Sparta, acımasız askerî eğitimi ve amansız savaşçılarıyla bilinirdi. Bu savaşçılar arasından bir tanesi vardı ki gözünü tanrılara meydan okurken bile kırpmamasıyla efsaneler arasındaki yerini tırnaklarıyla kazıyarak almıştı. İntikam aleviyle yanan bu savaşçı, yıllar içerisinde Sparta’nın Hayaleti, Ares’in Yumruğu, İşaretlenmiş Savaşçı, Yemin Bozan, Tanrıların Kölesi, Dünyaların Yok Edicisi gibi birçok lakapla anıldı ama muhtemelen en yaygın bilinen lakabı Savaş Tanrısı idi. Bu savaşçının adıysa Kratos’tu; Tanrıların Katili…
Kendisinden yaşça küçük erkek kardeşi Deimos ve annesi Callisto’yla birlikte yaşayan Kratos, yedi yaşına geldiğinde her Spartalı çocuk gibi eline mızrağını ve kalkanını alarak askeri eğitimine başlamış, hayatta kalmayı öğrenmek için ıssız dağlara yollanmıştı. Genç Kratos’un bilmediği ve hem onu hem de kardeşi Deimos’u diğer Spartalı gençlerden ayıran şey ise babalarının aslında Olimpos Dağı’ndaki tanrıların kralı Zeus olduğuydu.
Zeus fazlasıyla çapkın bir tanrıydı. Sıklıkla fâni formda dünyaya inip kadınlarla, nemflerle ve ilgisini çeken birçok canlıyla ilişkiye girerdi; ancak Olimpos’taki eşi Hera kıskançtı ve Zeus’un sayısız çocuğu olması onu çileden çıkartıyordu. Hera zamanında Kratos ve Deimos’un öldürülmesini talep etmişti ancak Zeus bu isteğe karşı çıktı ve çocukları Callisto’yla Sparta’da kendi hâllerine bıraktı. Ta ki kendi felaketine dair bir kehaneti öğrenene kadar… Kehanette oğulları arasından “işaretlenmiş savaşçı” olarak anılan birinin vakti geldiğinde Zeus’u katledeceği söylenmekteydi. Bunun olmasına izin vermeye niyeti olmayan Zeus, Ares ve Athena’yı fânilerin alemine yollayarak onlardan bu tanıma uyan çocuğu bulup öldürmelerini istedi. Ares ve Athena’nın uzun arayışları onları Sparta’ya yöneltti. Burada önce şehri bir sentor ordusuyla işgal ettiler ve kardeşiyle birlikte antreman yapmakta olan Kratos’u buldular. Deimos’un vücudundaki garip doğum lekelerini gören Ares, kehanetteki çocuğun Deimos olduğuna kanaat getirip çocuğu kaçırmaya çalıştı. Kratos küçük kardeşini canla başla savunmaya çalıştıysa da Savaş Tanrısı’na karşı koyamadı, sağ gözünün üzerine derin bir yara aldı ve ancak Athena’nın araya girmesiyle hayatta kaldı. Demios ise kehanetin önüne geçebilmek ve Zeus’u kaderinden korumak için ölüler diyarına hapsedildi. Kardeşinin kaybıyla derinden etkilenen Kratos, onun anısını yaşatmak için Deimos’un doğum lekesini vücuduna dövme yaptırdı. Böylece ne Zeus, ne Athena ne de Ares’in öngöremediği bir şekilde kendi kendini “işaretlemiş” oldu.
Sonraki yıllarda Sparta ordusunda başarılı bir şekilde yükselen Kratos, bu sırada Lysandra’yla tanıştı. Hayatı boyunca birçok kadınla birlikte olmuş olsa da Lysandra’yla aralarında derin ve doğal bir bağ olduğunu hissetti. Çok geçmeden evlendiler ve Calliope adında bir kızları oldu. Ancak Calliope onu zayıf düşüren bir deri hastalığından muzdaripti ve Sparta yasalarına göre zayıf olduğu için öldürülmesi gerekiyordu. Kratos’un ise kızını bir uçurumdan aşağı atmaya hiç niyeti yoktu. Kızının hastalığının başka çocuklara da yayıldığını öğrendi ve bir şifacıdan duyduğu ambrosia adındaki nektarı bulup kızını iyileştireceğine dair yemin etti. Efsaneler ambrosianın tanrıların nektarı olduğunu ve her türlü musibeti iyileştirebildiğini söylüyordu. Kratos’un farkında olmadığı şey ise bütün bu macera ve hatta Calliope’nin hastalığının bile tanrılar arasındaki bir iddiadan ibaret olduğuydu. Tanrılar kendilerine birer savaşçı seçmiş ve onları ambrosiayı bulmaya “teşvik” etmişti. Kratos da Savaş Tanrısı Ares’in seçilmişiydi. Ambrosiayı arayışı sırasında diğer seçilmişlerle karşı karşıya gelen Kratos hepsini tek tek öldürmeyi başardı. En son Hades’in seçilmişi barbar kralı Alrik’le karşı karşıya gelen Kratos, ordusunun çoğunu kaybetme pahasına ambrosiayı ele geçirmeyi başardı. Sparta’ya dönerek kızını iyileştiren Kratos, bir yandan da gösterdiği üstün başarılar sayesinde Sparta Kralı tarafından yüzbaşı rütbesine terfi ettirildi.
Şanına şan katan Kratos, kazandığı her savaşta zafere olan açlığının arttığını fark etmeye başladı. Lysandra’nın yalvarışlarına kulak asmadan daha çok sefere çıkmaya, ailesinden daha uzun sürelerle uzak kalmaya ve vaktini daha çok askerleriyle birlikte geçirmeye başladı. Bu askerlerden bir tanesi en zor ve kötü zamanlarda bile her daim suratında bir gülümseme olan Atreus’tu. Sırt sırta birçok savaşa girdiler fakat bir gün Atreus sayısız hayatı kurtarmak için kendi hayatını feda etti ve savaşın gidişatını değiştirdi. Kratos düşmüş savaşçıyı evine kadar kalkanının üzerinde taşıdı ve Sparta geleneklerine uygun olarak onun defnedilmesini sağladı. Zor zamanlarında Atreus’un anısı Kratos’a umut aşıladı ve bir örnek teşkil etti.
