Eora, düşmüş medeniyetlerin gizemlerinden tutun, ruh biliminin aşırılıklarına kadar cevabı bilinmeyen sorularla dönüp duran girdabı andıran bir dünyadır. Ama bazen sorular, o soruya verilen cevaplardan daha kıymetli değil midir zaten? Zaman ve kültür Eora’nın sınırlarını belirlemiş, din ve inanç o sınırları güçlendirmiş ve çatışma da o sınırları yerle bir etmiş olabilir; ancak bütün bu kavramların özünde devasa bir bilinmezlik yatmaktadır. İşte bu yazıda o bilinmeyenlerin bir kısmına ışık tutmaya, Ondra’nın kendisinin bile unutmuş olduğu bazı sırları açığa çıkartmaya çalışacağız.
Hem fiziksel hem de onun ikizi olan ruhsal varyasyonuyla çok hassas bir dengede duran Eora’da medeniyet genellikle “ruhların” etrafında şekillenir. Bütün yaşayan canlıların özü olan ruhun tam olarak nasıl işlediğini kesin olarak bilen kimse yoktur. Animansi bilimi bu işleyişi ve ruhun gizemlerini çözmeye çalışsa da bugüne kadar perdenin sadece çok ama çok ufak bir kısmını aralayabilmişlerdir.
ÖTE DİYAR
Yapılan araştırmalar ve çeşitli kanıtlardan edinilen bilgilerle kesin olarak bilinen en önemli detay, ruhun tek bir canlının yaşam süresinin çok daha ötesine uzandığıdır. Ölümün ardından fiziksel düzlemi terk eden ruhlar, kendilerini en yakın hissettikleri ya da inandıkları tanrıların düzlemine geçerek burada bir süreliğine uykuya dalarlar. Ruh, her biri için farklı uzunlukta olan bu sürecin sonunda döngüden geçerek Eora üzerinde reenkarnasyon geçirir. Bu ruh göçü döngüsünde eski yaşamdaki ırk, cinsiyet ve hatta tür gibi detayların bir önemi yoktur; bir hayatında soluk elf olarak yaşamış bir ruh, bir diğerinde orlan veya belki de bir kedi olarak bile doğabilir. Nadir de olsa bazen reenkarnasyon işlemi olması gerektiği gibi işlemez ve ruh parçalara ayrılarak daha zayıf bir şekilde birden fazla yeni hayata başlayabilir. Bunun tersine, yani daha küçük parçalı ruhların birleşerek daha güçlü yeni bir ruh yarattığına da inanılmaktadır. Kimi felsefeciler ruh parçalanmasından yola çıkarak bir yaratılış teorisi ortaya atmış olsa da bu konuda yeterli bir kanıt yoktur. Bu teoriye göre zamanın başlangıcında muazzam bir yek bütün olan ruh, zaman içerisinde parçalanarak yaşamı ve canlıları oluşturmuştur.
Daha da nadir başka zamanlardaysa ruh, bazen önceki yaşamlarını hatırlamaya başlayabilir. Birey için oldukça zorlu olabilen bu olaya animanslar “Uyanış” adını takmışlardır. Genellikle farklı hayatların anıları iç içe geçtiğinden oldukça tehlikeli ve çoğu zaman sonu deliliğe kadar uzanan bir süreçtir. Defiance Bay gibi büyük bazı şehirlerde bu tarz hastaların tedavi edildiği (ve araştırıldığı) tımarhaneler bulunmaktadır.
Tarihte Eír Glanfathlıların düşmanlarının ruhunu kesip aldıklarına dair söylentilerle korku yayması, Doğu Menzili’nin dört bir yanındaki büyücülerin yapabilecekleri büyülerin gücünün ruhlarına bağlı oluşu ve hatta Defiance Bay’deki Kröze Şövalyeleri’nin aralarına katılacak üyeleri ruh soylarına bakarak seçmesi gibi detaylar, ruhların Eora üzerindeki önemini gayet güzel açıklamaktadır. Ancak Eora’nın ruhani düzleminde ruhlar kadar, hatta belki de ondan da mühim bir şey daha vardır: Tanrılar.
Eora’daki birçok fâni kendi hayat tarzlarını yansıtan tanrılara tapmaktadır. Mesela çiftçiler genellikle ışığın, bereketin tanrılarına inanırlar. Savaşçı ve paralı askerlerin inancı ise daha çok savaş ve şans tanrılarından yanadır. Bazıları bunu gelenek ve göreneklere saygıdan dolayı yaparken çok ciddi bir diğer kesim ise saygısızlık etmekten korkarak tanrıların gözüne girmeye çalışır. Günlük hayatla kesişen kısımlar haricindeyse tanrılara çoğu zaman bir efsane ve mitoloji gözüyle bakılır. Sıradan halk, inançsız olan fânilerin ölümden sonraki yaşamda amaçsız kalacaklarına ve sonraki yaşamlara geçemeden yitip gideceklerine inanır. Ruhban kesimiyse dualar ve ritüeller aracılığıyla tanrılarıyla genel bir iletişim hâlindedir; örneği çok az olsa da tarihte tanrıların bu ruhban kesimi fiziksel bir formda ziyaret ettiğine dair kayıtlar da bulunmaktadır.
