KISA HİKÂYE – WARCRAFT: KAYAN KUMLAR SAVAŞI

Fandral Geyikmiğfer, yanında oğlu Valstann ile hücumu yönetiyordu. Saldırı için koyağı seçmişlerdi, böylece sonu gelmez silithid akınına karşı ordu kanatları güvende olacaktı. Shiromar ön cephenin hemen arkasında yer alıyor ve enerjisi el verdiğince büyü gücünü konuşturuyordu.

Druidler iyileştirici büyülerini etraflıca kullanırken Fandral ve Valstann da yanlarında savaşlarla yoğrulmuş gözcüler, muhafızlar ve rahibelerle birlikte koyağın girişine varana kadar çatıştılar. Mağlup edilen her silithid öbeğinin yerini çok geçmeden yüzlercesi alıyor gibiydi. Silithid istilasının haberi gelip de Fandral savaş çağrısı yaptığından beri her gün böyle geçiyordu.

Rahibe Shiromar ve yoldaşları, birlik olup Elune’dan yardım isteyebilecek kadar enerji toplamışlardı ve çağrılarına cevaben gökten inen kör edici parlaklıktaki ışık huzmesi koyağın ucundaki böcek sürüsünü yok etmekteyken sadece izlediler.

Derken vızıltı sesleri havayı doldurdu. Uçan böcekler –kanatlı Qirajiler– koyağın girişine doğru uçup birer birer dalışa geçerek orduya yardımcı olan druidlerin üzerine çullandılar.

Fandral, ön safları koyaktan dışarı çıkartacak şekilde yönlendirdi ve sillithid cesetlerinden oluşan yığınların üzerinden geçerek açıklıktaki kumlara adım attı. Hava, gece elfi ordusuna ani dalışlar yaparak pençeli uzuvlarıyla önlerine geleni parçalamaya çalışan Qirajilerin sesiyle dolup taşmıştı. Fandral, destek birimlerinin kendilerine rahatça yer bulmaları için gereken açıklığı sağlayabilmek adına hızla ileriye atıldı.

Shiromar, ordularının ilerisindeki bayıra baktığında kanatsız Qirajilerin adeta bir tepenin üzerinden akan karınca kümeleri gibi akın ettiğini gördü. Aralarından muazzam büyüklükteki korkunç bir yaratık kabus gibi üzerlerine çökerek pençeli uzuvlarını savurmaya ve diğer haşarelere emirler yağdırmaya başladı.

Kendilerini komuta eden savaşçının ortaya çıkmasıyla birlikte akın eden Qiraji birliklerinin konuşmaları ve vızıltıları arasında bir kelime durmadan tekrarlanmaya başlamış gibiydi: Rajaxx, Rajaxx… Shiromar, Qiraji iletişim biçimleri hakkında hiçbir fikre sahip olmasa da bu kelimenin yaratığın ismi olup olmadığını merak etti.

Sonraki Qiraji dalgası yaklaşırken bir borazanın sesi yükseldi: Doğudan ve batıdan kalabalık gece elfi birlikleri savaş alanına hücum etmeye başladılar. İnsanın kanını donduran bir savaş çığlığı atan Fandral ve Valstann, kendilerine saldırmakta olan Qiraji akınının içine daldılar; yeni gelen birlikler yan kanatlardan taarruza geçerken iki düşman ordu çarpıştı.

Shiromar kazandıklarını düşünüyordu ancak gün geceye dönüp karanlık çöktüğünde dahi savaş devam etti. Tüm bu keşmekeşin ortasında Fandral, Valstann ve Qiraji generali umutsuz bir mücadeleye girmişlerdi.

Kanatlı Qirajilerin saldırılarından kıl payı kaçabilen Shiromar, göz ucuyla generalin düşman gördüğü baba ve oğul ile nerede çarpıştığına baktı. Qiraji askerlerinin sayıları gittikçe azalıyordu ve general de bunu hissetmiş olacaktı ki kuvvetli bir sıçrayışla Fandral’ın onu ilk gördüğü bayıra doğru geri kaçtı. Generalin gözden kaybolmasının ardından geriye kalan az sayıdaki böceğimsi yaratık da hızlıca yok edildi.

