kaptan Isabella’nın da aynısını yapacağını biliyorum ve bizim onları aradığımız kadar bizi arıyorsa yeniden bir araya gelmemiz uzun sürmeyecek.

Şimdilik kamp kuruyoruz ve yarının neler getireceğini göreceğiz.

San Cristóbal Baş Kaptanı Keyes

Stitcher’s Ease
[Stitcher’s Ease]
Kaptan Keyes’in Güncesi

Gözcüler Kaptan Isabella, Santa María ve Santiago’dan iz bulamadılar. Mürettebata umudumuzu kaybetmemiz ve aramayı bırakmamamız gerektiğini söyledim. Kaptan bizim yerimizde olsaydı bizi arkada bırakmaz ve aramaktan vazgeçmezdi.

Hasarlı yelkenlerimizi onarmak için elimizden geleni yapmaya giriştik. Mürettebatın bir kısmını, oradaki adamlara yelken yamamanın (hiç öyle olmasa da) kolay iş olduğunu söyleyerek sataşmak için “Stitcher’s Ease” adını verdikleri adaya gönderdim. Fakat adadaki dikiciler bunu komik buldular ve içinde bulunduğumuz çıkmaza rağmen mürettebatın morali yüksek. Ada güzel, av bol ve tüfeklerimize ilave olsunlar diye mızrak ve hatta yay yapmaya başladık.

Burada sıkışıp kalmamış olsaydık bir cennete geldiğimizi düşünürdüm. Ama mürettebat bana inandığı gibi ben de onlara inanıyorum. Isabella’nın [bu durumda] ne yapacağını düşünüyorum ve onları hayal kırıklığına uğratmayacağım.

San Cristóbal Baş Kaptanı Keyes

Consolation
[Consolation]
Kaptan Keyes’in Güncesi

“Consolation” adını verdiğimiz küçük bir tahkimat kurduk. Adadaki hayvanlar oldukça büyük ve saldırgan olsalar da duvarlar gece boyunca bir miktar koruma sağlıyor. Avcı ekiplerimiz düzenliler, böylece bölgeleri [gereksizce] tüketmemeye, kolaylıkla avlanılabilecek başka yerler bularak kurtları ve ayıları kışkırtmamaya özen gösteriyoruz. Stitcher’s Ease’deki mürettebat, ekip için oltalar yapmaya başladı ve ormanlarla bataklıklarda avlanmadığımızda adanın sularında balık tutabiliriz.

Mürettebatın morali yüksek kalmaya devam ediyor – bazıları eve dönememe korkularından bahsetmiş olsalar da bu konular artık nadiren dile getiriliyor. Aeternum’un güzelliğini görmezden gelmek zor, kıyılarındaki yaşam – adaya saygı gösterdiğinizde – mürettebatı zorlamıyor ve herkes için bolca yer var. Mürettebatın bir kısmı kendileri için ev kurup kuramayacaklarını veya arazinin bir kısmı üzerinde hak talep edip edemeyeceklerini sordular ve bu nedenle kendi evlerini inşa etmek isteyenler için arsalar ayırdık.

Mürettebat bana yöneticileri gibi davranıyor, her ne kadar bu unvanı önemsemesem de. Sanırım tam olarak bu yüzden bunu bana layık görüyorlar.

San Cristóbal Baş Kaptanı Keyes

Isabella Hakkında
[On Isabella]
Kaptan Keyes’in Güncesi

Diğer gemileri aramak için gönderilen ekibin bir parçası olan adamlardan birinin tuhaf bir şey söylediğini duydum – ve mürettebat geride kalmışken onu bu konuyla ilgili sorguladım.

Adam, Kaptan Isabella’nın karakteri hakkında bir şeyler söyledi ve eğer bulunursa durumlarının daha kötü olacağını belirtti. Görünüşe göre adamlar onu arıyor olsalar da bazıları yolculuktan önce kadının uğraşlarını doğru bulmamışlar. Biri onun kınanası ittifaklar kurduğunu, hatta tutsaklarından birini serbest bırakarak Kilise’nin iradesine karşı çıktığını iddia etti.

Bunun üzerine adamları topladım ve [aleyhine] kimin konuştuğunu söylemeden Kaptan Isabella’dan övgüyle bahsettim; eğer adada mahsur kaldıysa hiçbir şeyin bizi aramasının önüne geçmesine izin vermeyeceğini tekrar hatırlattım – ilk hedefi bizimle bir araya gelmek ve adadan ayrılmanın bir yolunu bulmak için birlikte çalışmak olurdu. Onlara gemisinin kurtulmuş olabileceğini hatırlattım ama mürettebatın çoğu başını iki yana salladı.

Biri, “Gemisi yola çıkmadan önce şeytanın insafına kalmıştı,” dedi. “Onu alt güvertede tuttuğu ve ölümlerine yol açan şeyin onun rehberliği olduğu söyleniyor.”

Buna verecek bir cevabım yoktu çünkü adamın kimden bahsettiğini biliyorum; zira onu görmüştüm. Pis mahkûmun tekiydi ve Isabella’nın onu neden yolculuğa dâhil ettiğini anlayamamıştım. Kulağa ne kadar tuhaf gelirse gelsin adamın gözlerinin fıldır fıldır dönmesinden ve Isabella’nın onun her kelimesine dikkat veriyor gibi gözükmesinden hiç hoşlanmadım… sanki ne zaman konuşsa başka bir şey, bizim anlayamadığımız bir şey duyuyor gibiydi.

San Cristóbal Baş Kaptanı Keyes

Weaver’s Peak Üzerinde Bir Işık
[A Light Upon Weaver’s Peak]
Kaptan Keyes’in Güncesi

Weaver’s Peak’te ateş yakılmasıyla oluşan bir ışık görüldü. Mürettebatımızdan biri değil, belki de adada yaşayan başka biridir. Ateşin yerini belirledik ve temas kurmak için ertesi gün oraya gitmek üzere bir keşif seferi oluşturmaya başladık – düşününce, Aeternum kıyılarında yalnız olmayabiliriz!

San Cristóbal Baş Kaptanı Keyes

Weaver’s Peak
[Weaver’s Peak]
Kaptan Keyes’in Güncesi

Sevinçli bir kavuşma olması gereken şey beni huzursuz etti. Weaver’s Peak’teki ateş bir Aeternum yerlisinin işi değildi – Kaptan Isabella ve mürettebatınındı. Ekibimiz ilk başta tezahürat yapıp kayıp gemi yoldaşlarımızı hevesle karşıladı… ama kısa süre sonra durum, düşmanca bir havaya büründü. Kaptan Isabella nerede olduğumuzu, gemimizin yerini ve adada nerede bulunduğumuzu öğrenmek istedi. Bu sorular olağandışı değildi ama kullandığı üslup daha çok bir suçlamaya benziyordu.

Ona gemisine ve Santiago’ya ne olduğunu sordum ama Santiago hakkında hiçbir şey bilmediğini ve onu aramaya çıkmadığını itiraf etti… ve onun bizim gemimizi de aramaya kalkışmadığını anladım. Mürettebatının sağlığıyla tertibini gözlemledim ve bu beni daha da rahatsız etti. Birçoğu sıska ve aç görünüyordu, günlerce az dinlenerek yapılan yürüyüşten bitkin düşmüşlerdi… ama yüzlerindeki ifade daha büyük bir nahoşluğu ortaya koyuyordu. Mürettebattaki eski dostlar bile bizimle konuşmak istemiyor gibilerdi.

