Lorekeeper

DESTINY ARŞİVLERİ – BÖLÜM 2: KARANLIK ÇAĞ VE DEMİR LORDLAR

Dünya’nın üzerinde hareketsiz bir şekilde asılı kalmış olan Gezgin‘in ışığının sönmesiyle birlikte Altın Çağ da yavaşça karanlığa gömülmüştü. Gezgin’in yol göstericiliği altında büyüyüp gelişen insanlığı bu sefer hayatta kalmak için zorlu bir savaş bekliyordu. Zira Gezgin ve Karanlık’ın destansı savaşı galaksinin dört bir yanından ilgi çekmeyi başarmıştı ve bu savaşın yankılarını takip eden yeni ziyaretçiler Dünya’ya doğru ilerliyorlardı.

Bir yandan da hayatlarını kurtarmak için Dünya’dan kaçmış olan gemilerin bir kısmı (en azından Karanlık’ın elinden kurtulmuş olanlar) tekrar ortaya çıkmaya başlamıştı. Kendileri kadar şanslı olamayan parçalanmış gemilerin yıkıntılarından oluşan bir mezarlığa yerleşip oraya “Resif” adını veren bu gemilerdeki insanlar maruz kaldıkları enerji yüzünden değişmişlerdi. Derileri soluk mavi ve griye kaçan bir renge dönmüştü; gözleri insanüstü bir güçle parlıyordu. Ancak hepsinden önemlisi, damarlarında hem ışık hem de karanlıktan beslenen yeni güçler taşıyorlardı artık. Kendilerine “Uyanmışlar” adını veren bu grup aynı zamanda rüyalarında çeşitli görülere maruz kaldıklarını da fark ettiler. Çoğunluğu Resif’e yerleşmeyi tercih ederken bir kısmıysa Mars’ı kendilerine ait ilan etti. Çok az bir kısmıysa Dünya’ya geri döndü.

Altın Çağ’a ait gemi enkazlarıyla dolu “Resif”

Ancak Uyanmışlar’ın aksine diğer ziyaretçilerin tamamı dostane değildi. Güneş sistemimize dışarıdan ulaşan ilk ırk Eliksni’ydi. Örümceğimsi, dört kollu bu canlılar da aynı insanlar gibi bir zamanlar Gezgin tarafından ziyaret edilmişlerdi. Gezgin’in katkılarıyla iyice gelişen ve birçok yıldız sistemini kontrol altına alan eliksni o zamanlar gururlu bir ırktı. Ta ki “Kasırga” olarak andıkları bir afete kadar. Dünyalarını yerle bir eden, eliksniyi bir daha sonsuza kadar değiştiren bu afet medeniyetlerini de çöküşe götürdü. İnsanlığa en karanlık anında yardım elini uzatan Gezgin, aynı şeyi eliksni için yapmadı ve uzaydaki yolculuğuna devam etti. Kasırga sonrasında hayatta kalmayı başaran eliksniler çetin bir sivil savaşın içine düştüler ancak en nihayetinde çok narin bir ateşkes sonucunda keçlerine atlayarak uzayın derinliklerine açıldılar. Birbirlerinden çok farklı amaçlara ve yapılara sahip onca eliksni hanesini ortak bir paydada buluşturan tek bir amaç vardı artık: Gezgin’i bulmak ve onu halklarına geri getirmek. Böylece Dünya’nın geride bıraktığı gezegenleri ve kolonileri yağmalayarak yavaşça Gezgin’in izlerini takip ettiler. Yollarına çıkan insanlar, ilk defa karşılaştıkları bu ırka “Işıksızlar” adını taktı.

Bu sırada Dünya’da hayatta kalmayı başarabilen az sayıda insan tekrar bir araya gelmeye çalışıyordu. Yeni kasabalar, ufak yerleşimler kurulmaya başlandı. Ayane Takanome adında bir kolcunun önderliğindeki bir grup, Gezgin’in altında toplanmaya başlamış olan insanları kollayarak güvenliklerini sağlamaya çalıştı. Bu sırada diğer yerleşimler de Gezgin’in insanlığa son armağanı aracılığıyla tekrar yaşam bulmuş Dirilenler‘in korumasında gelişmeye başladı. Ancak bu gücü suistimal edenlerin ortaya çıkışı da çok gecikmedi. Korumaları altına aldıkları yerleşim ve kasabalarda tiranlıklarını ilan eden bu savaşlordları, halka ağır yaptırımlarda bulunmanın yanında kendi aralarında da sıkça savaşıyorlardı. Işık’ın verdiği gücün bu şekilde istismar edilmesine katlanamayan Radegast ismindeki dirilen, kendi gibi düşünen başka dirilenlerle birlikte bu düzene baş kaldırdı ve savaşlordlarına karşı çıktı.

Radegast (fan çizimi: Chris Tulloch McCabe )

Radegast’a bu haklı savaşında ona Perun, Jolder ve Saladin gibi başka Işık-Taşıyanlar da eşlik etti. Savaşlordlarını bir bir ortadan kaldıran grup ne yazık ki kendi içinde kusursuz değildi. Bir yandan birbirlerinin güçlerinden çekinen ve bir gün savaşlordları gibi yoldan çıkabileceklerinden korkan grup, geçmiş çağların şövalyelerinden ilham alarak birbirlerini denetleyebilecek yeni bir oluşumun temelini attılar. Sivil halkın gardiyanları olmaya ant içen Işık-Taşıyanlar, o günden itibaren Demir Lordlar olarak bilindiler.