Günden güne büyüyen ordusuyla savaş üstüne savaş kazanan Kratos’un bu galibiyet serisi eski bir hasmına denk gelene kadar böyle sürdü. Doğudan gelen barbar kabilelerine komuta eden Alrik, ambrosiayı kaybetmiş ve Kratos’a yenilmiş olmanın verdiği intikam hissiyle onu ve ordularını darmaduman etti. Sayı üstünlüğü ve vahşilikleriyle Spartalıları ezen barbarlar Kratos’u köşeye sıkıştırdı. Tam Alrik intikamını bizzat almaya gelmişken Kratos, umutsuz bir yakarışla Ares’e seslendi ve düşmanlarını yok etmeye yardım etmesi şartıyla hayatını ona adayacağına söz verdi. Spartalıyı zaten gözüne kestirmiş olan Ares bu teklifi seve seve kabul etti ve Olimpos’tan bizzat inerek barbar ordusunu yok etti. Kratos’a hizmetinin ödülü ve bedeli olarak Kaos Kılıçları’nı bahşetti; bu silahların ilk kurbanı da böylece Alrik oldu.
Kaos Kılıçları bizzat Ares tarafından dövülmüş ve ateşle kutsanmış bir çift silahtı; kullanıcısının koluna zincirlerle dağlanan bu silah hem menzilini arttırıyordu hem de sürekli verdiği acıyla Kratos’a ruhunun artık Ares’e ait olduğun dair verdiği yemini hatırlatıyordu. Spartalı savaşçı, Savaş Tanrısı’na hizmet ettiği bu dönemde çok daha acımasız ve vahşi bir hâle bürünmeye başladı. Sıklıkla içindeki öfke ve nefretin aleviyle gözü kararan Kratos, Ares’in onun için çok daha acımasız planları olduğundan haberdar değildi. Savaş Tanrısı’nın emriyle Athena’nın takipçilerine ait bir kasabaya akın düzenledikleri bir günde kasaba kâhininin sözlerine kulak asmadan herkesi kılıçtan geçirdiler. Kratos ancak gözü dönmüş öfkesi dindiğinde ellerindeki kanın karısı Lysandra ve kızı Calliope’ye ait olduğunu fark etti. Ares, kızı ve karısını gizlice kasabaya getirmiş ve Kratos’a onları bizzat öldürterek onun fâni yaşamla olan bütün bağını kopartmayı amaçlamıştı; lakin planı ters tepti. Yaptığı şeyden tiksinen ve büyük pişmanlık duyan Kratos, Savaş Tanrısı’na ettiği yemini bozdu ve ona daha fazla hizmet etmeyeceğini haykırdı. Kratos’u başta uyarmış olan kâhin ise onu yapmış olduğu katliamdan dolayı lanetledi: Kendi elleriyle öldürmüş olduğu ailesinin külleri vücuduna yapışarak Kratos’un derisini kül rengine çevirdi; bu soluk görüntüsü yüzünden “Sparta’nın Hayaleti” olarak anılmaya başlandı.
Kratos yeminini bozmuş olsa da Ares’in bunu öylece kabullenip sindirmeye niyeti yoktu. Hainleri ve yemin bozanları cezalandırmakla görevli olan üç kız kardeş erinyeyi Kratos’u yakalamakla görevlendirdi. Alecto, Tisiphone ve Megaera adındaki bu kardeşler Kratos’u bir illüzyon döngüsünün içerisine hapsederek ona işkence etmeye başladılar. Ancak Ares ve Alecto’nun oğlu olan Orkos, babasının Kratos’u kandırıp düşürdüğü durumu görünce Spartalı savaşçının yeminini bozmasına hak verdi; Ares’le olan bağlarını tamamen kopartıp özgür kalmak için aradığı cevabın Delfi’deki kâhin Aletheia’da olduğunu söyledi. Delfi’ye yolculuk eden Kratos, kâhini esir tutan ikizler Pollux ile Castor’u öldürdü ve yaralı olan Aletheia da son nefesinde Spartalı’ya Ares’in planlarını anlattı: Zeus, tanrıların birbirlerine savaş açmalarını yasaklamıştı; Ares de Kratos’u kullanarak Zeus’u tahtından edip onun yerine geçmeyi planlıyordu. Ares’e olan yemininden kurtulmanın ve bu planı engellemenin tek yolunun erinyeleri öldürmek olduğunu söyledi.
Erinyeleri avlamak için yola çıkan Kratos, kız kardeşlerin kendisi ve Orkos için kurduğu pusuyu öngöremedi. Spartalı elinden geldiğince karşı koymaya çalıştı; erinyelerden biri olan Megaera’nın bir kolunu kesmeyi başardı fakat yine de yakalandı ve ilk yemin bozan olan devasa titan Aegaeon’un içindeki hapishanede tutsak edildi. Erinyeler onu Ares’e tekrar itaat etmeye zorlasa da bütün işkencelere direnmeyi başardı. Kolunu kaybettiği için Kratos’a iyice kinlenmiş olan Megaera, Spartalı’ya saldırdı ve yanlışlıkla onu hapis tutan zincirlerden birini kırdı. Bunu fırsat bilen Kratos geri karşılık vermeye başladı ancak Megaera içinde bulundukları Aegaeon’u hayata döndürerek hapishanenin de Kratos’a karşı savaşmasını sağladı. Spartalı savaşçı buna rağmen Aegaeon’un saldırılarını savuşturmayı ve Megaera’yı öldürmeyi başardı. Kalan diğer iki erinye Lysandra’nın formunu kullanarak aklını çelmeye çalışsa da Kratos illüzyonu bozdu ve Tisiphone’nin boynunu kırarken Alecto’yu da Kaos Kılıçları’yla deşti.