O gece elf kuvvetleri dinlenirken birçok nöbet ayarlandı. Fandral, Qiraji tehdidinin tamamen bastırılmadığının farkındaydı ve ertesi sabah savaşın yeniden alevlenmesini bekliyordu. Etrafını kaplayan çöl sessizliğe boğulmuş olsa bile kulaklarında hala savaş sesleri çınlayan Shiromar, gece boyunca yalnızca kısa döngülerle uyuyabildi.

Gün ışıdığında birlikler bir araya gelip bayıra doğru harekete geçtiklerinde uğursuz bir dinginlikle karşılaştılar. Shiromar gözleriyle ufka tarasa da ne Qirajilerden ne de silithidlerden eser yoktu. Fandral henüz kuvvetlerini ilerletmek için harekete geçmişti ki bir ulak, vahim haberlerle yanlarına geldi: Güneyyeli Kasabası saldırı altındaydı.

Fandral kasabayı koruyabilmek için birliklerini geriye çekmeyi düşündüyse de bu adımın geride kalan Qiraji kuvvetlerine işgal için açık kapı bırakacağına inanıyordu. Henüz bu yaratıkların tam sayısını bilmedikleri gibi bu yeni ırkın karşılarına daha neler çıkarabileceklerinden de emin değillerdi.

Valstann, babasının aklındaki düşünceleri tahmin etmekte gecikmedi ve yalnızca bir müfrez birliğine öncülük ederek kasabayı korumaya gitmeyi önerdi; böylece Fandral geride kalarak ihtiyaç anında düşman kuvvetlerinin yayılmasını engelleyebilecekti.

Yakınlarında bulunan Shiromar, konuşmalarının son kısmını duyabildi:

“Bu bir tuzak olabilir,” dedi Fandral.

“Şüphesiz ki böyle bir riske giremeyiz, baba,” diye cevapladı Valstann. “Ben gideceğim. Kasabayı koruyup adına yaraşır bir zafer kazanmış şekilde geri döneceğim.”

Fandral başıyla isteksizce onayladı. “Sağ salim geri dönmen benim için yeterli olacaktır.”

Valstann hemen bir müfrez birliği toplayıp ayrılırken Fandral, oğlunun yola koyuluşunu izledi. Shiromar, güçlerinin bölünmüş olmasından endişeliydi ancak bu hareketin gerekliliğini de anlıyordu.

Sonraki birkaç gün boyunca Shiromar ve beraberindekiler, arazinin dört bir yanında yer alan yuvalarından çıkıp akın akın üstlerine gelen silithidler ile çarpıştılar. Qirajilerden ise hâlâ bir iz yoktu. Korku, Shiromar’ın bedenini sarmaya başlamıştı; silithid efendilerinin bu kadar uzun zamandır ortaya çıkmamış olması hayra alamet olamazdı. Valstann’ın akıbeti ile ilgili endişeleri vardı; günler boyunca, sonu gelmeyen kıyımın arasındaki sessiz anlarda Fandral’ın dönüp ufka bakışını, endişe içerisinde oğlunun dönüşünü bekleyişini gözlemledi.

Üçüncü günün öğleninde, güneş zirveye varmış olduğu anda Qirajiler, sayıları takviye edilmiş bir biçimde geri geldiler. Böcek kanatlarının vızıltıları yine göğü doldurmuştu; sonu gelmez sayıdaki yaratığın oluşturduğu karanlık yine ufuk çizgisini kaplamıştı. Muazzam büyüklükteki bir bulutun güneşin önünü kapayarak gölge yaratması gibi Fandral ve diğerlerinin önünde yayıldılar… ve durdular.

Bekliyorlardı.

Dikkatli bakışlarını ayırmayan Fırtınakargaları tepelerinde daire çizer ve Ayı formuna bürünmüş druidler beklenti içerisinde önlerindeki kumu eşelerken Fandral, hatlarını hizaya sokup safların önündeki yerini aldı. Henüz birkaç dakika geçmişti ki böceklerden oluşan okyanus yarıldı ve Qiraji generalinin pençeli uzuvları arasında yaralı birini taşımakta olan büyük ve hantal bedeni yaklaşmaya başladı. Qiraji saflarının önüne geçen general, Valstann Geyikmiğfer’i herkesin göreceği şekilde havaya kaldırdı.

Saflar arasından şaşkınlık ve şoktan ötürü kesilen nefeslerin sesleri geldi. Shiromar, yüreğinin ezildiğini hissetti. Güneyyeli’nin düştüğünü anlayan ve oğlunun çoktan ölmüş olabileceğinden endişe eden Fandral sessizce duruyordu. Oğlunun gitmesine izin verme gafletinde bulunduğu için kendine lanet etti; korku, öfke ve çaresizlik içerisinde öylece kalakalmıştı.