Görünüşe göre Isabella’nın mürettebatından çok azı hayatta kalarak Aeternum kıyılarına ulaşmıştı. Mahsüllerimizi ve yiyeceklerimizi onlarla paylaşmayı teklif ettik çünkü avcılık işinde onlardan daha başarılı olduğumuzu fark ettim.

San Cristóbal Baş Kaptanı Keyes

Gizli Buluşma
[Meeting in Secret]
Kaptan Keyes’in Güncesi

Isabella’nın mürettebatından biri beni gizlice görmek istedi. Isabella’nın öğrenmesi durumunda yapacaklarından korkuyor gibiydi… ve bu yüzden kabul ettim; adam bir zarar vermek isteyebilir diye ekibimden birkaç adamla birlikte onunla buluştum.

Anlattığı hikâyelere inanmak neredeyse imkânsızdı. Isabella’nın idam ettiği adamları sıraladı ve mürettebatın sadakatten değil de kaçmaya çalışırlarken Isabella onları yakalarsa olacaklardan korktukları için bağlı kaldıklarını söyledi. Kesinlikle abarttığını söyledim ama itiraz etti ve devamında Isabella’nın hain olarak algıladığı mürettebata verdiği cezaları anlattı.

Daha sonra bize katılıp katılamayacağını sordu ve eğer kabul edersek bu gece bizimle birlikte kaçacağını söyledi. Ona ayrılmayı planlamadığımı, Isabella’yı tüm ekibiyle birlikte davet ettiğimi söyledim. Bunun üzerine dehşete düştü ve bir an önce gitmemiz gerektiğini söyleyerek ne kadar uzun kalırsak o kadar tehlikede olacağımız konusunda bizi uyardı.

San Cristóbal Baş Kaptanı Keyes

Firarinin Öyküsü
[The Deserter’s Tale]
Kaptan Keyes’in Güncesi

Mürettebat üyesi, Kaptan Isabella’nın yolculukta hastalandığını anlattı… ama gemiye aldığı tutsağa karşı daha büyük bir endişe duyuyordu. Ondan “şeytanın vücut bulmuş hâli” diye bahsetti ve bunu söylerken istavroz çıkardı. Adam onun bir lanet olduğuna, yolculuğun başına gelen belalardan sorumlu olduğuna ikna olmuştu. Onu bu konuda sıkıştırdım ve adamın bir rehber olduğunu… ve Isabella’nın isteği üzerine bizi Aeternum’a getirdiğini söyledim.

“Evet,” diye yanıtladı. “Sanırım buraya geliş yolunu biliyordu ama hepimiz varalım istemedi. Daha önce buraya gelmiş, bu bir gerçek. Ama bizi buraya azoth, altın veya yardım sunmak için yönlendirmedi… bizi buraya başka bir amaç uğruna getirdi ve yapmacık hareketlerinde hiç inayet yoktu.”

San Cristóbal Baş Kaptanı Keyes

Ölü Yakılan Yer
[The Pyre]
Kaptan Keyes’in Güncesi

Isabella ile Weaver’s Peak’te karşılaşmamızın üzerinden iki gün geçti. Mürettebat üyesinin rahatsızlık verici hikâyesinden sonra önce Isabella ile konuşmadan bir karara varmamayı aklıma koydum. Hikâyesini hazmetmekte zorlandım ama sözlerindeki samimiyeti ve korkuyu görmezden gelmek benim için zordu.

Görünüşe göre Isabella ile konuşma şansım olmayacaktı. İlk önce çığlıkları duydum – saldırıya uğramış olma ihtimaline karşı hızla hareket ettim ve onu kükreyen bir ateşin önünde buldum… bizimle konuşan mürettebat üyesi alevlerin üzerinde çığlık atıyordu. Isabella, ateşi çevreleyen ekibine adamın sadakatsiz olduğunu, yalnızca kendisiyle ilgilendiğini, Sefer’den ayrılmaya çalıştığını haykırıyordu. Sonraki sözleri kanımı dondurdu zira “aynı San Cristóbal’ın mürettebatının yaptığı gibi bizi geride bırakmaya çalıştı,” diye ekledi.

Gerçekten tam anlamıyla çıldırmış – ve o an anladım ki bizi dost bir ekip olarak değil, hainler olarak gördüğünden bize zarar vermek istiyordu.

San Cristóbal Baş Kaptanı Keyes

3. Gün
[Day 3]
Kaptan Keyes’in Güncesi

Isabella’nın mürettebatı yeniden saldırdı… Bunun ölümleri olacağını biliyorlarmış gibi kendilerini Consolation duvarlarına savurdular. Bunun ne kadar doğru olduğunu şimdi anlıyorum. Herhangi bir şüphe varsa [açıklayayım], ada ölenlere hayat veriyor… ve Isabella bunu bir silah olarak kullanıyor, yakında tekrar onun emri altında olacaklarını bilerek mürettebatı duvarlarımıza savuruyor. Bu aşağılık ve kötü [bir hareket]… onu bunu yapmaya iten neydi?

Sadece Fen hakkındaki bilgimiz onun yaklaşıp zarar vermesini önledi – bataklığı bizim kadar bilmiyor, hayvanlardan ve bataklığın diğer tehlikelerinden nasıl kaçınacağını da. Görünüşe göre etrafı keşfetmek için harcadığımız zaman kurtuluşumuz oldu… şimdilik.

Kaptanım, sevgili Kaptanım, sana ne oldu? Kulağına hangi kötülükler fısıldandı?

San Cristóbal Baş Kaptanı Keyes

Cehennem
[Hell]
Kaptan Keyes’in Güncesi

Isabella, bu cennete cehennemi getirdi. Günlerimiz savaşmakla ya da savaşmaya hazırlanmakla geçiyor… pusu kuruyoruz, kaleler inşa ediyoruz ve Fen de çarpışmalarımızın enkazıyla dolup taşıyor. Aylar geçti ve iki taraf da zafer kazanmadı… zira Isabella kazandığı her bir karışı ertesi gün kaybediyor. Hızlı bir zafer kazanma umuduyla stratejiyi ve müzakereleri bir kenara atarak sabır ve ihtiyatı elden bırakmış gibi görünüyor. Neden bu kadar kararlı ve harekete geçmeye hevesli?

Onunla konuşma girişimlerimin hepsini reddediyor. Artık onun için “hain”den başka bir ismim yok.

Mürettebatından birçoğu benim tarafıma kaçtı. Ondan korktukları hâlde onun yanında dururlarsa olacaklardan ürktüklerini söylüyorlar. Mürettebatın çoğu Consolation’da kendilerini güvende bulduklarında ağladılar ve daha önce dinlediğim hikâyeler, Isabella’nın adamlarını ilerletmek için şu anda yaptıklarının hikâyeleriyle karşılaştırıldığında hiçbir şey… Beni umursadığını sanmıyorum, benim adada bulabileceğim şey neyse onunla ilgileniyor. Bu delilik – bu yerden huzur ve eve dönüş yolundan başka bir şey istemiyorum.