Erinyelerin hakkından gelmiş olan Kratos, uzun bir aradan sonra ilk kez Sparta’ya döndü ve burada bir kez daha Orkos’la karşılaştı. Orkos ona erinyelerin ölümlerinden hemen önce kendisini Spartalı’nın yemin tutucusu olarak atadığını söyledi; Kratos tamamen serbest kalabilmek için Orkos’u da öldürmek zorundaydı. Böylece istemeyerek de olsa Orkos’u ölümün kollarına bırakan Kratos, cesedi Sparta’daki eski evine getirdikten sonra evi de ateşe verdi. Ares’le olan bağını artık kopartmıştı; lakin o bağın baskıladığı anılar da tekrar yüzeye çıktı ve ailesini öldürdüğü anın görüleri Kratos’un üzerine kâbus gibi çöktü.
Yaptıklarının kefaretini ödemeye çalışan Kratos, on yıllık bir süre boyunca Olimpos’un tanrılarına hizmet etti. Bu süreçte Attika ordusuna katıldı ve işgalde bulunan Pers ordusuna karşı savaştı. Pers kralını öldürdükten sonra bir basiliskle dövüştü ve bir anda güneşin gökyüzünden düştüğünü, göğü karanlığa boğduğunu gördü. Güneşin geride kalan son ışıklarını takip ederek Helios Tapınağı’na ulaştı. Athena’yla danıştıktan sonra Güneş Tanrısı Helios’un bilinmeyen bir güç tarafından kaçırıldığını ve Rüyalar Tanrısı Morpheus’un Olimposluları derin bir uykunun pençesine aldığını öğrendi. Helios’un kız kardeşi Eos tarafından kendisine söylendiği üzere Olimpos Tapınağı’nın altındaki mağaralara inip Helios’un savaş arabasını çeken Ateş Atları Euros, Notus ve Zephyros’u uyandırması gerekiyordu. Kratos tanrılara güvenmemesi gerektiğini öğrenmiş olsa da Eos’un onu geçmişine ait kâbuslardan kurtarabileceği vaadi geri çeviremeyeceği kadar büyük bir teklifti. Özellikle de kızı Calliope’nin küçükken ona sıklıkla çaldığı bir melodinin olur olmadık anlarda kulağına çalındığı düşünülürse…
Helios’u kaçıranın titan Atlas olduğunu öğrenen Kratos, Eos’a söz verdiği üzere atları tekrar canlandırdı ve atlar onu Yeraltı’na, Hades’in krallığına götürdü. Burada ölülerin kayıkçısı Charon’la karşılaşan Kratos, kayıkçı Styx Nehri’ni geçmesi için kendisine yardım etmeyince ona saldırdı. Fakat işler pek beklediği gibi gelişmedi ve Charon Spartalı savaşçıyı bayıltıp Tartarus’a yolladı. Burada yolunu dövüşerek açan Kratos, Tartarus’tan dışarı çıkarak bir kez daha Charon’a meydan okudu. Kayıkçıyı bu sefer yenmeyi başardı ve kayığın kontrolünü ele alarak Yeraltı’nı aydınlatmakta olan Helios’un ışığını takip edip Persephone Tapınağı’na ulaştı. Sahilde kızı Calliope’yi görüp tapınağın içine doğru takip ettiyse de içeri girdiğinde Calliope yerine Yeraltı Kraliçesi Persephone’yle karşılaştı.
Persephone, Kratos’a Calliope’nin Elysion Çayırları’nda bulunduğunu ve onu görmenin tek yolunun bütün geçmiş günahlarını serbest bırakıp Elysion’a girmeye layık hâle gelmek olduğunu anlattı. Bütün geçmiş günahlarını serbest bırakmanın tanrılar tarafından verilmiş güçler ve hediyeleri de geride bırakmak olduğunu bilen Kratos, kızını görmek için hiç tereddüt bile etmeden sahip olduğu tüm silahlardan, büyülerden ve güçlerden birer birer vazgeçmeye başladı; tekrar sıradan, normal bir insan hâline geldi. Tam da bu noktada Persephone tekrar ortaya çıktı ve Kratos’u tahrik edip asıl planlarını ortaya dökmeye başladı: Atlas’ı serbest bırakan bizzat Persephone’ydi ve titan o an bile dünyayı tutmakta olan Dünya Sütunu’nu yok etmek üzere yola çıkmıştı. Böylece kendisini kandıran Zeus’tan, Hades’ten ve onu terk etmiş olan bütün tanrılardan intikamını almış olacaktı. Kratos eğer Persephone amacına ulaşırsa bunun herkes için bir son olacağını ve kızıyla bir araya gelemeyeceğini fark etti. Bütün gücünü ve iradesini toplayarak kendini ona sarılmış olan kızından kopardı ve Elysion’daki ruhlardan güçlerini ve silahlarını geri alıp bir kez daha Sparta’nın Hayaleti hâline gelerek Persephone’nin peşine düştü.
Sütunu yok etmeye hazırlanan Persephone’ye yetişen Kratos, burada kadının gerçek formu olan kanatlı, kara zırhlı hâlini gördü. Dövüştükleri sırada Persephone savaşçının aklını Elysion’a gidip Calliope’yle birlikte olmayla ilgili çelmeye çalıştı ancak Kratos direnince Atlas’a Spartalı’yı öldürmesini emretti. Kratos kendisine saldıran titanı Yeraltı’nın tavanına zincirledikten sonra Persephone’yle dövüşmeye geri döndü ve Zeus’un Zırh Eldiveni’ni kullanarak tanrıçayı öldürdü. Persephone’nin büyük bir patlamayla yok olan bedeninin artçı şoku zaten ağır hasar almış sütunu yok etti. Dünya, Yeraltı’na zincirlenmiş Atlas’ın omuzları üzerine düştü ve titan hareket edemediği için dünyanın ağırlığını omuzlarında taşımak zorunda kaldı. Kratos’u tanrıların onu kullandığı konusunda uyardı ve Mireler’in buyurduğu üzere tekrar görüşeceklerini öngördü.
Helios ve Güneş bir kez daha göklere dönmüştü; ancak savaşın ve yaşadığı duygusal travmanın ağırlığı Kratos’un omuzlarına en az Atlas’ınki kadar ağır bir yük bindirmişti. Kratos bir daha asla Elysion’a girip kızını görebilecek kadar arınmış ve saf olamayacaktı. Bu bilginin yüküyle bayıldı ve daha sonra Athena ile Helios tarafından Ege Denizi’ne bakan bir uçurumun tepesine taşındı. Tanrılar Kratos’tan Güneş Kalkanı ve Zeus’un Zırh Eldiveni’ni aldıktan sonra Olimpos’a geri döndüler.
