Lorekeeper

NASIL BULDUK: STARCRAFT REMASTERED

Herkesin hayatında bazı dönüm noktaları vardır. Starcraft benim için tam olarak o dönüm noktalarından birine denk gelmişti. 1998 yılında artık ısrarlarıma ve bürosundaki bilgisayarı gasp etmelerine dayanamayan babam eve ilk bilgisayarı almıştı. Büyük bir heyecanla gelip özene bezene düğmesine basıp açtıktan sonra ilk işim Starcraft CD’sini sürücüye koymak olmuştu; sonrası kendiliğinden geldi, Starcraft beni ele geçirdi zaten. O zamanın LEVEL dergisiyle verilmiş Windows temasını kullanarak masaüstü simgelerini ve seslerini bile Starcraft’a boyayıp yıllarca kullandığımı hatırlıyorum. “Not enough minerals” birçok kişi için sinir bozucu bir bildirimken benim için tanıdık bir dünyanın kapısını açan sihirli bir cümleydi. Peki aradan geçen 19 senede ne değişti? Aslında çok şey değişti; ama değişmeyen şeylerden birisi de benim Starcraft’a duyduğum tutku kesinlikle. Eh, çocukluk anılarım 4K HD çözünürlük desteğiyle tekrar karşıma çıkınca heyecanlanmadan edemiyorum o yüzden de işte…

Buram buram nostalji…

Öncelikle söylemem gerek ki artık 10 ila 20 yıl öncesi çıkmış birçok dev klasiğe ‘remaster’ yapıldığı bir dönemde Starcraft Remastered, ders olarak okutulması, parmakla gösterilmesi gereken bir örnek olmuş. Şaka değil, gerçekten de şöyle bir baktığınızda neyin farklı olduğunu idrak edemiyorsunuz başta; her şey olması gerektiği gibi ama daha canlı ve keskin geliyor gözünüze. Sanki üzerine biraz anti-aliasing koyup sunmuşlar gibi… F5’e basıp oyunu orijinal haline döndürdüğünüzde ise dibiniz düşüyor. Zira beyninizin size “e aynı işte” diye algılattığı grafikler aslında muazzam bir değişim geçirmiş durumda. Orijinalinde sadece 4 yönden gözükebilen ve sadece 4 yöne hareket edebilen birimler artık bütün yönlerden, çok daha detaylı ve renkli bir şekilde karşınıza çıkıyor. Zerglinglerin aslında önceden iki piksel olduğu için çok da fark edilmeyen ellerini fark ediyorsunuz, Terran Missile Turret’ın içinde oturan askeri nihayet 19 sene sonra seçebiliyorsunuz. Orijinalini bu kadar iyi koruyup da her şeyi sıfırdan yapmak hakikaten herkesin harcı değil. Blizzard’ın bu konudaki eforuna şapka çıkartmaktan kendimi alamıyorum o yüzden.

EskisiYenisi

“Sıfırdan yapmışlar” derken gerçekten sıfırdan yapmayı kastettim bu arada. Zira oyunun eski kaynak kodlarının çoğuna ulaşamamış Blizzard. Kendi oyunlarına “reverse-engineering” yapmak durumunda kalmışlar. Önceki geliştirme sürecinden ellerinde kalan bir tek ses dosyalarıymış, onları da zaten bir güzel elden geçirip temizlemiş ve kalitesini artırmışlar. Görsel açıdan bazı karakterler (en göze çarpanı Kerrigan) sonraki oyunlardaki hâline daha uygun şekilde değişim geçirirken seslerde orijinal sesleri kullanmayı tercih etmişler. Kerrigan’ı Tricia Helfer değil Glynnis Talken Campbell’in sesiyle duyuyoruz yani. İlk oyundan alışık olduğumuz zaten o olduğu için yerinde bir karar olmuş bence. Ancak bir yandan bu kadar sadık giderken hiç ekleme yapmamazlık da etmemişler. Mesela oyunun ilk tasarlanışında hikâye ve sinematikler çok daha spontane ve bağlantısız bir şekilde tasarlanmış. Bu hikâye örgüsünü ve sinematikleri şu an bildiğimiz ve sevdiğimiz Starcraft evrenine daha mantıklı bir şekilde oturtacak ara sahneleri yaratmışlar o yüzden. Bölüm aralarına eklenen çizgi romanımsı ek sahneler çok yerinde ve hikâyeyi zaten biliyor olsanız bile kavrayışınızı pekiştirmek açısından başarılı bir eklenti olmuş. Hikâyenin tamamını bilerek oynamak hâlâ büyük bir heyecan veriyor ve daha önceden o döneme yetişemediyseniz de eski hikâyeye tanıklık etmek için çok güzel bir fırsat sağlıyor aynı zamanda.

Fakat yine de Raynor’ı diğer saç kesimiyle daha çok seviyoruz.

Yalnız bunca sadıklığın yanında muhtemelen artık kas hafızamın Starcraft II’ye ayak uydurması sebebiyle ikinci oyundaki kısayolları direkt kullanma seçeneği olmaması biraz yordu beni. İsterseniz her fonksiyonu tek tek kendiniz değiştirebiliyorsunuz tabii ancak takdir edersiniz ki bütün tuşları tek tek hatırlamak biraz zor. Oyunun içinde doğal olarak Marine üretmek için B->A’ya gittikçe elim “Hmm, marine üretmek için M’ye basmak lazımmış” derken buldum kendimi. Aynı zamanda Starcraft II’yle gelen diğer hayat kolaylaştıran özelliklerden mahrum kalmak da üzdü beni. Misal, ana binadan çıkan işçileri doğrudan mineral kazmaya yollayamıyorsunuz. En azından bir seçenek olarak Starcraft II geliştirmelerini kullanma imkanı olsa daha güzel olabilirmiş. Yine de bir süre boğuştuktan sonra 19 senelik kas hafızamı geri getirmeyi başardım tabii; şimdiyse Starcraft II’ye geri geçmeye korkuyorum ama. Zira bu sefer de muhtemelen marine üretmek için A yerine M’ye basacağım bir süre…

Her şeyi bilerek oynayınca Artanis’in bu hâlleri de garip geliyor bir anlığına…

Özetle Starcraft Remastered bana 19 yıl önce ne hissettiysem onu aynen hissettirmeyi başardı yine. Eh, hâliyle bundan sonra bana bugüne kadar yapılmış en iyi strateji oyununu sorarsanız Starcraft yerine Starcraft Remastered cevabını vereceğim. Zira zamanın erozyonuna bu kadar iyi dayanabilen ve nostaljinin pembe gözlüklerini çıkarttığınızda bile bu kadar etkileyici olabilen başka bir strateji oyunu (ve hatta genel olarak oyun) pek bilmiyorum ben…