San Cristóbal Baş Kaptanı Keyes

Kâfir’in Gölgesi
[The Heretic’s Shadow]
Kaptan Keyes’in Güncesi

Isabella’nın tutsağı olan Kâfir’in ölmesi gerektiğine her zamankinden daha çok inanıyorum. Bir şekilde kendisini bir komuta konumuna getirdi ve Isabella onun sözlerini kutsal metin olarak görüyor. Korkarım ki zincire vurulmuş olsa bile bu çatışma onun hoşuna gidiyor… ya da en azından bununla eğleniyor. Aptal, kral oldu. Isabella üzerinde nasıl bir doğaüstü güç kullandığını bilmiyorum ama eğer Isabella serbest bırakılacaksa, eğer mantığını dinleyecekse o zaman o adamı yakalamanın ve gerekirse öldürmenin bir yolunu bulmalıyım. Bizi buraya getirmiş olabilir ama nedenleri ne olursa olsun başka bir amaç içindi.

San Cristóbal Baş Kaptanı Keyes

Isabella Gitti
[Isabella is Gone]
Kaptan Keyes’in Güncesi

Isabella, pis danışmanıyla birlikte ortadan kayboldu. Bayırdaki kanlı çarpışmadan sonra geriye kalan mürettebatını, ayrılışını gizlemek için ölümlerini kullanmak amacıyla katledilmek üzere terk etmiş gibi görünüyor. Gece uyuduğu kampa gittik ama ne onun ne de ilerleyişinin izine rastlamadık. Kâfir de dâhil olmak üzere mürettebatından beş kişi kayıp… onunla birlikte gittiklerinden şüpheleniyoruz.

Kâfir’in bacak zincirlerini bulduk – Isabella gittiğinde ona eşlik ettiğinden eminim. İzlerini bulmak için gözcüler gönderdim. Ancak güneye doğru yol aldığını düşünmüyorum – bir şey aramak için Kadim yol boyunca kuzeye gelmişti ve bizi bulmayı beklemiyordu. Akan onca kana ve ölüme rağmen onu tüketmekte olan şey için dikkat dağıtmaktan başka bir şey değildik.

O ve Kâfir şimdi nereye gidiyorlarsa Tanrı’nın onlarla birlikte olduğunu sanmıyorum. Sanırım başka bir şeye doğru ilerliyorlar ve onları bir daha görecek miyiz bilmiyorum.

Adamlardan geriye kalanları bağışladık. Bazıları teklifimizi reddedip kaçtılar veya kaptanlarının son emrini hâlâ körü körüne takip ederek bize saldırdılar. Korkarım ki onlar için yapabileceğimiz pek bir şey yok – ama bizim dost olduğumuzu, kanımız ve nefretimizle kirlettiğimiz bu cennette düşman değil de müttefik olarak hareket etmemiz gerektiğini anlamalarını umuyorum.

San Cristóbal Baş Kaptanı Keyes

Kuzeyden Gelen Rapor
[Report from the North]
Kaptan Keyes’in Güncesi

Gözcüler geri döndüler. Isabella’dan ve onunla birlikte ayrılan mürettebattan hiç iz yok. Kuzeye gittiğine inanıyorlar ama kar çok yoğunmuş ve gözcüler daha ileri gidememişler.

Dağda ne arıyor olabilir?

Gözcüler ayrıca geçidin ilerisindeki heybetli bir kemerin yakınında Kâfir’in prangalarını bulduklarını ancak ondan hiçbir iz olmadığını söylediler. O yoldan geçtiyse bile yalnızmış – Isabella onunla birlikte dönmemiş.

Bu habere gözyaşı döktüm ve öfkelendim. Ve hepsinden öte en yakın kıyıya ve ardından dalgalara doğru yürüyüp kendisini bir kez daha denize atacağından, geçen bir mürettebat tarafından bulunacağından ve eğer onu takip ederlerse Aeternum’un tüm harikalarını onlara vadedeceğindan korktum – aynı şeyi uzun zamandır başkalarına da yapıyordu.

Ada izin verirse aradan yüz yıl bile geçse gelenlere karşı nöbet tutacağız. Geriye gemilerimizin enkazı ve bu sade sayfalar kalsa bile bırakın Aeternum’a gelenler için bir uyarı olsun.

San Cristóbal Baş Kaptanı Keyes

VITAE AETERNUM PAKTI
[THE VITAE AETERNUM PACT]

Ateşkes Önerisi
[Truce Proposal]
Aeternum’da bulunmaktadır.

Ebedî yaşamın olduğu bu adada üç ilgili taraf kurulmuştur: İşbu an itibarıyla “Fraksiyonlar” olarak bahsedilecek olan Çapulcular (Marauders), Kartel (Syndicate) ve Ahit (Covenant).

Bu Fraksiyonlar, Aeternum’un her yeni sakinine (bundan böyle ‘şahıs’ olarak anılacaktır) tanıtılacak kendi bireysel çıkarlarını ve motivasyonlarını temsil eder. Her üç tanıtım da yapıldıktan sonra şahıs, yerleşimin Sulh Hakimi’ne geri dönmek ve hangi Fraksiyon’a ebedî bağlılık yemini etmek istediği konusunda resmi ve kesin bir karar vermek durumundadır. Böylece şahıs, seçtiği Fraksiyon’a bağlı olacak ve yerleşimlerin valilik kontrolü için savaşlarda yer almanın yanı sıra kendi Fraksiyon’u içinde nüfuz kazanmak için görevler yürütmeye hazır olacaktır.

Her bir Fraksiyon’un tüm üyeleri, çatışmalarını işbu belgede sığınak ilan edilen Aeternum yerleşimlerinden uzakta yürütmeyi kabul ederler.

Böylece Pakt karara bağlanmıştır ve Aeternum’da yaşam var olduğu sürece bu şekilde kalacaktır.

Not: Lanet olası fraksiyonlar kahrolası ateşkesi imzalamayı reddediyorlar. Belki de ifadede yapılacak bir değişiklik, bir temsilcinin çıkıp Fraksiyonlar’ı bu anlaşma altında birleşmeye ikna edebilir.

Kan Birliği
[United in Blood]
Everfall yerleşiminde bulunmaktadır.

Çok kısa bir anlığına duygusallığa izin verirseniz demek isterim ki benim Çapulcu kardeşlerim, bu adadaki en cesur ve en asil savaşçılar arasındalardır.

Fraksiyonumuzda inancınız ya da kökeniniz değil, ne kadar vahşice savaşıp fethedebildiğiniz önemlidir. Vitae Aeternum Paktı, tüm yeni gelenleri bir güç sınavına tabii tutmamızı ve layık oldukları kanıtlandıktan sonra onlara üyelik teklif etmemizi dikte etmektedir. Gelenleri [sonrasında] Kartel’e yönlendirmek, onların güzelce uydurulmuş fantezilerine hak etmedikleri değeri vermek hayal kırıklığı yaratıyor. Ancak bu, potansiyel yeni üyelerin bilgilenmiş bir şekilde karar verebilmelerini sağlamak için ödenmesi gereken bedel. Daha sonra hiçbir pişmanlık duymadan ömür boyu bize katılacaklar.

Tüm fraksiyonlar Yozlaşma ile savaşmak için bir araya gelmek zorunda olsa da Çapulcular, hileden uzak, savaş alanında dökülen kan adına bir araya gelen ve karmaşık olmayan bir gruptur. Bir maceracı daha ne isteyebilir ki?

Everfall Kumandanı Hoang

Akıl Birliği
[United in Mind]
Everfall yerleşiminde bulunmaktadır.

