Lorekeeper

METAL GEAR SOLID TARİHÇELERİ – BÖLÜM 1: THE BOSS VE FİLOZOFLAR

1918’in başında 1. Dünya Savaşı’nın sonuçlanmasına doğru Rusya, Çin ve Amerika Birleşik Devletleri’nin üst düzey yöneticileri gizlice bir araya gelerek ileride adını sürekli duyacağımız bir organizasyon kurdular. Bu organizasyonun adı “Filozoflar” idi ve dünya üzerinde gerçekleşen her olayda bir işleri, bir çıkarları vardı. Bu üç büyük güce ait bilim adamları, komutanlar ve siyasetçilerden oluşan Filozoflar, Avrupa, Asya ve Amerika kıtalarının ekonomik, bilimsel ve askeri gelişimlerini kendi ortak çıkarları dahilinde etkileyebiliyor ve değiştirebiliyordu. 2. Dünya Savaşı’nda da çıkarları doğrultusunda ilerledikleri ve savaşın seyrini değiştirdikleri söylenir ancak bu dönemde olanlar gayet gizli tutulmuş ve dosyaları da saklanmış olduğundan kesin bir bilgi aktarmamız mümkün değildir.

1922 yılında The Boss doğdu. Daha sonraları The Joy, Mercury Lady ve Voyevoda olarak bilinecek, dünya tarihinin seyrini değiştirecek adımlar atacaktı. Filozofları’n orijinal ve yüksek komitesinden birinin kızı olarak doğan The Boss’un gerçek adı asla bilinmedi. Bu grup tarafından büyütüldü, eğitildi ve şekil verildi. Babasının yüksek komiteden biri olması ve sırlarını kızıyla paylaşmasıyla bu gizli organizasyonun en büyük gizemlerini bile öğrendi. Ancak bu çok gizli bilgileri öğrenmesi, babasının organizasyon tarafından ortadan kaldırmasıyla sonuçlandı.

1941’de, yani 2. Dünya Savaşı sırasında The Boss , SAS ekibine danışman olarak atandı ve daha sonra Major Tom/Zero olarak tanınacak David Oh ile tanıştı. Kuzey Afrika’daki cephelerde, düşmanı öldürmeden durdurma ve etkisiz hale getirme üzerine kurulu olan CQC adlı dövüş tekniğini geliştirdi.

Takvimler 1942’yi gösterdiği sırada artık The Joy olarak tanınmaya başlayan The Boss, Kobra Ekibi’ni kurdu. Bu ekipte kendisiyle birlikte, The Pain, The Fear, The End, The Fury ve The Sorrow vardı. Kobra Ekibi, 2. Dünya Savaşı’nda bir çok cephede yer aldı ve savaşın ABD ile Rusya lehine kazanılmasını sağladı. Savaş sırasında The Boss, The End’den keskin nişancılık öğrenerek CQC’yi iyice geliştirdi. Zaman ilerledikçe The Sorrow ile yakınlaştı.

The Boss ve Kobra Ekibi

Yine aynı sene içerisinde Amerika, Kanada ve İngiltere, savaşı sonlandırmak için çeşitli projeler üretmekteydi. Bu projelerden biri de Manhattan Projesi’ydi. Farklı uluslardan bilim adamlarıyla çalışan Amerika ve İngiltere’nin aradığı çözümü elinde tutan ve herkesin kaderini değiştiren isim ise Dr. Emmerich idi. Manhattan Projesi aslında nükleer silah üretmek adına üç ülke tarafından ortaklaşa yürütülen bir projeydi. 3 yıl boyunca devam eden proje nihayet 16 Temmuz 1945’te sonuç verdi ve dünyanın ilk atom bombası, Trinity adı verilen denemede New Mexico eyaletinin Alamogordo kenti yakınlarında patladı. Bundan çok kısa bir süre sonra, 6 Ağustos 1945’te Hiroşima’da patlayan nükleer silahlar aslında bu deneylerin eseriydi. Yarattığı silahın sebep olduğu katliamın sonuçlarını kaldıramayan Dr. Emmerich, aynı gün bir oğlan çocuğu sahibi oldu. Huey Emmerich ismini taşıyan çocuk, bazılarının ilahi adalet olarak adlandırdığı bir şekilde omurgasındaki bir sorundan dolayı hayatı boyunca yürüyemedi. Kendini bilime ve nükleer felaketlere karşı savaşmaya adayan Dr. Emmerich, hayatındaki bu kara lekeden kurtulmak için çok uğraşsa da oğlunun bütün bu olaylardaki yerini öğrendiğinde kendisinden nefret etmesini engelleyemedi. Ancak aslında sahne arkasından ipleri çeken, domino taşlarını sıralayıp düşüren Filozoflar’dan başkası değildi…