Sivillere karşı merhametli ve korumacı olan Demir Lordlar, savaşlordlarına karşı ise acımasızlardı. Meydan okudukları savaşlordlarını öldürdükten sonra geri dirilmemeleri için Hayaletlerini de yok ederek nihai bir şekilde ölmelerini sağlıyorlardı ve namları da hızla yayılıyordu. Felwinter Tepesi’ndeki tapınağın kapısına dayandıklarında exo savaşlordu Felwinter’ın teslim olmasını sağlayan da bu namdı. Demir Lordlar’a karşı gelemeyeceğini anlayan Felwinter, savaşlordu unvanını geride bırakarak tapınağını Demir Lordlar’a bağışladı ve organizasyona katılarak Dünya’yı daha iyi bir yer hâline getirmek için savaşacağına ant içti. Tapınak ise “Demir Tapınak” adını aldı ve Demir Lordlar’ın ana operasyon üssüne dönüştü.

Demir Tapınak’ta bulunan Demir Lordların heykelleri

Güçlerini ve nüfuzlarını iyice arttırmış olan Demir Lordlar, savaşlordlarını avlamaya devam ettiler. Felwinter, Eski Rusya civarına yerleşmiş Citan adındaki savaşlorduyla görüştü ve aynı kendisinin de yaptığı gibi Demir Lordlar’a katılmasını teklif etti. Teklifini küçük düşürücü bulan Citan, Felwinter’a saldırdı ve Demir Lord tarafından öldürüldü. Daha sonra Hayalet’i tarafından tekrar diriltilse de Felwinter efsanevi pompalı tüfeğiyle hem tekrar Citan’ı hem de Hayaletini yok etti. En nihayetinde öyle ya da böyle bütün savaşlordlarının üstesinden gelen Demir Lordlar amaçlarına ulaşmışlardı. Artık bir sonraki adımları medeniyeti baştan kurmaktı.

Dünya dışındaki ziyaretçilerinse insanlık için başka planları vardı. Ay’daki İlk Işık kolonisini yok eden ve uzun süren uykularından uyanmış olan Endoparazitler, Dünya’ya doğru ilk Tohumlama Gemileri’ni yollamıştı. Bu gemiler indikleri gezegenleri Endoparazitlerin kolonileşmesine uygun hâle getirmekle görevliydi ve Paslanmış Topraklar olarak anılan bir bölgeye yayılmaya başlamışlardı. Galaksi boyunca Gezgin’in izini süren Işıksızlar’ın ilk öncüleri de gezegenimize ulaşmış, hatta İblisler Hanesi Londra’ya saldırarak şehri yakıp kül etmişlerdi. Bu iki yeni düşman yetmezmiş gibi bir de henüz Dünya’ya ayak basmasa da oluşturduğu tehdidi uzaklardan hissettirmiş olan Kabal ırkı vardı. Savaşmak için yaşayan bu iri yarı ırk, Mars’ın yörüngesinde gezinen iki astroid aydan biri olan Phobos’a çıkartma yaparak Mars’ın işgaline başlamıştı. Amaçları gezegendeki çeşitli madenleri kazıp çıkartmaktı ancak yerel Vex kalıntılarını bulduklarında işin rengi değişti; zira Kabal ırkının katı yasaları gereği bir Kabal ordusu savaşa giriştiği zaman İmparatorluk’tan sürgün edilir ve zafer kazanana kadar geri dönmelerine izin verilmezdi. Bu yüzden kendilerini Vex ile kazanmak zorunda oldukları bir savaşın içinde bulan Kabal ordusu gezegene daha büyük bir çıkartma yapmak zorunda kaldı ve Vex’e rağmen Kum Yiyiciler lejyonundan Bracus Tho’ourg önderliğindeki güçlerle eskiden insanlar tarafından Freehold olarak bilinen Gömülmüş Şehir’i ele geçirmeyi başardı. Yine de Mars’taki Kabal güçleri, sonu gelmek bilmeyen ve her türlü stratejilerine hızlı bir şekilde ayak uydurabilen Vex’e karşı savaşırken fena hâlde yıpranmışlardı.

Kumlar altına gömülmüş Freehold’dan geriye kalanlar: Gömülmüş Şehir

Dünya’da gerçekten de medeniyet tekrar filizleniyordu ancak insanlığın artık eskisinden çok daha fazla düşmanı vardı. Kendilerini gözetmesi için Gezgin’e de güvenemeyecek durumda olan insanlık, böylece ellerinden gelen tek şeyi yaptı: Birlik oldu. Sadece birkaç çadırla Gezgin’in gölgesinde toplanmaya başlamış olan mülteciler artık güçlü temeller üzerinde yükselen beton binalar örmüşlerdi ve Altın Çağ’daki yaşam standartlarının bir kırıntısına sahip olmak için çabalıyorlardı.