Kartel, dünyanın dört bir yanındaki düşünürlerin görünürde uyuşamayan bir entellektüeller grubu olarak bir araya geldiği bir yer olsa da çoğu zaman hataya meyilli olan yumruklarımız veya kalplerimiz yerine zihnimizi kullanma konusunda bir araya gelmiş durumdayız. Kartel, tarafsızlığı ve çatışmalara mantıksal bir bakış açısıyla yaklaşmasıyla üstünlük sağlar. İç anlaşmazlıklarımız olabilir ancak hemfikir olabileceğimiz bir şey var: keskin, dikkatini odaklayabilen zihinlerimizle savaş konusunda diğer gruplara göre daha donanımlıyız.

Yine de kızıl dalganın ellerinde kati olarak yıkıma uğramayı arzulamıyorsak en nihayetinde Yozlaşmışlar’a karşı pervasız Çapulcular ve Ahit ile iş birliği yapmalıyız.

Everfall Simyacısı Olivera

Ruh Birliği
[United in Spirit]
Everfall yerleşiminde bulunmaktadır.

Kutsal davamız yadsınamaz. Çapulcu ve Kartel yılanlarının bize karşı hiçbir şansları yok ancak aynı zamanda -eğer doğru kullanılırlarsa- Yozlaşma ile mücadelede önemli araçlar olabilirler. Düşmanımın düşmanı bazen dostumdur ve bu durum Yozlaşma ile mücadele edenler için de geçerli. “İtle yatan bitle kalkar” dense de Yozlaşmışlar durdurulacaksa zaman zaman iş birliği yapmak gerekir. Bu Vitae Aeternum Paktı, yeni sakinleri en iyi nereye uyabileceklerini bulmak için aramızda yönlendirmemizi ve yeterince dindarlarsa Ahit’e katılmaya çağırmamızı buyuruyor. Seçim yapıldıktan sonra bile eğer Yozlaşma tehdidini gerçekten sona erdirmek istiyorsak diğerlerine itimat etmek zorundayız.

Everfall Yargıcı Amano

Çocuksu Arzular
[Puerile Desires]
Çapulcular Kumandanı Edwin’in güncesinden, First Light

Pakt’ın canı cehenneme, hepsini şimdi ezmeliyiz! Hiç kimse bir şey yapmayacaksa Pakt ne işe yarar ki? Çapulcular’ı yönetiyor olsaydım birtakım şeylerin gerçekleştiğinden emin olurdum… o Kartel korkaklarını araştırdıkları şeyi vermeye zorlar ve gerekirse Ahit’tekilerin yüzlerindeki o kendini beğenmiş gülümsemeyi kılıcımla silip atardım.

Kumandan Joshi harika bir kadın ama diğerleri onun elini ayağını bağlıyor! Zayıfların yönetmesi istenseydi onlardan kurtulmak o kadar kolay olmazdı, değil mi? Onu bir daha gördüğümde bu konuda daha fazla konuşacağım.

Zaman Kollamak
[Biding Time]
Kartel Simyacısı Long’un kayıtlarından, First Light

Kumandan Joshi yine savaşı kuzeye taşımamızı önerdi… ve bunu yapmamız gereken gün gelecek olsa da henüz doğru vakit değil. Ben de diğer kardeşlerim, Yozlaşma’ya karşı bize avantaj sağlayacak bir şeyleri ortaya çıkaracağımızdan eminiz. Kadimler’in buna karşı savaşabildikleri bir yol olması gerek ancak belki nihayetinde sayıları çok azdı ya da yeterli zamanları yoktu?

O yarım akıllı Amano, Kadimler’in inançtan yoksun oldukları için düştüğünü, Ahit’in bu yüzden Kadimler’den daha güçlü olduğunu söylemeye çalıştı. Onu o an boğabilirdim.

Aceleci olmamalıyız. Ve öfkemi kontrol altında tutmalıyım.

Yılmaz Denge
[The Unyielding Balance]
Ahit Yargıcı Dempster tarafından hiç gönderilmemiş bir mektup, First Light

Bu Pakt her ne kadar sığınak yerleşimleri çok daha sakin hâle getirmiş olsa da korkarım ki sadece mevcut çatışmanın ömrünü uzattı. Her lider, adadaki tüm kaosun merkezindeki çürüme olan Yozlaşma’nın gerçek düşman olduğunu biliyor ancak hiçbiri geri adım atıp başka bir bakış açısını kabul etmeye istekli değil.

Çapulcular’ın rütbe yolsuzluklarına bulaşmak istemiyorum ve Simyacı Long ile ben bazen azoth’un kutlu doğası konusunda hemfikir olsak da davamıza inanmayı becerememesi onu katlanılması zor bir müttefik yapıyor. İnançlarımızın yaklaşan karanlığa karşı hem kılıç hem de kalkan görevi göreceğinden emin olsam da en azından diğer Fraksiyonlar’ın bazı üyelerinin dikkate alınması gereken şeylere parmak bastığını kabul etmeye hazırım. Bu, davamızdan şüphe etmeme sebep olmuyor, hayır… Beni daha güçlü kıldığına inanıyorum.

En Kötüsü de Komiteler
[Committees are the Worst]
Çapulcular Kumandanı Joshi’nin kişisel notlarından, Windsward

Komitelerden nefret ederim. Her zaman etmişimdir. İki veya daha fazla embesil harekete geçemeyecek kadar korkak veya aptal olduklarında bir komite oluştururlar.

Mantıksız olduğunu bile bile fraksiyonlar arasındaki bu anlaşmayı kabul ettim. Ortak Yozlaşma tehdidinin bizi harekete geçirmeye zorlayacak kadar açık olduğunu sanıyordum. Ama ne zaman ortak bir saldırı teklifi etsem korkaklar tarafından engelleniyorum! Kartel, evraklarının ardına, Ahit ise [kilise] oturaklarının ardına saklanıyor. Her şey sadece politik ve yapmacık. Öte yandan her gün daha fazla iyi insan Yozlaşma yüzünden kaybediliyor.

Gitmem gerek, başka bir ‘strateji toplantısı’ vakti. Tanrım, komitelerden gerçekten nefret ediyorum.

Gizli Güç
[Hidden Strength]
Kartel Simyacısı Jansz’ın güncesinden, Windsward

İlerleme kaydediliyor ama yavaşça. Diğerleri Kadimler’den geriye kalan her kalıntıyı aramak için uzaklara gittiler. Yaklaşan savaşta bize yardımcı olabilecek her şey, koruma sağlanması ve araştırılması için derhâl bir yerleşime gönderiliyor ancak çoğu zaman ücra yerlerde Çapulcular ve Ahit çeteleriyle savaşmak zorunda kalıyoruz.

Bizi zayıf ve kolay hedef olarak görüyorlar… ancak sahip olduğumuz bilgiyi bilmiyorlar, bu da bize avantaj sağlıyor. Çoğu zaman bir tehdit, bir eylemden daha faydalıdır; bu yüzden bir çıkmaza girdik. Kendimizi bir düşmanın üzerine salmaya istekli olabiliriz ancak kendimizi gayet iyi savunabiliriz de.

İnanç Kalkanı
[Shield of Faith]
Ahit Yargıcı Dempster tarafından bir kenara atılmış bir taslak, Windsward

Kâfirler! Davamızın haklı ve doğru olduğunu anlamayı reddediyorlar ve bunun bilinciyle başarısız olamayız! Savaşmak, azoth’un ihtişamını ve ilahiyatını geri getirmek için Aeternum tarafından seçildiğimizi kabul etseler Yozlaşma’yı birkaç hafta içerisinde yok edebilirdik! Ama hayır, o Çapulcu aptallar kendilerini korumak için zırhları ve silahlarından başka bir şey olmadan saldırmak istiyorlar!