1943’e dönecek olursak The Boss, Kobra Ekibi’yle operasyonlarına devam ediyordu. Atandığı bu operasyonlardan biri de önce Los Amalos’a sızmak, sonra da  Nazi ajanı olduğunu tahmin ettikleri John von Neumann’ı kaza süsü vererek öldürmekti. Ancak göreve başlamadan hemen önce The Sorrow’dan hamile kaldığını fark etti. Buna rağmen görevine normal bir şekilde devam etmeye çalışsa da hamile olduğu için dikkati dağılınca gizli kimliği ifşa oldu. Girdiği çatışma sırasında karnına gelecek kurşundan sakınmaya çalışırken başının yanını sıyıran kurşundan aldığı darbeyle komaya girdi. Üç ay kadar komada kalan The Boss, altı ay içerisinde tekrar sağlığına kavuştu. John von Neumann’ın Nazi ajanı olmasıyla ilgili aldıkları bilginin Sovyetler tarafından Manhattan Projesi’ni sabote etmek adına ortaya atılmış bir bilgi olduğunu öğrendi. Bütün bu olayların Soğuk Savaş Dönemi’yle sonuçlanacak yola girilmesine sebebiyet verdiğine inanan The Boss, olanlardan kendini sorumlu tutsa da bebeği için yaşama tutunmaya devam etti.

Normandiya Çıkartması’yla birlikte tekrar göreve dönen The Boss ve Kobra Ekibi’nin çıkartmadaki görevi, Juno Sahili yakınlarındaki V2 Roketatarları yok etmekti. Hamileliği devam eden The Boss, bebeğini karnından vurulduktan sonra bu sahilde dünyaya getirdi. Bebeği doğurmak için yapılan acil sezeryan ameliyatı vücudunda bir yılanı andıran bir iz bıraktı. Ancak The Boss zaten zor şartlarda hayatta tutmaya çalıştığı oğluna daha doğru düzgün doyamadan bebek Filozoflar tarafından alıkonuldu. Yaklaşık üç yıl sonra, 1947’de Filozoflar, içlerindeki anlaşmazlıklar ve çatışmalar nedeniyle Kobra Ekibi’ni dağıttı ancak The Boss, Kobra Ekibi’nin dağılışının akabinde de ABD hükümetine ait gizli operasyonlara katılmaya devam etti. Nevada Çölü’nde katıldığı operasyonlardan birinde yapılan atom bombası testleri sırasında radyoaktif dalgalara maruz kalarak doğurganlığını kaybetti. Tam da bu sıralarda 15 yaşındaki John ile tanıştı ve onunla benzer hayatlar yaşamış olmalarından kaynaklanan bir sempati bağı kurdu. Yaklaşık 10 yıl kadar John’la birlikte yaşadı ve ona bildiği her şeyi öğretti: Silah kullanmayı, hayatta kalmanın inceliklerini ve tabii ki CQC’yi. Ama her şeyden önemlisi, Filozoflar’dan uzak kalması için çaba gösterdi.

Filozoflar

The Boss, ABD Başkanı tarafından verilen gizli bir görev nedeniyle John’u yalnız bırakmak zorunda kaldığında tarih 12 Haziran 1959’du. Moskova’nın tek partili rejimine karşı olan ve çeşitli Sovyet uzay projelerini sabote etmeye kararlı Rusları kendi tarafına çekmek için görevlendirilen The Boss, CIA’in bu operasyona karşı çıkması ve destek vermeyi reddetmesiyle Filozoflar’ın gizli kanallarına başvurmak zorunda kaldı. Rusların arasına ajan sokmayı başaran The Boss, CIA bütün övgüleri ve operasyonu devralırken sessizliğini korudu. Yaklaşık bir sene kadar sonra içeri soktuğu ajandan gelen Sovyet şablonlarında bazı tutarsızlıklar olduğunu fark etti ve bulgularını CIA ile paylaştı. CIA ise bunu The Boss’un eski şöhretini kazanma çabası olarak görerek dikkate almadı. Bunun üzerine The Boss, hiçbir desteğe sahip olmadan tek başına Sovyetler Birliği’ne ve OKB-1 Araştırma Tesisleri’ne sızdı. Burada Sovyetlerin içine soktuğu ajanın aslında CIA tarafından beslenip desteklendiğini keşfetti. Bu yeni bilgileri NASA’ya sunduysa da CIA ifşa olan planla ilgili her şeyin sorumluluğunu kendisine yıktı ve raporları yeni başkan seçilmiş olan John F. Kennedy’ye bu şekilde iletti. Her şeyin üzerine The Sorrow’un Amerika saflarından Sovyet Rusya tarafına geçmiş olduğunu öğrenmesi, kendisini tamamen yalnız ve ortada bırakılmış hissetmesine neden oldu.

