Lorekeeper

KİMDİR, NEDİR: GWYN’İN DÖRT ŞÖVALYESİ

Kadimlerin Çağı’nın bitişi ve Ateşin Çağı’nın gelişinden sorumlu olan Lord Gwyn’in ordusunda herkesten çok öne çıkan, maharetli dört adet şövalye vardı. “Gwyn’in Dört Şövalyesi” olarak da bilinen bu şövalyeler Ejderkatili Ornstein, Hiçlikyürümüş Artorias, Lord’un Kılıcı Ciaran ve Şahingöz Gough’tan oluşuyordu. Bu dört şövalyenin her birine Lord Gwyn tarafından özel güçlere sahip yüzükler bahşedilmişti.

Ejderkatili Ornstein, aslan yüzüğüne sahipti ve Gwyn Şövalyeleri’nin lideri olduğu söylenirdi. Ornstein’ın karşı saldırı gücünü arttıran bu yüzük sayesinde mızrağıyla kayaları ikiye bölebildiği, ejderhaların taştan pullarını bile delebildiği söylenir. Miğferinde ve zırhında da aslan motiflerini taşıyan Ornstein’in bu yüzük ve elektrikle güçlendirdiği mızrağı, Kadimler Çağı’nda Gwyn’den sonra en çok ejderha katleden isim olmasını ve “Ejderkatili” ünvanını kazanmasını sağlamıştı. Daha sonraları Cellat Smough ile birlikte Gwyn’in kızı olan Günışığı Prensesi Gwynevere’i korumak adına Anor Londo’ya konuşlandığı söylenir; lakin gerçekte Anor Londo’yu terk ederek İsimsiz Kral‘ı bulmaya Başejderha Doruğu‘na yolculuk etmişti. Bundan sonraysa “gerçek” Ornstein’ı bir daha gören olmadı…

Hiçlikyürümüş Artorias’ın kurt sembollü yüzüğü vardı ve bu yüzük, şövalyenin çelikten iradesi ile dayanıklılığını güçlendiriyordu. Yüzüğün aynı zamanda Artorias’ın can yoldaşı olan gri kurt Sif’e bir atıf olduğu da aşikârdı. Gwyn Şövalyeleri içerisinde efsanesi en dilden dile dolaşanlardan birisi olan Artorias, karanlığın yayılmasını araştırmak için Lord Gwyn tarafından Yeni Londo’ya gönderildiğinde aslında kendi sonuna gittiğinden habersizdi. Yeni Londo’da ölülere yol gösteren iki İlkel Yılan’dan biri olan Kaathe’ın Kara Tayflarına karşı mücadele etti ve bu sırada Yeni Londo’nun çöküşüne tanıklık edip bugüne kadar eşi görülmemiş, sadece Kaathe’ın Kara Tayflarına has olan “Hiçlikyürüme” yeteneğini elde etti. Bu yetenekle birlikte “Hiçlikyürümüş” ünvanını kazandı ve Yeni Londo’daki karanlığın dışarı taşmasını önlemek için şehri sular altında bırakarak giriş-çıkışı engellemiş oldu. Ancak karanlık, bir şekilde yolunu buldu ve Oolacile bölgesine de bulaşmayı başardı. Gwyn tarafından bu sefer de Oolacile Prensesi Dusk’ı kurtarmakla görevlendirilen Artorias, Oolacile’de verdiği mücadele sırasında iblis Manus tarafından oluşturulduğu düşünülen karanlığa daha fazla karşı koymakta zorlanmaya başladığını fark etti. Hiçlik‘in kalbinde Manus’la dövüşürken bir kolu iblisin saldırılarının şiddeti altında kırılarak kullanılmaz hale gelen Artorias, yenilgisini anladığında son bir gayretle sadık dostu ve kurdu Sif’i güvence altına almak için çabaladı. Efsanevi kalkanını Sif’in yanında bırakarak kurdun etrafında karanlığı önleyecek bir ışık koruması yarattı. Ancak bu son çabasının ardından Manus’un kudretine boyun eğdi… O artık karanlığın Artorias’ı olmuştu. Hiçlik’in karanlık enerjileri ruhunu, zırhını ve silahlarını yozlaştırıp vücudundan dışarı akarken bir zamanların asil şövalyesinden geriye bir şey kalmamıştı.