EORA PANTEONU
2823 A.I. itibariyle bilinen Eora panteonu şu şekildedir:
BERATH
Aedyr dilinde Berath, Vailia taraflarındaysa Cirono olarak bilinen bu tanrı döngünün, kapıların ve yaşam ile ölümün tanrısıdır. Kendisinden genellikle cinsiyetsiz bahsedilse de Clîaban Rilag adındaki Engwith yıkıntılarında yaşamı temsil eden formu erkek (Bewnen i Ankew), ölümü temsil eden formunun da kadın (Ankew i Bewnen) olarak tasvir edildiği görülür. Çeşitli efsanelerde “Solgun Şövalye” olarak anılan formu da kadındır. Solgun Şövalye, efsanelerde genellikle ölümü alt etmeye çalışan ya da yaşamını doğal olmayan yollardan uzatan kişilerin karşısına dikilip onlara vakitlerinin dolduğunu söyleyen bir figürdür. Berath’ın diğer yarısı olan “Mübaşir” ise genellikle insan, bazen de cüce olarak tarif edilir. Şövalyenin aksine asla konuşmaz ve ölümünden kaçmaya çalışanları gizlice yönlendirerek ederek kendi mezarlarına götürdüğü söylenir. Aynı zamanda yeniden doğacak ruhlara yol gösterdiklerine ve onları Berath’ın Çarkı‘ndan geçirdiklerine, bazen de Eora’nın kaderine etki edebilecek kadar güçlü ruha sahip kişilere ikinci bir şans tanıdıklarına dair efsaneler de bulunmaktadır.
Çok yaygın olarak bilinmese de ada aumauaları da Berath’a “Rikuhu” adı altında inanırlar. İkiz yılanbalığı şeklinde görülen Rikuhu’nun Kohopa kısmı yaşamı ve yer üstünü, Tangaloa kısmı ise yer altı ve ölümü temsil eder; genellikle birbirlerinin kuyruğunu yerken resmedilirler.
ONDRA
Ayın ve suyun, dalgaların, unutulmuş mekanlar ve şeylerin tanrıçasıdır. Birçok kültürde aya aşık olduğuna ve onu sürekli takip ettiğine dair efsaneler vardır. Bu yüzden gelgit, tsunami ve açık denizlerdeki şiddetli fırtınaların aya ulaşmaya çalışan Ondra’nın çabalarından kaynaklandığına inanılır.
Çoğu efsanede Ondra fiziksel forma bürünmeyen nadir tanrılardan biri olarak anılır. Ancak ada aumaualarının oluşturduğu Huana topluluğunda onun aynı zamanda düzenbaz tanrıça Ngati olduğu ve denizcileri bazen belaya çeken, bazen de onları kurtaran insansı bir bedene sahip olduğu söylenir. Huanalar dışındaki halklar ise Ondra’nın büründüğü en fiziksel formun “Ondra’nın Saçı” da denilen su sütunları olduğuna inanmaktadır.
Bunun dışında Ondra’nın Bağıştaşıyanları adındaki bir grup inanan, unutmak istedikleri anılarla bağdaştırdıkları nesneleri sıradan halktan toplayarak onları bu kötü anılarından kurtarmaktadır. Zamanında Bağıştaşıyan kılığına giren ya da gücünü istismar eden üyeler yüzünden bazı bölgelerde pek de hoş karşılanmazlar.
Abydon’la ilgili bazı karanlık sırları olduğuna dair bazı söylentiler olsa da bunu kanıtlayacak bir bulgu olmamıştır. Olduğunu iddia edenlerin gizemli bir şekilde ortadan kaybolması garip olsa da…
RYMRGAND
Ölümün, vebanın, kıtlığın, entropinin ve kötü şansın tanrısı. “Kış Hayvanı” olarak da anılır ve fiziksel formunun devasa, dağınık albino tüylü bir bizon olduğu bilinmektedir. En kadim Glanfath harabelerinde bile Rymrgand’a (ya da ona çok benzeyen bir tanrıya) ait anlatılara rastlamak mümkündür.
Bizonun görülmesi genellikle peşinden büyük bir felaketin geleceğine işaret eder ve Rymrgand’ın alametleri karşısında tanrıların bile kaçıştığı söylenir. Bizona onu inceleyebilecek kadar yaklaşıp da hayatta kalabilen tek tük kith’in anlattıklarına göre tüylerinin altında vücutları bizonun etrafındaki soğuk tarafından öldürülmüş kurbanların ruhları bulunurmuş.
Berath ve Rymrgand ölüm üzerine hükmü paylaşmalarına rağmen aslında alanları birbirinden farklıdır. Berath’ın uzmanlığı döngüye dahil olan ölümken Rymrgand’ınki döngüye girmeyen ve entropi sonucunda yok olan ruhları içeren ölümdür. Bazı teorisyenler entropi tanrısının döngüye tamamen karşı olduğunu ve inananları için yeniden doğuşun ceza olarak kullanıldığını öne sürmektedir.