Soğuk Savaş Dönemi bu şekilde devam ederken Rusya ve Amerika arasındaki “Uzaya Ulaşma” yarışı iyice hız kazanmaktaydı. Tam da bu dönemde Profesör Strangelove’la tanışan The Boss, Merkür Projesi’ne dahil edildi. Proje kapsamında insan bedeninin uzay ortamına dayanıklılığı ve uyumuyla ilgili veri toplanması için gayr-ı resmi olarak uzaya yollanan ilk Amerikalı oldu. Uzaydan dünyaya bakmak, The Boss’un içindeki birleşmiş, tek bir bütün haline gelmiş bir dünya hayalini de açığa çıkarttı. Ne yazık ki The Boss’un 12 Nisan 1921’de dünya atmosferine tekrar giren kapsülü bir dizayn hatası yüzünden rotasından saptı ve okyanusa çakıldı. Çarpışmanın şiddetiyle kapsülden fırlayan The Boss, kozmik radyasyon ve atmosferdeki sürtünme yüzünden ağır yaralanmıştı. Yaşaması mucize olsa da bir kez daha ölümü alt etmeyi başardı ancak altı ay daha komada kaldı. CIA ise kazayı başarısız olan Küba İşgali operasyonlarının bir parçasıymış gibi göstererek örtbas etti. The Boss, Dr. Strangelove’ı bir daha asla görmedi ve doktorun kendisine karşı beslediği hisleri öğrenemedi.

Bu sırada Ruslar, uzay yarışını başarıyla göğüsleyip övgüleri toplamıştı. Mevcut Amerikan hükümeti, uzaya çıkmayı önce kendileri başarmış olmalarına rağmen çakılmayı örtbas etmek için ağızlarını kapalı tutmak zorunda kalmaktan dolayı oldukça kızgındı. Komadan uyanan The Boss, Filozoflar’ın Sovyet Rusya kolu dışındaki ajanlarından yardım istese de Sovyet Filozoflar içlerindeki casusu keşfettikleri için The Boss’a yardım etmeyi reddettiler. Hatta The Boss’un eski aşığı The Sorrow’u görevlendirerek içlerindeki bu ajanı, çift taraflı casusluk yapıp Amerikan hükümetine yanlış bilgi yollama konusunda ikna ettiler. Çift taraflı casusun oyunu 1962 yılına kadar işlediyse de bu yıl içerisinde Sovyet roket teknolojisiyle ilgili yanlış istihbaratlar alan Amerikan hükümeti hem kendilerine ihanet eden bu ajanı hem de The Sorrow’u ortadan kaldırmak için The Boss’u görevlendirdi. Motivasyon sağlaması ve herhangi bir itaatsizliği önlemek için de The Boss’un çocuğunu öldürmekle tehdit ettiler. Tselinoyarsk Köprüsü’nde uzunca ne yapacaklarını tartışan ikili, sonunda ölecek olan ismin The Sorrow olması gerektiğinde karar kıldılar. The Boss tarafından sol gözünden vurulan The Sorrow, köprüden aşağı düşerek ortadan kayboldu. Ancak The Sorrow güçlü bir medyumdu ve iki sene sonra bir ruh olarak geri dönecekti.

The Sorrow

Bütün bunlar olurken Başkan Kennedy, Filozoflar’ı reddederek organizasyonun kontrolüne karşı çıktı. ABD Başkanı’ndan gelen bu beklenmedik hareket, Çin ve Rusya kollarının da seslerini yükseltmesine neden oldu ve gizli bir buluşmayla bu sorunu çözmek için radikal bir karar alındı: 22 Kasım 1963, Kennedy Suikasti. Böylelikle ABD, Rusya ve Çin arasında gizli bir rekabet başlamış oldu. Bu rekabet ağırlıkla askeri yönde ilerlerken nükleer silahların üretimi de gittikçe hızlanmaktaydı.

Yine bu dönemde, David Oh yani Major Zero, The Boss’a ulaşarak birlikte yeni bir CIA ekibi kurmak istediğini söyledi. Kurulan bu yeni ekibin adı FOX olacaktı.