Tanrıların emirlerini yerine getirmeye devam eden Kratos, Ares tarafından kuşatmaya alınmış Atina şehrine doğru yelken açtı. Ege Denizi açıklarında Ares’in ordusu ve korkunç bir hidra tarafından saldırıya uğrasa da bunlar Sparta’nın Hayaleti’ni durdurmaya yetmedi. Derken tanrıça Athena, Ares’in ordularını durdurup şehri kurtarması için Kratos’un yardımını istedi. Bu fırsatı bekleyen Kratos, onu kâbuslarından sonsuza dek kurtarma ve kefaret şansı vermeleri şartıyla bir kez daha kaderini tanrıların eline bıraktı. Atina’daki kâhinden bir tanrıyı öldürme gücünü ancak Pandora’nın Kutusu’ndan alabileceğini öğrendi ve kutunun peşine düştü; ancak Pandora’nın Tapınağı’na ulaşmak kolay değildi. Kutunun içindeki güçten korkan Zeus, tapınağı titan Cronos’un sırtına inşa ettirmişti ve Cronos da Kayıp Ruhlar Çölü’nde ebediyen gezmekle lanetlenmişti.
Kratos tapınaktaki çeşitli tuzakları ve düşmanları alt ederek ilerlemeye devam etti ve en nihayetinde Pandora’nın Kutusu’na ulaştı. Ancak Ares onun bu başarısını hissetti ve ta Atina’dan söktüğü bir sütunu mızrak gibi fırlatarak Kratos’u bir duvara mıhladı. Göğsüne koca bir sütun girmiş olan Kratos, böylece ölümü tatmış oldu; Ares’in harpiaları da bunu fırsat bilerek kutuyu Ares’e taşıdılar. Öldükten sonra Yeraltı’na yollanan Kratos, gizemli bir mezar kazıcının yardımıyla ölüler diyarından kaçmayı başardı. Atina’ya ve hayata geri dönen Spartalı, Pandora’nın Kutusu’nu tekrar ele geçirdi ve açarak içindeki gücü serbest bıraktı. Kutunun gücü Kratos’u devasa boyuttaki Ares’le eşit hâle gelecek ve ona kafa tutabilecek kadar büyüttü. Ares artık bir ölümlünün ötesinde güce sahip olan Spartalı’yı yenemeyeceğini anlayınca yine eski taktiklere başvurdu ve Kratos’un ailesini öldürme konusundaki pişmanlığını ona karşı kullanmaya çalıştı. Kratos ailesinin illüzyonunu kurtarmaya çalışırken Ares ise Kaos Kılıçları’nı savaşçının kolundan söküp aldı ve kılıçlarla ailesini bir kez daha öldürdü. Silahsız kalan Kratos, devasa bir Athena heykeline bağlı ve köprü olarak kullanılan taştan kılıcı sökerek Ares’in göğsüne sapladı. Böylece Savaş Tanrısı Ares, Sparta’nın Hayaleti Kratos karşısında düştü.
Athena’nın arzusunu yerine getirip sözünü bir kez daha tutmuş olan Kratos, yakasını bir türlü bırakmayan geçmişin kâbuslarından kurtulma sözünü tanrıçaya hatırlattı. Athena üzülerek günahlarının tanrıların gözünde affedildiğini lakin kâbusları için kimsenin bir şey yapamayacağını itiraf etti. Tanrılar tarafından bir kez daha yüzüstü bırakılan Kratos, geçmişinden asla kaçamayacağını anlayınca kendisini yüksek kayaklıkların üzerinden Ege Denizi’ne bırakarak intihar etmeye çalıştı. Athena, Kratos’un bu intihar girişimini engelledi ve onu Olimpos’a çıkartarak tanrılara iyi hizmet ettiğini ve ödül olarak onu bekleyen boş bir taht olduğunu söyledi: Savaş Tanrısı’nın tahtı.
Olimpos Dağı’nda tanrıların arasında oturuyor olsa da geçmişi Kratos’u içten içe kemirip bitirmeye devam ediyordu. Özellikle de garip bir şekilde annesinin çağrısını duyuyor olması bu durumu daha da pekiştiriyordu. Bu yüzden birşeyler yapmaya karar veren yeni Savaş Tanrısı, Athena’nın itirazlarına ve uyarılarına rağmen geçmişini araştırmaya karar vererek Atlantis şehrinde bulunan Poseidon Tapınağı’na gitti. Poseidon, Kratos’un şehre girmesini engellemeye çalıştı ve hatta bu uğurda Skylla adındaki bir yaratığı Spartalı tanrının üzerine saldı ancak Kratos yaratığı atlatmayı başardı. Şehri araştıran Kratos, en nihayetinde burada hasta annesi Callisto’yu buldu. Callisto, oğluna babasının gerçek kimliğini açıklamaya çalıştı ancak ağzından anlaşılmaz sesler çıktı. Yine de son bir gayretle ona kardeşi Deimos’un hayatta olduğunu ve ölümün diyarında işkence gördüğünü söylemeyi başardıktan sonra bir anda korkunç bir yaratığa dönüşüp oğluna saldırdı. Kendini savunmak zorunda kalan Kratos mecburen annesini öldürmek zorunda kaldı. Bir aile üyesini daha trajik bir şekilde kendi elleriyle ölüme yollamak zorunda kalan Kratos tanrılara isyan etti ancak gizemli mezar kazıcı bir kez daha karşısına çıkarak ona tanrılarla arasını bozmamasını tembih etti. Mezar kazıcının aslında babası Zeus’un kılık değiştirmiş hâli olduğunu bilmeyen Kratos, annesinin son sözleri üzerine tutsak kardeşini bulmak üzere yola çıktı fakat Atlantis’ten çok da uzaklaşamadan bir volkanın içinde tutsak tutulan titan Thera’yla karşılaştı. Athena’nın Kılıçları’nı titanın göğsüne saplayan Kratos, böylece hem titanın gücünden bir parça kazanmış oldu hem de Thera’yı serbest bıraktı. Serbest kalan titan ise volkanik patlamalar eşliğinde Atlantis’in sular altında kalmaya başlamasına yol açtı.
