Holy – The Silver Hand
Gümüş El
Gümüş El’in varlığı kayıtlı tarihten de öncedir. Dünyayı şekillendiren Titanlar bu güçlü çekici, habis Eski Tanrılar ile savaşıp Azeroth’a özgürlüğünü vermesi için kullanacak olan Bekçi Tyr’e verdiler.
Takip eden çağlar boyunca Gümüş El, taşıyıcısının cesaretinin ve özverisinin bir sembolü olarak hizmet etti. Şimdi bu efsanevi artefakt senin kontrolünde bulunuyor. Onu iyi taşı ve Tyr’in hatırasını onurlandır.
Gümüş El, Bölüm Bir
Çok uzun zaman önce efsanevi titanlar, Eski Tanrılar’ın zulmedici iradelerine karşı Azeroth’u özgürlüğüne kavuşturacak savaşta yer alacak taştan ve demirden derileri olan devler yarattılar.
Bu devlere, bekçiler adı verilen yaratımlar tarafından liderlik edildi ve bu komutanların en güçlüsünün adı Tyr idi. Fevkalade bir çekiçle donatılan Tyr, kendi soyunu Eski Tanrılar’dan ve onların karanlık ordularının gücünden kurtarmaya yardım etti. Azeroth için şanlı, yeni bir kader yarattı.
Tyr, dengi olmayan bir savaşçıydı fakat onun en önemli özelliği inancıydı. Hiçbir zaman pes etmedi. Hiçbir zaman titanlar tarafından bahşedilen görevinden sapmadı. Savaş meydanında gümüş çekicinin sadece görünmesi bile onun yanında savaşan herkese cesaret ilhamı verdi.
Gümüş El, Bölüm İki
Tyr’in Muhafızları olarak bilinen birliğin yazıtlarından, Bekçi Tyr ve Bekçi Odyn’in, Ateşin Efendisi Ragnaros karşısında verdikleri efsanevi savaşın anlatıldığı kesit:“Ragnaros yuvasının kalbine, en güçlü olduğu yere doğru geri çekildi ve düşmanlarının ona doğru gelmesini bekledi. Tyr ve Odyn’in yolunu kesmek için gökyüzünden üstlerine ateş yağdırdı. Duman toprağın üstüne indi ve gece gibi karanlık oldu.
“Karanlıkta tek bir muhteşem ışık parladı -Tyr’in görkemli çekicinin gümüşi parıltısı. İleri-geri, yukarı-aşağı, bazen öne bazen de arkaya sürüklendi. Bu düzensiz hareketler Ragnaros’u şaşırttı. Tyr ve Odyn’in savaşta kendisi ile yüzleşmeye cesaret edemeyecek kadar korkak olduklarına inanarak yavaş yavaş gardını indirdi.
“Bu tam da bekçilerin bekledikleri şeydi.
“Tyr, adeta bir yıldırım gibi dumanı yararak içinden fırladı ve çekici ile Ragnaros’a bir darbe indirdi. Odyn de hemen ardından sendelemekte olan Ateşin Efendisi’ne yanından saldırdı ve iki bekçi, düşmanlarının üstesinden geldiler.”
Gümüş El, Bölüm Üç
Tarihçi Evelyna tarafından yazılan Galakrond’un Çağı kitabının üçüncü bölümünden:
“Tyr ne kadar görkemli bir savaşçı olsa da savaşlarından her zaman zarar görmeden ayrılmış değildi. Bunun bir örneği de Galakrond adı verilen devasa proto-ejderha ile yaptığı hesaplaşmaydı.
“Bekçiler Eski Tanrılar’ı bozguna uğratıp onları dünyanın derinliklerine hapsettikten uzun yıllar sonra Galakrond, dünyanın gökyüzüne hükmetmek için çıkageldi. Haşin açlığı, proto-ejderhayı önüne çıkan her şeyi yemeye zorluyordu.
“Tyr bu yaratığın haberini aldığında tüm doğanın Galakrond tarafından yok edilebileceğinden korktu. Onunla savaşa katılabilecek diğer beş proto-ejderhayı topladı.
“Bu beş proto-ejderha er geç Galakrond’u bozguna uğratacak olmalarına rağmen ilk saldırıları hafif kalmıştı. Tyr’in yeni müttefikleri her zaman beraber çalışmıyorlardı. Beraber çalıştıklarında ise Galakrond, hem bekçinin hem de proto-ejderhaların birleşmiş gücünden daha fazla kudrete sahip olduğunu kanıtlamıştı.
“Savaşlardan birinde Tyr, kendisini Galakrond’un sırtına çekebildi ve çekicini canavara indirdi. Vuruşunun çok az bir etkisi oldu. Tyr’in silahı elinden düştü ve Galakrond bekçinin elini yok etti.