Davamıza inançları olmadığı için Yozlaşmışlar’ın gücü önünde kana bulanmış bir hasat gibi düşecekler. Ama yine de savaşmak istiyorlar… öte yandan sinsi Kartel düşünürleri ise takdiriilahinin kucaklarına düşmesini umarak sadece oturup beklemek ve saklanmak istiyorlar.

YILDIZ KAZISI
[STAR EXCAVATION]

Simon’ın Kazısı
[Simon’s Excavation]
Amrine Excavation’da bulunmaktadır.

Ben, yüce Simon Grey, bu uzun zamandır unutulmuş odaların tüm gizemini çözeceğim. Ustabaşı Nakashima’nın benim gözetimimi kabul etmesiyle birlikte Amrine Excavation harika sonuçlar verecek! Bu, derinliklere yolculuğumuzun başlangıcı olsun.

Büyük Buluş
[Breakthrough]
Amrine Excavation’da bulunmaktadır.

Aylarca süren sıkı çalışma ve tahminlerden sonra gerçekten büyük bir buluş yaptım! Benim kurnaz Ustabaşım, Kadim Rünler’in bir suretini çıkarmamızı önerdi. Doğudaki odanın sütununda yanan Azoth yüzünden hâlâ sıcaklar. Adam, zanaatına olan titizliğiyle işe yarayabiliyor.

Rünleri, bir tür Giriş veya Bekleme Odası olan güneydeki odadakilerle karşılaştırdıktan sonra harikulade bir atılım yaptım… (metin bozuluyor) …kullanarak geçişi yeniden etkinleştirmemize olanak sağladı… (not okunamaz hâle geliyor)

Kazıdaki Anlaşmazlık
[Conflict in the Dig]
Amrine Excavation’da bulunmaktadır.

O aptal Simon, kavrayışının ötesindeki güçlere rahatsızlık vermeye devam ediyor. Dikili taş odasındaki Mechana ile rastgele [bir şeyleri] kurcalamanın sonunun iyiye varmayacağından oldukça eminim. Bizi Simon’dan ve araştırma adına yaptığı aptal izlenimlerden korumak için bu odayı mühürleyecek önlemler aldım.

Ustabaşı Nakashima

Ben Yokken
[While I’m Gone]
Amrine Excavation’da bulunmaktadır.

Usta Zindt,

Lütfen ben kazıdayken birkaç günlüğüne Barkimedes’e göz kulak ol.

Ustabaşı Nakashima, o etraftayken hiç iş yapamıyor.

Simon

RUHMUHAFIZI’NIN ANNESİ
[THE SOULWARDEN’S MOTHER]

Sevgili Nicholas
[Dear Nicholas]
Bir kenara atılmış eski bir mektup

Sevgili Nicky,

Ruhmuhafızları’na katılmak için evden ayrıldığından beri dört ay geçti. Güvende misin? Doğru düzgün yiyor musun? Her sabah kahvaltı masasında yüzünü görmeyi özledim.

Sen giderken bazı kırıcı şeyler söyledim. Üzgünüm. Baş koyduğun yoldan çok korkmuştum. Tek isteğim senin güvende ve mutlu olman. Hiç mutlu bir Ruhmuhafızı görmedim.

Eğitimin çok zorlaşırsa eve dönmekte utanılacak bir şey yok. Her şey eski hâline dönebilir. Dünyayı başka biri kurtarabilir.

Lütfen cevap yaz.

Seni daima seven,

Annen

VE KAÇTIK
[AND WE RAN]

Lilith’in Son Mesajı
[Lilith’s Last Message]
Aceleyle yazılmış bir not. Kenarları tuzlu su yüzünden aşınmış. 15 Temmuz 1060

Şehirler birer birer düştü. Yozlaşma bir dalga gibi yükseliyor ve bizim onu durduracak gücümüz yok.

Çok kızgınım. Kaçmaktan nefret ediyorum. Bir Ruhmuhafızı’nın doğasında bu yok. Ama öfkenin, birliğimizin hayatta kalmasına bir yardımı dokunmayacak.

Eğer bunu okuyorsanız hiç geri dönmedik demektir. Belki de Aeternum artık çok farklı bir yer. Ama yaşıyorsanız, hâlâ insansanız bir umut var demektir.

Her kimseniz bu kabzayı alın ve Yozlaşma’ya karşı durmak için kullanın. Ruhumuzla yanınızda olacağız. Ruhmuhafızları her zaman çağrıya cevap verirler.

Zamanımız doldu. Gitmek zorundayım.

Ruhmuhafızı Lilith

AMRINE OCAĞI
[THE AMRINE FORGE]

Parçalanan Manifesto
[Crumbling Manifest]
Bir kenarı yanmış olan eski bir teslimat beyanı

Amrine Ocağı (Baş Demirci Ezra tarafından alındı):

Kömür, 1200 Roma libresi Demir Cevheri, 2000 Roma libresi
Arındırılmış Gümüş Cevheri, 35 Roma libresi
Bronz Külçeler, 300 Roma libresi
Deri, 200 Roma libresi
Kristallenmiş Azoth, 10 Roma libresi
Meşe Kerestesi, 300 Roma libresi

Amrine Ocağı (Baş Demirci Ezra tarafından teslim edildi):

Demir kılıçlar, 250 adet
Bronz mızrak uçları, 600 adet
Azoth asalar, 75 adet
Büyülü oklar, 1000 adet

Ezra’dan not:

Yonas, bu kadarcık kömür ocağı yakmaya zar zor yetecek. Bu savaşı sopa ve taşlarla yapmak istemiyorsak daha fazla malzemeye ihtiyacım var.

EBONROCK’TAKİ GÖZLER
[EYES IN EBONROCK]

Ebonrock Emirleri
[Ebonrock Orders]
Göz yaşartıcı sembollerle kaplı bir kağıt

**Sembollere bakarken onlar beyninde tuhaf bir şekilde dönüyorlar. Ne anlama geldikleri hakkında hiçbir fikrin olmasa da şekillerin seslerini kafanda hissedebiliyorsun. Tek çıkarabildiğin, Yozlaşma’nın Kızgın Toprak’a saldırmak için plan yaptığına dair bir ipucu.**

Ubahâh Nog padeñâna t’obambi. Ngo xangi mihen bab a Eruweñ kâk’opambi axo t’obambi. Ngo ep’âgi yi manambi eatwak t’ehambi.

Pad Ubahâh Mabayibok bimpi ambi, mañ ami ba. Pab ketir, ‘atku p’â ambi. Pab ketir, p’â ‘ag ngub atkibipwepoxo.

Efitwek yi nox pikning pab ‘anggur ven p’â kumoxo.