WOEDICA
Yasanın, anıların ve haklı hakimiyet ile intikamın tanrıçasıdır; Sürgün Kraliçe ya da Yanmış Kraliçe olarak da anılır. Bazı halk hikâyeleri onun bir zamanlar tanrıların lideri olduğunu ve savaş ile Magran’ın alevleri sebebiyle hakkı olan tahtı kaybettiğini anlatır. Bu hikâyeler doğru mudur bilinmez ancak gerçekten de çoğu tasvirde yanmış, kurumuş bir derisi olduğu görülmektedir. Woedica inananları bu hikâyeye sıklıkla atıf yaparak “kraliçeleri tahtını geri aldığında” yapacaklarından bahsederler.
Woedica’nın rahibeleri, tanrıçalarının mevkisine yakın olmak için sıklıkla çeşitli kasaba ve şehirlerde avukatlık ya da yargıçlık yaparken daha elit bir kısmınaysa doğrudan hükümdarların, düklerin danışmanlığı pozisyonunda rastlanabilir.
Yine ruhban sınıfının anlattıklarına göre Woedica kendisine yapılan yanlışları asla unutmaz, asla affetmez. Tarih boyunca Dyrwood’da meşru olmayan şekillerde güç elde eden meşhur bazı figürleri Woedica’nın fiziksel formu olan “Gırtlaklayan”ın öldürdüğüne dair görgü tanığı kayıtları vardır. Aynı zamanda Dyrwood’u kasıp kavuran Waidwen’in Mirası’nın da Woedica’nın gücünü geri kazanmak için kurduğu bir intikam planı olduğuna dair söylentiler bulunmaktadır.
EOTHAS
Yeniden doğuşun, kefaretin, şafağın, baharın ve ışığın tanrısı Eothas, sıklıkla elinde bir mum tutan ve gümüşten bir taç giyen genç bir adam olarak tasvir edilir. Ölüm ve hasatla bağlantılı yanına Gaun adı altında ayrıca tapan inananları da vardır. Genellikle Deadfire Takımadaları’nda görülen ve Eothas’ın bu ikincil yanını kucaklayan grup kendilerine Şafakyıldızı’nın Çocukları demektedir.
Readceran ve Aedyra İmparatorluğu’nda hâlâ popüler bir tanrı olsa da Dyrwood’da dini yasaklanmıştır. Hatta inananları açıktan açığa avlanıp öldürülmektedir. Bunun sebebi de Readceranlı çiftçi Waidven’in bedenini ele geçirerek Dyrwood’u büyük bir iç savaşa sürüklemesidir. (Detaylar için bkz. Azizin Savaşı ve Waidven’in Mirası) Halgot Hisarı’ndaki savaşta Tanrıçekici adındaki silahla öldürülmüştür. Ancak yıllar sonra özü Maros Nua’nın adradan heykelinin içinde ortaya çıkmış ve Sonsuz Yollar’dan kendini çekip çıkartırken Caed Nua’yı yıkıp kalenin lordu olan Gözcü’yü de ölümün kıyısında bırakmıştır.
GALAWAIN
Av ve arayışın, sebat etmenin, vahşi hayvanların ve suikastçıların tanrısıdır. Her türlü maceracı, hazine avcısı, kâşif ve hatta kâtipler bile Galawain’in egemenlik alanına dahildir, yeter ki bir arayışın peşinde olsunlar. Yabani bölgelerin bulunduğu ve avlanmanın en saf hâlde yapıldığı vahşi ormanların koruyucusudur. Avını zekâsıyla alt etmeyi başaranları, kaba kuvvet kullanarak galip gelenlere üstün görür. Deadfire Takımadaları’nda Toamowhai adıyla tanınır.
Eski bazı efsaneler Galawain’in bir zamanlar tanrıların infazcısı olarak görev yaptığını, onların kutsallarına karşı gelenleri cezalandırdığını söylese de bu efsaneler Woedica’nın hüküm sürdüğünü iddia eden hikâyelerle aynı döneme aittir. Yine de bazı inananları gerektiği takdirde Galawain’in tekrar bu görevi üstleneceğine yürekten inanmaktadır.
MAGRAN
Savaşın, arınmanın, sınavların ve dönüşümün tanrıçasıdır. Azizin Savaşı sırasında Eothas’ın avatarı olan Waidven’i öldüren Tanrıçekici bombasının yapımına yardımcı olmuştur. Savaşın ardından Eothas inancının yasaklanmasıyla birlikte Dyrwood’daki en popüler inanç hâline gelmiştir.
İnananları arasında sıklıkla askerler, subaylar, stratejistler ve taktikçiler görülür. Bu kadar askerî ağırlıklı olmalarına rağmen mantıksızca savaşı teşvik etmezler; onun yerine askerî mükemmellik ve kati disiplini öne çıkartırlar. Daha filozofik yaklaşan inananlarıysa savaşı fâni bir mücadele ve sınav olarak görmektedir.
Ateşte dövülen silahları ve zırhları çok sevdiği için sıklıkla Abydon’un müttefiği olarak gösterilir.
HYLEA
Kuşların, gökyüzünün, şarkıların, sanatın ve lisanların tanrıçasıdır. Göklerdeki Kuşlar Sarayı’nda ikamet etmekte olan Hylea’nın yaşamış olan her kuştan bir tane aldığı tüylerle kendini kuşattığı rengarenk bir pelerini vardır. Uçabilen tüm canlıların patroniçesi sayılan tanrıçanın fiziksel formunun hiçbir zaman kith ırklarından olmadığı ve genellikle kuşları tercih ettiği bilinmektedir. Buna rağmen enteresan bir şekilde çocuk doğumunda ölen kadınların ruhunu alıp kanatlı varlıklara dönüştürdüğüne dair hikâyeler anlatılır; bu yüzden Hylea taraftarları için annesi doğumda ölen çocuklar kutsal sayılır. Huana inançlarında Amira ismini almıştır.