Artorias, son gücüyle Sif’i korumaya alırken…

Ancak denir ki “zaman” Lordran’da garip bir şekilde işler… Yüzlerce yıl gelecekten “Seçilmiş Diriölü” ünvanını taşıyan bir kahraman, Manus tarafından Oolacile’e çekildiğinde Artorias’ın da karanlığın hizmetkârı olarak geçirdiği günler sona erdi. Seçilmiş Diriölü’nün ellerinde can veren Artorias’ın ruhu, sevgilisi Ciaran’ın ellerinde nihayet huzur buldu. Artorias’ı karanlığa sürükleyen Manus’un da yine aynı kahramanın eliyle düştüğü söylenir sonrasında. Hatta bu seçilmiş kahramanın, asil şövalyenin son gücüyle güvene aldığı Sif’i de karanlığın içinden bulup çıkarttığı anlatılır. Ne kadar ironiktir ki daha sonrasında günümüze döndüğünde Artorias’ın anıt mezarını korumakta olan Sif’i (istemeyerek de olsa) öldürmek zorunda kalan da yine aynı kahramandır. Kendisini kurtaran kahramanın kokusunu tanıyan Sif’in, aslında Seçilmiş Diriölü’yü Manus’la olan savaşa hazırlamak için dövüşmeye zorladığı ve Artorias’ın başına gelenlerin tekrar etmemesini sağlamak için böyle bir fedakârlıkta bulunduğunu söylemek de çok yanlış olmaz.

Lord’un Kılıcı Ciaran’a gelecek olursak… Hançerleriyle düşmanlarının kritik noktalarına yaptığı saldırıları güçlendiren eşekarısı yüzüğünün sahibi Ciaran, aynı zamanda Artorias’ın da sevgilisiydi. Diğer şövalyeler gibi ön saflarda savaşmaya çok da alışık olmayan Ciaran, daha çok Gwyn’in özel suikastçisi olarak görev yapıyordu. Hakkında insan olmadığına dair iddialar olsa da porselen maskesini hiç çıkartmadığı için asıl kimliği çoğu kimse tarafından bilinmezdi. Genelde hedefleri, altından bir iz bırakan hançerinin parıltısına odaklanmışken zehir taşıyan diğer hançeriyle tanışırlar ve yavaşça hayatlarının ellerinden alınışını izlemek durumunda kalırlardı. Artorias’ın ölümünün ardından Seçilmiş Diriölü’ye gidip aşkının ruhunu isteyen Ciaran’ın, pek kıymetli hançerlerini bu kahramana bıraktıktan sonra bir daha ortalarda görülmediği söylenir. Lakin bazı söylentiler, Artorias’ın anıt mezarında, şövalyenin büyük kılıcının yaslı durduğu mezar taşının hemen arkasında yatan cesedin umudunu yitirmiş Ciaran’a ait olduğunu iddia etmektedir. Cesedin üzerinden tam da Ciaran’ınkine eş bir yüzüğün çıkıyor olması da bu iddiaları güçlendirmektedir.

Dört şövalyenin sonuncusu olan Şahingöz Gough, tabii ki yayının mesafesini arttıran ve yüksekten uçan ejderhaları bile avlamasına imkân tanıyan şahin yüzüğünün sahibiydi. Ok ve yayla o kadar ölümcüldü ki uçan bir ejderhayı bile yere düşürebileceği söylenirdi; ne de olsa Kadimler Çağı’nda ejderhalara karşı savaşan Ejderkatilleri’nin lideriydi. Lord Gwyn tarafından sayısız isim ve onura layık görülmüş olan Gough, kör bir dev olmasından dolayı genellikle görünüşüyle karşılaştıklarını aldatabilen bir şövalyeydi. Yabani görünüşü ve körlüğü yüzünden oluşabilecek herhangi bir önyargı, Gough’un savaş sırasındaki ölümcül isabetliliğini gören herkesin aklından tamamen siliniyordu. Bir noktada Oolacile’deki bir kulede hapis kalan ve içsel aydınlanma yaşamak için kendini çeşitli oymalarla oyalayan Gough, daha sonrasında ölümsüz ejderhaların sonuncusu Kara Ejderha Kalameet’e karşı savaşarak Artorias’ı huzura kavuşturan seçilmiş kahramana da yardım etmişti.

Soldan sağa: Ornstein, Gough, Ciaran, Artorias

Peki en maharetli şövalyeleri birbirinden trajik mücadeleler verirken Günışığı Lordu Gwyn’e ne olmuştu? O da başka bir zamanın hikâyesi…