“Tyr ancak beş kanatlı müttefiğinin yardımıyla canını kurtarabildi.”
Gümüş El, Bölüm Dört
Tarihçi Evelyna tarafından yazılan Galakrond’un Çağı kitabının dokuzuncu bölümünden:
“Bekçi Tyr, kopan uzvunu yenilemek için Jotun adındaki dev ile birlikte çalıştı. Azeroth’un derinliklerindeki bir saf gümüş maden damarını kazdılar. Jotun, yaralı arkadaşı için kazarak elde ettikleri madeni döverek bir el yaptı.
“Tyr, Jotun’un zanaatına hayran kaldı ve devden son bir iyilik istedi: Savaş çekicini, yeni elinin görünüşün taşıyacak şekilde birleşecek şekilde yeniden dövmesini talep etti. Dev istenileni yaptı fakat bekçinin yarasına neden bu kadar dikkat çekmek istediğini de sorguladı.”
“”Tyr, gümüş elini bir yenilginin hatırlatıcısı olarak düşünmediğini söyledi. Onun için eli, Azeroth’u korumak için yapmış olduğu fedakarlığın bir sembolüydü ve tüm dünyanın da onu bu şekilde görmesini istediğini belirtti.
“Jotun çekici yeniden şekillendirmeyi bitirdikten sonra Tyr, silahına ‘Gümüş El’ ismini verdi.”
Gümüş El, Bölüm Beş
Azeroth’ta çağlar geçerken Tyr ve yandaşı diğer bekçiler arasındaki birlik de dağılmaya başladı.
Bekçi Loken, hapsedilmiş olan Eski Tanrı Yogg-Saron’un etkisi altına girmeye başladı. Bir zamanların asil devi kendi soydaşlarına sırt çevirdi ve birçoğunu ya etkisiz hâle getirdi ya da esaret altına aldı. Loken’ın ihaneti bekçilere hizmet eden earthen, vrykul ve diğer titan-yapımı yaratıklar arasında da kaosu ateşledi.
Sadece Tyr ve en yakınında bulunan bir avuç destekçisi Loken’ın gazabından sakınabildiler. Doğruluktan ayrılmış bekçiyi indirmek için plan yapsalar da öncelikle earthenlara ve diğer masum hizmetkârlarına sığınabilecekleri bir yer bulma ihtiyacı duydular. Tyr, titan-yapımlarını kendi yanında topladı ve güneye açılarak Loken’ın ulaşamayacağı güvenli bir yer arayışına koyuldu.
Yolculuk zorluydu ve bir çok titan-yapımı gelecekleri için endişeliydi. Sadece Tyr’in en önde liderlik etmesi ve efsanevi silahının her zaman elinde olması, onlara devam edebilmeleri için gereken umudu veriyordu.
Gümüş El, Bölüm Altı
Tyr’in neredeyse tüm takipçileri güneye ilerlediler; Jotun hariç. Bekçi’nin kişisel fedakârlığı ile ilgili idealleri Jotun’a ilham verdi ve dev, Loken’ın dikkatini dağıtmak ve yandaşlarının kaçışını gizleyebilmek için arkada kaldı.
Jotun başarılı oldu ama kahramanlığı yüzünden cezalandırıldı.
Loken bir çok titan-yapımının güneye kaçtığını öğrenince Jotun’u yakaladı ve zihnini ele geçirdi. Lanetlenmiş dev Ulduar’ın etrafındaki yerleşimleri aramaya ve Tyr’i, onun gücünün sembolü olan herhangi bir şeyi veya onun idealerini takip eden herkesi yok etmeye zorlandı.
İlk yaptığı iş ise Tyr’ın elini ve yeniden şekillendirdiği savaş çekicini oluşturmak için kullandığı örsü parçalamak oldu.
Gümüş El, Bölüm Yedi
Tyr’in Muhafızları isimli yazılardan Tyr’in ölümünü tasvir eden kesit:
“Loken, Eski Tanrılar’ın en güçlü iki generalini uyandırdı ve Tyr’in ardından gönderdi. Bu devasa yaratıklar, C’thraxxi adı ile biliniyorlardı. Güneye doğru hızlı yol aldılar ve Tyr ile yanındaki titan-yapımı mültecileri şimdi Tirisfal adı ile bildiğimiz yerde yakaladılar. Ya da vrykulların verdiği isimle Tyr’in Düşüşü‘nde.
“Tyr, C’thraxxilerin karşısında tek başına durdu. Bu onun son ve en görkemli anı olacaktı.
“Tyr, savaşta öğrendiği tüm dersleri hatırladı. Gümüş El’i sanki kendi bedeninin bir parçasıymışçasına kavradı. C’thraxxi onun metal derisine vurdu ama Tyr’in çekici kutsal bir güç ile ona kalkan oldu ve yaralarını iyileştirdi. Savaş devam ederken ne bekçi ne de düşmanları pes ettiler.