KADİM TARİK
[THE ANCIENT PATH]

1. Ruhmuhafızı Yazıtı
[Soulwarden Inscription 1]
Ruhmuhafızları arması kazınmış bir plaket

Ocakta, ağaçta, yıldızda, taşta

Kadim anahtar, sıcak bir ev karşılaması

2. Ruhmuhafızı Yazıtı
[Soulwarden Inscription 2]
Ruhmuhafızları arması kazınmış bir plaket

Ruhumu korumak için yüreğimi veriyorum

Parçalandım ve yeniden bir bütün olarak yapıldım

BRIGHTREST CANAVARI
[THE MONSTER OF BRIGHTREST]

Émile’in Durum Raporu
[Émile’s Status Report]
Resmi Ahit antetli kağıdına yazılmış bir rapor

Meşum’un Laneti, Brightwood’da başımıza bela olmaya devam ediyor. Brightrest Mezarlığı’nı ölüm sahası olarak belirledi. Belki de hayattayken burayla bir bağlantısı vardı.

En akıllı stratejilerimin hepsi yalnızca askerlerimi tekrar tekrar ölümlerine göndermeye yaradı. Sanki yaratık bizimle dalga geçiyor.

Brightwood halkı Ahit’e inanıyor. Sevdiklerinin mezarlarını ziyaret edemezlerse birçoğu umutsuzluğa düşecek. Kıvılcım’ın bizi koruduğu gibi biz de onları korumalıyız.

Lütfen Dördüncü Tabur’dan daha fazla asker gönderin. İhtiyacımız acildir.

Tapınak Şövalyesi Üsteğmeni d’Aquitane

TAPINAK ŞÖVALYESİ GENERALİNE
[TO THE TEMPLAR GENERAL]

Tapınak Şövalyesi Generaline
[To the Templar General]
Resmi Ahit antetli kağıdına yazılmış bir mesaj

Tapınak Şövalyesi Generali Carvalho’nun dikkatine,

Bu mektubun hamili, Yozlaşma ile mücadele etmek için fraksiyonlar arasında bir koalisyon kurmak istemektedir. Bu amaçla Ahit’in bir müzakereye katılmasını talep ettiler.

Katılmanın menfaatimize olduğuna inanıyorum.

Kutsal görevimiz Kaybedilmişler’i yok etmektir. Pragmatik ihtiyacımız, diğer fraksiyonlarla savaşmaktır. Ancak harekete geçmezsek Yozlaşma hepimizi bitirecek.

Hepimiz Ahit’ten önce insanız. Ahit adına müzakereye katılmama izin verin. Fraksiyonumuzu onurla temsil edeceğim.

Tapınak Şövalyesi Üsteğmeni d’Aquitane

TAPINAK ŞÖVALYESİ TEĞMENİ SATO’NUN GÜNLÜĞÜ
[TEMPLAR LIEUTENANT SATO’S LOG]

Araştırma
[Investigation]
Ahit gizli damgasını taşıyan bir günlük sayfası. Kusursuz bir el yazısına sahip.

Tuhaf ortadan kaybolma olaylarının izini takip ederek Dromgoole kasabasına geldik. Bizi kötü bir şeyin beklediğini biliyorduk ama tüm kasabayı Kaybedilmişler’e dönüşmüş olarak bulmayı beklemiyorduk.

General Carvalho bunu kaldıramıyor. Dromgoole onun büyüdüğü yerdi ve bu ayaklarını sürüyerek yürüyen cesetlerin yüzleri ona tanıdık geliyor olmalı. Ama hâlâ kayıp insanlardan bir iz yok.

Bir dakika. Kilisenin içinde şarkı söylendiğini duyuyorum. Belki hâlâ kurtarılacak birileri vardır.

Sığınak Olabilir Mi?
[Sanctuary?]
Ahit gizli damgasını taşıyan bir günlük sayfası. Kusursuz bir el yazısına sahip.

Kilisenin içine adımımızı atar atmaz şarkı kesildi. Ne kayıp insanlardan ne de başka birinden bir iz yok. Şarkıyı kim söylüyordu?

En azından Kaybedilmişler geri çekilmiş gibi görünüyor. Burada geçici bir komuta merkezi kurabiliriz.

Kafama Takılan Şarkı
[Earworm]
Ahit gizli damgasını taşıyan bir günlük sayfası. Titrek bir el yazısına sahip.

General Carvalho üç gündür uyumuyor. Öfkesi onu yönlendiren tek şey gibi görünüyor. Günde iki yüz Kaybedilmiş katlediyor ama daha cüretkâr bir şekilde geri gelmeye devam ediyorlar. Kapılara ve pencerelere barikat kurduk.

Ben de uyumadım ama başka bir sebepten ötürü. Gözlerimi her kapayışımda şarkı söylendiğini duyuyorum. Bizi bu kiliseye çeken melodinin aynısını söyleyen birçok ses var. Uyandığımda susuyorlar.

Bundan kimseye bahsetmedim. General Carvalho’nun desteğime ihtiyacı var, anlamsız endişelerime değil. Bir şekilde bu şarkıyı kafamdan atmalıyım.

Kâbuslar
[Nightmares]
Ahit gizli damgasını taşıyan bir günlük sayfası. Neredeyse okunamayan bir el yazısına sahip.

Ölüler barikatlarımızı tırmalıyorlar. Uyku yoksunluğu kararlılığımızı zayıflatıyor. Asla Kaybedilmiş olmayacağına yemin eden General Carvalho dışında hepimiz [bitkiniz].

Bugün nihayet kararlılığının gerçek boyutunu öğrendik. Kaybedilmiş olmaktan kurtulmak için ruhunu Yozlaşma’ya satmış. Bu son direniş için kaç yıl boyunca hazırlandı?

Kâbus artık burada bizimle birlikte; dışarıdaki Kaybedilmişler’e öfkeyle kükrüyor. Onlara ulaşmak için barikatlarımızı yıkıyor.

Düşünmek çok zor. Şarkı yeniden başladı, yerin altından yükseliyor. Uyuyor muyum, yoksa uyanık mıyım?

FENOMEN RAPORU: FIRTINA DUVARI
[PHENOMENON REPORT: STORMWALL]

Gözlem Raporu: 1. Gün
[Observation Report: Day 1]
Dr. Theo tarafından yazılmış bir Kartel araştırma raporu. Fırtınadan hasar almış gözüküyor.

Meslektaşlarım ve ben, Weaver’s Fen’deki harabelerde büyüleyici bir fenomen keşfettik. Buna “mikroiklim” demek yetersiz kalır. Küçük, daimi bir kasırga gibi görünüyor.

Bana Aeternum adasının tamamını çevreleyen devasa fırtına duvarını hatırlattı. Bu daha küçük olan [kasırga], aynı ilkelere göre hareket ediyor gibi görünüyor.

Bu araştırmanın potansiyel çıkarımları hayrete düşürücü. Diğer tüm şeyler bir kenara dursun, nihayet bu adadan kaçmanın bir yolunu bulabiliriz.

Gözlem Raporu: 5. Gün
[Observation Report: Day 5]
Dr. Theo tarafından yazılmış bir Kartel araştırma raporu. Fırtınadan hasar almış gözüküyor.

(Bizim fenomenimizi ‘kuzeni’ olan Büyük Fırtına Duvarı’ndan ayırt etmek için onu küçük fırtına duvarı ya da kısaca KFD olarak adlandırdık.)

KDF ile ilgili bazı gözlemler:

Girdap çemberi kabaca 150 yardadır ve zaman geçse bile oldukça sabit kalmaktadır. Rüzgâr hızı saatte yaklaşık 130 mildir. Biz onu gözlemlemeye başladığımızdan beri fırtınanın gözü bir inç bile kıpırdamadı.