Diğer tanrılarla bilinen bir düşmanlığı olmasa da Azizin Savaşı sonrasında kendini yakın gördüğü Eothas inananlarını kanatları altına almasıyla birlikte Magran’la aralarında bir husumet doğmuştur.
ABYDON
Zanaat ve demircilik, madencilik ile arzunun tanrısıdır. Bir zamanlar diğerleri gibi bir tanrıyken hikâyelere göre başka bir tanrının müdahalesi yüzünden hayatını kaybetmiş ve ölümsüz öz gücünün bir kısmını kaybettikten sonra kendine yeni, yapay bir beden yaratmıştır. Magran’ın yardımıyla endüstriyelliği, makineleri ve golemleri de kendi alanına katmıştır. Abydon bugün bile bu yüzden Magran’a bir bağlılık ve minnet duymakta, tanrıça için silah ve zırh dövülmesine yardım etmektedir.
Ölümünden sonra kendini yeniden yaratmış olan Abydon, inananlarına da aynısını yeni yetenekler, zanaatler öğrenerek yapmalarını ve kendilerini baştan keşfetmelerini salık verir. Son yıllarda takipçileri arasında Abydon’un ölümüne dair detayları hatırladığı ve bunu kendini yeniden yapılandırmak için kullandığına dair bazı söylentiler de fısıldanmaktadır.
SKAEN
Muhalefetin, gizli nefretin, kıskançlığın ve gizli kapaklı komploların tanrısıdır. “Sessiz köle” olarak da bilinir ve herhangi resmî bir tapınağı ya da ruhban topluluğu yoktur. Genellikle ufak tefek, vücudu kırbaç yaralarıyla kaplı, burnu ve kulakları kesilmiş kel bir adam olarak tasvir edilir.
Dostlarının yüzüne gülüp arkasından komplo kuranlar, politik oyunlar oynayanlar en favori inananları arasındadır. Ancak bir yandan kaprisli bir tanrı olduğu için elini erkenden açık edenler veya asıl planlarını belli edecek şekilde davrananları hızla terk ettiği de bilinir. Genellikle Woedica’yla müttefik olduğu bilindiği için bazen Woedica inananları tarafından da adının yakarıldığına rastlanır.
WAEL
Görülerin, rüyaların, illüzyonların, semboller ve kriptografinin, algının gizemli tanrısıdır. Wael’in düşünce yapısı ve amaçları çoğu zaman fâni ya da tanrı fark etmeksizin çoğu varlık tarafından anlaşılamayacak kadar karmaşıktır. Avam tabakası hem önlerinde gizli, akıllarının almadığı problemleri çözebilmek hem de korumak istedikleri sırlar için Wael’e sıklıkla dua ederler.
Wael’in fiziksel formu “Saklanmış” olarak bilinir ve sürekli cinsiyet, yaş, ırk, boyut, etnik köken değiştirdiği söylenir; bilinen ve bilinmeyen birçok dilde konuşup görenleri akıl sağlığından şüphe ettirirdiği fısıldanır. Bu formlarda değişmeyen tek şey Saklanmış’ın yüzünün olmaması ve etrafında dönen farklı boyutlarda birçok gözden oluşan bir bulut olmasıdır.
İnananları çoğunlukla kütüphanelerde bulunurlar ve ruhban sınıfı arasında takma isimlerle sıradışı gizemlerle ilgili makaleler yazıp sıradanın ötesinde olan bilginin akışını yönlendirirler. Bazı âlimler gerçek bilgiyi gizlemeye yönelik bu hareketi art niyetli görse de çoğunluk bunu komik ve tuhaf bulmaktadır.
FİZİKSEL DİYAR
Eora’nın fiziksel düzleminde ise farklı kıtalar ve adalara dağılmış birçok farklı etnik kültür yaşamaktadır. Asıl popülasyon daha çok Güney Menzili civarına yoğunlaşsa da dünyanın dört bir yanı büyük bir kısmını tanrıların bile hatırlamadığı nice gizemle kaplıdır. Fânilerin hatırladığı bilinen tarih ise yalnızca 12,000 yıl kadar geriye gidebilmektedir. Yıldızların hareketlerini inceleyip kayda alan Iroccio’nun adını alan takvim, kendinden önce gelen ve daha az kullanışlı zaman ölçülerinin yerini almıştır. Iroccio’nun gözlemlerine göre Eora’nın güneşin etrafında bir tur atışı, 27 saatlik günlerinin 334’ü kadar sürmektedir. Bu 334 günü 20şer gün süren 16 aya bölen Iroccio’nun yarattığı bu takvimin yıllarına Anni Iroccio (Iroccio’nun Yılı –kısaca AI) denir. Doğu Menzili’nde genel kabul edilen zaman ölçümü türü olsa da Dyrwoodluların ve hatta bazı Vailialıların hâlâ bazı gün isimleri için eski Aedyr karşılıklarını kullandığına rastlamak da mümkündür. Güncel Eora takvimi an itibariyle 2823 yılındadır.