Aronia Geçidi’ne doğru ilerlerken karşısına Atlantis’ten beri peşinde olan Ölüm Tanrısı Thanatos’un kızı Erinys çıktı. İki tanrı dövüştüler ancak Kratos Erinys’in kanatlarını kesse de Erinys hızlıca kendini iyileştirip yeni kanatlar çıkartmayı başardı. En nihayetinde Savaş Tanrısı titandan edindiği yeni güç olan “Thera’nın Felaketi”yle kılıçlarını güçlendirdi ve Erinys’in zırhını aşmayı başardı. Kılıçlarını Erinys’in kanında güçlendiren Kratos, Sparta’ya doğru ilerlemeye devam etti. Erinys’in ölümü babası Thanatos’u büyük hüzne boğdu ve Ölüm Tanrısı, Kratos’a olan hıncını onun kardeşinden yani Deimos’tan çıkartmaya ant içti.
Sparta’da Ares fanatikleri ile Kratos savunucuları arasındaki durum gergindi. Kratos, Ares Tapınağı’na doğru giderken bir grup Spartalı’nın eski Savaş Tanrısı’nın heykellerini yıkarak yerine kendisinin heykelini diktiklerini gördü. Burada Ares fanatikleriyle savaşan ve isyanı bastıran Kratos, eski kalkan ve mızrağını Spartalı bir askerden geri aldı ve kardeşini bulmak için Atlantis’e geri dönmesi gerektiğini, Ölüm’ün Diyarı’nı ancak orada bulabileceğini öğrendi. Atlantis’e geri dönmek için gemisine atlayan Kratos, yolda gitgide suyun dibine batmakta olan şehrin durumundan hiç de memnun olmayan Poseidon’un saldırısına uğradı. Denizler Tanrısı kendi heykellerinden birinin kontrolünü ele alarak Kratos’u neredeyse batırıp boğmayı başardı fakat Spartalı klasik inatçılığıyla bir kez daha hayata tutundu; Ölüm’ün Diyarı’na geçidi bularak esir tutulan kardeşi Deimos’a ulaştı.
Hayatının büyük bir çoğunluğunu Kratos’un kendisini kurtarmaya gelmesini bekleyerek geçirmiş olan Deimos, ağabeyine kızgındı zira Kratos’un elinden geleni yaptığına inanmıyordu ve bu yüzden ona öfkeyle saldırdı. İki kardeş savaşırken hâlâ kızının yasını tutmakta olan Thanatos araya girdi ve Deimos’u kapıp Kratos’un daha önce kendini aşağı attığı uçurumun tepesine fırlattı. Deimos uçurumdan aşağı düşmek üzereyken Kratos yetişip onu kurtardı ve Spartalı askerden almış olduğu eski kalkanıyla mızrağını kardeşine uzattı. İki Spartalı kardeş bir olup Thanatos’la savaşmaya ve bununla da kalmayıp Ölüm Tanrısı’na üstün gelmeye başladılar. Köşeye sıkıştıkça daha da saldırganlaşan Thanatos, asıl formunu ortaya serdi ve Deimos’u kayalara çarparak öldürmeyi başardı. Bu hareket Kratos’u sadece daha da öfkelendirmeye yaradı; öfkesinden güç alan Kratos, Thanatos’u Athena’nın Kılıçları’yla deşti.
Deimos’un bedenini dağın tepesine taşıyan Kratos, burada kardeşi için hâlihazırda bir çukur kazmış olan gizemli mezar kazıcıyla karşılaştı. Olimpos’tan açtığı bir geçitle Kratos’un yanına gelen Athena, artık dünyevi meselelerle hiçbir bağının kalmadığını ve tam anlamıyla bir tanrı olmaya hazır olduğunu söyledi. Ancak Kratos onu sessizce reddetti ve tanrıların bu yaptıklarını ödeyeceklerine dair yemin etti. Kratos hayatında değer verdiği herkesi tanrılar yüzünden kaybetmişti ve artık kaybetme sırası onlardaydı…
Kendini diğer Olimposlulardan iyice izole eden Kratos, aynı zamanda Sparta ordusunu kullanarak tanrıların şehirlerine saldırmaya ve bütün Yunanistan’ı fethetmeye devam etti. Bütün yaşamın yaratıldığı yer olduğuna inanılan Rodos’a saldırdığında Athena bir kez daha karşısına dikilip Kratos’a bu yoldan vazgeçmesini, yoksa bütün Olimpos’un öfkesini üzerine çekeceğini söyledi. Savaş Tanrısı ona hiçbir şey borçlu olmadığını söyleyerek ordusuna bizzat yardım etmek üzere yeryüzüne indi. Tanrı suretinde Rodos’u yok etmeye başlayan Kratos’un önünde herhangi bir ordunun durması mümkün değildi. Derken bir kartal gelip Kratos’un tanrısal güçlerini çalıp o güçleri Helios’un devasa bronz heykeline aktardı. Güçleri olmadan heykelle baş edemeyeceğini anlayan Kratos çok zor durumda kalmıştı; neyse ki tam bu anda yardımına Zeus yetişti ve Kratos’a Olimpos Kılıcı’nı takdim etti. Bu kılıç zamanında Olimpos tanrılarının titanlara karşı isyanında Zeus’a iyi hizmet etmiş ve zaferin kazanılmasında büyük bir rol oynamıştı. Zeus, Kratos’a geriye kalan tanrı güçlerini ve ölümsüzlüğünü bu kılıca aktarması gerektiğini, böylece heykeli yenebilecek güce ulaşabileceğini söyledi; başka çaresi olmayan Kratos denileni harfiyen yerine getirdi. Zeus’un önerisi işe yaradı ve Spartalı tanrı kılıcın gücüyle gerçekten de heykele karşı koyabildi fakat ölümlü hâle geldiği için parçalanmış heykelin üzerine düşen eli tarafından ezildi. Son bir çabayla ölümsüzlüğünü geri almak için kılıca ulaşmaya çalıştığı sırada gücünü çalan kartal bir kez daha ortaya çıktı ve aslında bu kartalın Zeus’tan başkası olmadığı ortaya çıktı; Kratos’un Ares’in kaderini paylaşmasını arzulamadığını söyleyen Zeus, Spartalı kendisine itaat etmeyi reddedince Olimpos Kılıcını göğsüne saplayarak Kratos’u öldürdü.
