WARCRAFT TARİHÇELERİ – BÖLÜM 5: BEKÇİLER, TENİN LANETİ VE TYR’İN DÜŞÜŞÜ

Yaptıklarının yarattığı pişmanlık ve bir kukla olarak kullanılmış olmanın getirdiği hayal kırıklığıyla iyice aklını yitiren Loken için artık önemli olan tek şey, gerçekte yaşananları herkesten saklamaktı. Bu amaç doğrultusunda diğer Bekçiler’i alt etmesi gerektiğini bilen Loken’ın bu yoldaki en büyük engeli ise Odyn ve beraberindeki Valarjar ordusuydu. Ancak Odyn’in kuvvetlerine direkt bir saldırı yapması, ölümcül bir hata olurdu. Bu yüzden daha sinsi bir plan yaparak Odyn’in bir zamanlar kızı gibi gördüğü ancak zorla val’kyr yaptığı büyücü Helya ile iletişime geçti. Helya her ne kadar Odyn’in istediği her şeyi iradesi dışında yapıyor olsa da aklı ve düşünceleri hâlâ kendisine aitti, Odyn’e karşı beslediği kin ise gün geçtikçe artıyordu. Bunu fırsat bilen Loken, Helya’ya seslendi ve onunla bir anlaşma yapacağını söyledi: Eğer Yiğitlik Salonları’nı dış dünyaya tamamen kapatabilirse Odyn’in Helya üzerindeki kontrolünü kıracak ve onu serbest bırakacaktı.

Sonunda intikam vaktinin geldiğini fark eden Helya ise ikinci kere düşünmeden bu teklifi kabul etti. Çağlar önce Elemental Düzlemi yaratırken yaptığı gibi Azeroth’u çevreleyen enerjileri iradesi doğrultusunda kullanan Helya, Yiğitlik Salonları’nın sonsuza kadar kilit altında kalmasını sağlayacak büyülü mühürleri yarattı. Loken da sözünde durarak özgürlüğünü val’kyr büyücüye geri verdi. Hemen harekete geçen Helya, kendisi ve diğer val’kyrler için yeni bir ev olacak bir mekan yarattı ve burayı Azeroth’un derin sularına bağladı. Helheim adıyla bilinen bu diyar, yine de her val’kyr’in gitmeyi kabul ettiği bir yer olmadı. Bir grup val’kyr, ne Helya’nın ne de artık hapsedilmiş olan Odyn’in tarafına geçmeyi kabul etmedi ve Gölge Diyarlar’da varlığını sürdürdü. Böylece zaman içerisinde Ruh Şifacıları olarak bilinecek bu asil varlıklar fiziksel dünyayı gözetleyebilecek ve yeri geldiğinde zamansız ölmüş olanların ruhlarını yaşayanların dünyasına geri dönebilecekleri şekilde yönlendirebileceklerdi. Ancak Helya’nın düşünceleri ve iradesi, uzun yıllar boyunca hissettiği nefret ve intikam ateşiyle kararmıştı ve zamanla yarattığı “ev” de kişiliğinin bir yansımasına dönüştü. Helheim’a ulaşan vrykul ruhları da zaman içerisinde bu karanlığın pençesine düşerek intikam arayan kindar varlıklara, ya da daha çok bilinen adlarıyla Kvaldir’e dönüştüler.

Kvaldir

Kvaldir

Odyn ve Valarjar’ın hapsedilmesinden sonra dikkatini Ulduar’a çeviren Loken, Mimiron’un yeni yaratılan titan-yapımlarındaki hastalığı araştırmaya başladığını fark etti. Oldukça zeki olan Mimiron’a göre İradeler Ocağı’nda bir şeyler ters gitmekteydi ancak araştırmasını tamamlayamadan gerçekleri gizlemeye çalışan Loken tarafından kaza süsü verilen bir biçimde öldürüldü. Mimiron’a gönülden bağlı olan mekagnomlar ise Bekçi’nin henüz kaybedilmemiş ruhunu barındırabilecek mekanik bir beden yaptılar. Ancak Mimiron’un ölümle olan deneyimi, aklını yitirmesine sebep olmuştu ve kendisini Ulduar’ın içerisindeki atölyelere kapatarak yeni buluşlar yapmaya adadı.