Eora’nın yörüngesinde iki adet ay bulunmaktadır ancak genellikle karanlık bir gecede göz önünde olan ve göğü aydınlatan ay “Beläfa”dır. Eora etrafındaki dönüşünü 18 günde tamamlayan Beläfa, hızlı dönüş yörüngesi ve Eora’nın atmosferine yakınlığı sebebiyle oldukça şiddetli gelgitler yaşanmasına sebep olmaktadır. Hatta sıklıkla sahil bölgelerinde patlayan amansız dalgalar ve fırtınalar sebebiyle çoğu kıyı bölgesini yaşanamaz hâle getirmiştir. Denizde kopan bu sert fırtınaların gerçek sebebi öğrenilmeden önce efsaneler bunun denizler tanrıçası Ondra’nın aşık olduğu Ay’a ulaşma çabasının bu fırtınalara sebep olduğuna inandığı için ona Senn Beläfa ya da Ondran Beläfa (“Sevgili” ve “Ondra’nın Sevgilisi”) adını takmıştı.
Şu anki resmî Eora takviminden 315 yıl kadar önce Glanfathlı gökbilimcileri tarafından keşfedilen “Cawldha Dev” ise çoğu kimsenin farkında bile olmadığı daha ufak bir aydır. Büyük Vailia İmparatorluğu’nu kasıp kavuran felaket fırtınalar ve gelgitleri araştıran bu gökbilimciler, bu durumun aslında Aedyr İmparatorluğu ve Dyrwood sahillerinde de gerçekleştiğini fark ettikten sonra bir ay tutulması esnasında Beläfa etrafında dönen daha ufak uyduyu keşfettiler. Glanfathca’da “Siyah Koşucu” anlamına gelen Cawldha Dev, Eora’yı normalde etkileyemeyecek kadar ufak bu uydu için gayet uygun bir isimdir. Ancak oldukça dengesiz bir yörüngeye sahip olduğu için Beläfa’yla yolunun çakıştığı zamanlarda sahil bölgelerini komple dümdüz edecek güçte fırtınalar ve gelgitler oluşmasına sebep olmaktadır. Cawldha’nın Ondra mitolojisine girişi de bu şekilde gerçekleşir ve efsaneler iki ayın birden gökyüzünde görülmesiyle Ondra’nın ikisine birden ulaşma çabasının katlandığını söylemeye başlar. Bu vahşi dalgalara da bu yüzden “Aşıkların Gelgiti” adı verilir. Tarihte gözlemlenmiş son Aşıkların Gelgiti, Dyrwood Devrimi sırasında gerçekleşmiş ve önceden Glanfathlılar tarafından tahmin edilerek Dyrwoodlu koruyuculara stratejik avantaj sağlamıştır.
Cawldha Dev’den bile az bilinen bir üçüncü ayla ilgili de bazı efsaneler mevcut olsa da bilinen tarihte bu ayın görüldüğüne dair herhangi bir kayıt yoktur. Bazı âlimler Ondra’nın bu ayı öğrenmemeleri gereken bir sırrı öğrenmiş olan Glanfathlıların sonunu getirmek için Eora’ya çarptırmaya çalıştığını, Abydon’un ise bunu engellemeye çalışırken ayı parçaladığını ancak gizemli ölümünün de bu sayede gerçekleştiğini söyler. Her ne kadar uçuk bir teori olsa da Cayron’un Yarası adındaki bölgedeki bazı kayaların bu ayın parçaları olabileceği yönündeki araştırmalar devam etmektedir. Efsanelerdeki bu üçüncü ayın adı da “Ionni Brathr”dır.
Oldukça acımasız olan gelgitler yüzünden okyanus ve kıyı kesimleri yaşanamaz hâlde olsa bile denizcilik ve ticaret Eora’da önemli bir yer tutmaktadır. Batıda Aedyr’in sahip olduğu topraklar çorak ve rutubetli olduğu için Aedyrliler zora göğüs geren ve yabani bölgeleri evcilleştirmeyi kafaya takmış bireylerden oluşmaktadır. Doğu Menzili’nin orta kısımları Dyrwood, Eír Glanfath’ın yıkıntıları ve Vailia İmparatorluğu’ndan oluşmaktadır. Bu üçünün bölgede bulunan ve yerin altından çıkan, ruh iletimi konusunda kuvvetli, kabuğumsu Adra taşları sebebiyle sık sık çıkar çatışması yaşaması artık normal karşılanmaktadır. Doğuda haritalar genellikle Deadfire Takımadaları’na kadar uzanır ve ötesine geçmez. Bölgedeki aktif volkanlar ve sıklıkla kayan yer şekilleri bu bölgenin ötesinde keşif yapmayı neredeyse imkânsız hâle getirmiştir. Tabii bu bölgedeki suların çok tehlikeli yaratıklarla kaynıyor olması da cabası…
Eora’yı saran seçkin ırklardan altı tanesi toplu olarak “kith” adıyla anılmaktadır. Her ne kadar başlıca altı ırka ayrılıyor olsalar da bu ırkların da alt grupları ve hatta farklı etnik oluşumları bulunmaktadır. Glanfath kabilelerinden gelen bir elfin, Aedyr İmparatorluğu’nda yetişmiş bir elfle kültürel anlamda birçok farklılığı varken komşu kabilelerindeki bir cüceyle çok daha fazla ortak özelliğe sahip olması alışıldık bir manzaradır. Gelelim kith’i oluşturan ırklara…
AUMAUA
Kudretli aumaua ırkı medeni ırklar arasında en iri olanıdır ve başta Deadfire Takımadaları olmak üzere genellikle okyanuslarda ya da okyanus yakınlarında bulunurlar. Tam olarak susal bir ırk olmasa da suya karşı bir çekimleri olduğu bilinmektedir. Eora üzerinde en geniş alan yayılmış ırk olmasalar da (o şeref Calabandran insanlarına aittir) en uzun süredir keşif yapıp gezinen ırk oldukları tahmin edilmektedir. (Araştırmalar 20,000 yıl civarında olduğuna işaret eder.)