KFD’nin gözünde ne bulunduğunu henüz bilmiyoruz. Rüzgâr bariyerini aşma girişimlerimizin hiçbiri henüz başarıya ulaşmadı. Belki bir tür sabitleme sistemi kurarsak…

Gözlem Raporu: 11. Gün
[Observation Report: Day 11]
Dr. Theo tarafından yazılmış bir Kartel araştırma raporu. Fırtınadan hasar almış gözüküyor.

Kamp alanımız, sabaha karşı birtakım vahşi hayvanlarla çevrelenmiş gibi görünüyor. Garip davranıyorlar ama henüz bize saldırmak için bir harekette bulunmadılar.

Bilim insanı dostlarımın Edengrove’daki Kızgın Toprak yaratıklarına bulaşan ‘Maraz’ adlı bir fenomenden bahsettiklerini duydum. Tanım, şu anda harabeleri sarmış olan yaratıklarla ilgili gözlemlerime uyuyor gibi görünüyor. Bulgular, Maraz’ın güneye doğru yayıldığını gösteriyor.

Dr. Fawn, kamp çevresini saldırılara karşı korumak için birkaç avcı tuttu. Birini benim için yaratıklardan doku örnekleri toplamaya ikna ettim. Mikroskopun bu ‘Maraz’ hakkında neler göstereceğini göreceğiz.

Gözlem Raporu: 13. Gün
[Observation Report: Day 13]
Dr. Theo tarafından yazılmış bir Kartel araştırma raporu. Fırtınadan hasar almış gözüküyor.

Bu Marazlı doku örneklerine daha yakından bakınca hem hayvansal hem de bitkisel özellikler barındırdığı ortaya çıktı. Kanda hem hemoglobin hem de klorofil bulunuyor. Yoksa öz su mu? Bir sürü sorum var.

Ayrıca muhtemelen Maraz’ın bir sonucu olarak yaratığı etkileyen kırmızı, mantar görünümlü urların biyopsisini aldım. Ne yazık ki doku örneği, analiz tamamlanamadan lamı aşındırdı. Bu büyülü hastalıklara lanet olsun…

Bu sırada küçük fırtına duvarı gittikçe daha dengesiz hâle geliyor. Çevresi şimdi 3 yarda kadar değişkenlik gösteriyor ve rüzgâr hızı arttı. Gözlem devam ediyor.

Gözlem Raporu: Son Gün
[Observation Report: Final Day]
Dr. Theo tarafından yazılmış bir Kartel araştırma raporu.

Lepus araştırma kampı dün gece harap oldu. Küçük fırtına duvarı, boyut ve kuvvet bakımından patlamasına neden olan ani bir enerji dalgalanmasına maruz kaldı. Neden: henüz bilinmiyor.

Çadırımın enkazı içinde uyandım ve üstümde pijamadan başka bir şey olmadan kaçtım. Çok değerli araştırma verileri yok oldu…

Anladığım kadarıyla fırtına duvarı patlamasında ölen Dr. Fawn, ‘güvenlik kaygıları’ sebebiyle kampın yeniden kurulmasına karşı çıkıyor. Meslektaşımın kararlılığını (veya cesaretini) sorgulamak için demiyorum ama birkaç ölüm, bu fenomenin ardındaki gerçeği açığa çıkarmak için ödenmesi gereken küçük bir bedel değil mi?

DAUGHTERWELL
[THE DAUGHTERWELL]

Bir Uyarı
[A Warning]
Bir okla duvara sabitlenmiş bir ihbar

İnsan:

Daughterwell’e dokunma.

Kızgın Toprak’ın işlerine karışma.

Rahat bırakırsan sen de rahat bırakılırsın.

Dengeyi bozarsan bunun sonuçları olacaktır.

THORPE’TAN GELEN BİLDİRİLER
[MISSIVES FROM THORPE]

Sevgili Çapulcu Serseriler
[Dear Marauder Lowlifes]
Yrsa’nın yük arabasının enkazında bulunan bir not

Sevgili Çapulcu serseriler,

Şampiyonunuzun ruhunu aldım. Kolay oldu. Yrsa artık benim.

Kutuyu bana getirin yoksa Aeternum’daki her Çapulcu’nun peşine düşeceğim.

Sabrımı sınamayın. Bende hiç [sabır] yoktur.

İmza,

Thorpe, Aeternum’un gelecekteki hükümdarı

Sana Meydan Okuyorum
[I Challenge You]
Sana hitaben yazılmış bir not. Daha önce hiç böyle bir kağıt görmedin.

Sen bir hain, hırsız ve korkaksın. Fırsatım varken seni boğmalıydım.

Bu oyun fazla uzadı. Adını duymaktan bıktım.

Bana gel de buna bir son verelim.

Kutumu getir ya da Ruhmuhafızı arkadaşlarına bırak. Onların cesetlerinden de gayet kolay alabilirim ne de olsa.

İmza,

Thorpe, Aeternum’un gelecekteki hükümdarı

YONAS’IN VEDASI
[YONAS’ GOODBYE]

Üzgünüm, Teşekkür Ederim, Hoşça Kal
[Sorry, Thank You, Goodbye]
Bir süre boyunca bir cebe sıkıştırılmış gibi görünen bir not.

Dostum,

Sen bunu okuduğunda ben gitmiş olacağım. Şu anda hepinizin Yozlaşma’ya karşı kazandığınız zaferi kutluyor olmanızı umuyorum. Benim için son bir kadeh doldurun.

Ruhmuhafızı olmakla ilgili sana söylemediğim bazı şeyler var. İlk başta sadece gitmeni istediğimden söylememiştim. Ama bir süre sonra gideceğinden korktuğum için söyleyemedim.

Bir Ruhmuhafızı, düşüşün ne zaman geleceğini asla bilemez. Birçoğundan daha uzun dayanabiliriz ama eninde sonunda Aeternum’daki her ruhu ele geçiren iki büyük güçten birine yenik düşeriz: Azoth ya da Yozlaşma. Ve bir Ruhmuhafızı düştüğünde bu düşüşü sert olur. Etraflarındaki herkesi tehlikeye atarlar. Benim gibi yaşlı bir Ruhmuhafızı her gün bunun korkusuyla yaşar.

Seni incitme ve birlikte inşa ettiğimiz şeyi mahvetme düşüncesine katlanamıyorum. Bir düzine kez sessizce çekip gitmeyi düşündüm. Ama ayrılma düşüncesini kaldıramadım. Bana gösterdiğin o umut… o cesaret ve önderlik… bu benim zayıflığımdı.

Bir kez daha böyle bir şeyin parçası olacağımı hiç düşünmemiştim. Ruhmuhafızları’nı yeniden oluşturduğumuz son aylarda, daha önce hatırlamadığım kadar mutlu oldum. Bu yüzden gitme vaktimin geldiğini biliyorum.

Seneca, “Hayat, iyi yaşandığında yeterince uzundur,” demişti. Gereğinden uzun yaşadım ve korkmuyorum. Kimseyi incitemeyeceğim uzak bir yere gideceğim ve Azoth’un ruhumdan kalanları almasına izin vereceğim. Dürüst olmak gerekirse iyi bir Kaybedilmiş olacağımı düşünüyorum. Belki balık tutmak için güzel bir nehri olan bir yere bile musallat olabilirim.

Ruhmuhafızları’nı koru.

Yonas

ISABELLA’NIN KUYRUKLU YALANLARI
[TALL TALES OF ISABELLA]

Émile’in Araştırması
[Émile’s Investigation]
Bir bar peçetesine yazılmıştır.