Generalin pençeleri arasındaki Valstann yavaşça hareket etti ve generale bir şeyler söyledi ancak uzaklık sebebiyle ne dediğini duymak imkansızdı.

Üzerindeki bağ bir anda çözülen Fandral, kendisini takip eden gece elfi kuvvetleri ile birlikte ileri atıldı ancak mesafe çok uzundu… ve daha Qiraji generali harekete bile geçmemişken Shiromar, Valstann’a zamanında ulaşamayacaklarını anladı.

Qiraji generali diğer pençesini de Valstann’ın kanlar içerisindeki bedenine sapladı, iki pençesiyle birden kıstırdı… ve genç gece elfinin bedenini belinden çekip ikiye ayırdı.

Çevresinde hücuma devam eden gece elfleri geçip giderken Fandral yavaşladı, sendeledi ve dizleri üzerine düştü. İki düşman ordu çarpıştığı anda ise doğudan gelen bir kum fırtınası tüm ışığı keserek boğucu bir şekilde üzerlerine çöktü. Shiromar, rüzgarın tüm hareketini durduracak kadar şiddetle estiğini hissetti. Uluyan rüzgar, savaşın ve ölmekte olan yoldaşlarının çığlıklarını bastıracak kadar kulaklarını sarsarken elinden geldiğince gözlerini korumaya çalıştı.

Tüm bu kaosun içerisinde çok da uzağında olmayan bir noktada Qiraji generalinin dev gölgesinin belirsiz hatlarını ve adeta buğday biçen bir hasatçı misali gece elflerinin saflarını yarıp parçaladığını gördü. Ardından Fandral’ın fırtınanın içerisinden bir hayalet gibi gelen sesini ve ordulara geri çekilmelerini söyleyen emrini duydu.

Arkasından gelişen olaylar günler boyu sürse de sanki göz açıp kapatıncaya kadar geçip gitti: Fandral, güçlerini Silithus’tan dışarıya sürdü ve dağ geçitlerini kullanarak Un’Goro Krateri çukuruna yönlendirdi. Silithid ve Qirajiler ise hemen arkalarından gelerek geride kalan ve ana kuvvetlerin korumasından uzaklaşan talihsizleri yok ediyorlardı.

Un’Goro’ya vardıkları anda ise beklenmedik bir durumla karşılaştılar: Saflar arasında, kraterin sınırını geçtikleri andan itibaren Qiraji kuvvetlerinin geri çekildiği söyleniyordu. Başdruid, kalan tüm birlikleri çukurun merkezinde topladı ve durmaları için komut verdi. Sonunda tüm çatışmaların, kaçışların ve ölümlerin ardından sükunet çökmüştü. Ancak gece elfleri acı bir mağlubiyet almışlardı ve Fandral Geyikmiğfer’in tavırları bir daha asla eskisi gibi olmayacak şekilde değişti.

Shiromar, Ateş Bacası Bayırı’nda nöbet tutan, ardındaki volkanik bacalardan dumanlar yükselir, akan lavanın ışığı yüzünü aydınlatırken gözcülük eden Fandral’ı izledi; yüz ifadesinde ancak evlatlarından daha uzun yaşayan ebeveynlerin bilebileceği bir acıyı, o en derin ızdırabı gizleyen bir maske vardı.

Qirajilerin aniden geri çekilmeleri Shiromar’ı şaşırtmıştı. Durum üzerine düşündükçe Krater hakkındaki efsaneleri, ilkel zamanlarda tanrılar tarafından bizzat inşa edildiğine dair söylentileri hatırladı. Belki de yarattıkları topraklara hala göz kulak oluyorlardı. Belki de kutsamaları hala koruma sağlıyordu. Her ne olursa olsun kesin olan bir şey vardı: Eğer bu böcek ırkını durduracak bir plan düşünülmezse…

Kalimdor sonsuza kadar kaybedilecekti.

Kategoriler
Yazarlardan İnciler
“Çünkü klasiklerin klasik olmasının bir sebebi vardır. Özellikle de üzerine tüm hasar modifikasyonlarını bastığınızda.”
-Burcu (Amansızca Horizon: Zero Dawn överken)