Rautai gibi birçok uygarlıkları denizler üstündeki hakimiyete bel bağlayarak büyümüştür. Eşi benzeri olmayan kas güçleri ve dayanıklılıkları bütün Eora’nın dilindedir. İnsansı bir görünüşleri olsa da çeşitli desenlere sahip derileri ve yarı-perdeli el ve ayaklarıyla insanlardan kolaylıkla ayırt edilebilirler. Barut ve ateşli silahlar konusundaki keşifleri yüzünden bütün Eora’nın endüstriyel açıdan en gelişmiş ırklarından biri sayılırlar. Aşağı yukarı 70 ila 115 yıl arasında ömürleri vardır. Dyrwood, Vailia Cumhuriyeti, Readceras ve nadiren de Aedyr’de de görülebilen aumaualar iki alt türe ayrılır:
Sahil aumauaları savaşa daha yatkın, kuzey yarı kürenin sahillerini thyrtan, natlan ve orlan gibi toplulukların elinden almış bir gruptur. Fiziksel olarak adalarda yaşayan kuzenlerine yakın olsalar da derilerinin mavi ve yeşil renkleriyle onlardan ayrılırlar. Kültürleri daha merkezci ve kentseldir. Dyrwood’da çok nadiren görülürler ve genelde bu bölgelere gelenler de paralı asker, koruma ya da asker görevlerini üstlenir.
Öte yandan Deadfire Takımadaları’nda yaşayan ada auamauları ise daha sakin ve barışçıl yanlarıyla öne çıkarlar. Fiziksel olarak sahil aumaualarından farkları derilerinin kahverengi ve sarı tonlarında olmasıdır. Dyrwood’da arada sırada işçi, balıkçı ve denizci olarak görev alan ada aumaularına rastlamak da mümkündür.
CÜCE
Eora’nın en çok seyahat eden, en çok kolonileşmiş ırkının cüceler olduğu söylenir. Dyrwood, Vailia Cumhuriyeti ve kolonileşmiş her toprak parçasında sıkça rastlanırlar. İnatçılıkları ve bilek kuvvetleriyle tanınırlar. Genellikle normal avamın değil de keçi gibi hayvanların sıklıkla bulunduğu dağlık alanlarda yaşamayı tercih ettikleri için dayanıklılıkları da çok gelişmiştir. Ömürleri yaklaşık 110 ila 190 yıl arasındadır ve iki alt türe ayrılırlar:
Kendi dillerinde “keçi adamlar” anlamına gelen aptapo olarak da anılan dağ cüceleri, Dyrwood’un doğusundaki kıtalardan gelip zamanla bölgeye yayılmışlardır. Daha büyük ırklar tarafından kolaylıkla zaptedilen orlanlar gibi boyca kısa olmalarına rağmen kendilerinden büyük ırklara kolaylıkla kafa tutarak bölgedeki yerlerini sağlamlaştırmışlardır. Zehir ve hastalıklara karşı dirençlerinin yüksek olduğu bilinir.
Güneydeki Naasitaq adasının kayalıklı tundralarında ve kar kaplı ormanlarında yaşayan kutup cüceleri ise enutanik (yani tundra halkı) olarak adlandırılırlar. Bazen sahil kıyısına çok yakın geçen elf karavanlarına eşlik ettikleri görülür. Naasitaq’taki doğal hayata uyumları sayesinde vahşi hayvanları eğitme ve avlanma konularında uzmandırlar.
İki cüce grubu da gezip keşfetmeye yönelik büyük bir tutkuyu paylaşmaktadır.
ELF
Dyrwood ve Aedyr’de nüfus olarak yoğun olan elfler, aynı zamanda Eír Glanfath ve Kateden Büyük Beyaz’da egemen ırktır. Hızları ve zekâlarıyla da öne çıkan elfler, kendilerini genellikle diğer ırklardan izole etmeyi tercih ederler. İnsanlardan %10 civarı daha kısa ve incedirler. 200 ila 310 yıl arası yaşarlar ve iki önemli etnik gruba ayrılırlar.