Ruhu Yeraltı’na sürüklenen Kratos, titanların anası Gaia tarafından kurtarıldı. Gaia Kratos’a Zeus’un ve babası Cronos’un hikâyesini anlattı: Cronos, kendi evlatlarının ona karşı gelmesinden korktuğu için çocuklarını yemişti. Zeus’un annesi Rhea, onu gizlice kaçırmış ve aslen Gaia olan bir adaya saklamıştı. Gaia burada Zeus’a bakıp onu beslemiş, büyütmüş ve zamanı geldiğinde Cronos’a karşı intikamını alabilecek şekilde yetiştirmişti. Fakat Zeus sadece Cronos’tan intikam almakla kalmamış, kendi dövdüğü Olimpos Kılıcı’yla bütün titanları Tartarus’un derinliklerine sürgün etmişti. Şimdiyse intikam sırası titanlara geçmişti ve bunu başarabilmek için Kratos’un yardımını ihtiyaçları vardı.
Gaia’nın hediyesi olan kanatlı ve büyülü at pegasusla Olimpos’a geri uçmaya çalışan Kratos, artık tanrı olmadığı için içeri giremediğini fark etti. Gaia bunun yerine ona Mireler’i bulmasını ve geçmişe yolculuk ederek Zeus’un ihanetini engellemesini önerdi. Böylece Kratos da Mireler’i bulmak için yola çıktı. Yolu karlı bir dağdan geçen Kratos, burada Typhon adındaki bir titan tarafından alıkonuldu; pegasusu kıskıvrak yakalayan Typhon, Kratos tarafından kör edildikten sonra pegasusu serbest bırakmak zorunda kaldı. Bu sırada dağda Zeus tarafından insanlığa ilk ateşi verdiği için hapsedilmiş Prometheus’la da karşılaşan Kratos, bir türlü ölemeyen titanın ölmesine yardımcı olarak onun küllerinden titanların öfkesinin gücünü aldı.
Mireler’i bulmak için yolculuğuna devam eden Spartalı, bu esnada birkaç kez daha saldırıya uğradı. Bir grup grifin, pegasusu Yaratılış Adası’na giden yoldan saptırmaya çalıştı; Theseus ve Perseus adındaki yarı-tanrıları öldürdü; Hades’in işkencesinden kaçmış diriölü barbar kralı Alrik’le bir kez daha savaşıp kazandı; gorgon kraliçesi Euryale’nin kafasını koparttı ve Icarus’la gökyüzünde dövüşüp kanatlarını söktü. Oldukça yüksekten düşerken titan Atlas’ın üzerine inmeyi başaran Kratos, bu sefer Zeus’un düşmanı olduğunu ve kaderini değiştirmeyi amaçladığını söylerek Atlas’ın ilgisini çekti. Düşmüş tanrıya yardım etmeye karar veren Atlas, gücünün bir kısmını onunla paylaştı ve onu yüzeye geri yolladı.
Bu sırada yolu geriye kalan son Spartalı askerle kesişen Kratos, Zeus’un ona misilleme olsun diye Sparta’yı komple yok ettiğini öğrendi. Yaşama arzusunu kaybeden Sparta’nın Hayaleti, kendisine saldıran Kraken’ın getidiği ölümü kabullenmek üzereydi ki karısı Lysandra’ya ait bir görü gördü. Aslında Lysandra’yı taklit eden Gaia olan bu görü, ona güç ve yaşama arzusu verdi; kararlılığı yenilenen Spartalı Kraken’ı da öldürdü ve Mireler’in taht odasına ulaştı. Kaderini değiştirmek ve Zeus’un ihanetini engellemek istediğini söylediyse de herkesin yazgısından sorumlu üç kız kardeşten Lahkesis, buna izin veremeyeceklerini ve Zeus’u öldürmenin Kratos’un kaderinde olmadığını söyledi. Bunun üzerine Kratos’la aralarında bir dövüş patlak verdi; ikinci kız kardeş Atropos dövüşe müdahale edip Kratos’u zamanda geriye, Ares’le dövüştüğü ana götürdü. Amacı kılıç şeklindeki köprüyü yıkıp Kratos’un savaşı kazanmasını engellemekti. Fakat Kratos kılıcı savunmakla kalmayıp iki kız kardeşi bir zaman aynasına hapsettikten sonra aynayı kırmayı da başardı; böylece iki kız kardeş birden varoluştan silindiler. Geriye kalan ve Yazgı Dokuması’nı korumaya çalışan son kız kardeş Clotho’yu da katleden Spartalı, nihayet kaderi üzerinde kontrol kazanarak Rodos’ta Zeus’un ona ihanet ettiği ana geri döndü.
Olimpos Kılıcı’nı afallamış Zeus’tan çekip alan Kratos, tanrıların kralıyla amansız bir savaşa girişti. Zeus savaşın sonlarına doğru bir yıldırım saldırısıyla onu sersemletti; Kratos ise teslim oluyormuş gibi yaparak Zeus’u Athena’nın Kılıçları’yla bir kayaya mıhladı. Olimpos Kılıcı’nı Zeus’a tam saplayacakken Athena araya girerek kendini kılıcın önüne fırlattı ve baba – oğul katliamı döngüsünün artık bir son bulması gerektiğini söyledikten sonra Kratos’un ellerinde can verdi. Bunu fırsat bilen Zeus ise ağır yaralı bir şekilde kaçmayı başardı. Zeus’un babası olduğunu böylece öğrenen Kratos, Gaia’nın hatırlatmasıyla hâlâ zamanı ve kaderi kontrol edebildiğini anımsadı. Yazgı Dokuması’na döndü ve bir kez daha geçmişe dönerek titanlar ile tanrılar arasındaki savaştan titanları çekip şimdiki zamana getirdi. Titanların sırtında Olimpos Dağı’na tırmanırken Zeus’a oğlunun geri döndüğünü ve Olimpos’a yıkım getirdiğini haykırmayı da ihmal etmedi.