“Tyr, yanındaki yoldaşlarının güvenliği için tek bir yol olduğunu biliyordu. Tüm güçlerini açığa çıkartarak yeryüzünde geniş bir krater oluşturacak şekilde bir mistik büyü patlamasını ateşledi. Tyr ve bir rakibi hemen orada öldü. Ölümün kıyısındaki diğer rakibi ise savaş meydanından geri çekildi.”
Gümüş El, Bölüm Sekiz
Tyr’in fedakârlığından sonra yandaşları, ölmüş bekçiyi ve ölü C’thrax’ı bedenlerinin yattığı yere defnettiler. Hiçbir titan-yapımı kendisini liderlerinin çekicini taşıyacak kadar değerli hissetmedi ve çekici de sahibi ile birlikte gömdüler.
Tyr’in takipçileri daha sonra mezarı koruma kalkanı ile efsunladılar. Daha sonra Gümüş El’i bu büyüsel mühürlere bağladılar; böylelikle gelecekte de herhangi bir kimsenin bu silaha dokunmasını önlediler.
Güneye gelen titan-yapımları arasında en çok vrykullar Tyr’in onları korumak için yaptığı fedakârlıktan etkilenmişlerdi. Bu bölgeye yerleşmeye ve bekçinin mezarı üzerinde nöbet tutmaya karar verdiler.
Gümüş El, Bölüm Dokuz
Tarihçi Evelyna tarafından yazılan Gümüş Eli’in Efsaneleri’nden bir alıntı:
“İnsanlık, Azeroth’un uzak geçmişinde bir noktada Tirisfal Açıklıkları denen yerde ortaya çıktı. Orada yaşayan demir-derili vrykullar zaman içinde öldüler. Birçoğu, onların etten-kemikten varlıklara dönüşmelerine sebep olan tenin lanetinden ötürü acı çektiler.
“Ancak bir grup crykul diğerlerinden daha uzun süre ayakta kaldı. Onlar da Bekçi Tyr’in mezarını korumak adına Tyr’in Muhafızları adı verilen gizli bir birlik oluşturdular. Bu birliğin vrykulları sonsuza kadar yaşayamacaklarını biliyorlardı ve bu yüzden acemi insanları kendi saflarına katmaya başladılar.
“Vrykullar, Tyr’in Muhafızları’nın insan üyelerine düşmüş bekçinin hikâyesini, kişisel fedakârlık ile adalet prensiplerini ve kabrin içinde yatan gerçekleri aktardılar.”
Gümüş El, Bölüm On
Kadim zamanlarda Tyr’in mezarına erişebilen ve onun koruyucularını geçebilen tek insanlar, efsanevi Kral Thoradin ve takipçileriydi. Yaşlı kral tahtından feragat ettikten sonra kendi ırkının tarihini takıntı hâline getirmişti. Thoradin’in merakı sonunda onu Tyr’in ebedî istihrahat yerini keşfetmeye sürükledi.
Thoradin mezara vardığında Tyr’in Muhafızları karşısına çıktı. Gergin bir ortam zuhur etti. Eski krala yüksek mevkili korumalar ve büyücüler eşlik ediyorlardı. Tyr’in Muhafızları mezar yerinin rahatsız edilmesini istemiyor olsalar da kan dökülmesine de yanaşmıyorlardı.
Thoradin ve takipçileri, Tyr’in Muhafızları’nı geçmek için zor kullandılar. Bundan sonra olanlar ise dolaşan dedikodulardan ibaret. Söylenenlere göre Thoradin ve beraberindekiler, mezarlığın karanlık bölgelerine ilerlediler ve bir daha görülmediler.
Tyr’in Muhafızları, Thoradin’in büyücülerinin defin alanını keşfetmek adına çıktıkları bu aptalca görev için mezarın büyülü korumalarını kırdıklarını biliyorlardı. O gün birliğin üyeleri, içeride yatan C’thrax’ın uyandırılmasını sağlayabilecek en ufak bir olaya karışacakları ve yaratığın kötülüklerini dünyaya salacakları korkusuyla çekilip bir daha mezara girmemeye yemin ettiler.
Gümüş El, Bölüm On Bir
Tyr’in Muhafızları binlerce yıl boyunca kutsal görevlerini sürdürdüler. Yeni üyeler gelip gitti ve zamanla Tyr’in mezarını korumaya yardımcı olacak daha fazla teknik öğrendiler. Muhafızlar, kendilerini özellikle orkların Orda‘sına karşı verilen İkinci Savaş’ta ortaya çıkmış kutsal savaşçılar olan paladinlere yakın hissetmeye başladılar.