Mimiron’un başına gelenlerin diğer Bekçiler’i de şüphelendireceğine inanan ve artık Yogg-Saron’un kendisine bahşettiği güçler ile daha da kuvvetlenen Loken, diğer Bekçiler’in hepsini alt etmesi gerektiğine bir kez daha inandı. İlk olarak Freya’ya ve takipçilerine saldıran Loken, onu alt ederek Ulduar’daki bahçelere kapattı. Ardından Hodir’e savaş açan Loken, ateş devleri Ignis ve Volkhan’ın yardımıyla onu da kısa zamanda mağlup ederek aynı Freya’ya yaptığı gibi Ulduar’a hapsetti. Eski Tanrı Yogg-Saron ise bu sırada boş durmayarak hapsedilen Bekçiler’in ruhlarını ve zihinlerini ele geçirerek iradelerinin zayıflamasını sağladı.

Ulduar çevresinde yaşayan Bekçiler’den yalnızca iki tanesi henüz bir saldırıya uğramamıştı: Tyr ve Archaedas. Loken’ın Hodir’i mağlup edişine tanık olan Tyr, bir süredir taşıdığı şüpheleri de böylece teyit etmiş oldu. Yanına Archaedas’ı ve bir titan-yapımı dev olan Ironaya’yı alan Tyr, Fırtına Dorukları bölgesindeki dağlara çekildi. Üçlünün bölgeden kaçtığını düşünen Loken ise böylece Ulduar üzerinde tam anlamıyla kendi hakimiyetini sağlamış oldu. Yapıdaki mekanizmalarla oynayan Loken, kendisini Azeroth’un Düzen Sağlayıcısı olarak tanımlattıktan sonra İradeler Ocağını söndürdü ve emrindeki birçok titan-yapımını Fırtına Dorukları’na sürgün ederek Ulduar’ı dış dünyaya kapattı.

Bekçiler arasında bir tek Ra, Ulduar’dan uzaklardaki güney topraklarında yaşıyordu. Ulduar’da olan bitenlerden sonra Ra’nın neden kuzey topraklarına gelmediğini merak eden Loken, Bekçi’yi bulmak için kuvvetlerini gönderse de mogu, tol’vir ve anubisatlardan öğrenebildiği tek şey Bekçi’nin ortadan kaybolduğuydu. Ancak bu arayış, Azeroth tarihini değiştirecek olaylar zincirinin bir başka halkasını oluşturuyordu, zira Loken’ın kuvvetleriyle birlikte Tenin Laneti de güneydeki topraklara ayak basmış oldu. Ra’nın kayıplara karışmasının ise çok mühim bir sebebi vardı: Bekçiler arasında titanlara ne olduğunu fark eden bir tek kendisiydi. Yaratıcılarının öldüğünü anlayan Ra, Aman’Thul’un kendisinden geriye kalan gücün tamamını toplayarak Ebedi Çiçekler Vadisi’ndeki bir dağ mahzenine, sonradan bilinecek adıyla Mogu’shan Mahzenleri‘ne gizledi; kendisi ise vadinin altındaki yer altı mezarlıklarına çekildi.

Loken’ın Ulduar’dan sürgün ettiği titan-yapımları, sonraki çağlar boyunca kuzey Kalimdor’a yayıldılar. Devler dağlara ve kıtayı çevreleyen denizlere çekilirken earthen ırkı mensupları da yerin altında büyük tüneller kazarak gözden kayboldular ve burada trogglarla amansız bir savaşa tutuştular. Vrykullar ise yeryüzünde kalarak çeşitli klanlara ayrıldılar. Ulduar’dan kovulan bu ırklar arasında bir süre göreceli bir barış devam etse de uzun sürmedi.

Hodir’in alt edilmesinde büyük rol oynamış olan ateş devleri Volkhan ve Ignis, Ulduar’ı çevreleyen Fırtına Dorukları topraklarını fethedilmesi gereken bölgeler olarak görüyorlardı. Bu amaçla yola çıkan iki devin isteklerini yerine getirebilmeleri için bir orduya ihtiyaçları vardı. Gözlerini yakınlardaki Winterskorn vrykullarına çevirdiler zira bu topluluk, oldukça saldırgan ve savaşmayı seven bir klandı. Öldüklerinde Yiğitlik Salonları’na gideceklerine inandıklarından ellerinden geldiğince kahramanlık göstermeye ve savaşta ustalaşmaya çalışıyorlardı.

Volkhan ile Ignis de bu klanın tutumundan memnunlardı ve onları zorla ele geçirdiler. Savaşa karşı duydukları açlığı daha körükleyecek şekilde vrykulları teşvik eden ve onlara büyülü zırhlarla silahlar sağlayan devler, zaman içerisinde beklemedikleri bir gelişmeyle karşılaştılar. Vrykulların bedenleri zayıflıyor, metalik tenleri yumuşuyor ve güşsüzleşiyorlardı; Tenin Laneti, Winterskorn’u da ele geçirmeye başlamıştı. Yine de amaçlarından sapmaya niyetli olmayan iki dev, sahip oldukları vrykul ordusunu güçlendirebilmek için demirden ve lavdan golemler yarattılar.