Soluk elfler olarak anılan elf grubunun bu ismi almasının sebebi albino olmalarıdır. Glamfellen (Şafak Gezginleri) olarak da bilinirler ve orman elflerinden boyca daha uzundurlar. Tamamen sakalsız olan orman elflerinin aksine erkekleri sakal uzatabilirler (ki genellikle uzatırlar da). Dış dünyayla neredeyse hiç iletişim kurmazlar; hatta kutup cüceleri veya evinden çok uzaklara açılmış olan bazı aumaualar haricinde çok az kith Glamfellenlerle irtibat kurabilmiştir. Çoğunlukla Kateden Büyük Beyaz adındaki kutup buzulunda yaşarlar. Çoğu akademisyen Glamfellenlerin kuzey yarı küreyi en az 12,000 yıl önce terk ettiğini öne sürmektedir ancak bu sürenin 50,000 yıla kadar çıkabileceğine dair teoriler sunanlar da vardır. Ne yazık ki soluk elflerin neden bunca yolu geçerek güney kutup noktasına göç ettiğine dair kimsenin somut bir kanıtı ya da kesin bilgisi yoktur.
Sceltrfolc da denilen orman elfleri ise kökenlerini bugünün Aedyr’ine kadar takip edebilmektedir ve güneye doğru denizi geçerek göç ettikleri tahmin edilir. Fizyolojik olarak birbirlerinden çok büyük bir farkları olmasa da Aedyrli orman elfleriyle Eír Glanfathlı olanlar şeklinde kendi içlerinde de ikiye ayrılırlar. Bu iki grup etnik anlamda birbirinden ciddi anlamda farklıdır. Aedyrli olanların kültürü büyük ölçüde bölgedeki insanlarınkine yakınken Glanfathlı kuzenlerinden hoşlanmadıkları ve onları açıkça hor gördükleri de bilinir. Glanfathlı Sceltrfolc ise daha göçebe bir yaşam tarzı benimsemiş ve kendilerini izole ettikçe yabancılara karşı kuşkuyla dolu bir bakış açısı geliştirmiştir. Kendilerini Eír Glanfath’ın harabelerinin bakıcı ve koruyucuları olarak bellemiş olsalar da bu harabeleri gerçekte kimin yarattığını bilmemektedirler; yine de onlardan “Kurucular” olarak bahsederler. İki grup arasındaki etnik uçurum o kadar büyümüştür ki iki taraf da zaman içinde kullandıkları orijinal lisanı unutmuş ve onun yerine yaşamaya başladıkları bölgenin ortak lisanını kullanmaya başlamışlardır.
İNSAN
İnsanlar (ya da diğer ırklar tarafından sıkça anıldıkları şekilde “halk”), Eora’nın medeni ırkları arasında en sık rastlananıdır. Kökenleri tam olarak bilinmese de kadim bir ırk oldukları ve Aedyr İmparatorluğu’nu kuran insan kabilelerinin 300 AI’ya kadar uzandığına dair kayıtlar bulunmaktadır. Standart bir insanın ömrü 60 ile 100 yıl arasındadır. Doğu Menzili’nde rastlanan üç farklı etnik grubu vardır.
Thyrtanlar ya da “çayır halkı”, Aedyr İmparatorluğu ile Özgür Dyrwood Palatinliği’nde egemen olan gruptur. Binlerce yıl önce kuzeyden gelip güneye doğru göç ettikleri düşünülmektedir. Açık renkte derileri ve farklı tonlarda saç renkleri vardır. Gözleri genellikle yeşil ya da mavidir. Kültürel olarak Aedyr Sceltrfolc olarak da bilinen orman elfleriyle benzeşirler.
Bozkır halkı olarak bilinen natlan ise Dyrwood’un kuzeydoğusundaki Ixamitl ovalarında yaşamaktadır. Natlan ismi kelime anlamıyla “orijinal” demektir. Readceras civarlarında sıkça görülseler de Dyrwood ve Vailia Cumhuriyeti’nde nadirdirler. Bazı kültürel ve antropolojik bulgular natlanların düşüşünden kısa bir süre önce Engwithlilerle iletişimde olduğuna işaret etse de insanların kayıtlarında buna dair bir bilgi bulunmamaktadır. Derileri genellikle açık kahverengi tonlarında, saçlarıysa canlı ve sıcak renklerdedir.
Son grup olan Calbandra ise aynı zamanda okyanus halkı olarak da bilinir ve Büyük Vailia İmparatorluğu ile Vailia Cumhuriyeti’nde yaşayan, denizcilikle uğraşan bir halktır. Koyu renk tenkleri vardır. Birkaç bin yıl önce ekvator yakınlarında yaşadıkları ve zamanla Doğu Menzili’nin kalanına yayıldıkları tahmin edilmektedir.
ORLAN
Koca kulakları, iki tonlu derileri, kıllı bedenleriyle dikkat çeken bir ırk olan orlanlar, Eora’da bulunan en ufak tefek kith ırkıdır. Boyutları nedeniyle kendilerinden iri ve güçlü toplumlar tarafında sıkça sömürülüp suistimal edilen orlanlar zaman içerisinde tuzaklar, zehir kullanımı ve acımasız gerilla taktikleri gibi konularda uzman olmuşlardır. Bu da şöhretlerinin “savunmasız ve ufak”tan “küçük ve tehlikeli”ye kaymasına sebep olmuştur.
Eír Glanfath’taki diğer ırklarla sosyal anlamda eşit sayılmaktadırlar zira Glanfath efsanelerinde orlan ve elf kabilelerinin Engwith harabelerini korumak için aynı yemini ettikleri geçmektedir. O günden beri bu iki ırk birbirini denk görüp kollamaktadır. Diğer kith ırklarına göre daha kısa ömürlü olan orlanlar, 50 ila 80 yıl arası yaşarlar.
