“Egzothar… Adı Egzothar olsun.”
Doğumunun hemen ardından bitkin düşmüş annesinin ölmeden önce dudaklarından dökülen son cümleydi bu. Hamileliği boyunca maruz kaldığı hastalığından bir türlü iyileşememiş, klanının önde gelen büyüklerinin tavsiyelerine rağmen çocuğunu doğurmaya karar vermiş güçlü bir anneydi. “Damarlarımızda Ayazkurdu kanı var. O bana güç ve cesaret verecek,” diyordu hep. Fakat olmadı. Torunu ellerine doğan büyükanne, gelininin yaşadığı bu acıyı o masum yüze bakarak yüreğine gömecekti.
Büyükanne Garna o akşam derin düşüncelere daldı. Kara Geçit’ten Azeroth’a adımlarını atalı uzun yıllar olmuştu. Drek’thar önderliğinde Alterac’a yerleşmek zorunda kaldıkları zamanı hatırlıyordu. Sonra o nereden geldiği belirsiz yeşil orkun bir kurtarıcı gibi uzun zamandan sonra yeniden klanlarına elementleri getirmesi, Savaşefendisi Durotan’ın oğlu olduğunu öğrendiğinde yaşadığı o huzur, oğlu Rakha’nın Thrall’ın yanında onu ölümüne desteklemesi, Kalimdor yolculuğu… O kadar çok şey yaşanmıştı ki…
Bir gece devriyesi sırasında oğlunun kara haberi gelmişti. Orgrimmar’ın hemen güneyindeki Kuzeygözlem Kalesi yakınlarında iki devriye karşı karşıya gelmişti; aslına bakılırsa İttifak tarafı tam anlamıyla bir pusu kurmuştu ama hiçbir zaman ispatlanamadı bu tabii. Eşi o zaman hamileydi. “Oğlum çocuğunu göremedi,” diye hayıflandı Garna. Gözünden düşen bir damla yaşı elinin tersiyle silerken beşikteki minik Egzothar ağlamaya başladı. Hem yetim hem öksüz kalan torununun yanına gidip parmağını uzattı. Uzatılan parmağı, minik eliyle tüm gücüyle sıkınca gülümsedi büyükannesi. “Tıpkı babası gibi güçlü olacak minik oğlum benim.”
Yıllar hızla birbirini kovalamaya başladı. Minik Egzothar büyükannesi ile birlikte büyürken hayatı ve dünyayı inceleme fırsatı da buldu. Daha küçük yaştayken Garna’nın Orgimmar’daki çiçekçi dükkanındaki tüm çiçekleri ezbere söyleyebiliyordu. Khadgar’ın Bıyığı ile Yaban Kurçfilizi’ni bir bakışta ayırabilecek kadar ustalaşmıştı. Özellikle kırmızı renge ve bu renkteki çiçeklere bayılıyordu. Bunun yanında çiçeklere dadanan böceklerden hazzetmiyordu; çok küçük yaşlardan bu yana topraktan çıkan solucanlardan, kenelerden hep korkmuştu.
Yalnız minik Egzothar yaşıtlarından biraz fazla güçlüydü. Daha o yaşta büyük saksıları tek başına kaldırabiliyor, ağır işleri büyükannesine bırakmadan hallediyordu. Yaptığı minik sakarlıklar büyükannesi Garna’nın dikkatini çekmeye başlamıştı. Gücünü kontrol edemediği zamanlarda kırdığı vazolar, kulpu kırılan sürahiler Garna’yı endişelendiriyordu.
Eğitim çağına geldiğinde Egzothar’ı Orkça öğrenmesi ve kendi gücünü daha iyi kullanabilmesi için savaşçı sınıfına özgü eğitimler veren bir bölüme gönderdi. Zeki bir çocuktu Egzothar; denileni bir kerede anlayabilecek kadar zekiydi. Üstelik savaşçı sınıfında da parmakla gösterilen bir performans sergiliyordu.
Gençlik yıllarında Egzothar, büyükannesinden geçmişle ilgili hikâyeleri öğrenmek istedi hep. Babasının nasıl bir kahraman olduğunu, Ayazkurdu klanını, şu anki Savaşşefi Thrall’ın da kendi klanından olduğunu öğrenince çok derin bir saygı duydu geçmişine karşı. Fakat Egzothar büyükannesi tarafından el bebek gül bebek yetiştirildiği için Orgrimmar dışına hiç çıkmadığını fark etti. Birkaç kere bu durumu konuşmak istese de büyükanne Garna hemen konuyu kapatıp değiştiriyordu. Büyükannesini üzmek istemese de içindeki maceracı ruhu dizginleyemiyordu. Doğu Krallıkları‘nı çok merak ediyordu mesela. Görmesi gereken bir dünya onu bekliyordu.
16. yaş gününün ertesi sabahı garip bir duyguyla uyandı Egzothar. Rüyasında devamlı ona fısıldayan birtakım sesler duymuştu ama bu sesleri anlamlandıramıyordu. Uyanır uyanmaz yatağında doğruldu; parmaklarının karıncalandığını hissediyordu. Üzerine çok düşmedi, bugün savaşçı sınıfında en sevdiği ders olan birebir düellolar vardı ve bu kadar önemsediği bir dersi böyle eften püften bir sebeple asacak değildi.