Tyr’in Muhafızları’nın üyeleri Kutal Işık’ı nasıl kullanabileceklerini öğrenerek güçlü paladinlere dönüştüler. Fakat bu yeni keşfettikleri güç bile birliği diriölülerden oluşan Musibet‘e karşı koruyamadı.
Musibet birlikleri insan krallığı olan Lordaeron’u yıkarlarken Tyr’in Muhafızları da dağıldı. Sadece Travard isimli bir paladinin önderliğindeki cesur birkaç üye, kadim yeminlerine bağlı kalmaya devam ettiler.
Protection – Truthguard
Hakikat Kalkanı
Birçoğu Hakikat Kalkanı’nı kırmaya çalıştı. Vrykul savaş hamilleri, kudretli devler, hatta Eski Tanrılar’ın habis hizmetkârları. Bu kalkan hepsini geri çevirdi, ışık saçan yüzeyinde en ufak bir çizik bile olmadan.
Fakat Hakikat Kalkanı basit bir teçhizattan fazlasıdır. O adaletin, asaletin ve onurun vücut bulmuş hâlidir. Bu kalkanı karanlıkta bir meşale tutuyormuşçasına taşı. Umudu olmayanlara ışık götür ve dünyanı ölüm ve umutsuzluk içinde batırmaya çalışan gölgeleri yakarak uzaklaştır.
Hakikat Kalkanı, Bölüm Bir
Earthen şiirleri ve vrykul kahramanlık destanları, Hakikat Kalkanı’nın demirden dövülmüş ordular kuzeyde ilerlerken dağların bile titrediği bir savaş zamanı ortaya çıktığını anlatır.
Bu savaşın saldıran tarafı dehşet verici Winterskorn vrykullarıydı. Amaçları Ulduar’ı sarmalayan diyarları egemenlikleri altına almak ve karşı çıkan herkesi kılıçtan geçirmekti. Winterskornlar şiddetten haz duyan bir halktı; ancak çok azı Yrgrim’in duyduğundan daha fazla haz duyuyordu. Yrgrim, bölgede ikamet eden iyi huylu earthenlar üzerine yapılan vahşi baskınlara liderlik ederken klanının zalim öncülerinden biri oldu.
Adaletin ve onurun sembolü olan Hakikat Kalkanı’nın ahlaksızca can almaya bu kadar takıntılı olan biri tarafından kullanılacak olması tuhaftı. Fakat kaderin ördüğü yollar zaten çoğunlukla tuhaftır.
Hakikat Kalkanı, Bölüm İki
Winterskorn Savaşı başlıklı earthen tabletlerinden:“Kılıcın kalkana vurduğunda çıkan çınlama mağaranın duvarlarında bir gök gürültüsü gibi gürledi. Winterskorn’un efsunlu kılıçları, earthenların taştan derilerini kolaylıkla yarıyor, kaburgalarını parçalıyor ve kafalarını gövdelerinden ayırıyordu.
“Mağaranın arka tarafında hayatta kalan birkaç earthen, Winterskorn tarafından köşeye sıkıştırıldığı anda lider vrykul kendini önde doğru attı ve vurmak için pozisyon aldı. Daha avına ulaşamadan bedeni iki parçaya ayrıldı.
“Başka bir Winterskorn onu kesmişti. Bir şimşek gibi hızlı hareket etti ve kalan diğer savaşçı hısımlarını da kılıçtan geçirdi.
“’Beni takip edin ve hayatta kalın,’ dedi vrykul katliamını bitirdikten sonra. ‘Ya da burada kalın ve bu yer sizin mezarınız olsun.’
“Sonrasında earthenlar, Yrgrim’e onları neden kurtardıklarını sordular.
“’Savaş açlığı gözlerimden kalktı ve hakikati gördüm,’ dedi Yrgrim. ‘Sadece öldürmek amacıyla öldürmek… Sadece fethetmek amacıyla fethetmek… Bu gibi şeylerde hiçbir onur yok. Sadece utanç ve pişmanlık var.’”
Hakikat Kalkanı, Bölüm Üç
Yrgrim hayatta kalan earthenları, onları Winterskorn’dan koruyabileceğine inandığı Bekçi Tyr’e götürdü. Vrykul savaşçısı bu şekilde davranarak herhangi bir ödül beklentisinde değildi. Aksine Yrgrim, daha önce sayısızca masum earthenı katlettiği için bu aşırılığı yüzünden Tyr’in kendisini infaz edeceğini düşünüyordu.
Bir vrykul efsanesine göre Tyr’in Yrgrim’e söylediği sözler şunlardı: “Ben senin ellerindeki kanı yıkayamam. Hiç kimse yıkayamaz. Sana sunabileceğim tek şey ilerleyebileceğin bir yoldur. Yanımda yer al. Geçmişte earthenları avlamak için kullandığın hunharlıkla habisleri avla. Bunu yap; böylece kurtuluşa giden yolu bulmuş olacaksın.”