Titanlar ve tanrılar arasındaki ikinci büyük savaş böylece Olimpos Dağı’nın eteklerinde patlak verdi. Helios yanan savaş arabasıyla dağa tırmanmakta olan titanlara saldırdı; Hermes hızını kullanarak bir mermi gibi fırladı; Herkül askerlerini Gaia’nın üzerine yönlendirirken Hades ise zincirli tırpanlarını geçirebileceği titanlar aramaya başladı. Son olarak Poseidon dağdan aşağı zıpkın gibi inerek titan Epimetheus’un göğsünü delip geçti ve su atlarından oluşan Hippocampi’yi yardımına çağırdı. İndirdiği diğer titanlardan sonra gözünü doğrudan Gaia’ya diken Poseidon büyük bir tehdit oluşturmaya başlamıştı. Bu tehdidi göz ardı edemeyecek durumda olan Kratos, Poseidon’la dövüşmeye başladı. Önce Denizler Tanrısı’nı bir güzel benzeten Kratos, gözlerini oyup boynunu kırdıktan sonra Poseidon’un cesedini altlarındaki okyanusa fırlattı. Poseidon’un ölümü okyanus seviyesinin yükselmesine ve beraberinde sel baskınlarının yaşanmasına sebep olarak Olimpos’un tepesi haricinde dünyanın kalan büyük bir çoğunluğunu yok etti.
Poseidon’un ölümünün ardından Gaia ve Kratos tırmanmaya kaldıkları yerden devam ederek Zeus’la karşı karşıya geldiler. Zeus muazzam bir yıldırım saldırısıyla Gaia’nın kolunun büyük bir kısmını parçaladı ve ikiliyi dağdan aşağıya düşürdü. Kratos sırtına tutunmaya çalışırken Gaia, ona piyon olarak oynaması gereken rolü oynadığını ve artık onunla bir işleri kalmadığını söyledi. Titanların da ihanetine uğrayan Kratos, Olimpos Kılıcı’nı Gaia’nın sırtına saplamasına rağmen tutunamadı ve düşerek üçüncü defa ölümle tanıştı. Styx Nehri’ndeki ölü ruhlar tarafından gücünün büyük bir kısmı emilen Kratos, nehirden çıkmayı başardığında yeni bir varoluş seviyesine ulaşmış olan Athena’yla karşılaştı. Önündeki tehlikelere karşı Kratos’a yeni silahları Sürgün Kılıçları’nı veren Athena, önceki karşılaşmalarının aksine Spartalı’ya intikamını almakta yardım edeceğini, Zeus’u gerçekten yenmek istiyorsa Olimpos’un Alevleri’ni söndürmesi gerektiğini anlattı.
Hades’in mekanına ilerlediğinde Persephone’nin naaşıyla karşılaşan Kratos, burada karısının yasını tutan Hades’le de yüz yüze geldi. Tanrıların kanını isteyen Spartalı, Yeraltı’nın tanrısına vahşice saldırdı ve onun miğferini söküp silahlarını aldıktan sonra Hades’in Pençeleri’ni kullanarak ruhunu ele geçirdi. Yeraltı’ndan bir kez daha kurtulup Olimpos’a geri dönen Kratos, karşısına çıkan tanrıları ve artık ittifakını bozmuş olduğu titanları da amansızca katlederek onlara ait güçleri toplamaya devam etti. Zor durumda kalmış Gaia Kratos’u görünce yardım istedi ancak Sparta’nın Hayaleti ona kısa süre önceki ihanetini hatırlattı ve piyon olanın kendisi değil, titanlar olduğunu söyledi; ardından Gaia’nın zaten hasar görmüş kolunu kopartarak Olimpos Dağı’ndan aşağı yuvarlanmasına sebep olduktan sonra dikkatini tekrar tanrılara yöneltti. Çıplak elleriyle koparttığı Helios’un kafasını yolunu aydınlatmakta kullandı; Hermes’in bacaklarını kesti ve botlarına el koydu; yarı-kardeşi olan Herkül’ün suratını içeri göçerttikten sonra Nemean Eldiveni’ni aldı; Hera’nın boynunu kırdı…
Hyperion Geçidi’nden tekrar Tartarus’a geçip orada Hephaestus’tan Pandora’nın yerini öğrenmeye niyetli olan Kratos’un karşısına bu sefer de Afrodit dikildi; ancak diğer tanrıların aksine Kratos’un Olimpos’a getirdiği savaşla değil, Savaş Tanrısı’nın bedeniyle ilgilenmekteydi ve Hyperion Geçidi’ni Kratos’un kendisiyle birlikte olması şartıyla kullanmasına izin verdi. Spartalı’nın Pandora için geldiğini bilen Hephaestus, ona Pandora’nın Labirent’te hapis tutulmasının ve Hephaestus’un Hades’e sürülmesinin sebebinin Ares’in peşine düştüğünde kutuyu açması olduğunu söyledi. Pandora’yı kutunun anahtarı olarak yaratan ve zaman içinde kızı gibi sevmeye başlamış olan Hephaestus, Kratos’a ondan uzak durmasını tembihledi; ancak savaşçıyı durdurmanın başka bir yolu olmadığını anlayınca ona başarmasının imkânsız olacağını düşündüğü bir görev verdi: Kratos’u titan Cronos’un karnındaki Omphalos taşını almaya ikna etti.
Sırtındaki Pandora Tapınağı’nı koruyamadığı için Zeus tarafından Tartarus’a sürülmüş olan Cronos’u bulan Kratos, bu sefer de devasa titanla savaşmaya başladı. Helios’un kafasının ışığını kullanarak titanı geçici olarak kör etti. Ne yapsa Spartalı’yı durduramayan Cronos, en sonunda onu yemeye karar verdi; ancak bu, Kratos’un daha çok işine geldi. Cronos’un karnından Omphalos taşını alan savaşçı, Olimpos Kılıcı’nı kullanarak titanın karnını yardı ve iki büklüm olan titanın kafasına çıkıp kılıcı saplayarak onu öldürdü. Hephaestus’un kendisine oynadığı oyunu fark eden Kratos demirciyle yüzleşti ve onu da atölyedeki örse saplayarak katletti. Hephaestus son nefesinde Kratos’a kızı Pandora’yı bağışlaması için yalvardı ancak Spartalı’nın Pandora’yı incitmek gibi bir niyeti zaten yoktu.