Ignis ve Volkhan

Ignis ve Volkhan

Volkhan, Ignis ve beraberlerindeki vrykul ile golem ordularının ilk saldırısı, kendi hallerinde yaşayan barışçıl earthen ırkının evleri bildikleri mağaralarına yapıldı. Kimi yerlerde son earthen ölene kadar durmayan katliamdan kaçmayı başaran bir grup şanslı earthen, hâlâ gizlenmekte olan Tyr, Archaedas ve Ironaya’dan yardım istedi. Üçlünün yardımıyla Winterskorn kuvvetleri geri püskürtülmüş olsa da iki ateş devinin saldırıları bitmek bilmiyordu. Sadece vrykul ve golemlerle bu işi başaramayacaklarını anlayan iki dev, büyülü kapanlar hazırlayarak çevredeki proto-ejderhaları da saldırı kuvvetlerine katmak için kontrolleri altına aldılar. Bu yeni güçle amansızca tekrar saldıran Winterskorn ordusunun karşısında kimse duramıyordu.

Başka bir çıkar yol olmadığını ve sadece kendilerinin bu saldırıları durduramayacaklarını anlayan Tyr, vakit kaybetmeden beş ejdersürüsü liderinden yardım istedi. Sadece titan-yapımlarının acımasızca öldürülmüş olması değil, aynı zamanda proto-ejderhaların da savaş için köleleştirilmiş olduklarını görmek de ejdersürüsü liderlerini çileden çıkardı. İkinci defa düşünmeye gerek duymadan karşı saldırıya geçen Alexstrasza, Malygos, Nozdormu, Neltharion ve Ysera yine uyum içerisinde çalışarak Winterskorn kuvvetlerini dize getirdiler. Bu vrykulların tekrar bir tehdit olmasını engellemek isteyen Ysera ve Nozdormu, onları uykuya daldıracak bir büyü yaparak Winterskorn’un sislerle kaplanmasını sağladılar; böylece binlerce yıl boyunca bilinçsizce ve Zümrüt Rüya’nın huzuru nedir bilmeden uyuyacaklardı.

Winterskorn’un da alt edilmesinden sonra Tyr, dikkatini Ulduar’a çevirdi. Loken çok uzun süredir hiç kimsenin kontrolü olmadan dilediğince yaşamaya devam ediyordu ve bu, Tyr’i oldukça rahatsız etmişti. Öncelikle Loken’ın yaptığı her şeyi detaylarıyla öğrenebilmek için Ulduar’da bulunan ve Azeroth tarihini kayıt altına alan Norgannon’un Diskleri’ni edinmeleri gerekiyordu. Tyr bizzat Ulduar’a giderek büyük kalenin kapılarında dikildi ve Loken’ı dışarı çekmek için ona meydan okudu. Loken beklendiği gibi dışarı çıkıp Tyr ile yüzleşmiş olsa da, hain Bekçi aslında sorunlarını savaşmadan çözmeye çalışmak için Tyr’i ikna etmeye uğraşıyormuş gibi gözüküyordu. Gerçek amacı ise onu da alt ederek bir Bekçi’den daha kurtulmaktı. İkili arasında tartışmalar uzar giderken Loken, aslında başka bir sorunla karşı karşıya olduğundan habersizdi: Bu esnada Archaedas ve Ironaya gizlice Ulduar’a girerek Norgannon’un Diskleri’ni çalmışlardı.

Artefaktlar güvenli bir şekilde ellerine geçince Tyr, Archaedas ve Ironaya, yanlarına Fırtına Dorukları’ndan kaçmak isteyen titan-yapımlarını da alarak güneye doğru gitmeye karar verdiler. Bu titan-yapımları arasında Tenin Laneti ile değişime uğramaya başlayan vrykullar, Winterskorn saldırıları sonrasında hayatta kalmış olan earthenların büyük bir bölümü ile kendilerine katılmayı kabul eden mekagnomlar bulunuyordu.

Kategoriler
Yazarlardan İnciler
“Çünkü klasiklerin klasik olmasının bir sebebi vardır. Özellikle de üzerine tüm hasar modifikasyonlarını bastığınızda.”
-Burcu (Amansızca Horizon: Zero Dawn överken)