O gün Yrgrim, Tyr’e hizmet edeceğine ve onun asil ideallerinin vücut bulmuş hâli olacağına dair ikiz aylar üzerine yemin etti. Buna karşılık bekçi de vrykula eşi benzeri olmayan bir kalkan hediye etti.
Adı Hakikat Kalkanı’ydı.
Hakikat Kalkanı, Bölüm Dört
Hakikat Kalkanı’nın Dövülüşü isimli vrykul destanından:“Bekçi Archaedas’ın Hakikat Kalkanı’nı şekillendirmesi üç vuruş sürdü. Çekici ilk vurduğunda buzlu dağlardan lav nehirleri aktı. İkincisinde gökyüzü uludu ve şimşekler arşı aleve boğdu. Üçüncüsünde gün ışığından bir tek hüzme fırtına bulutlarını deldi ve Hakikat Kalkanı’nın yüzeyine fısıldadı.
“Çok uzaklardan Bekçi Tyr ve dişi dev Ironaya, yapılan çalışmayı izledi. Her ikisi de Hakikat Kalkanı’nın yaratılışı için kendilerinden bir parça vermişlerdi. Tyr, kalkana faziletli güç aşılamak adına gümüş elinden bir parçayı yontmuştu. Ironaya ise bedeninden bir kesme taş disk çıkarmış ve üzerine koruma rünleri oymuştu.”
Hakikat Kalkanı, Bölüm Beş
Hakikat Kalkanı, ilk çarpışmasını Winterskorn Savaşı’nın son günlerinde gördü.
Yrgrim, donmuş diyarlarda earthenların güvenli olabilecekleri bir yer bulmak için araştırma yaparken küçük bir Winterskorn istila birliği ile karşılaştı. Vrykullar bu ‘firari’yi tanıdılar. Yrgrim’in ismini lanetleyip kanı için uludular.
Yrgrim onlara sakince bir teklif sundu: Eğer herhangi bir vrykul elindeki kalkanı düşürebilirse teslim olacaktı. Fakat eğer Winterskorn başarısız olursa silahlarını bırakacaklar ve Yrgrim’in sözlerine kulak vereceklerdi.
Vrykullar birer birer Yrgrim’e saldırdılar fakat onların büyülü silahları üzerinden sekip dururken Hakikat Kalkanı’nda en ufak bir oyuk bile açılmadı.
“Başarısız oluyorsunuz çünkü zalimlik ve adaletsizlik için savaşıyorsunuz,” dedi Yrgrim sersemlemiş vrykullara doğru. “Kötü niyetli düşünceler elinize rehberlik ettiği sürece hiçbir zaman umduğunuz şampiyonlar olamayacaksınız.” Sonra onlara Tyr’den öğrendiklerini, hayatında yer eden adaletin asil öğretilerini anlattı.
Ve vrykullar efsunlu kılıçlarını bir kenara atarak bir bir Yrgrim’in davasına katıldılar.
Hakikat Kalkanı, Bölüm Altı
Winterskorn Savaşı sadece çok daha büyük bir problemin belirtisiydi: Bekçi Loken. Karanlığa gömülmüş ve diğer bekçileri Ulduar’ın kutsal koridorları içerisinde esir etmişti. Fakat neden bu kadar korkunç şeyler yapmıştı? Ne olmuştu da Loken gibi asil biri gücünü suistimal etmişti?
Hakikat Kalkanı cevapların bir kısmını buldu.
Tyr’in emriyle Yrgrim, kalkanı ile birlikte Ulduar’ın kenar yerleşimlerine giderek Loken’ın küçük bir grup hizmetkârı ile yüzleşti. Bazıları devasa ateş devleriydi. Bir kısmı da tek amaçları ölüm getirmek olan demir derili vrykullardı. Yrgrim hepsinin üstesinden geldi. Rakipleri diz çökmüşken Yrgrim, onları Hakikat Kalkanı’nın yüzeyinden kendi yansımalarına bakmaları için zorladı.
Kalkanın faziletli gücü, onların zihinlerini bulandıran yalanları ve yarı-doğruları ortadan kaldırdı. İlk defa Loken’ın onları piyonları olarak kullandığını gördüler. Yrgrim’in düşmanları, düşen bekçi hakkındaki birçok detayı aydınlığa kavuşturdular; fakat bir tanesi vardı ki diğerlerinden çok daha rahatsızlık vericiydi.
Loken, Ulduar’ın içinde zincirlenmiş kötü niyetli Eski Tanrı Yogg-Saron’a boyun eğmişti.