Evcil orlan olarak bilinen grup daha seyrek kürk ve nispeten daha az kıla sahiptir. Bu yüzden isimlerinden anlaşılabileceği gibi çok daha “vahşi” gözüken diğer orlanlara göre kendilerini diğer kithlere daha kolay kabul ettirebilirler. Çoğunun Readceras ve Vailia Cumhuriyeti’nde kölelik geçmişi vardır. Ancak Dyrwood ve Eír Glanfath arasındaki antlaşma sonucunda serbest kalmışlardır.
Vahşi orlan olarak bilinen diğer alt grup ise suratları da dahil olmak üzere bütün vücutlarını kaplayan sık ve gür bir kürke sahiptir. Orijinal orlanların bu vahşi olanlar olduğuna inanılmaktadır. Genellikle Eír Glanfath’ın en derin ormanlarında bulunurlar ve Dyrwood, Readceras ya da Vailia Cumhuriyeti’nde pek görülmezler. Çok vahşi yapıları ve lisan öğrenme konusundaki beceriksizlikleri yüzünden köle olarak pek tercih edilmemişlerdir.
TANRISAL
Eora’nın en aykırı ve gizemli türü olan tanrısallar, herhangi bir kith ırkından doğabilen bir tür anomalidir. Doğumdan önce tanrıların dokunuşuyla kutsandığına ve tanrılarının bahşettiği bazı özellikler taşıdığına inanılan bu ırk, genellikle bu ilahi tarafını fiziksel bir şekilde de tezahür eder. Kanatları, boynuzları, garip doğum lekeleri, pençeleri ya da tuhaf gözleri olabilir. Görünüşleri farklı farklı olsa da hepsinde ortak olan şey uhrevi bir yanları olmasıdır. Kimisi bu türün taşıdığı anormallikleri kutsama olarak görse de bunu lanet olarak görenler de vardır. Genellikle koruyucu miğfer benzeri ekipmanları kullanmaları neredeyse imkansızdır zira kafalarındaki anomalilere uyacak bir şey bulmakta zorlanırlar. Üreme kabiliyetine sahip olmadıkları için evlilik gibi konseptlere de aşina değillerdir; hatta Vailia Cumhuriyeti’nde bu yüzden yasal olarak cinsiyetsiz sayılmaktadırlar. Yaşam süreleri anne ve babalarının ırkıyla aynıdır.
Güçlerine göre ayrılmış ve kayıt altına alınmış beş farklı tanrısal grubu olsa da ara sıra yeni türler ortaya çıkabilmektedir.
Doğa tanrısalları, hayvan ve kith karışımı bir çehreye sahiplerdir ve bedenleri çoğunlukla bitkiler, yosunlar ya da mantarlarla kaplıdır. Bu yüzden çok yanlış bir şekilde hastalıklı olduklarına dair bir algı oluşmuştur ve birçok halk tarafından doğar doğmaz öldürülürler. Ancak druid mezheplerinde tam tersine ilgi ve merakla karşılanmaktadırlar.
En yoğun korku ve güvensizlikle karşılanan alt tür ise gözlerini kapatan garip uzantılarla gerçekten de ürkütücü görünen ölüm tanrısallarıdır. Gözlerindeki uzantılar tanrısal için şeffaftır ancak dışarıdan bakıldığında opak olarak gözükür ve tanrısalın suretini gizler. Görünümleri yüzünden neredeyse evrensel olarak felaket habercisi oldukları düşünülür ve doğar doğmaz öldürülürler; bu yüzden yetişkinliğe ulaşabilmiş bir ölüm tanrısalı çok ama çok nadirdir. Ancak özellikle Berath inananları arasında büyük hürmet görürler ve tapınaklarda coşkuyla karşılanırlar.
En tahammül edilen ve hoş karşılanan tanrısallar genellikle Ay’ın suretini taşıyanlardır. Kafalarında genellikle ayın çeşitli evrelerine benzeyen bir uzantı bulunur ve bu yüzden daha “ilahi” bir görünüme sahiptirler. Özellikle denizcilerin ay tanrısallarının şans getirdiğine dair inançları vardır ve sıklıkla Ondra’yla birlikte anılırlar.
Erimiş metal, yanmış odun ya da taşa benzer fiziksel özelliklere sahip tanrısallar ise ateş tanrısalı olarak anılırlar. Deadfire Takımadaları’nda bu türden tanrısallara hem hürmet gösterilir hem de onlardan korkulur. Yerlilerin çoğu bu tanrısalların volkanları aktif hâle geçirme gücü olduğuna ya da içlerinden birini öldürmenin volkanı uyandıracağına inanır. Dyrwood’da ise ateş tanrısalı görmenin savaş ve ateş tanrıçası Magran’ın bir lütfu olduğu düşünülmektedir.
Bu genel türlerin dışında tanrıça Hylea tarafından kutsanıldığına inanılan ve kafaları tüylerle dolu, altından kuş gibi gözleri olan kuşsal tanrısallar ve henüz hakkında yeterince bilgi kayıt altına alınmış olmasa da okyanusun güçlerini bükebilen okyanus tanrısalları da bilinen alt türler arasındadır.