Icarus’un babası Daedalus’un inşa ettiği Labirent’e varan Spartalı, burada hapis tutulan Pandora’yı bulup kurtardı. Başta Pandora’yı sadece bir araç olarak gören Kratos, onun kendi kızı Calliope’yi ne kadar andırdığını fark ettikçe kararlılığı sekteye uğramaya başladı. Yanında Pandora’yla birlikte bir kez daha Yeraltı’na doğru yolculuğa çıktı; Yeraltı ve Olimpos’u birbirine bağlayan Denge Zinciri’ni parçalayarak Üç Yargıç heykellerini yok etti ve Pandora’nın Kutusu’na giden yolu açtı. Kratos bu noktada fikrini değiştirerek Pandora’yı feda etmekten vazgeçti ancak Pandora kaderinin bu olduğunu söyleyerek inat etti. İkili tartışırken Zeus araya girdi ve Pandora’yı rehin aldı. Kratos ise bütün öfkesiyle Zeus’un üzerine çöktü ve bu sırada kurtulan Pandora da kutuyu açmak için harekete geçti. Baba ve oğul birbirlerine kinlerini kusarken Pandora kutuyu çevreleyen alevleri söndürdü ve kendi hayatını feda ederek kutunun kilidini kaldırdı. Bir anlığına sersemleyen ikiliden daha çabuk kendine gelen Kratos oldu ve Pandora’nın Kutusu’nu bir kez daha açtı; lakin kutu bu sefer boştu. Zeus onunla dalga geçip bir kez daha başarısız olduğunu söylese de aslında Kratos’un intikam alevlerini daha çok körüklüyordu. Böylece bir kez daha dövüşmeye başladılarsa da bu sefer de dövüşleri hâlâ ölmemiş olan Gaia tarafından bölündü; titan ikisini birden yuttu. Oldukça yaralı olan Zeus, Gaia’nın kalbinin özünü emerek kendini iyileştirirken Kratos çareyi bir taşla iki kuşu vurmakta buldu: Zeus’u Olimpos Kılıcı’yla Gaia’nın kalbine mıhladı ve hem Gaia’yı hem de Zeus’u öldürmüş oldu. Lakin ölüm bile tanrıların kralı Zeus’un pes etmesini sağlayamamıştı. Ruh hâlinde bir kere daha oğluna saldıran Zeus, Kratos’un iradesini ve direncini kıracak saldırılar yaptı. Bilmediği şey ise Pandora’nın ruhunun Kratos’un içinde yaşamakta olduğuydu. Pandora’nın yönlendirmesiyle Zeus’un saldırılarına karşı koyan Kratos, babasının ruhunu bedenine geri dönmeye zorladı. Zeus’a bir kez daha toparlanma şansı vermeden onu gözünü kan bürümüş bir şekilde yumruklarıyla ölesiye dövmeye başladı ve böylece Olimpos’un tanrılar kralının hükmü nihayet sona erdi.
Bu zaferinin ardından Kratos’u karşılamak için gelen yine her zamanki gibi Athena’ydı. Kratos’u intikamını aldığı için kutladıktan sonra Pandora’nın gücünü geri iade etmesini talep etti. Kratos kutunun boş olduğunu söylese de Athena ona inanmadı ve Titan katliamının ardından dünyadaki kötülükleri kutuya hapsettiklerinde bizzat kendisinin bir önlem olarak “dünyanın en güçlü silahı olan” umudu kutuya yerleştirdiğini anlattı. Kratos ise yavaş yavaş neler olduğunu anlamaya başladı: Kutuyu ilk açtığı sırada kötülükler Olimpos tanrılarını, bilhassa da Zeus’u etikelemeye başlamışken “umut” kendini Kratos’a adamıştı. Bütün öfke, intikam ve suçluluk duygularının ardında Kratos’a asıl güç veren hep bu umut olmuştu. Athena’nın umudu tekrar kilit altına almasına izin veremeyeceğine karar veren Kratos, Olimpos Kılıcı’nı kendi karnına saplayarak içinde saklı umudu serbest bıraktı. Tanrıların ölümü dünyanın sonunu getirmişti, hayatta kalan insanlarınsa tekrar medeniyeti inşa etmek için umuda ihtiyacı olacaktı.
Yunan efsaneleri Kratos’un hikâyesinin burada sona erdiğini ve Sparta’nın Hayaleti’nin Olimpos tanrılarının kalanıyla birlikte can verdiğini anlatsa da asıl hikâye daha farklı bir sona sahipti. Kendi diyarının ötesine, çok ama çok kuzeye yolculuk eden Kratos kendine yepyeni bir hayat kurmaya niyetlenmişti. Tamamen yabancı olduğu o soğuk topraklarda gerçek kimliğini ve kökenini gizleyip gözlerden uzak yaşamaya çalışırken Faye adında bir kadınla tanıştı. Geçmişini geride bırakmaya kararlı eski Savaş Tanrısı, yeni hayatını Faye’yle birlikte kurmaya başladı. Oğullarının adını hep örnek aldığı o Spartalı askerin anısına Atreus koydu. Kratos’un içinde alev alev yanan öfke zamanla yerini küllere bıraktı. Artık daha sakin ve oturaklı bir kişiliğe sahip olan Kratos, kimi zaman yüzeye çıkan dürtülerini sıkça evden uzak kaldığı avlara çıkarak bastırmayı başardı. Bu durum zaman içinde onun için bir nevi kaçış hâline gelse ve evden uzak geçirdiği zamanlar git gide artsa da…
Derken bir gün, Mireler’in örmediği bir kaderin sonucunda karısı Faye öldü ve Kratos kendini nasıl ifade edeceğini bilmediği oğluyla birlikte kendini yepyeni bir maceranın içinde buldu…