Hakikat Kalkanı, Bölüm Yedi
Kraliyet Tarihçisi Archesonus tarafından cücelerin kökeni hakkında yazılmış bitmemiş bir kitaptan alıntı:
“Tyr, Bekçi Loken’ı alt etmek için yemin etti fakat plan yapmak için zamana ihtiyacı vardı. Ayrıca Ulduar çevresinde ikamet eden masum earthenlar, mekagnomlar ve vrykullar içinde bir sığınak bulmaya da ihtiyacı vardı. Tyr, bu yaratıklara güneyde güvenli bir yer arama konusunda liderlik ederken sadık hizmetkârı Yrgrim’e geride kalması emrini verdi. Asil vrykul, Loken’ın kölelerinden firar etmeye çalışan mültecileri durdurmaya çalışacak olanlara geçit vermeyecekti.
“Elinde efsanevi Hakikat Kalkanı ile Yrgrim, efendisine itaat etti. Bu, Tyr’ı canlı olarak göreceği son andı.
“Mültecileri avlamak için üç ateş devi çıkageldi fakat Yrgrim önlerini kesti. Yalnız vrykulun üzerine çullandılar ve Hakikat Kalkanı’nı yumruklamaya başladılar. Devlerin yumrukları bile kalkanda bir tahribat yapamadı.
“Yrgrim, düşmanları Hakikat Kalkanı’na karşı güçlerini tüketene kadar bekledi ve sonra saldırıya geçti. Kalkanını, erimiş bedenleri un ufak oluncaya ve kanları toprağın üzerinde ateşten bir nehir oluşturuncaya kadar ardı ardına devlerin üzerlerine indirdi.”
Hakikat Kalkanı, Bölüm Sekiz
Yrgrim ateş devlerine karşı savaşırken Bekçi Loken, Ulduar’da kilit altında bulunan kadim korkuları açığa çıkardı. Bunlar, Eski Tanrılar’ın canavarlaşmış hizmetkarları C’thraxxiler idi. Kendi yer altı mahzenlerinden sürünerek ilerleyip Tyr ile beraberindeki türlü takipçisini ortadan kaldırma hevesiyle Yrgrim’i geçtiler.
Yrgrim, C’thraxxiler gizlice geçerken kerih varlıklarını hissetti ve bu yaratıkları takip etmek için güneye doğru hızla ilerledi. Fakat onlara yetiştiği anda artık çok geçti…
Tyr, tek başına C’thraxxilere karşı ayakta durmuş ve onları yenebilmek için en büyük bir bedeli ödemişti. Takipçileri Tyr’in kendini kahramanca feda ettiği yere vrykul dilindeki “Tirisfal” kelimesinin karşılığı olan Tyr’in Düşüşü adını verdiler.
Hakikat Kalkanı, Bölüm Dokuz
Yrgrim, Tyr’in ebedî istirahat yeri olarak hizmet edecek kabrin ilk taşını koydu. O ve yandaşları, sessizlik içinde ve kalplerinde acı-tatlı bir hürmetle inşayı bitirdiler. İş bittikten sonra mülteciler, kendilerine güvenli bir yurt bulmak adına güneye doğru yola çıktılar; fakat Yrgrim onları takip etmedi.
Hakikat Kalkanı’nı yere vurdu ve efendisinin mezarında nöbet tutmaya yemin etti. Tyr’ın yapmış olduğu fedakârlığı onurlandırmak adına yapabileceği en iyi şey buydu. Yrgrim’in bu kararından etkilenen diğer vrykullar da ona eşlik ettiler.
Hakikat Kalkanı, Bölüm On
Yrgrim, yanında Hakikat Kalkanı ile uzun yıllar boyunca Tirisfal’da kaldı. Aynı kendisi gibi yandaşlarının da kendilerini adaletin ve asaletin yoluna adamalarını önerdi. Bu yol ile birlikte Tyr’in idealleri yalnızca birer hikâye olarak anılmanın ötesine taşınacak, Yrgrim ve diğer vrykulların eylemleri ile hayat bulacaktı.
Yrgrim, Tirisfal vrykullarına öğretebileceği her şeyi aktardıktan sonra bölgeden ayrıldı. Savaşlar onun demir tenini ağır ağır tüketmişti ve Hakikat Kalkanı’nı alabilecek asil bir şampiyon bulmak istiyordu.
Yrgrim’in görevi, onu ve görkemli kalkanını Stormheim denilen bir diyara kadar sürükledi.
Hakikat Kalkanı, Bölüm On Bir
Stormheim, birçok güçlü vrykulun eviydi ve Yrgrim, Hakikat Kalkanı’nı taşıyabilecek kapasitede birilerini bulabileceğinden emindi. Yerel savaşçıların metanetini denemek için bir arena inşa etti. Tüm meydan okuyanlar bir bir Ygrim’in karşısına çıktılar fakat hiçbiri Yrgrim’in yüksek standartlarına ulaşamadı.