Büyükannesi en sevdiği kahvaltı domuz pastırmasını tabağına koyduğunda onun yanağına bir öpücük kondurdu. Tahta kaşığı eline almak için uzandığında parmak ucundan bir elektrik kıvılcımı atladı kaşığına doğru. Genç ork olduğu yerde irkilmişti. Garna’nın şaşkın bakışları arasında dönen Egzothar, sabahtan beri yaşadığı garipliği anlattı. “Büyükanne… Parmaklarım karıncalanıyor.”
Garna büyük bir şüpheyle “Herhangi bir fısıldama duydun mu şimdiye kadar?” diye sordu. Egzothar “Bilmem, rüyamda duymuştum sanırım. Ne oldu ki?” diye cevaplayınca apar topar kolundan tuttuğu gibi dışarı çıktılar ve soluğu Kardris Dreamseeker’ın yanında aldılar.
Kardris ve Garna, bir yandan fısıltılarla hem konuşup bir yandan da Egzothar’a bakıyorlardı. Kardris avucunun içinde ufak bir mum alevi oluşturdu. “Üflemeden bu alevi söndürebilir misin?” diye sordu Egzothar’a.
“Söndüremem sanırım,” dedi Egzothar. Büyükannesinin ona endişeli gözlerle bakmakta olduğunu gördü. Bir daha aleve döndü, elini aleve doğru uzatarak “Sön!” dedi.
Alevin etrafında oluşan ufak bir su birikintisi alevi sardı ve bir anda içe doğru bükülerek söndürdü.
Kadris ıslanmış elini silkeledi. “Elementler seninle iletişim kurmaya çalışıyorlar,” dedi gülümseyerek.
Sonradan Şaman Eğitmeni olduğunu öğrendiği Kardris’in sözlerine bir anlam veremeden Garna’ya baktı. Garna gördüğü bu manzara karşısında duygulandı, ağlamaya başlarken “Tıpkı büyükbaban gibi bir şaman olacaksın,” dedi Egzothar’a.
“Hayır!” diye bağırdı Egzothar. “Ben savaşçı olmak istiyorum, biliyorsun…”
Kardris araya girdi. “İstersen elementleri kullanarak bir savaşçı olabilirsin. Bu güçlü kolların elementlerin yardımıyla en güçlü silahları tutabilir. Bunu biliyorsun, değil mi?”
Biliyordu aslında. Savaşşefi Thrall’ın, Orgrim Doomhammer’ın çekicini taşıdığını biliyordu. Kendisinin bir şaman olmasına rağmen birebir savaşta İttifak komutanlarından Blackmoore’u indirdiğini de biliyordu. “Doomhammer gibi mi?” dedi Egzothar.
Aldığı cevap Kardris’in hoşuna gitmişti; bir kahkaha patlattı. “Ahahaha. Aynen öyle ama sanırım Doomhammer’ı tutmak için biraz zaman geçmesi gerekecek.”
Egzothar heyecanlandı. Büyükannesinin mutluluk gözyaşlarından elementlerin kendisi için seçtiği yolu seçmesi gerektiğine karar verdi. Kadris’e dönüp “Peki ne yapmam gerekiyor?” diye sordu.
“Önce dinlen,” dedi Kardris. “Büyükannen parmaklarından elektrik akımı atladığını söyledi. Bu da demek oluyor ki aslında şimşek akımlarını kontrol edebiliyorsun. Ama üzerinde biraz çalışmamız gerekecek. Adı aslen Şimşek Oku olan bu element büyüsünü istediğin zaman atabilmen için biraz süreye ihtiyacın var. Uzunca bir süreye.”
Ve o konuşmanın üzerinden tam dört yıl geçti. Son iki yılını iyice yaşlanıp yatağa mahkûm olan büyükannesi Garna’nın yanında geçiren Egzothar, artık elementlerle iletişim kurabiliyor ve Kardris ile yaptığı çalışma sonrası şaman güçlerine hükmedebiliyordu.
Yaşlılığı iyice artan ve son günlerini yaşamakta olan Garna, Egzothar’ı yanına çağırdı. “Bana söylemek istediğin bir şey var, biliyorum,” dedi Garna. Yatağının hemen yanı başına oturan Egzothar, ellerini tutarken devam etti. “Bunca yıl hep bana söylemek istedin ama üzülürüm diye içine attın, biliyorum. Artık 20 yaşında bir delikanlısın ve Orgrimmar’ı terk etme vaktin geldi. Ne olur bugüne kadar sana izin vermediğim için bana kızma. Sen benim her şeyimdin.” Egzothar ağlamaya başlarken kendi hıçkırıklarını bastırarak konuşmasını sürdürdü. “Zor zamanlardan geçiyoruz. İblisler işgal ediyorlar dünyamızı. Savaşşefi Vol’jin de öldü. Eli silah tutabilecek herkesin Orda için savaşması gerekiyor. Yatağın dibinde bir sandık var. Babanın kalkanı ve topuzu var içinde. Git ve bu büyük maceraya atıl. Bir gün çok büyük bir şaman savaşçısı olacağını biliyorum.”
Ve eli Egzothar’ın elinden kaydı.
Cenaze işlemlerini hallettikten sonra Egzothar, sandığın içinden babasının kalkan ve topuzunu aldıktan sonra Valley of Trials’ın yolunu tuttu. Orgrimmar’ın dev kapısı açıldığında attığı o ilk adım onun için çok şey ifade ediyordu. “Damarlarımda Ayazkurdu kanı var. O bana güç ve cesaret verecek,” diye fısıldadı kendine.
Önünde uzun bir yolculuğun onu beklediğini biliyordu. Kaltunk’un karşısına dimdik ve onurlu bir şekilde çıktı.