**Bar peçetesi karalamalarla kaplıdır. Bir bira bardağının yarattığı halka şeklindeki leke okumayı zorlaştırmaktadır.**

**Karmaşıklığın içinde birkaç kelime göze çarpmaktadır.**

Kağtan Isabella ve mürettebat

“Hayatta kalan yok, tutsak alınan yok”

Yüz, hayır, bin, hayır, ON BİN adam öldürdü

Şeytanla anlaşma? (Yozlaşma?)

ARCLIGHT CAVERNS

MOTHERWELL’E EDİLEN BİR DUA
[A PRAYER TO THE MOTHERWELL]

Bizi Kutsa
[Bless Us]
Kömür ve aşı boyası ile yazılmış bir dizi basit logogram

Ah, Motherwell

Lütfen köyümüze sağlık bahşet

Lütfen bize bir sürü şişman çocuk bahşet

Lütfen canavarları uzak tut

Lütfen bizi koruyup kolla

HAYVANLAR BAŞKALDIRIYOR
[THE ANIMALS REVOLT]

Yük Arabacıları ile Hamallara Yönelik Bir İhtar
[A Notice of Concern to Carters and Porters]
Dostane yerel doktorunuzdan

Yakın zamanda gerçekleşen çok sayıdaki sırt incinmelerini takiben Aeternum doktorları, yerleşimler arasında mal taşıyan herkese bu uyarıyı yapmak durumundadır:

Lütfen Aeternum’da HİÇ yük hayvanı olmadığını unutmayın. Hiçbir at ya da eşek arabanızı çekmeyecek, yükünüzü taşımayacak veya bir biniciye tahammül etmeyecektir. Bu hayvanları evcilleştirmeye veya [vahşileşenleri] yeniden ehlilleştirmeye yönelik tüm çabalar, yalnızca yaralanmalar ve edilen bir sürü küfürle sonuçlanmaktadır.

Bu nedenle SADECE sırtınızın kaldırabileceği kadar mal taşımak önemlidir. Çantalarınıza veya yük arabalarınıza taşıyabileceğinizden fazla yük koymayın. Burası Eski Dünya değil. Aeternum’da hepimiz kendi üzerimize düşeni yapmalıyız.

Eklemleriniz size teşekkür edecektir!

Bir Kedi Severin Günlüğü
[Diary of a Cat Lover]
First Light mezrasında bulunmaktadır. Sayfanın köşesini iki kedi yüzünden oluşan bir karalama süslemektedir.

Bu tuhaflıklar ülkesinde bile gördüğüm en tuhaf şeydi. Gemideki kedilerimiz Emmy ve Abby, tanıdığım en tatlı, en durgun yaratıklardır. Fırtınalar, isyanlar ve hatta gemi kazalarında bile yanımda oldular. Üçümüz de aynı gemi enkazı parçasına tutunarak Aeternum’a ulaştık. Onlar benim şans getiren kedilerimdi ve bağımızın bozulmaz olduğunu düşünüyordum.

Ama bu adada kıyıya vardığımız anda yüzleri nefretle buruştu. Yüzümü tırmıklarıyla kana buladılar. Emmy neredeyse gözümü çıkardı. Sonra sahile doğru koşup gittiler.

Bu yerdeki bir şey onları [adeta] iblise çevirdi. Buradaki tüm hayvanların başına geldiği söylendi bana. Eğitimlerini ve efendilerini unutup vahşileşiyorlar. Emmy ve Abby’m ne alemde olurlarsa olsunlar umarım uyumak için kuru ve sıcak bir yer bulmuşlardır…

Bir Oğlan ile Onun Atı
[A Boy and His Horse]
Windsward mezrasında bulunmaktadır. Sanki baskın olmayan elle yazılmış gibi beceriksizce karalanmıştır.

Baba,

Dün gece Peaches’ı tekrar gördüm. Bana inanmayacakssın ama yemin ederim ki doğru! Dışarıda bıraktığım küp şekerleri yiyordu. Ben yaklaşınca kaçtı ama onu nerede olsa tanırım.

Kolumu kırdığından beri kızgın olduğunu biliyorum ama bu onun hatası değildi. Bu adanın onu bir şekilde vahşileştirdiğine inanıyorum.

Ondan vazgeçmeyeceğim, baba. O bir at olabilir ve beni incitmiş de olabilir ama hâlâ benim en iyi arkadaşım. Onun da henüz benden vazgeçmediğini düşünüyorum. Sanırım eve gelmeyi düşünüyor.

Gece Yarısı Sürüsü
[The Midnight Herd]
Everfall mezrasında bulunmaktadır. Özenli, kıvrımlı bir el yazısına sahiptir.

Belki hikâyemi yazarsam kâbuslar sona erer. Hadi bakalım:

Ormanda kömür yakma işinden geç saatte eve geliyordum. Ay tepedeydi, etrafı görebilmeye yetecek kadar parlaktı. Doğudaki açıklıktan gelen tuhaf bir ses duydum, bu yüzden kontrol etmeye gittim.

Açıklık, sürü hâlindeki birçok eşekle doluydu. Otlamıyor veya dolanmıyorlardı. Sanki birini dinliyormuş gibi hareketsiz duruyorlardı. Bana en yakın olanın dizginleri vardı, [dizginin] derisi sanki yüz yıllıkmış gibi çürümüştü.

Bir dal kırmış gibi bir ses çıkarmış olmalıyım. Hepsi aynı anda dönüp bana baktılar. Ay ışığında gözlerinin parıldayan, yuvarlanan ve kudurmuş beyazlarını görebiliyordum. Ağızlarını açıp haykırdılar, şimdiye kadar duyduğum hiçbir dünyevi eşeğinkine benzemeyen bir sesti.

Kaçtım. Cehennemdeki tüm şeytanlar kovalasa bu kadar hızlı koşamazdım. Toynaklarının sesi beni ormanın içinden eve varana kadar izledi.

Arkadaşlarıma olanları asla anlatamam, yoksa benimle öyle dalga geçerler ki kasabayı terk etmek zorunda kalırım. Bir grup eşeğin gördüğüm en korkunç şey olduğunu hayal etsenize…

Tüccarın Ağıdı
[The Merchant’s Lament]
Monarch’s Bluff mezrasında bulunmaktadır. Ağır, eğik bir yazıyla yazılmıştır.

Sevgili kardeşim Paolo’ya,

Medeniyeti nasıl da özlüyorum. Rialto’nun her şeyi alıp satabileceğin pazarlarını nasıl da özlüyorum. Avrupalı prenslere azoth sattığımızı düşünsene. Yapacağımız kârı düşün, Paolo! Bu beni gözyaşlarına boğuyor.

Ancak bu korkunç adada iç ticaret bile zor. Fırtına duvarı, deniz taşımacılığını riskli hâle getiriyor. Ve elbette hepimiz atlara ne olduğunu biliyoruz. Yakın zamanda arabalarımızı çekiyor olmayacaklarını söylemek yeterli olacaktır.

Bu nedenle yürümeli, kervanlarımızı kendimiz çekmeliyiz. Ticaretin temposu, yüzüme hızıyla sınırlı. Bu resmen barbarca. Kolay, serbest ticaret olmadan bir toplum olarak nasıl ilerleyebiliriz ki? Cevap vermeye zahmet etme, Paolo. Yapamayız. Kârsız hayat nafiledir…