Zamanla Yrgrim’in sınamalarıyla yüzleşecek kimse kaImadı. Arenasını terk etti ama araştırmasını bitirmedi. Bir gün kendinden sonra Hakikat Kalkanı’nı taşıyabilecek birini bulacağının ümidiyle tutundu.
Yrgrim, geniş bir kabir inşa etti ve kendini içine kilitledi. Orada bir kahraman bekledi. Güçlü bir iradeye ve saf bir kalbe sahip olan birini. Tyr’in de isteyeceği gibi Hakikat Kalkanı’nı taşıyacak kadar değerli olacak birini.
Retribution – Ashbringer
Küleden
Şu an bugüne kadar yaratılmışlar arasında en çok iz bırakan ve en meşhur olan silahlardan birine sahipsin.
Bir zamanlar diriölülerin derdi (ve ardından bir süreliğine Musibet‘in en büyük değerlerinden biri) iken Küleden, -ister yaşayan ister diriölü olsun fark etmeksizin- lordların, imparatorlukların ve kralların yükseliş ve düşüşlerinde aracı olmuştur. Hem iyiliği hem de kötülüğü temsil etmiştir ve şu an senin ellerinde bulunuyor.
Onu iyi taşı.
Küleden, Bölüm Bir
Bilinen çok az sayıdaki artefakt veya yadigâr Küleden’in eriştiği efsanevi şecereye rakip olabilir.
Kökeni, orklar ve insanlar arasında yapılan İkinci Savaş’a kadar dayanmaktaydı. Meşhur Yücelord Alexandros Mograine, bu savaş meydanında karanlık bir küre edinmişti.
Alexandros bu artefaktın gölgenin vücut bulmuş bir hâli olduğunu düşünse de bir gün doğruluğun silahı olarak dövüleceğine inandı.
Alexandros’un ön görüsü gerçekleşecek ve bu silah da Küleden olacaktı.
Küleden, Bölüm İki
Söylenenlere göre Küleden, Ironforge’un geniş koridorlarının derinliklerinde, emsalsiz bir silah yapma ustası olan Kral Magni Bronzebeard tarafından dövüldü.
Kral Magni için zor zamanlardı; kardeşi Muradin’in taze kaybından ötürü yas tutuyordu.
Efsanelere bakıldığında Kral Magni, öfkesinin ve hüznünün tüm ağırlığını anlatılamaz bir intikam ve yıkım silahı hâline gelmesine sebep olacak şekilde Küleden’in dövülüşüne aktardı.
Küleden, Bölüm Üç
Yazılanlara göre Yücelord Alexandros Mograine, diriölü güçleriyle karşılaştığında onları kolaylıkla yok etmişti. Elinde tuttuğu ve saf yıkımın güzel olduğu kadar ölümcül aracı hâline gelmiş olan kılıç, sanki kendi etinden bir parçaymış gibi hissettirmişti.
Yücelord düşmanı olan Musibetleri savrulmuş bir orak gibi yarıp geçerken bu yeni silah, ardında yalnızca alazlanmış kemikler ve uçuşan küller bırakıyordu.
Bu yüzden Küleden olarak isimlendirildi.
Küleden, Bölüm Dört
Alexandros Mograine’in ellerindeyken Küleden, sayılamayacak kadar çok diriölü katletti ve yağmacı Musibet ordularının üzerine emsalsiz bir gazap yağdırdı.
Bu yüzden zaman içerisinde insan ile silah bir anılmaya başlandı. Sadece korku duyulan kılıç ile değil, aynı zamanda onu tutan amansız şövalye ile de özdeşleştirilen ‘Küleden’, bir efsanenin ismi oldu.
Küleden, Bölüm Beş
Yücelord Alexandros Mograine’in danışmanı Fairbanks’in, kendi infazının hemen öncesindeki ifadesinden bir alıntı:
“Etrafımız diriölülerle sarıldığında Stratholme’un hemen dışındaydık. Sayıları ölçülemeyecek kadar fazlaydı. Dalga dalga üzerimize geldiler… Yine de Alexandros eğilmeden, kırılmadan, adeta üzerine çarpıp parçalansınlar diye yapılmış bir kaya gibi dik durdu.
“Alexandros’un sonu diriölülerden değil kendi oğlundan, Küleden’i alan ve babasını sırtından bıçaklayan hain Renault’tan geldi.”
Küleden, Bölüm Altı
Darion Mograine tarafından Atticus Krohl’a aktarıldığı hâliyle Naxxramas’taki savaşın anlatımından:
“Havada asılı duran diriölü hisarı Naxxramas’ın derinliklerinde, babamın gerçekte neye dönüştüğünü keşfettim. Alexandros’un ruhu işkence görmüş ve yıkılmıştı; bir zamanlar yok etmeye uğraştığı Musibet’i savunmaya adanmış bir ölüm şövalyesi olarak kaldırılmıştı.
“Ondan iyiye dair ne varsa almışlar, sadece acı dolu ve çürümüş bir kabuk bırakmışlardı. Kendimi hayatımı müdafaa edebilmek için onun o lanetli varoluşunu sona erdirmek zorunda kaldım… Ya da yok ettiğimi düşündüm.
“Gördüğün bu kılıç, Küleden, benimle konuşurken babamın sesine sahipti.”
Küleden, Bölüm Yedi
Liber Monasterium’dan alıntı:“Ve böylece babasının sesiyle hareket eden Darion Mograine, kardeşi Renault’un ihanetini öğrendiği Kızıl Manastır‘a giderken Küleden’i kuşandı.
“Alexandros Mograine’in intikam peşindeki hayaleti, Küleden’in içinden çıkarak kendini gösterdi. Renault affetmesi için yalvardı fakat yozlaşmış kılıcın vahşice savrulması ile kafası omuzlarından ayrıldı.
“Alexandros’un cevabı ‘Affedildin!’ oldu.”
Küleden, Bölüm Sekiz
Işık’ın Umudu Savaşı adlı eserden bir alıntı:“Akın akın gelen Musibet yığınına karşı Gümüş Şafak, Işık’ın Umudu Şapeli’nde toplandı. Savaş başladı ve her birimiz cesurca savaşsak da zafer için hiçbir umut görünmüyordu.
“En karanlık anımızda Darion Mograine, babasının mahkum edilmiş ruhunu özgürlüğüne kavuşturmak için Küleden’i kendi göğsüne sapladı.
“Ansızın Işık’ın Umudu Şapeli altında gömülü sayısız şampiyonun ruhu, en saf Işık‘ın yok edici gücüyle patlayarak ortaya çıktı. O anda tüm düşmanlarımız perişan oldu.”
Küleden, Bölüm Dokuz
İkinci Işık’ın Umudu Şapeli Savaşı ile ilgili birinci elden anlatılan birçok hikâye vardır. Bazı yönlerden farklılık gösterseler birçok açıdan uyuşmaktadırlar. Bilinen şudur ki ilk Işık’ın Umudu Savaşı’nda kendini feda eden Darion Mograine geri dönmüştü… ancak bu sefer Lich Kral’ın emrindeki ölüm şövalyelerinden biri, sözde bir fatih olarak.Bir zamanlar yan yana savaştığı Tirion Fordring’in, Gümüş El Şövalyeleri‘nin eski üyesinin karşısına çıktı. Nihayetinde Darion, tam da yüreklere korku salan Lich Kral Arthas’ın kendisi savaş meydanında belirirken zaptedildi.
Pişmanlığın getirdiği bir hareketle Darion, Küleden’i Tirion’a doğru fırlattı ve silah Tirion’ın dokunuşu ile arındı. Tirion sonra tüm dikkatini Lich Kral’ın üzerinde topladı; öyle ki Lich Kral, arınmış Küleden’in tek bir güçlü darbesi ile geri çekilmek zorunda kaldı.
Küleden, Bölüm On
İkinci Işık’ın Umudu Savaşı‘ndan sonra Küleden, Gümüş Sefer Yücelordu Tirion Fordring’in himayesinde kaldı. Tirion, Azeroth’taki en güçlü şampiyonları ortaya çıkarmak amacıyla gücün ve savaş maharetinin sınandığı Gümüş Turnuva’yı başlattı.Zaman içerisinde Tirion’ın Gümüş Sefer’i, Lich Kral’ın kalesi olan Buztacı Hisarı‘nın ana kapısını başarıyla kırıp aştı. Buztacı’nın savunmalarına karşı kuşatma kurarlarken Yücelord, Darion Mograine ve onun Kara Kılıç Şövalyeleri ile bir anlaşma yaptı; neticesinde Lich Kral’ı yok etmek amacıyla bir araya gelen Kül Hüküm adındaki birlik oluşmuş oldu.
Küleden, Bölüm On Bir
Buztacı Hisarı’na yapılan son hücum, yakın tarihteki en efsanevi askerî hareketlerden biri olarak kabul edilmektedir.
Azeroth’un en güçlü şampiyonları ile birlikte ilerleyen Tirion Fordring, Musibet’e karşı yürüttüğü seferine devam etti ve Lich Kral’ın güç tahtına var gücüyle saldırdı.
Tirion orada bir kez daha Arthas ile yüzleşti; birbirine çarpan çeliğin sesi buzdan diyarlarda yankılanırken her şey sessizliğe gömüldü. Ateşli bir savaşın sonunda Küleden, Arthas’ın kötü şöhretli kılıcı Ayazmatemi‘ni tek bir hamlede parçaladı.
Arthas sonunda yenilmişti ve arınmış Küleden, tüm Azeroth tarihinin en çok methedilen ve en çok bilinen silahı olarak yerini aldı.